Kahve Falı

Kahve Falı : Derler ya "İnsanın başına ne gelirse meraktandır" diye. İnsanların geleceği öğrenme merakı çok büyüktür. Binlerce yıl boyunca geleceğini öğrenmek için yanıp tutuşan insanoğlu bu merakını hala sürdürmektedir. Fala inanmayanlar bile "fala inanma, falsız kalma!" parantezini açıp fincanlannı ters çevirip fal bakanın önüne sürerek fallanna baktırmaktan kendilerini alamazlar. Örneğin Büyük İskender sefere çıkmadan önce mutla kafalına baktırırdı. Fransa Kralı XIII. Louis ise her gece falına baktırmadan yatağa girmezdi. Osmanlı da ise sarayda müneccimbaşılar vardı.

Kahve falının diğer fallara nazaran daha eğlenceli olduğu söylenir. Çoğunlukla da gelecek merak i bir yana bırakılırsa kahve falı eğlenceli vakit geçirmek için de bakılmaktadır ve daha çok kadınlar arasında yaygındır.

Osmanlı zamanında İstanbul'da yalı ve konaklarda yaşayan varlıklı aileler Arap asıllı halayıklar, dadılar tutarlardı. Kahve falı kültürünü bu Arap asıllı dadılann başlattığı söylenir.

Eski yalı ve konaklardaki kahve meclisinde günlük dedikodular, tatlı ve acı olaylar dile getirilirken, ileriye dönük bazı programlar yapılır, bu arada ev sahibesi, genç kızlar, gelinler, varsa evin hizmetlileri, en şık kahve takımlarıyla kahve sunarlardı. Mücevher gibi süslü zarflı fincanlardan yudum içiler kahveler bittiğinde, "Neyse halim çıksın falım" diyerek, fincan üç kere çalkalanıp tabağa ters çevrilir, üç kere de işaret parmağıyla fincarun dibine vurularak niyet tutulurdu. Dadı, istek üzerine soğuyan fincanı alıp çok çeşitli konuları kendince dile getirerek olumlu düşünceleri, öğütlerini, yol göstermeleri, fal bakarak karşı tarafa iletirdi. Fal bakanların ağzından sıklıkla dökülen bu sözler, çoğu zaman geleceğe yönelik birer tahminden öte, samimi dilekler olarak kabul götürdü. Neler çıkmadı ki küçücük fincandan. Balık gibi kısmetler, kuş ağzından haber leb, uzun yollar, kem gözler...

1870'li yıllarda Avrupalı mürebbiyeler modası başlayana kadar evlerde Arap asıllı dadılar konaklarda evin bir ferdi olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Reşat Ekrem Koçu, tarihimizdeki en büyük fal meraklısının Dar üş- şafağa Lisesi'nde resim öğretmenliği yapan Mehmet Agâh Bey olduğunu kaydeder. Bu zat kendisi için bakmış olduğu yüzlerce falın resimlerini yapmış, onunla da kalmamış, görülen şekillerden anladıklarını da yüz küsur sayfalık ilginç bir el yazması kitap haline getirmiş.

Bugün, ülkemizin yanı sıra Bulgaristan, Mısır, Makedonya, Bosna Hersek gibi ülkelerde kahve falına baktırma merakı hala sürüyor.

Adamın biri dişçiye gitmiş. Bekleme odasında sıra beklerken gözü, orada hizmet etmekte olan kadına takılmış. "Bana bak kızım" demiş. "Senden küçük bir ricam var."

"Buyurun efendim." "Lütfen, bana orta şekerli bir kahve." Kadın az sonra elinde kahveyle gelmiş. Adam kahveyi bir den içip bitirmiş ve yine kadına dönmüş, "Eline sağlık kızım" demiş. "Bu kadar leziz bir kahve uzun zamandır içmemiştim. Ama fincanlarınız o kadar küçük ki, tadı damağımda kaldı. Acaba bir tane daha rica etsem... "

"Aman efendim, emredersiniz" diyerek içeri gitmiş kadın. Adam, kadıncağızın getirdiği kahveyi yine bir dikişte içtik ten sonra kadına dönerek, "Teşekkür ederim, sen de kahveyi harika pişiriyorsun. Hani bir tane daha rica etsem beni ayıplamazsın. "

Kadın yine, "Hay hay efendim" diyerek içeri gitmiş. Tam bu sırada dişçi, yeni bir hastayı çağırmak üzere kapıyı açınca, kadın dayanamayıp doktorun yanına sokularak, "Aman doktor bey" demiş. "Şu arkamdaki koltukta oturan adam yok mu? Eğer şimdi içeri almazsanız muayenehanede kahve namına bir şey bırakmayacak. Geldiğinden beri iki fincan içti. Şimdi de üçüncüyü istiyor."

Bunun üzerine dişçi, sırası gelen hastadan izin isteyerek kahve meraklısı hastayı içeri almış ve koltuğa oturtmuş. "Açın bakalım ağzınızı" demiş.

Adam ağzını açmış. Doktor eğilip bakmış ve başlamış Koç nuşmaya. "Vallahi iki hafta mı desem, iki ay mı desem, iki zaç mana kadar size bir yol görünüyor. Yoldan bir kısmet alacaksı- ruf. Ama kısa boylu bir adam sizin işlerinizi baltalamaya çalışıyor...

" Hasta ağzını kapayıp merakla sormuş:"Ne oluyor yahu? Biz buraya dişimize baktırmaya geldik.

" Doktor cevap vermiş: "Birader" demiş, "ağzınızın yanında, kahve fincanı halletmiş. Bari hazır gelmişken dişinizden önce falınıza bakayım dedim de!"

Peki, kahve falına nasıl bakılır? Önce sonunda fal bakılacağı biliniyorsa o kahve orta şekerli yaptırılıp fincandan hep aynı yere dudak temas ettirilerek içilmelidir. Sonunda da fincanda bırakılacak telve ne fazla sulu ne de fazla koyu olmalıdır.

Fincandaki kahve bittiğinde tabak fincanın üstüne kapatılır ve bir dilek tutulur. Dilek faslı bittikten ve fincan biraz çalkalandıktan sonra fincanı tabakla beraber kendinize doğru bir defa takla attırmanız gerekmekte. Bunu yaparken, "Neyse halim, çıksın falım" diyeceksiniz. Şimdi bırakın sehpanın üzerinde biraz beklesin ki fincanın dibi ve tabak soğusun.

Soğuduktan sonra artık fala bakanın görevi başlamakta. Falcı Fin canı kaldırıp önce fincandaki fala sonra da tabaktaki fala bakacak. Tabii. Fincanda ve tabakta telvenin oluşturmuş olduğu şekillere bakıp birer anlam vererek yapacak bunu ve mutlaka da elindekini saat yönünde çevirerek bakacak fala falcımız.

Falcı fala baktıktan sonra fincanı asla tabağın üzerine baş aşağı bık-akmamalı, aksi takdirde fal bozulur. Kahve falına geceleri ve Cuma günleri bakılmaması yönünde yaygın bir inanç vardır. Bir de o gün fal bakmak için kullanılan fincan ve tabak aynı gün içinde bir daha fal için kullanılmamalıdır.

Çorum ve çevresinde kahve fincanının içine su doldurulup, biri ki-sac diğeri uzun uçlarına pamuk batırılmış iki dikiş iğnesi suya bırakılır. İğ-neler su içinde baş aşağı kalırlar. Bu arada falı bakılan kişi için iğnelerin birbirine yaklaşmaları ya da uzaklaşmalarına göre sevgililerin kavuşacağı ya da ayrı hayatlar söz konusu olduğu kehaneti yapılır.

Şimdi, biz Çorum'u bırakalım, tekrar dönelim kahve falına.

Peki, fal ressamı olur mu? Olmuş bile. Ertuğrul Ateş, fal şekillerini tuvaline döküp mesajını böyle vermeyi uygun görmüş bir ressamımız. Yapıtları. New York'un ünlü galerilerinde sergilenmekte olan Ateş. Resim yaparken kahve falından yola çıktığını söyleyerek bakın sözün devamını nasıl getiriyor:

Kahve falı bizim kültürümüzün çok şirin bir parçasıdır. Hepimiz fallar bakar ya da baktırırız. Baktım ki biz Batı' deki gerçeği reddediş biçimini, başka bir gerçek ve gelecek arayışıyla kahve falında yapıyoruz. Çünkü kahve falında kendiliğinden oluşan formlar ve biçimlerden bir hikâye var. Size başka bir realite sunuyor. Ben de "Aynı şeyi niçin tuval üzerinde yapmayayım dedim ve resim tekniğim böyle çıktı ortaya" .

Ünlü ressam önce tuval üzerinde sıvı halde boyayı sağa sola akıtıyor, kuruduktan sonra da, tıpkı bir falcı gibi kendi şekillerini oluşturmaya başlıyor. Ateş resimlerinde ne anlatmak istediğine ise samimi bir açıklama getiriyor:

Resimlerim kendi içime yaptığım yolculuğun tulle yansıması. Falı kapatan benim, fala bakan da benim. Ama insanı insan yapan değerler dünya üzerinde aynı. Bana ait olan şeyler size de ait aslında. O yüzden bir bağ kuruyor insanlar resimlerimle. Ne anlattığıma gelince, inanın ben de bilmiyorum. Zaten bilmek de istemiyorum çünkü var olmanın nedenlerini ömrümün sonuna kadar arıyor olacağım. Bu çok umutsuz bir çaba ama yolculuğun kendisi güzel.

Peki, kahve falına bakan fincanı eline aldığında neleri görüp neye vuruyor gördüklerini? Bir kere fincan in derinliğini sanal olarak üç şeride bölüyor. Alt şerit (yani fincanın dibi ve bir parmak yukarısı) geçmiş, orta şerit bu gün, en üstteki şerit ise gelecek. Onun için fala bakan dipteki telve tortusuna şöyle bir bakıp, "Eh epey zorlu günler geçirmişsiniz" diye başlar, kaşlarını biraz yukarıya doğru kaldırarak. Sonra "İçiniz kabarmış ama önünüz aydınlık gözüküyor... TKB ferah yolunuz var" diye devam eder.

Daha sonra da fincanı şöyle biraz Talha saat istikametinde çevirip dudak payı bölgelerine dikkatini yoğunlaştırarak, "Üç vadede gönlünüz den geçene kavuşacaksınız" der.

İşte tam burada Oktay Rıfat devreye giriyor. Falı dinleyenin halini bakın ne güzel yansıtıyor dizelerinde:

Gelsin artık olur olmaz ağlamalar,
Ağlar gülmeler, göğüs geçirmeler,
Düşüp bayılma/ar sofalarda.

Bütün bunları yaparken telvelerin oluşturduğu şekillerin ne anlama geldiğinden yola çıkıyor fala bakan. Örneğin balık, kısrnettir. Kalınca yatay çizgi size yük ya da eşya geleceğini haber verir. Yukarı doğru iki paralel ki-sac çizgi, yakında deniz yoluyla bir yolculuğa çıkacağınızı haber verir. Belirgin bir üçgen işareti elinize geçecek paranın habercisidir. Birbirine yakın düşmüş birkaç nokta varsa, malı götürdünüz. Çünkü bugünlerde elinize önemli miktarda para geçecek de~~tir tir. Daire var... Aman "destur" deyip tahtaya üç tık vurun. Şansınızın açıldığını ve işlerinizin artık yoluna gireceğinin işaretini verir. Ancak dairede çatlak varsa, işler berbat olacak. Kare şekil gördünüzse, evliliğiniz sağlam temellere dayanıyor demektir. Yukarı doğru kısa bir çizgi, karayoluyla bir yerlere gidip sağ salim döneceğinize işarettir. Hele huzmeler saçan bir güneş şekli görüyorsanız, büyük hayallerinizin aniden gerçekleşeceğinin habercisidir. Bir kadın çantası şekli, yakında elinize para geçeceğini gösterir. Ağaç varsa tatile gidiyorsunuz, anahtar görüyorsanız taşınacağınız anlamına gelebilir.

Peki, ya göz görüyorsanız. İşte o zaman hapı yuttunuz. Sizi yakından takip eden, kem gözle bakan, kıskanan biri var demektir. Kuş mu gördünüz? Sevgiliden haber yolda demektir. Hele yanında bir de fiyonk gördük seniz zil takıp oynayın çünkü yakında mutlu bir olay olacak.

Bazen, tabakta hilale benzer bir şekil görülür. Fala bakan bunu görünce hemen, "hanene ay doğacak" diyecektir. Uğurlu bir şeydir hilal çık maşı falda. Bekir Sıtkı Erdoğan'ın, "Yollar kapanır sen yine fincanda çıkarsımı" demesi gibi.

Bazen de fal bakan, fincan: açar açmaz kapatır. O anda ölümle ilgili bir işaret gördüğünü herkes anlar, ansızın kısa süreli bir sessizliğe bürünür.

Fallar vardır kısmet açar derler. "İyiye yor ki iyi çıksın" misali. Çık masa da hoşça vakit geçirmiş olur insan. Fallar vardır son noktayı koyar hayatın bir dönemine. O fal ki mıh gibi çakılır hem belleğinize hem de yüreğinize. İşte benden size böylesi bir tane:

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp