Stres ve Çelişkiler

Stres ve Çelişkiler :

Stres ve Çelişkiler

Bir olay stres tepkisini harekete geçirdiğinde buna "stres doğurucu" denebilir. Ancak bunun için özel kriterler yoktur. Çünkü stres doğurucu olaylar kişiden kişiye değişir. Örneğin, bir kişinin şiddetli stres tepkisi gösterdiği bir durum, başka bir kimsede hoş bir izlenim uyandırabilir. Mesela sigara yasağı, sigara tiryakisini çileden çıkarırken, sigara içmeyen bir başka kişiyi memnun eder. Bu durum, stres nedeninin kişiye göre değiştiğini gösterir.

Canlılık tarihi içinde gerekli olan ve geliştirilen bu tepki zincirini artık değiştirmek gereklidir. Çünkü günlük yaşamda orijinal stres tepkisinin hiç bir gereği kalmamıştır. Oysa biz bu tepki zincirini kullanmaya devam ediyoruz.

Aslında stres tepkisi bir alışkanlık sorunudur. Böyle davranmayı çevremizdeki insanlardan öğreniyoruz. Sürekli stres biriktirerek, kötü alışkanlıklar edinerek, yanlış beslenerek vücudumuzu zehirliyoruz. Üstelik bunun bilincinde bile değiliz. Bütün mesele de bu zaten, Bilincinde olmamak, doğal halimize dönememek, kendimizden uzaklaşmak ve kendimize yabancı olmak. Bu durum çelişkilere ve içsel çatışmalara yol açar. İnsandaki stres ve mutsuzluğun kaynağı olan bu çelişkileri Prof. Dr. Özcan Köknel, Kaygıdan Mutluluğa Kişilik adlı kitabında şu şekilde tanımlıyor: "Kişi yaşam boyu iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış ikileminin pençesindedir. Bir yandan da öteki kişilerle ilişkilerinden doğan sürtüşme ve çatışmaların bunalımını yaşar". İkilem devam ettiği sürece çatışma önlenemez. Krishnamurti 'ye göre bu çatışmalar yaptığımız şeyle, yapmamızın gerekli olduğunu düşündüğümüz şey arasındadır. Değişmek Zorundayız adlı kitabında Krishnamurti şöyle diyor: "İçsel çatışmamızın nedeni, bu hiç değişmeyen istek ikililiğidir, Kıskançlık, hırs, istek, saldırganlık, korku ve geri kalan hepsini yaratan, sonsuz karşıtlar koridorudur." Perls de tıp dilinde "nevroz' denilen, aslında tüm normal dediğimiz insanların içinde bulunduğu durumu ifade eden sinirsel rahatsızlıkların temelinde yatan nedenin bu çatışmalar olduğunu öne sürüyor. Ömür boyu hep iyi bir evlat, iyi bir öğrenci, iyi bir eş, iyi bir anne veya baba olmaya çalışırız. Bu "iyiler' toplumun değer yargılarına göre belirlenmiştir. Örneğin, toplumumuzda zenginler ve mevki sahipleri daha çok saygı gördüğü için hepimiz zengin ve yüksek mevki sahibi olmak istiyoruz. Sonra ne oluyor? Tabii ki bu da yetmiyor. Sürekli daha çoğunu istiyoruz. Bu "daha çok tutkusu" iç çatışmalar sona erinceye kadar devam eder. Bu çatışmaları fark eden kişinin beyin faaliyetinde ise, bir denge oluşur. Böyle bir kişinin yaptığı şey, artık yapması gereken şeydir. Yani çelişkilerin pençesinde sürüklenmekten kurtulmuştur. Nevroz durumu düzelmiştir. Yaşam boyu, yeniden kazandığı bu içsel özgürlüğün tadını çıkarır. İşte o zaman sadece yaşıyor olmak, mutlu olmak için yeterli olur. İşte o zaman Kanuni Sultan Süleyman'ın söylediği: "Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi" sözü anlam kazanır. İşte ancak o zaman, gerçek mutluluğun "sahip olmak" değil ele "olmak" olduğunu anlarız.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp