Medyomsal Teşhis

Medyomsal Teşhis

Akademik tıp terapilerinde teşhis nasıl önce gelirse, psişik şifada da psişik teşhis önde gelir. Paranormal teşhis yöntemleri de çok çeşitlidir ve birbirinden oldukça farklıdır. Olanaklardan biri, şifacı tarafından telepatik yolla hastanın bedensel işlevlerinin ve rahatsızlıklarının sezilmesidir. Burada, mantal telkin fenomeni nin tersine uzaktan algılama ya da telemnezi söz konusudur.Mantal telkinde, verici ya da şifacı tarafından diğer kişiye, örneğin hastaya, mantal telkinin aktif bir aktarımı söz konusudur.Mantal telkinde şifacı, aktif bir verici rolü oynamaktadır. Yüksek derecede yetenekli bir şifacı, her iki işlevi de kendi üzerinde birleştirecektir yani paranormal teşhiste, aktif alıcı ve asıl şifa uygulamasında ise aktif bir vericidir. Telemnezi'de önemli olan, sadece anlık olarak bilinç içeriklerinin algılanması değildir, yani diğer kişinin sadece o an ne düşündüğü değil, bunun yanında kişinin bilhassa bilinçaltında kayıtlı olan bilgilere de telepatik yolla ulaşılmasıdır. Başka bir deyişle: Bilinçaltının bilgi içeriği (en azından görünen bud ur) telemnezi aracılığıyla "çekipalınmaktadır".Birçok bilim adamının görüşüne göre bilinçaltı, somut bilimsel bir gerçek değildir, daha çok fizyolojik bir taslaktır.Fakat bizler bunu bir değer yargısı olarak görmek zorunda değiliz; çünkü bilinçaltı kavramı, pratik bir çalışma taslağı olarak, kendisini umulandan daha iyi kanıtlamıştır ve bir birey, kendi yaşamında, bilinçaltının varlığını reddeden ve görmezlikten gelen bir psikolojiden çok bilinçaltını dikkate alan bir pratik yaşamsal psikoloji ile çok daha başarılı olmaktadır. Bilinçaltının harekete geçirilmesi ile insanda tahmin edilemeyen güçler serbest bırakılır ve bundan çıkarılacak sonuç şudur; her ne kadar bizler bunu bilimsel açıdan yeterli derecede tanımlayamıyorsak da bu psikolojik taslağın temelinde bir gerçeklik olması gerekir. Fakat katı bilimseli ik açısından baktığımızda, bizler bugün henüz bilinci bile kavrayabilmiş ya da açıklayabilmiş değiliz. İnsanın ruhsal yaşamı genelolarak bir buz dağına benzetilmiştir, bunun sadece en uç tepesi görülmektedir. Buz dağının büyük kısmı görünmezdir ve su yüzeyinin altında bulunmaktadır ve bizlerin ruhsal yaşamının büyük kısmı da buna benzer bir şekilde bilincimizin dışmda bulunan, henüz bilinmeyen bir derinlikte ve daha çok tahmin edilemeyen olanakların bulunduğu alanlarda oyununu oynamaktadır.Bu bilinçaltı, yaşamımızdaki tüm önemli ve önemsiz olayların, deneyimlerin, duyguların ve bilgilerin kayıtlandığı bilgi ve hafıza bankasıdır. Yıllar önce yaşadığımız ve bugün hafızamızın bilincinden kendini uzaklaştırmış olan şeyler, hiç de tamamen unutulmuş değildir, bilinçaltının derinliklerinde uyumaktadırlar ve bazı şartlar altında, herhangi bir olay tarafından çağrışım yoluyla tekrar su üstüne, yani bilincin yüzeyine çıkartılabilirler.Bununla birlikte bilinçaltımız, alışkanlıklarımızın kaynağı ve ortaya çıkış sebebidir. Birçok küçük eylemler, düşünmeksizin otomatik olarak yaptığımız hareketler ve davranışlar, bilinçaltımizdaki hareketlenme sebebiyle meydana gelmektedir. Öğrendiğimi her şey ve göründüğü kadarıyla "kendiliğinden" olan bu birçok beceri ve yeteneği, bilinçaltımız çağırmaktadır. Gerçekte "kendi kendine" olan hiçbir şey yoktur, her şeyin bir sebebi vardır. En kolay görünen süreçler bile, ayakta durma, yürüme vs., otomatik olarak bilinçaltı tarafından alıştırılmıştır. Tüm öğrenmeler, bilinçaltının bir alıştırmasıdır. Psikologların "zorunlu refleks" dedikleri şey bile, bilinçaltının derin katmanlarında olup biten ve iradenin doğrudan etkide bulunmadığı bir sürecin otomasyonudur.Fakat bilinçaltımızın hazine odalarında sadece. bilgiler, yaşanmış, otomatize edilmiş ve öğrenilmiş şeyler barınmamaktadır. Öyle görünüyor ki bunun içinde, yaşamımız süresince algıladığımız ya da edindiğimiz bilgilerin dışında doğumumuzun oldukça öncesinde bulunan bilgiler de bulunmaktadır. Böylece bilinçaltımız örneğin iç organlarda olduğu gibi, normalde insanın doğrudan keyfi iradesiyle yönetemediği bedensel işlevleride yönlendirmektedir. İnsan burada sadece midenin işlevini, tükürük bezi salgısını akla getirse yeter. Bu süreçlerin, ruhsal-zihinsel etkenlerce, yani imgeler ve düşünceler tarafından ne kadar kolaylıkla etki edilebilir olduklarını görmek, burada olup bitenin saf mekanik, fiziki süreçler olmadığını anlamak için yeterlidir. Bir çorba içindeki tek bir saç teli bile mide ve tükürük salgı bezlerini anında bloke edebilir ve hatta çok hassas kişilerde bu kusma hissi de oluşturabilir.Ruhsal-zihinsel imgeler ve bedendeki fizyolojik işlevler arasındaki temasın nasıl işlediği, hala bir sırdır. Önümüzdeki bölümlerde bununla ilgili yeni açılar gösterilecektir. Bunlar günün birinde büyük olasılıkla, ruhsal bir imgeIemenin ya da zihinsel bir düşüncenin bedensel alanda nasıl gerçekleştiğini ya da bittiğini tanıma yolunda katkıda bulunacaklardır.Her insanın bilinçaltında güçlü şuursal bir zeka merkezi olduğuna dair sayısız işaretler vardır. Bu, bedenimizdeki biyolojik süreçlerin doğru bir şekilde yönetilmesi ile ilgilenen, organik bir bilinçdışıdır ve bedenin durumuna hatta gizli hastalıklarla ilgili,tüm ince ayrıntılarına kadar bilgi sahibidir. Söz konusu kişinin üst bilinci (açık güncel bilinci), bunlardan genelde habersizdir.Bu bilgi yukarıya, "üst bilince" doğru çıkan yolu en azından henüz bulamamaktadır.İnsanlar psişenin derin katmanlarına ulaşmak ve orada kayıtlı bulunan bilgilere erişmek için teknikler aradılar ve farklı başarılar edindiler. Kendi bilinçaltına sorular yöneltmek için uygulanan bu yöntemlerden biri sarkaç yöntemidir ve bu yöntem aşağıda belirtildiği gibi uygulanmaktadır: On ila yirmi santimetre uzunluğunda olan bir ipe genelde özellikle metalden sarı bakır bir nesne bağlanmaktadır. Böyle bir sarkaçın yardımıyla insan kendi bilinçaltı ile temasa geçer ve ondan bilgi almaya çalışır. Sarkacı elinde tutan kişi ipi baş parmağı ile işaret parmağı arasında tutar, sarkacın serbestçe sallanabilmesi için de dirseğini masa üzerine yerleştirerek destekler. Sallantı yönlerine de belirli anlamlar yükler; "evet" ya da "hayır" gibi. Sonra bilinçaltına soru sorulur ve sarkacın hareketlerine bilerek etkide bulunmaksızın beklenir. Bilinçaltı kendini genelde kendili-ğinden gösterir. Sarkaç belli yönde sallanmaya başlar. Sarkacın hareketleri normalde istem dışı kas hareketlerinden gelmektedir.Burada bilinçsiz (otomatik) hareketlerden söz edilmektedir fakat bunlar gerçekten de bilinçaltının dışa vurduğu cevaplar olabilirler. Bilinçaltı küçücük kas hareketleri aracılığıyla kendini üst bilince (açık, güncel bilince) duyurmaya çalışmaktadır. Bu ne büyü ne de batıl inançtır. Bu, bilinçaltınıngerçekten var olduğunu ve onun "düşündüğünü", kararlar verdiğini ve üst bilincin soruları-na istem dışı kas hareketleri diliyle cevaplamaya çalıştığını göstermektedir. Bu, verilen cevapların kesinlikle doğru olacağı anlamına gelmez. Soru sorma tekniğindeki alıştırma eksikliği, sarkacı elinde tutan kişinin kendi arzusu, üst bilincin yeterli derecede kapatılmaması ve bir dizi başka etkenler sonucu çarpıtabilir ve yanlış sonuçlara yol açabilir. Fakat bu, artırılan alıştırmalar sonucu gitgide daha iyi sonuçlara ulaşılabileceği gerçeğini değiştirmez. Amerikalı hipnoz uzmanı Leslie LeCron, sarkaç yöntemi uyguladığı ilginç deneylerden söz etmektedir:"Bilinçaltının olası devasa bilgi kapasitesi göz önünde bulundurularak. hamile kadının bilinçaltının, henüz doğmamış bulunarı çocuğun cinsiyetini bilip bilmediği tespit edilmek istendi. Bunun için kadın, sarkaç yöntemiyle bilinçaltına soru yönteme tekniği uyguladı ve bunlar doğmamış çocuğun cinsiyetiIli sarkaç vasıtasıyla anlamaya çalıştılar. 360 vaka da cinsiyet doğru verildi. Bu hem alışılmışın dışında hem de olağanüstü deu-code inandırıcı bir sonuçtur, çünkü olasılık ya da rastlantı oraiii % 50 iken, başarı oranı % 90'lara çıkmaktadır. Yanlış sonuçlar ise, büyük bir olasılıkla kadınların arzularından dolayıdır. Belirtildiğine göre üç vakada da ikizler doğru olarak sarkaçlanmış, hatta cinsiyetleri bile doğru verilmiştir."Diğer insanların organik bilinçdışı bilgi içeriklerine telepatik yolla bağlanabilen ve buradan bilgi alan teşhis medyamları vardır. Bu, paranormal teşhisin sık görülen bir biçimidir. Şifacı, zihinselolarak hastaya odaklanmaktadır. Hasta onun önünde olabilir, fakat duruma göre çok uzaklarda da olabilir. Ve nitekim bazı şifacılar, hastanın rahatsızlıklarını kendi üzerinde hissetmekte ve yaşamaktadırlar.Münihli pratisyen Dr. Kurt Trampler şöyle diyor:"Hastayı düşünüyorum ve kendimi tamamen onun yerine uyku durumundayken daha iyi zihinsel bağlantı kurabilmekte ve diğer insanların organik bilinçdışından bilgiler alabilmekteydi.

Onun bilinçaltı, bu durumda doğrudan bilgi vermeye ve uykuda konuşmaya başlamaktaydı. Hastaları için yerinde tanılar koymaktaydı. Bu vakaların çoğunda hastalar onun yanında de-ğildi ve mektup yoluyla ondan yardım istemişlerdi. Genelde dünyanın diğer uzak bölgelerindeydiler, yani o da çoğu uzaktan şifacılar gibi hastalarının yüzünü nadiren görürdü.Edgar Cayce uyandığında uykuda söylediklerinden hiçbir şey hatırlamamaktaydı. Uyanık durumlarda hiçbir teşhis koyamamakta ve gelecekten haberler verememekteydi. Bunun anlamı onun bilinçaltının söz konusu derinlik katmanları ile üst bilinci arasında bir temasın bulunmadığıydı. Hiçbir tıbbi eğitim almamıştı ve uykuda kullandığı teknik terimleri de bilmernekteydi. Sık olarak farklı rahatsızlıklar arasındaki nedensel bağları açı-ğa çıkarmaktaydı, bunlar genelde daha önce doktorlar tarafından araştırılmış ama hiçbir şey bulunamamıştı, fakat bu teşhisler daha sonra araştırılmış ve bunların doğruluğu belirlenmiştir.Dergi yazıları ve doktora çalışmalarında da ismi sıkça geçen "Uyuyan kahin" üzerine sayısız kitap yazılmıştır.Bir diğer paranormal teşhis tarzı, Edgar Cayce'nin çalışma yöntemiyle karşılaştırıldığında, insanda geleneksel bir izlenim uyandıran radyestezi yöntemidir. Dünyanın her yerinde, hastalıkların kaynağını, ellerini hafif çatallanmış bir şekilde tutarak ve hastamn bedeninin birkaç santim üstünde gezdirerek ve de bedenin "ışınımlarına" odaklanarak bulmaya çalışan şifacılar vardır. Bu yöntem ile birlikte, Fransız şifacı Maurce Messeque gibi yardımcı araç olarak sarkaç kullananlar da.vardır, hatta çatal çubuk Kullananlar bile mevcuttur. Bunlardan biri Münihli pratisyen Dr.[osef Angerer'dir, Bu yardımcı araçlar, şifacının hassaslığı yeterince güçlü olduğunda zorunlu değildir, fakat şifacının bu etkisini az çok güçlendirebilirler. Belki de bazı şifacılar bu yöntemle koymaya çalışıyorum. Çok geçmeden, bu ruhsal yaklaşımın ardından kendi organizmamda hastanın sağlıksız alanlarını hissediyorum. Acılarını, bedensel zayıflıklarını hissediyorum. Acıları-nın sebebinin nereden kaynaklandığını biliyorum."Telepatik algının bu safhasında, marta telkini andıran bir etki, hastaya uygulanan bir müdahale söz konusudur. Dr. Trampler devam ediyor: "Sonra hastanin şifa süreci başlıyor ve bunu ben de hissediyorum!" Profesör Han Bender Bayan vakasından söz etmektedir ve bu bayan da diğer birçokları gibi paranormal yolla hastalıkları bilmektedir. "Tıbbi bilgilere sahip olmadığı ve bu becerisini yeni yeni kullanmaya başladığı zamanlarda, bir hastayla ilgili şu tasvirleri verdi, kişinin omurilik sıvısında büyüyen küçük, cama benzer,mantar açacağı şeklinde bır yapı, (oluşum) görmekteymiş, oysa bu kişide o ana kadar, daha sonra teşhis edilen Wassermann reaksiyonuyla ilgili tek bir iz bile görülememişti."Olağanüstü yeteneklere sahip bir medyamsal teşhis üstadı ise, 1945 yılında ölen Amerikalı Edgar Cayce idi, teşhislerini koyabilmek için kendisini uyku durumuna geçirmekteydi. Onun bilinçaltı, gezegenimiz üzerindeki istenilen herhangi bir kişiyle, bu hasta bedenlerdeki dengesiz güç alanlarını hissetmektedir, çünkü hastalığın çıkış sebebi, kaynağı ve yeri bu alanlar vasıtasıyla tespit edilmektedir, açık belirtilerde de örneğin yüzeysel bir urda, bunun iyi huylu mu yoksa kötü huylu mu olduğuna dair teşhis koyulabilmektedir. Bu, Filipinli şifacılar tarafından oldukça sık kullanılan bir teşhis yöntemidir. Burada klinik teşhise karşın paranormal teşhisin ne kadar güvenilirolduğuna dair ifadelerde bulunulmamaktadır. Şifacı-dan şifacıya ve vakadan vakaya çeşitli farklılıklar gösteren güvenirIilik dereceleri söz konusudur. Zaten genelde de şifacı ile akademik bir-dektorun teşhis yöntemleri, birbirleriyle karşılaş-tırılmaya müsait değildir, çünkü paranormal şifacıların çoğu vakalarda gerçekleştirdikleri teşhisler. akademik doktor için genelde yeterli değildir. Bunun yanında şifacılar, sonuçta bozuk alanları ve bu alanların diğer beden kısımları ile olan bağlarını, özellikle de ruhsal-zihinsel alanlar ile olan bağlarını tespit etmektedirler.Paranormal şifa yöntemleri açısından önemli roller oynayan telepatinin bildik fenomen biçimleri olan mantal telkin ve telemnezinin gerçekten var olduğu ve işlediği, aslında bugün çoktan kanıtlanmış olarak görülmelidir, fakat bu, bizim bu fenomenleri tam anlamıyla idrak ettiğimiz ya da bilimselolarak açıkladığımız anlamına gelmez. Bu daha ç<:k, paranormal şifa fen 0-menlerinin temelinde yatan psişik olayların, bizlerin şu ana kadarki geleneksel bilimsel anlayışlarımız ya da bilgilerimiz ile kavranamayacağına işaret etmektedir. Bu fenomenleri araştırmada yeni anlayışlara ve keşiflere, bizleri ileriye götürebilecek kökten değişik buluşlara ihtiyacımız vardır. Ve belki de temelde bu psişik fenomenlerde görülen etkilerin, bilimselolarak henüz kavranamamış olan büyük bir olasılıkla canlı dünyanın her yerinde etkin bir roloynayan bir enerjinin etkileri olduğu görüşüne ihtiyacımız vardır

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp