Osman Müftüoğlu Mineraller Ve Görevleri

Osman Müftüoğlu Mineraller Ve Görevleri : Yaşayan her canlı hücrenin fonksiyonu ve devamlılığı minerallere dayanır. Mineraller vücut sıvılarının, kan ve kemiklerin oluşumu, sağlıklı sinir fonksiyonlarının devamı, kalp-damar sistemi kasları dahil vücut kaslarının tonusunun düzenlenmesinde gerekli yapıtaşlarıdır. Vitaminler gibi mineraller de vücut fonksiyonları ve biyokimyasal reaksiyonu kolaylaştırmada yardımcı elementlerdir, enerji üretimi, büyüme ve iyileşme gibi vücut fonksiyonlarında görev alırlar. Ancak mineraller, vitaminlerin aksine inorganik maddelerdir ve vücut tarafından metabolize edilemezler.

Doğanın bir parçası olarak insan vücudu kendi içinde kimyasal dengesini devam ettirmelidir. Bu denge, vücutta farklı minerallerin seviyelerine ve özellikle bazı minerallerin diğerine oranına dayanır. Vücutta her bir mineralin diğeri üzerine etkisi vardır, böylece birinin dengesi bozulursa, vücuttaki tüm minerallerin seviyesi etkilenir. Düzeltilmezse, bu dengesizlik hastalığa kadar giden zincirleme reaksiyonları başlatabilir.

Mineraller dünyada doğal olarak bulunan elementlerdir. Mineral tuzları taş ve kaya parçalarının erezyona uğramasıyla milyonlarca yıl içinde toz ve kum haline gelerek toprağa karışır, bunlar bitkilere geçer, bu bitkilerle ve bunları yiyen hayvanlarla da biz mineralleri alabiliriz.Mineraller iki ana gruba ayrılır:

Makromineraller: Kalsiyum, magnezyum, potasyum, sodyum ve fosfordur. Bunlar vücutta yüksek oranlarda bulunur, aldığımız besinlerde de bol miktarda bulunmaktadır.

Mikromineraller: Bor, brom, bakır, germanyum, iyot, demir, manganez, molibden, selenyum, silikon, sülfür, vanadyum ve çinkodur. Bunlar, vücudumuzda ve besinlerimizde çok daha az miktarlarda bulunur.

Vücudumuzun mikromineralle- rin daha yüksek miktarlarına gereksinimi vardır. Mikrominerallerin daha ufak miktarları gerekmekle birlikte sağlıklı olmak için bu minerallere de gereksinimi vardır. Mineraller esas olarak vücudun kemik ve kas dokusunda depolandığından, aşırı miktarlarda alınırlarsa mineral toksisitesi gelişmesi muhtemeldir. Ancak tok- sisite çok nadirdir, uzun süre çok fazla alınırsa toksik seviyelere birikebilir.Mineraller alınır alınmaz hücrelere ulaşır, bazısı depolanır, idrar ve terle kaybettiklerimizin yerine geçmek üzere rezerve edilirler. Eğer mineral depolarımızı kaybettiğimiz kadar hızla yerine koyamazsak demir eksikliği anemisi veya oste- oporoz gibi hastalıkları geliştirme riskimiz artar.

Mineraller vücuda girdikten sonra emdim açısından diğer minerallerle yarışmaya girerek birbirlerinin emilimini etkileyebilir. Onun için daima dengeli miktarlarda alınmalıdır, aksi takdirde etkili olmayabileceği gibi zararlı da olabilir. Minerallerin emilimi lifli tamamlayıcıların kullanımıyla da etkilenir, lifler minerallerin emilimini azaltır. Bu nedenle tamamlatıcı formdaki lifler ve mineraller farklı zamanlarda alınmalıdır.

Sağlıklı yaşam için gereken mineral miktarlarını tek başına besinlerle almak imkânsız değilse de güç olabilir. Mineral tamamlayıcılar vücudumuzun gereksinimi olan tüm mineralleri almamıza yardımcı olur. Bunlar genellikle multivitamin içeren tamamlayıcılar olmakla birlikte, her bir mineral tek başına tamamlayıcı formda alınabilir, bunlar tablet, kapsül, toz, sıvı ve şelat formlarında olabilir.

Bor

Sağlıklı kemikler için ve kalsiyum, fosfor, magnezyum metabolizması için gerekli bir mikromineraldir. Beyin fonksiyonlarını da artırarak uyanıklık sağlar. Çoğu insanda bor eksiktir, özellikle yaşlılar günlük 2-3 mg’lık tamamlayıcı formda bor alımından fayda görürler. Bor eksikliği vitamin D eksikliğini belirginleştirir ve menopoz sonrası osteoporozu önlemede yardımcıdır. Bor elma, havuç, üzüm, armut gibi meyvelerde, kabuklu yemişlerde ve hububatlarda bulunur.Bor eksikliği vitamin D eksikliğini belirginleştirir ve menopoz sonrası osteoporozu önlemede yardımcıdır. Bor elma, havuç, üzüm, armut gibi meyvelerde, kabuklu yemişlerde ve hububatlarda bulunur.

Kalsiyum

Sağlıklı kemik, diş ve dişetleri oluşumu için çok önemli bir mineraldir. Kalp-damar hastalıklarını önlemede, kalp ritim düzeninin devamında, kas gelişiminde önemlidir, kan kolesterol seviyelerini düşürür, çocuklarda kemik büyüme oranını ve kemik mineral dansite- sini artırabilir. Kan pıhtılaşması için esastır, kan basıncını düşürebilir, kanseri önlemede, vücuda enerji sağlamada yardımcı bir mineraldir. İlaveten kas-sinir aktivitesine ve cildin sağlıklı kalmasına yardımcı olur. Kalsiyum toksik bir metal olan kurşunun emilimini önleyerek kemik ve dişleri korur, kalsiyum eksikliğinde kurşun diş ve kemiklerde depolanır.

Demirle birlikte kalsiyum alımı her iki mineralin de etkisini azaltır, keza gereğinden fazla kalsiyum çinko emilimini etkilerken tersi de olabilir. Kadın atletlerin ve menopoz dönemindeki kadınların östrojen seviyeleri düştüğünden daha fazla kalsiyuma ihtiyaç duyarlar. Östrojen kemikte kalsiyum depolanmasını sağlayarak iskelet sistemini korur. Çok fazla egzersiz kalsiyum alımmı engeller, orta derecede egzersiz ise artırır.

Vitamin D alıntında yetersizlik, aşırı fosfor ve magnezyum alımı da kalsiyum alimim engeller, protein, yağ ve/veya şekerden zengin bir diyet kalsiyum alimim etkiler. Et, hububat, fosfordan zengin ve alkolsüz içeceklerden oluşan bir diyet kalsiyum atılımında artışa yol açar, alkollü içecekler, kahve, aşırı tuz ve/veya işlenmiş un, karışık ve düzensiz beslenme de vücuttan kalsiyum kaybına yol açar.Kalsiyum eksikliğinde eklem ağrıları, tırnaklarda kırılma, kan kolesterolünde artış, hipertansiyon, kalp çarpıntısı, sinirlilik, kaslarda kramplar, diş çürümeleri, dikkat bozukluğu, depresyon veya hiperaktivite olabilir.Kalsiyum süt ve süt ürünlerinde, deniz ürünlerinde, yeşil yapraklı sebzelerde bulunur. Badem, kuşkonmaz, brokoli, bira mayası, lahana, peynir, incir, keçi sütü, yulaf, susam, soya fasulyesi, şalgam, yoğurtta bulunur.

Kalsiyum içeren bitkiler kızıl yonca, çok acı bir çeşit kırmızıbiber, papatya, rezene, çemenotu, ısırgano- tu, yulaf sapı, maydanoz, nane, kuşburnu, ahududu ve menekşe yaprakları, civan- perçemi ve sarı buğday olarak sayılabilir.Kalsiyum tamamlayıcıları gün içinde bölünmüş ufak dozlarda ve yatmadan önce alındığında en etkilidir, tek yüksek doz olarak alındığında daha az etkili olur. Uykudan önce alınması derin uykuya yardımcı olur. Kalsiyum kalp problemi ve hipertansiyonu olanların kullandığı kalsiyum kanal blokeri ilaçlarla etkileşebilir. Ayrıca, kalsiyum tamamlayıcıları böbrek taşı ve böbrek hastalığı olan kişilerce kullanılmamalıdır. Kalsiyum özellikle menopoz sonrası dönemde kadınların, oste- oporoz gelişmesini önlemek için düzenli olarak kullanmaları gereken bir mineraldir. Osteoporoz proflaksisi için günlük 1 500-2 000 mg alınması gerekir. Büyüme çağındaki çocuklarda ve hamilelikte kalsiyum desteği yararlı olabilir.

Demir

Kanda en yüksek miktarlarda bulunan bu mineral, büyüme için, sağlıklı bir bağışıklık sisteminin devamı için ve enerji üretimi için önemlidir. Vücuttaki en önemli fonksiyonu hemoglobin üretimi ve kırmızı kan hücrelerinin oksijenlenmesidir. Demir eksikliği, en sıklıkla alımındaki yetersizlikle olur. Ayrıca bağırsaklardan kanama veya aşırı âdet kanamalarıyla, uzun süreli hastalıklarda, ülserlilerde, kötü beslenenlerde, fosfordan zengin diyetle beslenenlerde, uzun süreli an- ti asit kullananlarda, aşırı çay ve kahve tüketenlerde de demir eksikliği olabilir. Yoğun egzersiz de vücut demirini azaltır.

Demir eksikliğinde kansızlık, saç kırılması ve dökülmesi, tırnakların kaşık şeklini alması, yutma güçlüğü, sindirim bozuklukları, yorgunluk, sinirlilik, sersemlik hissi, şişmanlık, zihinsel işlevlerde zayıflama olur. Demir vücutta depolandığından, aşırı alımı problem yaratabilir. Vücut dokularında ve organlarda biriken aşırı demir serbest radikallerin oluşumuna neden olarak vücudun vitamin E gereksinimini artırır.

Demir yumurta, balık, et, karaciğer, yeşil yapraklı sebzeler, hububatlarda bulunur. Ayrıca badem, bira mayası, böbrek, mercimek, avokado, armut, şeftali, balkabağı, soya fasulyesi, pirinç, kuru üzüm, kuru erik gibi gıdalar demirden zengindir. Bitkilerden papatya, rezene, çemenotu, meyankökü, ısırganotu, yulaf sapı, maydanoz, nane, kuşburnu, buğday zengin demir kaynakları olarak sayılabilir. Demirin emilimi için mide asidi yeterli düzeyde olmalıdır. Ayrıca demirin tam olarak emilimi için bakır, manganez, molibden, vitamin A ve B kompleks vitaminleri gereklidir.

Vitamin C alımı demir emili- mini yüzde 30 kadar artırabilir. Aşırı çinko ve vitamin E miktarları demir emilimini etkiler. Romatoid artrit ve kanserlilerde demirin kullanımı bozulabilir. Enfeksiyonu olanlar tamamlayıcı demir almamalıdır, fazladan demir alımı vücutta bakterilerin çoğalmasını kolaylaştırır. Besin desteği olarak düzensiz ve rasgele demir ihtiva eden multivitamin-multimineral ürünlerin kullanılması son derece tehlikelidir. Ek demir desteği mutlaka doktor tavsiyesiyle alınmalıdır.

Magnezyum

Vücuttaki bazı enzimlerin aktivitesi için hayati bir mineral olan magnezyum, kalsiyum ve potasyum alımına yardımcı olur. Eksikliğinde kas-sinir uyarılarının iletimi etkilendiğinden sinirlilik ortaya çıkar. Kemiklerin şekillenmesinde karbonhidrat ve mineral metabolizmasında önemli rol oynar. Kalp-damar hastalıklarını, kemik erimesini, bazı kanser formlarını, gebelikteki kasılmaları önleyebildiği ve kolesterol seviyesini azaltabildiği gösterilmiştir. Magnezyumun en iyi kaynakları badem, ceviz, fındık, fıstık gibi sert kabuklu yemişler, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllardır. Düzenli kullanımının ruhsal gerginliği azaltabileceği, kalp ritim bozukluklarını engelleyeceği ileri sürülmektedir

Selenyum

Vücut için hayati bir antioksidandır. Bağışıklık sistemini korur ve bazı tip tümörlerin oluşumuna karşı koruyucu görev yapar. Pankreasın çalışması ve doku elastikiyeti için de gereklidir. Selenyum ve vitamin E kalp ve karaciğer fonksiyonlarının sağlıklı olarak devamı için ve vücutta antikor oluşumu için birlikte çalışarak birbirlerinin etkisini kuvvetlendirirler. Vitamin E ve çinkoyla birlikte kullanıldığında prostat büyümesi olanlarda rahatlama sağlayabilir.

Selenyum eksikliğinin kanser, kalp hastalığı, gelişme bozukluğu, enfeksiyonlar, karaciğer bozukluğu, pankreas yetmezliği, kolesterol seviyelerinde artış, kısırlıkla ilişkisi bulunmuştur. Aşırı yüksek selenyum seviyelerinde; artrit, tırnaklarda kırılma, nefesin sarmısak kokması, ağızda metalik tat, sindirim sistemi bozuklukları, karaciğer-böbrek bozuklukları, saç dökülmesi, cilt döküntüleri, cildin sarımsı bir renk alması gibi bulgular olabilir. Selenyum, yiyeceklerin yetiştiği toprağın selenyum miktarına bağlı olarak, et ve hububatlarda bulunabilir. Bira mayası, tavuk ve süt ürünlerinde, somon ve tonbalığında, deniz ürünlerinde, brokolide, sebzelerde, sarmısak ve soğanda, hububatlarda selenyum bulunur. Ek destek olarak 50-100 mg tabletlerinden günde 100-200 mg dozda kullanılabilir.

Çinko

Prostat bezinin fonksiyonu ve üreme organlarının gelişimi için önemli bir mineraldir. Ciltteki yağ bezlerinin aktivitesini düzenleyerek akneyi önler, protein sentezi için gereklidir, sağlıklı bağışıklık sistemi ve yara iyileşmesi, tat ve koku keskinliği sağlar. Kemiklerin şekillenmesi ve oluşumu için hayatidir, vücuda zarar veren serbest radikallerin oluşumu ve önlenmesinde yardımcıdır. Vücutta vitamin E’nin uygun konsantrasyonlarının devamı içim yeterli çinko alımı ve emilimi gereklidir. Çinko vitamin A’nın da emilimini artırır.

Çinko eksikliğinde koku-tat hissi kaybı, tırnaklarda incelme ve beyaz lekeler, akne, seksüel gelişme geriliği, yorgunluk, gelişme bozukluğu, saç dökülmesi, kolesterol seviyelerinde artış, gece görme bozukluğu, tekrarlayan enfeksiyonlar, kısırlık, iktidarsızlık, prostat bozuklukları, hafıza kaybı, cilt lezyonları, yara iyileşmesinde yavaşlama olabilir. Antioksidan etkili bir vitamindir. Daha çok bağışıklık sistemini desteklemek ve antioksidan yararları için kullanılır. 20-40 mg’lık günlük dozları yeterlidir.

Çinko içeren gıdalar bira mayası, deniz ürünleri, yumurta sarısı, kuzu eti ve diğer etler, karaciğer, mantar, baklagiller, soya fasulyesi, ayçiçeği, kümes hayvanları, hububatlardır. Vücuttaki çinko seviyeleri ishalle, böbrek hastalıklarında, sirozda, diyabette, bağırsaklarda çinko atıhmma neden olan lifli gıdaların alımıyla azalabilir. Terleme yoluyla da önemli çinko kaybı olur. Hububatlarda ve baklagillerde bulunan fitat denilen bileşikler çinkoyla bağlanır ve çinko emilemeyebilir. Tamamlayıcı formda çinko ve demir almıyorsa, birbirlerinin aktivitelerini etkileyebileceklerinden farklı zamanlarda alınmamalıdır. Günlük total 100 mg’ın üzerinde çinko alınmamalıdır. 100 mg’ın altındaki dozlar bağışıklık yanıtını artırırken, 100 mg’m üzerindeki dozlar bağışıklık sistemini baskılayabilir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp