Sivas Kahveleri

Sivas Kahveleri : Sözlü geleneğimizde, "Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane" diyen insanımızın düzenli sohbet etme ihtiyacından kahvehaneler meydana gelmişti. Kanuni Sultan Süleyman'ın buralarda, dedikoduyu önlemek için halkın anlayaca-ğı dilden, edebiyat ve tarih konuları okutturması ile buraların adı kıraathane olmuştu.

Eski Sivas kahveleri, halk eğitimi merkezleri gibi idi. Kahvelerde meddahlar konuşur, saz şairleri çalıp söylerdi. Dostlar karşılıklı fikir alışverişinde bulunurlar, yardıma ihtiyacı olanlara el uzatma fikri de buralarda oluşurdu. Şairlerin muamma astıkları, bilgi, edep ve erkan öğrenilen bu kahvelerin bir fonksiyonları da haberleşme merkezi gibi olmalarıydı.

Girdikleri kahvehanede bekledikleri itibarı bulamayan iki arkadaştan birinin diğerine, çevredekilerin duyacağı sesle söylemiş olduğu şu beyit de eski kahve hatıraları içinde unutulmamıştır.

Tutup kes'in kenarından letafet birle höpürdet
Desinler kahve içmekte bu emmi amma mahir haa

Eskiden çarşı kahvelerinde, kahve şekersiz pişirilirdi, yanına şeker koymak adeti de sonradan çıkmıştı. Kahveye gelen bir kimse, şekerli kahve isterse, yabancı olduğu bilinirdi. Yerlileriri şekerli kahve içmeleri ayıp sayılırdı.

Otuz yıl öncesine kadar, Sivas'ta çarşıda, dükkan dükkan dolaşarak, dolu kahve güğümü sağ elinde, kulpsuz kallavi fincanları da iç içe dizmiş ve bunları büyük bir ustalıkla, avucunun içindenomzuna doğru istif etmiş olarak ve kulağının arkasındaki tebeşiri ile, "gaaee, gaaee" diye bağıran halfelere (kalfalara) rastlamak mümkündü. Kahveeinin gezdiği zamanlarda, muayyen abone~erin kahve içmesi şarttı. Halfe bunlara tebeşiri ile bir çizgi çekerdi. Bir dükkana misafir gelmişse, dükkan sahibi, kendi dükkanını kahve ocağına bağlayan ipi çekerek ucundaki zili çalardı. Kahveci de gü-ğümü ve fincanları ile, "zil çeken, zil çeken" diye bağırır, kahve isteyen dükkanı bulurdu.

75-90 yıl önceleri -Sivas' ta bulunan kahveler üç çeşit idi. Bu kahvelerle ilgili bilgileri, babam Kazım Arslan (1900-1991) ve Hilmi Atacan (1914-2000)'dan almıştım.

1.Şeyh Recep'in Kazinosu

Sivas'ta Meydan Camii'nin karşısında, Şemseddin-i Sivasi vakfına ait "Şeyh Receb'in Kazinosu" olarak anılan ve 1940'lı yıllarda yıkılmış olan ahşap bir bina vardı. Sivas'ın sivil mimari eserlerine örnek olan bu binadan günümüze sadece fotoğrafları kaldı. İki dönemeç merdivenle çıkılan bu bina, "Şeyh Receb'in Kazinosu" olarak maruf bir rnekandı. Kahvehane olan odanın üç tarafında peykeler bulunuyordu. Buralara daha çok eşraftan yaşlılar otururdu. Orta bölümde, arkalıksız sandalyelerde oturanlar da olurdu. Bu gazinoya daha önceleri ise "Ahmed Efendi'nin (Şemsed- din-i Sivasi soyundan) Kazinosu" denildiğini ve Sivas'ın ünlü ve talihsiz şairlerinden Külhaşoğlu Rahmi'nin burada kaldığını şöyle öğreniyoruz:

"Küpeli köyünün ileri gelen ailelerinden olan Külhaşoğlu Rahmi, 1876-1911 yıllarında yaşayan içli ve derbeder bir şairdi. Ziya Başara ile birlikte Mektubi Kalemi'nde çalışır, 400 kuruş olan maaşını da matbaa bütçesinden alırdı. Bekar yaşayan şair, kalender bir yaşantı sürmüştü. Meydan Camii'nin karşısındaki Şeyh Ahmet Efendi Kazinosu'ndaki bir odacıkta yaşardı. Yatar kalkar kimseye baş eğmez, ömrünü varlıkla yokluk arasında tüketirdi.

" 1920'li yıllarda ünlü halk hikayecisi Berber Ağa Dayı (1293/1877 Kars muhaciri) saz çalan arkadaşı ile kış geceleri akşam namazı ile yatsı arasında türkülü hikayelerini Şeyh Recep'in Kazinosu'nda anlatmıştı. 90-100 yıl öncesinin ünlü hikayecisi Ağa Dayı'nın çok güzel anlatımı sebebiyle bu kazinonun/kahvenin müşterisi çok olurdu." Saz çalan bir arkadaşı ile türkülü hikayelerini on yıl kadar bu kahvede anlatan Ağa Dayı, daha sonra, kunduracıların içindeki Sulu Kahve' de sanatını İCra etmişti ki bu kahvenin de müdavimi çoktu.

2.Sıra Kahveler

Meydan Camii'nin karşısındaki dört-beş kahve idi. Mevsim yaz ise kahvenin önüne hasır serilir, müşteriler, bağdaş kurar otururlar, halfe de iki dizinin üzerinde gezerek kahve dağıtırdı. Kışın ise içeride peyke denilen ve merdivenle çıkılan yerlerde oturulurdu ki peykelerin üzerlerine kilim serilirdi. Tütün içenler, çubuklarını, ortada bulunan taka-tukalara silkerlerdi. Taka-tukalar, dört köşeli ağaçtan yapılmış kutulardı. Bu kahvenin peykelerinde. 93 Harbi'nin (1877 Osmanlı-Rus Savaşı) olayları anlatılır, dışarıdan gelen aşık ve saz şairleri çalar söylerlerdi. Erzurumlu Emrah, Mumcuların içindeki kahvede çalıp söylemişti. Hacı Alibeyzade onu, Mahi Hanım'-la evlendirmişti. Bu kahvelerde devrin gazetesi Karagöz alınır, bir okumuş bulunarak okutturulur, siyaset de konuşulurdu. Kahveye önce gelmiş olan, sonra gelenlerin kahvesini ısmarlardı. Kahveeiye her gün para verilmez, herkesin duvarda bir yeri olur, içilen kahve çizgi ile belirtilir, sonra toptan ödenirdi

3.Ahırlı kahveler

Daha çok köyden gelen hayvan sahiplerinin rağbet ettiği bu kahvelerin özelliği, ahırlı olmaları idi. Ahır, kahveleriri arkasında olur, kapısı açık bulundurulurdu. Hayvanı olanlar buraya bağlarlardı, akşam köye gitmezlerse kahvede yatarlardı.

" Avukat Halük Çağdaş (d. 1951)'ın verdiği bilgilere göre o dönemin kahvelerinin adları şöyleydi:

"Kunduracılar Çarşısı'nın başındaki Havuzlu Kahve, yine buna yakın Mermerli Kahve, eski Belediye Sokağı'nda, Mumcular Kahvesi, Sert Ağa'nın Kahvesi, Subaşı Hanı'nın yakınında, Karahollo'nun Kahvesi ve Taç Sitesi'nin yerinde bulunan Rıza Çavuş'un Kahvesi idi. Sivas'ta en az üç kuşağın malumu olan ve eskiden Telli Pınar'ın yanında bulunan Karadayı'nın Kahvesi de ünlü idi. Burası, şamatanın fazla yapıldığı bir yer olmalıydı ki böyle durumlarda, 'Burayı Karadayı'nın Kahvesi'ne çevirdiniz' denilirdi. .

Kahvelerin bazı meslek erbabının müşteri bekleme yeri gibi görevleri de vardı. Taşçılar, kireççiler, çekemler, marangozlar, sıvacılar belli kahvelerde otururlar, işe buradan götürülürlerdi. Mermerli Kahve külhanbeylerin, Ulus Kıraathanesi partililerin, Cumhuriyet Kıraathanesi ise emekli bürokratların uğrak yeri idi. Küçük kalem erbabının mekanı, Benzinci Ahmet'in Kristal Kıraathanesi idi. Mehmetpaşa'nın ünlü Zaman Kıraathanesi, gramofonu ile ünlü Nursaz, şimdilerin Çalgıcılar Kahvesi geçmişten günümüze iz bırakan rnekanlardı. Biri, şimdi Adliye binasının bulunduğu, diğeri de bugün Ulu Çarşı'nın olduğu yerde Faytoncular Kahvesi vardı."

Günümüzün ünlü mekanlarından olan Çerkez'in Kahvesi, Afyon Sokağı'ndaki eski yerinden, Paşa Camii'nin arkasındaki soka-ğa taşınmış olsa da en iyi kahvenin piştiği yer ve geçmiş zamanı içinde saklayan bir hatıra olarak yaşamaya devam etmektedir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp