Placido ve "Filipinler’in Kutsal Kilisesi"

Placido ve "Filipinler‘in Kutsal Kilisesi" :

Placido ve "Filipinler'in Kutsal Kilisesi"

Bir cumartesi akşamı Agpaoa beni, Baguio'nun merkezinden uzakça bir yerde olan "Filipinler'in Kutsal Kilise" etkinliğine götürmüştü. "Church" dıştan bakıldığında bir kiliseden çok ahırı andırıyordu. İçi de, geniş alanıyla bir harman yerini anımsatı-yordu. Zemin toprak daha doğrusu kildi, etrafta çevrelenmiş banklarda yerliler oturuyordu, kadınların sayısı erkeklerden biraz daha çoktu. Kadınların kollarında battaniyeye sarılı çoğu uyumuş küçük çocuklar vardı. Öndeki yüksek zemin üzerinde, büyük bir masa bulunuyordu ve etrafında sandalyeler vardı. Orada bulunanların büyük bir bölümü fakir bir görünüm e sahipti. Gaz lambasından yayılan ışık, etrafı hafifçe aydınlatıyordu. Ben en öndeki banklardan birine oturdum. Uzun bir süre sonra genç, iyi görünümlü bir Filipinli yükseltilmiş olan platforma çıktı ve Tagologca bir söylevde bulundu. Bir va aza benziyordu. Konuşmacı sempatik bir izlenim uyandırıyordu ve ince, ruhsallaşmış yüz hatlarına sahipti. Sanırım vaaz, henüz birkaç hafta önce beklenmedik bir şekilde ölen şifacı Gonzales hakkındaydı. Sonra İncil'den bir bölüm okundu. Bunu başka Filipinliler'in konuşmaları takip etti, bunların her biri on ila on beş dakika arasında sürdü ve toplam olarak bir buçuk saati geçti. Orada bulunanlar konuşmacıları derin düşünceler içinde dinliyorlardı. Agpaoa beni Placido adında İngilizce konuşabilen bir Filipinli ile tanıştırmıştı ve o da bana olup bitenler hakkında açıklamalar yapmaktaydı, kendiside bir konuşma yapmıştı. Ardından bana, "otomatik yazı"nın birazdan başlayacağını haber verdi. "Otomatik yazma", yazıcının herhangi bir bilinçli müdahalesinin bulunmadığı yazma fenomenidir. Bu bir tür trans halidir ve bu fenomen sırasında yazıcı ne yazdığının farkında değildir. El bir güç ya da bir diğer ifade ile bir zeka tarafından yönetilmekte ve yazan kişinin bilinçdışından gelmektedir. Bazı insanlar derin düşüncelere daldıklarında, kağıt üzerinde küçük adamlar ya da başka değişik şeyler çizme alışkanlığına sahiptirler. Aslında bu, temelde otomatik yazmaya ulaştıran bir tür ilk adımdır. Psikologlar, otomatik yazmanın ortaya çıkış noktasının bilinçaltı olduğunu söyleyeceklerdir. "Küçük adamlar çizme" olayında, bilinçaltının genelde yüzeysel alanları etkindir; yine de bu konuda eğitimli olan psikologlar, bu karalamalardan oldukça ilginç sonuçlar çıkartabilmekteler. Buna karşın hipnoz ya da özel trans hallerinde çok daha derin alanlara inilmektedir. Bu durumda üst alanlar neredeyse tamamen kapalı tutulmaktadır ve insan psişesinin söz konusu derin alanları, dolaysız olarak kendilerini meydana çıkarırlar. Böylece otomatik yazmanın ileri düzeylerinde, kişinin üst bilincine tamamen yabancı olan birtakım bilgilerle karşılaşılır. Bu yazılar, psikoanalitikçiler tarafından şüphesiz kişiye ait şeyler olarak gösterilecektir. Fakat bunların yanında örneğin medyomların kendilerine yabancı olan, hiç konuşmadıkları ve öğrenmedikleri dillerde sayfalarca yazması gibi öyle otomatik yazılar vardır ki, artık bunlar psikoloji ile açıklanamazlar. Bu yazılar içerikleri açı-sından genelde yazıcı kişinin zeka kapasitesinin ötesindedir ve medyom, trans halinden uyandığında bunlarla ilgili hiçbir şey bilmemektedir.Bununla ilgili olarak ellili yılların başlarında ölen Brezilyalı Carlos Mirabelli güvenilir ve uzman şahitleriri belirttiklerine göre, derin trans halinde çeşitli konularda yirmi farklı dilde otomatik yazıyı gerçekleştirmiştir. Yazılar genelde birbirinden farklı tarihsel kimliklerin imzasını taşımaktaydı içerik ise, yazan medyomun ne eğitimiyle ne de kişiliğiyle örtüşmekteydi. Orada bulunan uzmanlar da genel olarak, medyomun normal şartlar altında bu konular hakkında yazamayacağı konusunda hemfikirdiler. Medyomun derin trans halindeki durumunun tıbbi kontrolünde aşırı yüksek nabız (dakikada 120 ila 150 atış) tespit edildi, ayrıca 37,5 derece beden ısısı ve ısıya, soğuğa ve batırılan iğneye karşı duyarsızlık görümdüf?Açıklama için yararlanabilecek iki teori vardır, biri animistik ve diğeri spiritistik. Animistik teori fenomenlerin kaynağını insan ruhunun saklı güçlerinde aramakta, bunlara dayandırmaktadır. Bunlar, her insanın kendi psişesinin en derin alanlarında çok eskilerden beri mevcut ve sürekli gelişmektedir. Buna karşın spiritistler ise, beden dışı bir zekanın varlığından yola çıkarak bu tür yeteneklerin medyomsal yetenekleri olan insanların bilinçdışı üzerinden tezahür etmekte olduğunu ifade ederler.

Öyle ya da böyle, burada her şey, bilinçdışının derin alanları üzerinde dönmektedir. Bu arada gerçek bir otomatik yazı fcnomcni elbette medyemsal bir tarza, yani aracı bir varlığa dayanmaktadır, bu tarz yetenekleri olan kişilere yazı meduomları denir. Ayrıca bir de trans halindeyken yabancı dillerde ve hiç bilmedikleri konularda tamamen değişmiş bir ses tonuyla konuşan kişiler vardır, bunlara da konuşma medyamları denilmektedir.Bahsettiğimiz o gecede, "Spiritüel Kilise" içinde, masaya bazı kadınlar oturdu, sanırım bunlar medyomdu. Önlerinde beyaz kağıtlar bulunuyordu, sonra her biri eline bir kurşun kalem aldı, kalemi kağıda doğru tuttular, dirsekleriyle masadan destek almıyorlardı. Böylece "başka güçler" tarafından yazı araçlarının "yönetilmesini" bekliyorlardı. Bir süre sonra bazı yazıcılarda el, harekete başlamış gibi görünüyordu. Bazılarında ise, kalem sert bir şekilde kağıda darbeler indiriyordu, kimisinde ise inanılmaz bir hızla adeta uçarcasına kağıt üzerinde hareket ediyordu. Tony Agpaoa bir keresinde bize "Otomatik yazma, psişik cerrahi için bir ön eğitimdir." demişti ve burada gerçekten de bir benzerlik söz konusu olduğundan bu bana anlaşılır gelmişti. Şöyle ki; Filipinli cerrahların el hareketleri de aynen burada olduğu gibi, kendi bilincinin dışından kaynaklanan bir zeka ya da bir ruhsal güç tarafından "yönetilmekteydiler". En azından görünen buydu. Alman grubumuz, akşamın erken saatlerinde Agpaoa'nın yönetimi altında bir otomatik yazma deneyinde bulundu. Deneyimimiz esnasında Filipinli medyomlar monoton şarkılarıyla bizi bir tür trans haline geçirmeye çalışırken, biz de parmaklarımı-, zın arasında tuttuğumuz kurşun kalemler vasıtasıyla otomatik yazma hareketlerinin gerçekleşmesini beklemeye koyulduk. Parmak uçlarımızda bir kaşınma hissetmeye başladık ve kalemin her an harekete geçeceği hissine kapıldık. Fakat sonra Balı aklı-mız sürekli olarak araya girmeye ve merakla sormaya başladı: "Bu nasıl bir kelime olacak?". "Bunların hepsi saçmalık" diye düşündüğümüzde ise her şey bir anda kesiliverdi, otomatik yazmanın başlangıcı olabilecek tüm hareketler o an engellendi. Bu başarısız deneyi spiritüel kilisedekilerle karşılaştırdığımda anladım ki, derin ruhsal alanları harekete geçirmek için, Filipinliler'in temelde, biz Batılılardan tamamen farklı imkanları vardı. Haklı olarak o kadar gurur duyduğumuz Batı aklı, sadece yeni imkanlar açmakla kalmadı, bununla birlikte birçok imkanların üstünü de örttü ve bunları adeta felce uğrattı. O akşam spiritüel kilisede olup bitenleri tüm ayrıntılarıyla anlatmak uzun sürer, dolayısıyla bunları kısaca özetleyeceğim. Otomatik yazı seansı bittikten sonra yazılar trans medyomu tarafından yorumlandı, yerlilerin dilini anlayamadığımdan bunlarla ilgili söyleyebilecek bir şeyim yok. İçerikler Placido'nun belirttiklerine göre dinseldi ve incil ayetlerine işaret etmekteydi. Bu ayetler aranıp bulundu, sonra da sesli bir şekilde okundu. Ardından birçok Filipinli öne çıktı ve peşpeşe otomatik yazma deneyinde bulundular, çoğu okunmaz karalamalardan ibaretti fakat bunlar henüz yeni başlayan öğrencilerdi."Şimdi manyetik deneyler geliyor!" diyerek, Placido bana açıklamada bulundu. Bazı kişiler, büyük masanın etrafında toplandılar. Etkinliğin yöneticisi avuçlarını sonuna kadar açarak masanın yüzeyine bastırdı, bu esnada ruhsalolarak odakları-maktaydı. Bunun aynı nı masanın etrafında toplanmış olanlarda yaptı. Her şey bir masa eelsesini andırıyordu, fakat değildi. Bir süre sonra bazı Filipinliler, ellerini neredeyse masadan çekemez bir hale gelmişlerdi. Göründüğü kadarıyla ellerini büyük bir güç kullanarak masanın kenarına kadar çekebilmekte ve kenara yaklaştıkça kendilerini masadan daha rahat kurtarabilmekteydiler. Bu deneyler daha sonra başka kişiler ile tekrarlandı, hatta bunlarda bazıları transa bile geçtiler. Onları, düşmeden önce tutmak için, hazır bekleyen erkekler vardı. Yönetici, grubun dışında bulunmakta ve masanın etrafındakileri keskin bakışlarla incelemekteydi. Sonra, elleri masaya tamamen "yapışmış" gibi görünen bir kadına yaklaştı ve kadının alnına avuç içiyle hafif bir darbe indirdi. Bununla eş zamanlı olarak kadının gözleri ters döndü ve transa geçti, aynı zamanda arkaya doğru düşmekteydi. Kadın, deneyin yöneticisi tarafından yakalandı. Hazır bekleyen diğer Filipinliler de derhal yardıma koştu.

Kadın şimdi bir tahta kadar hareketsizdi, gözleri kapalıydı ve yardımcılar tarafından, yükseltilmiş sahneden aşağıya indirildi ve bir banka yatırıldı. Deneyin ya da tedavinin devamını bir bayan Filipinli üstlendi. Baygın bayana telkinde bulunuyordu, transtaki bayan bunun üzerine hızlı hızlı nefes almaya başladı ve bu hırıltılı soluk alıp vermeler arasında aynı şekilde hırıltılı bir ses ile Tagalogca sözler çıkarmaya başladı. Sözlerden cümleler oluştu, ne yazık ki bunların içeriği hafızamda kaybolup gitti. Belki de bir tür hipnoterapi ile alakalıydı ya da psiko-katarsis, belki de başka bir şeydi. Placido "saplantıdan" söz etmekteydi. Derin trans halindeki Filipinli bayanın yanında bulunan bayan medyom, diğerine sakinleştirici bir ses ile arada bir şeyler söylüyordu ve transdaki bayan, yavaş yavaş sakinleşmekteydi. Hırıltı kesildi ve sonunda hayrete düşürücü bir sessizlik oluştu. "Astral seyahat!", diyerek, Placido bana fısıldadı, demek ki Filipinliler de bu görüşteler. Bu gibi derin trans ya da hipnoz hallerinde zihin veya ruh bedenden ayrılabilmekte ve uzak yerlere seyahat edebilmektedir. Bilinçaltından bilinçaltına bu türde tamamen açıklanamaz olan ve en uzun mesafeleri aşan irtibatlar kurulabilmesi, sanırım bilimsel açıdan oldukça katı bir gerçek olarak görülebilir. Dolayısıyla Filipinli şifacılar tarafından uygulandığı söylenen "astral seyahat" vasıtasıyla gerçekleştirilen uzaktan şifa gibi fenomenle~ de alelacele, saçmalık olarak bir kenara itilmemelidir. Denek ya da hasta -burada hangi tanımın daha uygun olabileceğini doğrusu ben bilemiyorum- sonuç itibariyle hareketsiz, neredeyse cansız bir şekilde oracıkta uzanmaktaydı, yüzü ölüye benzer şekilde gevşemişti ve çok solgundu, hatta gri bir renkteydi. Orada bulunanların hepsi mutlak bir sessizliğe gömüldüler, havada, Avrupalılar' dan beklenecek bir türde sabırsızlığa işaret eden tek bir ses bile uçuşmuyordu. Bildiğiniz gibi Avrupalılar, daha doğrusu tüm Batılılar bir şeylerin olmasını bekledikleri bir durumda etrafta hiçbir hareket olmadığında yerlerinde duramazlar ve bir şeyler yapmak ya da söylemek isterler, fakat durum, burada bunun tam tersiydi. Bu sessizliğin ne kadar sürdüğünü tam olarak hatırlayamıyorum, yarım saat ya da bir saat hatta belki de bir saatin üstünde sürmüş olabilir. Buna karşın Agpaoa bana, bu tür "ruhsal inceleme gezileri"nin tüm bir gece boyunca sürebileceğini belirtti. Şimdi saat gece yarısına yaklaşı-yordu ve yönetici medyom anlaşıldığı kadarıyla kadına uyanması için emir veriyordu. Fakat derin trans içindeki kadın cevapvermiyordu. Bunun üzerine medyom bilinçsiz kadına "manyetik paslar" uygulamaya başladı. Fakat bu uygulama da fayda etmedi. Enerjik seslenmelere rağmen kadın uyanmıyordu. Gerçekten de ölü gibi görünmekteydi. İşte burada anladım ki, Batı' da bilinen hipnozla, Filipinler' de bu alanlarda uygulananlar arasında büyük bir fark var gibiydi. Filipinler' de uygulanan bu hipnoz aracılığıyla, ölümün bile mümkün olabileceğini, doğrusu olanak dışı görmüyorum.Şu ana kadar hareketsizliğini koruyan Filipinliler de aniden bir hareketlilik başladı. Birçok insan yerinden sıçradı ve bayanın ellerine ve bacaklarına masajlar yapmaya başladılar, birisi de ba-şına paslar uygulamaktaydı. Sonra yapmakta olduklarına aniden bir son verdiler ve tekrar beklerneye koyuldular. Bir ya da iki dakika süren, fakat bize oldukça uzun gelen bir süre sonra bilinçsiz bayanın göğüsü neredeyse fark edilmeyecek bir şekilde hareket etmeye başladı ve insanlar sabırla beklerneye devam ettiler, ta ki bayanın yüzü tekrar canlanıncaya kadar. Medyom kadının sakinleştirici telkinleri altında, transdaki kadın gözlerini ağır ağır açtı ve başlangıçta biraz şaşırmış bir halde etrafına bakındı.Bunun ardından gecenin yeni bir bölümüne "Manyetik şifa'ya" geçildi. Hasta bazı kimseler geldi ve bunlar sahnede öne çıktılar. Birçok Filipinli, manyetizmacı olarak' uygulamalarına koyuldu. Bazı hastalar masanın üzerine uzatılarak. bazıları da sandalye üzerinde otururken manyetizmaya tabi tutuldular Ben, masanın üzerine uzanmış olan bir Filipinli'nin karın bölgesine masaj yapmakta olan bir şifacıyı izliyordum. Fakat bu beni pek etkilemedi. O an Placido bana doğru sesleniyordu. Onun yanında, sekiz yaşlarında bir çocuk vardı ve Placido onun dişini çekmeye hazırlanıyordu. Çekilecek olan diş ikinci kök dişti, fakat ne yazık ki ben, dişin sağlamlığını kontrol etmeyi unuttum.

Placido ilk iş olarak dişe, işaret parmağının ucuyla bir dokundu ve acıyı engellemek için "manyetik iğne" verdiğini belirtti. Sonra dişin etrafına, daha sağlam tutabilrnek için bir tampon yerleştirdi. Ben çocuğun hemen yanındaydım ve her şeyi daha rahat görebilmek için, gözümle çocuğun başına oldukça yaklaştırn. Placido çocu-ğun dişini baş ve işaret parmağıyla neredeyse hiç güç sarf etmeden kaldırdı. Küçük hastanın gözü bile kıpırdamadı. Göründü-ğü kadarıyla hiç acı duymamıştı. Diş, bulunduğu yerinde oynakbile olsaydı, sanırım küçük bir çocuktan az da olsa biraz acı belirtisi bekleyebilirdik. Fakat birazdan olacak olan beni çok daha hayrete düşürdü. Gece boyunca Placido bana, belki bu akşam "Tanrı isterse" psişik cerrahi uygularız, demişti. Şimdi bir kadın masaya getirildi ve karın bögesi serbest bırakıldı. Placido birkaç santimetreye kadar söz konusu bölgeye parmaklar açık ve gerili olarak, sağ eliyle yaklaştı ve paslarını uygulamaya başladı. Ellerini sanki radyestezik bir tarzda teşhis te bulunacakmış gibi serbest bölgenin üzerinde gezdiriyordu. Sonra gömleğinin kollarını kıvırdı ve ellerini açık olarak yukarıdan aşağıya Filipinli bayanın bedenine doğ-ru yaklaştırmaya başladı. Bunu takip eden şey ise, başlangıçta, karın bölgesinde gerçekleştirilen bir tür masaja benziyordu, ancak kısa bir süre sonra hastanın derisinden kana benzer bir sıvı sızmaya başladı. Ve şimdi her şeyaynı Agpaoa'nın ameliyatında olduğu gibi gelişiyordu. Placido küçük elleriyle belirgin bir şekilde bedenin içine giriyordu ve epey bir arama ardından sağ eliyle uzun, yapışkan, iltihaplı bir şey çıkardı. Benim görüşüme göre, böyle serbest bir kist benzeri iltihaplı şeyi, dağılmadan önceden ameliyat alanına gizlice sokmak mümkün değildir.Bunun ardından "bir, iki, üç" geldi ve sol el de geriye çekildi. Karın bölgesi üzerinde, küçük bir kan birikintisi dışında hiçbir şey görünmüyordu. Bir başka kişi kanı sildi; bölge su ile bir kez daha yıkandı. Kadın kıyafetlerini düzeltti, masadan kalktı ve önceden oturduğu yere gidip oturdu.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp