Juan Blance

Juan Blance

Filipinler' den ayrılmadan önce, hakkında Amerikan parapsikoloji yayınlarında bazı yazılar okuduğum, Manila'da ikamet eden şifacı Juan Blance'i tanımak istiyordum. Onun ameliyat ve tedavi yöntemlerinin Baguio'daki ve Rosales'deki paranormal cerrahlardan tamamen farklı bir tarzda olduğu belirtiliyordu. Duyduğuma göre Juan Blance öyle bir şifacıydı ki, hastanın bedenini hiç araç kullanmadan açıyor, fakat bunu tekrar kapatmadan yara kendi kendine doğal yolla iyileşiyordu. Beni Blance'a götürecek olan bir taksi şöförünü tanıyordum, fakat adam o gün hastaydı. Böylece kendi başıma kalmıştım ve bildiğim sadece, şifacının şehrin ön semtlerinden Pasig'de oturduğuydu. Ancak bu benim için yeterli değildi, oraya gidebilsem bile, orada bana ne bir yaya, ne bir polis ne de bir taksi şöförü tam adresi veremezdi ve şifacının büyük bir olasılıkla da ne bir telefonu ne de kapısında ismi yazan bir tabelası vardı. Fakat her şeye rağmen benim onu, bulabilmem neredeyse kendi başına paranormal bir fenomendi. Bir taksinin içinde yavaş ve çaresiz bir şekilde Pasig'in güzel bahçeli, köyevlerine benzer sade ahşap evleri arasında bir oraya bir buraya, sokaktan sokağa turluyordum. Dar yol üzerinde arabayla giderken, bir bahçede oturmuş neşeli neşeli sohbet eden insanlar gördüm. Belki de burada bir sormalıydım. Durup pencereyi aşağıya indirdiğimde, grupta sohbetin başını çeken bir kadın, gülerek diğerlerine şöyle diyordu: "Bunun Blance'a gitmek istediğine iddiaya var mısınız?"Yardım sever, dost canlısı bir Filipinli bize rehberlik etti, dar yollar arasından, bahçelerin, barakaların, tavşan kulübelerinin, tavuk kümesIerinin, kedi ve köpeklerin önünden ve iplere asılı çamaşırların altından geçtik. Yolun hiç bitmeyeceğini sanmaya başladığım anda, rehberim küçük ahşap bir evin açık kapısını işaret etti. Bir merdiven yukarı çıkarıyordu ve bir diğeri de bodruma benzer, içinde bir bahçe bankı olan sanırım bir tür bekleme odasına indiriyordu. Sandalyede, Blance'ın asistanı olduğunu sonradan öğrendiğim genç bir adam oturuyordu.Bay Blance'ın çalışmalarını görmek istediğimi belirttiğimde derhala çağırıldı. Aşağı inerken, onu hemen tanıdım, çünkü Harold Sherman'ın Wonderhealers of the Philippines isimli kitabının içinde bir fotoğrafını görmüştüm. Blance o zamarılarda kırk üç yaşındaydı, uzun ve sağlam yapılıydı. Ameliyat ve tedavilerini izlernemden memnun olacağını, ancak şu an bir hastası bulunmadığını belirtti. Hastalar sabah saat 3 ila 10 arasında erkenden gelmekteydiler. Ben tam ertesi sabaha görüşmek üzere oradan ayrılırken yaşlı bir hasta çıka geldi. Blance bunun üzerine, tedaviyi izlemem için, beni davet etti. Biz hep birlikte küçük, penceresiz, sade şekilde düzenlenmiş bir odanın perdesini çekerek içeriye girdik. Hasta için azırlanmış uzunca bir masa, bir yazı tahtası, birkaç sandalye vardı ve tavandan aşağıya da bir ampül asılıydı.Blance, hasta ile ilgili olarak yüksek kan basıncını kastederek bana, "High bload!" dedi. Yaşlı adam karnı üzerine masaya uzandı ve ensesini açtı. Blance o an sağ elimi tuttu ve "kendi gücünü" bana aktaracağını belirtti. Bunun için sağ elimi yumruğa dönüştürmem ve işaret parmağımı da uzatmam gerekiyordu. Ardından Blance, elimi yönlendirerek, hastanın boynunun aşağı yukarı yirmi santimetre yukarısında, havada, kısa itme çekme hareketleri yaptırdı ve aynı zamanda hastanın ensesindeki belli bir yere işaret etti. İşaret ettiği yerde sanki bir jilet ya da ustura ile kesilmiş olan ince, kısa bir kesik gördüm. O an anladım ki, bizim halk tıbbımızda da görülen bir tür kan alma yöntemi uygulanıyordu. Bu uygulamanın ardından Blance'ın asistanı, hastanın ensesindeki henüz kapanmış olan kesiğin üzerine eski bir demir para yerleştirdi. Bunun da üzerine, alkol ya da hindistan cevizi yağına batırılmış bir pamuk yerleş-tirilerek yakıldı. Sonra şifacı bu yerin üzerini likör bağırdağından aşağı yukarı iki ya da üç kat büyüklüğünde olan bir cam bağırdak ile kapayarak kuvvetlice bastırdı. Bağırdağın içinde kalan alev hızlı bir şekilde söndü, çünkü oksijen anında tüketilmişti. Şimdi bu bağırdaktan "hacamat şişesi" altında meydana gelen basınç, kesik yerde gitgide büyüyen bir şişkinlik oluşturdu ve yara kanamaya başladı. Kan aka aka, bardağı yarısına kadar doldurdu.

Sonra Blance bardağı ters çevirdi ve kanın yarısı bardakta kaldı. Geriye kalanı hastanın ensesinden silindi. Kanın içinde "blood clots" yani yine pıhtılaşmış kan kütleleri bulunuyordu. Blance yaranın kenarlarını uvdu ve yaranın çabuk iyileşeceğini söyledi. Bu hastanın ardından bir başka hasta daha geldi, göründü-ğü kadarıyla nezle ya da sinüzit rahatsızlığı çekmekteydi. Hasta sandalyeye oturdu ve Blance pamuk ile sarılı bir çubuğu adamın burnuna soktu. Bunu dışarıya çıkardığında, üzerinde bezelye tanesi büyüklüğünde, koyu kahve rengi bir kan pıhtısı kütlesi bulunuyordu.Bu adamın ardından bir kadın geldi, sağ karın bölgesinde bir rahatsızlığı vardı, belki de bir kör bağırsak tahrişiydi. Fakat o anda olan şeyler, beni neredeyse her şeyden daha çok şaşırtmak üzereydi.Blance hastanın bağırsak bölgesine dokunarak araştırdı, sonra parmaklarıyla deriyi yoğurdu, ardından ellerini kenara çekti ve bakışlarıyla, hipnoz olmuşcasına, bedenin masaj yapılmış olan bölgesine odaklandı. Şimdi ben de hayretler içinde oraya bakıyordum; çünkü deriden dışarıya sarı ince sıvımsı bir iltihap, lenf ya da bunun gibi bir şey sızmaktaydı. Blance eline bir yemek kaşığı aldı ve bu şeyi topladı.Burada gördüklerim, adeta Kalanag'ın bir gösteri numarası-na benziyordu. Artık yorulmuştum otelime gidip sabahın erken saatlerinde hem bedenen hem de zihnen iyice dinlenmiş bir şekilde geriye dönmeye karar verdim.Ertesi sabah saat altıda Blance'ın bekleme odasındaydım.Şifacı ve asistanı da oradaydı ve gazete okumaktaydılar. O ara orada hiç hasta yoktu. Asistan, günde ortalama olarak yetmiş hasta geldiğini belirtti. Yedi buçuğa kadar hiç kimse gelmedi, fakat çok geçmeden bir grup insan, göründüğü kadarıyla bir aile çıka geldi. Blance ailenin babasını işaret ederek, "Ulcers'' diye açıklamada bulundu. Kastettiği mide ülseriydi. Hasta masanın üzerine uzandı, kıyafetleri çıkarıldı ve dün ilk hastada olup bitenler genelolarak bir kez daha tekrarlandı. Blance yine benim parmaklarımı kullanarak hastanın karın bögesinde "uzaktan bir kesik" oluşturdu. Bu kez tüm konsantrasyonumu toplamış, olup biteni yerinde ve anında görebilmek için kesiğin oluşturulacağı bölgeye odaklanmıştım. Fakat Blance sanki merakımı cezalandırmak ve bana bir oyun oynamak istermişcesine hastaya dokunmadan sol elini araya soktu. Elini çektiğinde ise, ince hafif çizgiyi keşfettim. Bunu demir para süreci takip etti, alkollü pamuk, bardak içinde yakılan pamuk, kanın bardak içinde topla nması. .. Sonra bu bir kenara koyuldu, Blance kanamakta olan yaraya, parmaklarıyla ete doğru, her iki taraftan bastırıyordu. Şimdi gözlerime inanamıyordum: Yaradan dışarıya adeta şişman tırtıla benzer bir şey çıkıyordu. Bu kanlı, fakat biraz da katı bir maddeydi. Rengi kızıl kahverengi gibiydi ve birkaç santimetre uzunluğundaydı, Blance bunu küçük bir tasın içine yerleştirdi. "The root", diyerek açıkladı. "Kökün" dışarı çıkışı ile büyüyen kesik, açık kaldı. Blance, yara kendiliğinden geçmek zorunda dedi.Hemen peşinden sanırım büyük anne olan bir yaşlı kadın ameliyat sandalyesine oturdu. Kadın gözünü işaret etti. Anlaşı-lan rahatsızlığı gözündeydi. Blance baş parmağıyla hafifçe kadı-nın gözlerini ovdu, sonra göz kapaklarını açtı ve beklerneye koyuldu. Başlangıçta nokta şeklinde olan ve dışarıya çıktıkça büyüyen bir şey, göz pınarı bölgesinden adeta yavaş çekim hızında dı-şarıya doğru yolunu bulmaya çalışıyordu. Sonunda mercimek büyüklüğünde, uzunlamasına yuvarlak, açık kahverengi bir katı madde olarak doğruca hazır bekleyen Blance'ın eline düştü.Hasta akışı bu hızda, uzun bir süre kesintisiz devam etti. Tedaviler inanılmaz derecede süratli tamamlanmaktaydı. Dolayı-sıyla hastalar neredeyse hiç beklemek zorunda kalmıyordu. Bekleyen daha çok Blance oluyordu. Hastalar kesilince o da gazete okuyor ya da bulmaca çözüyordu. Ara uzadığında evine çıkmaktaydı. Rahat görünüyordu ve anlaşılan tedaviden önce vakaya hazırlanmak ya da güç toplamak için bir zamana ihtiyacı yoktu. Sanki çalışan o değildi, insanın edindiği izlenim buydu.Sanki bir şey tarafından ya da bir yerden adeta bir robot gibi yönlendirilmekteydi. Hatta bazen, hacamat şişesi olarak kullandığı bardağı yerleştirdikten sonra, bir süre bekleme odasına geçiyor ve etrafta dolaşmaya bile başlıyordu. Sonra tam bardaktaki kanı n yükselişi durduğunda ve bardağın alınması gerektiği anda geriye dönüyordu.

Bardak, kesik üzerinden alındığında ve yaranın içinden "root", yani kök çıkmaya başladığında, görünümü sanki bir tür trans halindeymiş izlenirni uyandırıyordu, fakat dikkati yine de en üst seviyedeydi.Asistanının anlattığına göre Blance, 1958 yılından beri şifa dağıtmaktadır. Anlaşılan birçok Amerikalı hasta tedavi etmişti.Ünlü oluşu ise, 1966 yılında bir Amerikalı çocuğu tedavi edişinden sonra, gerçekleşmiştir. Kaliforniyalı küçük Danny Guin Bayan Donna Morel'in ilk evliliğinden olan oğludur. Danny Guin sol uyluk kemiği başı ile kalça mafsalı arasında kalan bölgede yerleşmiş iyi huylu bir doku tümöründen kaynaklanan kemik tümörü rahatsızlığı çekiyordu. Rahatsızlığın kökeni bilinmiyordu. Hastalık Mayıs 1962 yılında kendini gösterdi, çocuk o zamanlarda beş yaşındaydı. Tahriş, ağırlık kayıpları, yorgunluk hissi ve yürüme zorlukları hastalığın genel belirtileriydi. Uzun zaman alan tedaviler sonrası 29 Aralık 1964 ve 18 Mart 1965 tarihleri arasında birçok ameliyat yapıldı. Ancak hastalık tam olarak giderilemedi. Ardından Danny'ye koltuk değnekleri verildi. Amerika'da uygulanan ve dört yılı bulan bu başarısız tıbbi tedavilerin ardından Bayan Morel Filipinli cerrahları duymuştu ve son bir umut olarak bu ipe tutundu. Kocası İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'da bulunduğu esnada, Konnersreuth'da yaşayan stigmat Therese Neumann'ı görmüş ve bununla birlikte İsa'nın çarmıha gerildiği, paskalyadan önce gelen cuma günü Therese Neumann'ın bedeninde İsa'nın yara izlerini gözlemlerne fırsatını bulmuştu. Bu deneyimi dolayısıyla açıklanamayan bazı şeylerin olduğu görüşüne sahipti. Sonuçta karısı ona, tüm birikimlerini ve oğ-lunu yanına alarak Filipinler'e gitme isteğini açıkladığında, hiç bir zorluk çıkarmadı. Donna Morel, yakın çevresi tarafından alaya alınmayı da göze alarak tüm riskleri üstlenmeye hazırdı.13 Nisan 1966 yılında Prof. Tolentinos'un evine ulaştılar. Evin zemin katında bulunan bir oturma odasında, psişik bir cer-.rah hastaları tedavi edecekti. Şifacı Terte tarafından uygulanan bir ön manyetik tedavi sonrası asıl tedaviyi Blance akşam saat 18.00'da gerçekleştirecekti. İki asistanı tarafından eşlik edilen Blance sakin, emin ve dostane tavırlarıyla çocuğun babasının güvenini anında kazanmıştı. Ağır elini Danny'nin başına koydu ve bir süre sonra, Danny'nin artık yeterince güçlü olduğunu ve ameliyat edilebileceğini söyledi. Bunu alışıldık süreçler izledi. Psikokinetik kesme yoluyla yarayı açma, demir para ve alkollü pamuk, alkolün yakılışı, hacamat şişesi yerine kullanılan bardağın yerleştirilmesi ve dokunun yaranın içinden çıkartılması... Blance burada yaranın içine müdahale ediyordu, atılacak dokunun dörtte üçünü dışarıya çı-kardı ve sonra bayan Morel'in fotoğraf çekebilmesi için bir ara verdi. Ardından tüm dokuyu çekti çıkardı ve deriyi bastırarak birleştirdi, fakat yarayı paranormal yolla kapamadı. Bunu, birkaç gün sonra Blance tarafından gerçekleştirilen başka ameliyatlar takip etti. En son tedavi 17 Nisan 1966 yılında şifacı Ading tarafından tamamlandı. Ading masaj yaptı, manyetik ve kirapratik tedavilerde bulundu. Amerika'ya döndüklerinde, Danny çok geçmeden yürümeye başladı ve sadece aşırı yüklenme durumlarında rahatsızlık çekmekteydi. Sonra yavaş yavaş topallama da geçti. 26 Nisan 1966 yılında bir röntgen filmi çekildi, fakat bu doğru açıdan çekilememişti. Dolayısıyla da, bu yanlış mesleki uygulama sebebiyle istenilen bilgi elde edilemedi. 24 Haziran 1966 yılında yeni röntgen filmi çekildi. Tümörden artık hiçbir iz yoktu! Sol ayağın az gelişmiş kasları gittikçe güçlendi ve sağlıklı ayağa uyum sağladı. Ancak Amerikalı doktorların belirttiklerine göre, kalça mafsalındaki uyluk kemiği başının yerleşiminde hafif bir anomali söz konusuydu, fakat bu bedenin gelişimi ile birlikte zamanla dengelenecektir. Blance'ın yanındayken, eşi ve çocuğuyla beraber bir adam geldi, iyi yürüyememekten ve kalça kısmındaki acılarından şikayet ediyordu. Blance bana, "Bu küçük Amerikalı'nın karşılaştığı durumla aynı, böyle bir şeyi görmek herkese nasip olamaz." dedi.Hasta büyük uğraşla masaya tırmandı ve bedeninin sağlıklı kısmının üstüne uzanarak kalçasının diğer kısmını serbest bı-raktı. Hasta tarafın şişliği oldukça belirgindi ve büyük bir tümörü işaret ediyordu. Blance şimdi daha çok odaklanmış gibiydi. Bu kez hastanın karısının işaret parmağıyla yarayı "açtı".

Bunun ardından yine aynı bildiğimiz süreç geldi: Demir para, pamuk, alkol, ateş, hacamat şişesi, yani bardak... İçi kan ile dolu bardak alınınca, sıra müdahalenin asıl belirleyici evresine geldi. Blance, parlayan gözleri ameliyat bölgesine odaklanmış tüm enerjisiyle hastanın önünde duruyordu. Genelde soğukkanlı olan bu adam, beklenmeyen bir çeviklikle yaranın belli yerlerini parmaklarıyla yoğurmaya başladı. Küçük açıklıktan dışarıya baskı uyguladı-ğında açık kırmızı renkte doku kitlesi yükseldi ve erikten daha büyük bir tümör dışarıya çıktı. Müdahaleden önce derinin kapalı olduğu yerde, sadece tümör tarafından oluşturulmuş şişlik vardı. Şimdi, tümör yok edildikten sonra oldukça büyük, göze hoş görünmeyen açık bir yara bulunuyordu. Yara su ile yıkanarak pamuk ile temizlendi. Blance de aynı Tony Agpaoa gibi enfeksiyondan hiç endişe duymuyordu. Sonunda yara sarıldı ve hasta masadan aşağıya indi. Hastada tedavi boyunca hiçbir acı belirtisi görülmedi.Hastanın, Blance'ın eline bu büyük başarısı için iki ya da üç Pezo sıkıştırdığını tesadüfen gördüm. Verilen ücret o zamanlarda aşağı yukarı iki Mark etmekteydi. Blance' da karşılık olarak hastaya çıkarmış olduğu tümörü ve bunu sarması için de eline bir kağıt verdi, sonra adamı aldı ve birlikte yukarı kata çıktılar. Ardından adam, hafifçe topallayarak karısı ve çocuğuyla birlikte şifaemın evinden ayrıldı.Terapötik sonuç hakkında tabii ki hiçbir şey söyleyernem, fakat ben bu sonucun Danny Cuin'inki ile örtüşmesini mümkün görüyorum. Bu ameliyatta bedenin psikokinetik olarak açılması bir tarafa paranormal bir fenomenin söz konusu olduğu su götürmez bir gerçektir. Çünkü tümör cerrahi yöntemle almmamış, büyük bir olasılıkla psikokinetik yolla alınmıştır.Blance'ın paranormal yeteneklerinde, büyük bir olasılıkla biyoplazma bedeninin ajna şakrası aktifti; çünkü şifacı bazı vakalarda, bedenin hasta olan bölgesine, bakışıyla oldukça yoğun bir şekilde odaklanıyor ve elleriyle de pek bir şey yapmıyordu.Ayrıca başka gözlemlerirnde oldu. Blance hastanın karın yüzeyine hafifçe parmaklarıyla bedeni açmadan masaj yaptı, fakat ellerinin altında genelde gri ya da kahverengi, hamurumsu bir şeyler oluşmakta ya da bedenden dışarıya çıkmakta gibiydi. Bu garip özler tamamen kendine özgü şekillere sahipti. Örneğin bununla ilgili bir vakaya tanık oldum; bu normalde göz boyamaca olarak görÜıürdü, fakat Harold Sherman'ın Filipinli şifacılarla ilgili yazdığı kitabında da bu, benzer tarzda tasvir edilmiştir. Blance'ın yanında bir bayan hasta vardı, anlaşılan uyluğunda çı-banlar mevcuttu, bunlar kapalıydı, fakat hasta yine de kaşınmak tay dı ya da acı hissetmekteydi. Burada söz konusu olan, aşı-rı derecede kaşıntılı liken'e (egzama) maruz kalmış bir cilt hastasıydı. Blance parmaklarıyla bacağın söz konusu deri bölgesini kavradı ve parmaklarını deriden her kaldırdığında parmakları-nın etli kısmında aynı Sherrnan'ın tasvir ettiği gibi küçük, spiral şekilli, tohum benzeri özler ya da parçacıklar bulunuyordu.Blance bunları her seferinde hafif bir silkelerne ile tasın içine atı-yordu, sanki ele yapışıp kalma eğiliminde gibiydiler. Bu süreç bana tamamen mantıksız ve olanaksız geliyordu ve bu sefer parmaklarının uçlarına daha dikkatli bakmaya kara verdim.Blance'ın tırnakları çok kısa kesilmişti. Tüm Filipinli cerrahIarda gözlemlediğim gibi, büyük bir olasılıkla kaşıma yoluyla yaralar oluşmaması için tırnak kenarları tamamen kesilmiştı. Yani Blance bu "tohumları" tırnaklarının arasında saklayamazdı. Bu garip özler bazen ağır çekim temposunda deriden dışarıya çıkmak taydılar.Birisi bunu bana bir "hile gösterisi" olarak gerçekleştirebilirse, ben bunu kesinlikle "hile" olarak kabul ederim. Blance tüm hareketlerini sakinlik içinde gerçekleştirmekte ve asla hızlı hareketlerde bulunmamaktaydı. Ayrıca giydiği gömlek kısa kolluydu.Bu tarz fenomenler büyük bir olasılıkla sadece parafiziksel materyalizasyon fenomenine dayandırılarak açıklanabilir. Garip şekil vermeler ise, ruhun rnajik alanlarına bağlı süreçlerle alakalı olabilir. Sorunun bu tarafı belki de Jung'un derinlik psikolojisi ile de açıklanabilir. Blance'ın yanında birçok gün bulundum ve neredeyse tüm beden kısımlarında gerçekleştirdiği çeşitli müdahale ve tedavilerini görme fırsatı buldum. İddia ediyorum ki, Blance'ın çalışma şartları altında bir hile gerçekleştirmek, çoğu vakada imkansızdır ve bunlar, bizim şu ana kadar bilimsel temele dayandırdığımız bilgi anlayışımız tarafından açıklanamayan gerçek paranormal fenomenlerdir. Blance, sakin iyi niyetli ve karmaşık olmayan bir karaktere sahiptir. İnsan onu neredeyse tam anlamıyla rahatlığına düşkün, ağır ve adeta uyuşuk bir adam olarak düşünecektir. Fakat bazen bir bakarsınız süratli ve düşünmeye bile zaman ayırmadan işinin başında olarak sizi şaşırtır, Ameliyat sırasında o, büyük olasılıkla ruhsal bir trans halindedir. Durumu ve yaşadıklarıyla ilgili kendisinden bilgi edinmeye çalıştım, fakat ameliyat sırasında onun "tanrı tarafından yönlendirildiği" dışında, ağzından tek bir kelime bile alamadım. Bu nu öyle bir eminlik içinde ve öyle olağan bir durummuş gibi anlatıyordu ki, sonuçta ben bile onun bu cevabıyla yetinmek zorunda kaldım. Bununla birlikte ameliyatlarının karşılığında herhangi bir ücret almasına izni olmadığını ve sadece insanların ba-ğışını kabul edebildiğini belirtti, yoksa şifa gücünü kaybederdi.Peki kendisi hasta olursa, kendini iyileştirip iyileştiramedi-ğini ona sorduğumda, basit bir soru sorulmuş olan bir bilgenin gülüşü gibi bana gulümsedi. Kendisinin bugüne kadar hiç hasta olmadığını çünkü onun sağlığını Tanrı'nın koruduğunu söyledi. Hastanın organlarından hangisinin sağlıksız olduğunu nasıl bildiğini sordum. Elini hastanın üzerinde gezdirdiğinde, hasta organı ya da hastalığı görebildiğini belirtti. Kolları ve ellerinde akan bir tür elektrik akımı hissettiğini ve sonra da tüm ameliyat boyunca yönetildiğini ifade etti. Ziyaretlerimin başında kendimi muayene ettirerek onu teş-his konusunda bir teste tabi tutmuştum. Bunu yaparken başımın on ila yirmi santimetre yukarısında pasıarda bulundu ve ardından aynı Agpaoa gibi bir tür kararsızlık içinde kör bağırsak bölgesinde durdu. Kör bağırsağımın durumunun iyi olup olmadığı-nı sordum. Biraz duraksadıktan sonra bana: Şimdi iyi! dedi.Üniversite yıllarında gerçekten de sık sık kör bağırsak tahrişleriyle boğuşurdum, fakat bunlar bir iki gün oruç tuttuktan sonra kaybolmaktaydı. Fakat daha sonraları o kadar ilerledi ki, ameliyattan. başka bir çarem kalmamıştı. Ancak 1967 yılının ilk baharında, Dortmundlu pratisyen Dr. Fritz Coll tarafından gerçekleştirilen bir homeopati tedavisi ardından bu rahatsızlıktan sürekli olarak kurtuldum. Blance alın bölgemde de kararsızdı, ta ki ben ona bu bölgede Agpaoa tarafından tedavi edildiğimi söyleyineeye kadar. Sonra Blance tarafından kendi üzerimde bir kirapratik tedavi uygulattım. Bu Batı' da alışık olduğumuz kirapratik yöntemine tamamen zıttı ve büyük bir olasılıkla normal ve paranormal beccrilerin bir kanşımıydı. Bundan önce, senede on kez kirapratik tedavi almışken bundan sonra bir başkasına hiç ihtiyaç duymadım, tabii ki bunun tek başına Blance'ın becerisi olduğunu söyleyemem.Bu sınırlama belki biraz kadirbilmezlik gibi gelebilir, fakat bunu bilimsel açıdan düşündüğümde gerekli bir çekince olarak görmüşümdür. Gördüğüm fenomenleri abartmaktansa, olduğundan daha küçük göstermeyi yeğleme tutumum, tüm Filipin gezim boyunca takip ettiğim bir yaklaşımdır. Ne de olsa biz, Filipinler'den döndükten sonra bu fenomenlerle ilgili, tutku derecesine kadar vardırılacak kuvvetli bir tartışma başlayacaktı. Bu tutku günümüzde bile, hala daha artırılarak devam etmektedir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp