Karaciğer Ve Böbrekler

KARACİĞER VE BÖBREKLER


Karaciğer ve böbrekler, kandaki atık ve toksinleri temizlemekle sorumlu ana organlardır. Bu istenmeyen kimyasal maddeler, yiyeceklerin normal sindirim ve metabolizma işlemleri sonucu oluşup atık ürünler olarak kanda birikebilir ya da bazı ilaçlarda olduğu gibi bağırsaktan doğrudan emilebilir. Hem karaciğer hem de böbrekler iyi çalışmazsa, atık ürünler kanda birikerek ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.

Böbrekler

Ana madde: Böbrek
Böbrekler, omurgalılarda bulunan fasulye biçiminde 2 tane boşaltım organıdır. 10 cm kadar olabilen böbrekler, boşaltım sisteminin bir bölümünü oluştururlar. Bu organlar, başta üre olmak üzere atıkları kandan süzer ve onları artmış su ile birlikte idrar olarak boşaltırlar. Böbrekleri ve böbreklere etki eden hastalıkları inceleyen tıbbi dal nefrolojidir. Nefroloji, adını Yunanca "böbrek" anlamına gelen nephros sözcüğünden alır.

Böbrek(ler) ile ilgili anlamında kullanılan renal sözcüğü ise Latince renalis sözcüğünden gelir. Böbreklerin içindeki süzme birimlerine nefron denir. Kanımızda atık maddelerin yanı sıra karbonhidratların yağların ve proteinlerin sindirilmesi sonucu oluşan küçük moleküller,vitaminler ve su gibi yararlı maddelerde bulunur.

Karaciğer

Ana madde: Karaciğer
Çok zehirli olan amonyağı daha az zehirli olan üre ve ürik aside dönüştürür.

Karaciğerimiz Hakkında
Karaciğer nerededir ve neye benzer?

Karaciğer, karın boşluğunun üst sağ kısmında, diyaframın (göğüs ve karnı ayıran bir kas tabakası) altında ve mide, sağ böbrek ve bağırsakların komşuluğunda yerleşik bulunmaktadır. Karaciğerin alt kısmında safra kesesi vardır.

Bir koni görünümünde olan karaciğer, yaklaşık 1-2 kilogram ağırlığında olan koyu kırmızımsı-kahverengi bir organdır. Karaciğere kan sağlayan iki ayrı kaynak mevcuttur:

Karaciğer atardamarından (hepatik arter) oksijenli kan içeri akar
Portal damardan, besinden zengin kan içeri akar

Karaciğer, her zaman vücudun kan akımının yaklaşık 500 ml'sine (%13) sahiptir.

Karaciğer, her ikisi de binlerce lobcuktan oluşan sağ ve sol loblar olmak üzere iki ana lobdan oluşmaktadır. Bu lobcuklar, küçük kanallara bağlıdır ve küçük kanallar daha büyük kanallara bağlanarak ana karaciğer kanalını oluşturur. Karaciğer kanalı, karaciğer hücreleri tarafından oluşturulan safrayı, safra kesesine ve onikiparmakbağırsağına (ince bağırsağın ilk bölümü) taşır.

Karaciğerin fonksiyonu nedir?
Karaciğer, kandaki birçok kimyasal maddeyi düzenler ve karaciğerden atık maddelerin taşınmasına yardımcı olan "safra" adı verilen bir ürün salgılar. Mide ve bağırsaklardan çıkan kanın tamamı karaciğerden geçer. Karaciğer bu kanı işler ve besin ve ilaçları parçalayarak vücudun geri kalanı için kullanımı daha kolay olan formlara ayırır.

500 HAYATİ FONKSİYON

Yağ sindirimi için safranın atılması
Kandan ilaç, kimyasal maddeler ve alkolün temizlenmesi
Fazla glikozun nişasta olarak depolanması
Safra ile atıkların atılması
Protein ve kolesterol sentezi
Kan pıhtılaşması
Enfeksiyona karşı bağışıklık

Karaciğerin işlevleri nelerdir?

Karaciğer ne işe yarar?

Karaciğer vücuttaki en karmaşık ve metabolik olarak en aktif organdır. Beş yüzden fazla yaşamsal fonksiyon sergiler. Önemli fonksiyonların bazıları şunlardır

Enfeksiyona karşı bağışıklık sağlar. Karaciğer hasar görürse, enfeksiyon oluşması daha olasıdır.
Vücuttaki çoğu önemli proteinin ve ayrıca kolesterol ile tüm vücut yağlarının taşındığı lipoprotein adı verilen özel yağ formlarının oluşturulduğu fabrikadır.

Kanı birçok kimyasal madde, ilaç ve alkolden temizler.
Bağırsağa safra salgılar. Safra, yağların sindirilmesi için çok önemlidir ve ayrıca vücut atıklarının atılmasında görev alır.
Önemli proteinler üreterek kanın pıhtılaşmasını düzenler.
Açlık durumunda kullanılabilecek, nişasta formunda (glikojen) ilave şeker (glikoz) depolar.
Karaciğeri özgün kılan nedir?

REZERV
Karaciğerin %70'i alınsa bile karaciğer fonksiyonları normal kalır (geriye kalan %30'unun sağlıklı olması koşuluyla). Dolayısıyla, karaciğer kanseri olan kişilerde, kanserli karaciğerin büyük bölümleri karaciğer fonksiyonu hasar görmeden veya bozulmadan çıkartılabilir. Benzer şekilde, nakil amaçları doğrultusunda karaciğerin yarısından fazlası karaciğer fonksiyonunda bozulma veya başka bir ciddi hasar olmaksızın donörden alınabilir.

YENİLENME
Karaciğer, büyük bölümleri alındıktan sonra kendisini yenileyebilen vücuttaki tek organdır. Karaciğerin küçük kalıntıları, birkaç hafta içerisinde normal boyutuna ulaşabilir. Bu nedenle, yaşayan donörlerden ve karaciğer tümörlü kişilerden büyük karaciğer parçaları güvenle çıkarılabilir.

Bu durum, karaciğerin kısa sürede büyüyerek normal boyutuna ulaşması nedeniyle, karaciğerin yarısının karaciğer yetmezliği olan hastalara başarıyla nakledilmesini de açıklamaktadır.

Böbrek nedir?
Karında bel omurlarının iki yanında bulunan ve başlıca görevi; kanı, vücuttan atılacak maddelerden temizlemek olan organ. Her iki böbreğin uzunlukları 11-12, genişlikleri 6, kalınlıkları ise 3 cm kadardır. Yarıdan fazla kişide sağ böbrek sol böbrekten daha aşağıda bulunur. Erişkin bir kimsenin böbreğinin ağırlığı 120-300 gr arasında değişirböbrek
Böbreğin dış kenarları dışbükey, iç kenarları da içbükeydir. Bu görünüşleriyle iri birer fasulye tanesini hatırlatırlar. Böbreğin dışında böbrek zarı bulunur. Ayrıca çevresinde de yağ toplantısı mevcuttur. Çevresindeki yağ dokusu, böbreğin, karın içindeki konumunu muhafaza etmesini sağlar.

Böbreklerin iç yüzlerinde böbrek hilusu denilen oyuk bir kısım vardır. Burada böbreğe giren çıkan damar ve sinirler, böbrek pelevisi (havuzu) ve bunların arasını dolduran yağ dokusu bulunur. Böbrek hilusundan, böbreğin içinde bulunan ve böbrek sinüsü denilen boşluğa girilir. Böbrek sinüsü şekil bakımından böbreğin dış görünüşüne benzer ve böbrek dokusu kalın bir kabuk şeklinde böbrek hilusundan başka bu boşluğun her tarafını sarmıştır. Bu boşlukta; böbreğe giren ve çıkan damarların devamı, böbrek havuzu ve kesecikleri ile bunların aralarını dolduran yağ dokusu bulunur. Böbrek boyuna kesildiğinde kapsülü altında yaklaşık 1 cm kalınlığındaki kabuk (korteks) kısmı yer alır. Bunun da altında daha açık renkte olan medulla (ilik) kısmı bulunur. Medulla, huni şeklindeki böbrek piramitleri denilen doku kümelerinden meydana gelmiştir. Piramitlerin iç kısımları böbrek havuzuna bakar.

Böbrekler idrarın meydana geldiği nefron denilen fonksiyonel ünitelerden meydana gelmişlerdir. Nefron, glomerül denilen bir damar yumağı ve borucuklardan meydana gelmiştir. Her böbrekte yaklaşık bir milyon nefron bulunur. Glomerüllerin çapı yaklaşık 0,2 mm olup "Bowmann kapsülü" denilen bir kesecik tarafından sarılmıştır. Kandan birinci (ilk) idrarın meydana gelmesi glomerüllerde olur. Birinci idranın yaklaşık % 99'u, nefronun borucuklarından geçerken geri emilir.

Kalbin her atımında vücuda yolladığı kanın yaklaşık beşte biri böbreklere gelir. Bu kan süzülerek, glomerülde birinci idrar meydana gelir. Meydana gelen birinci idrarda, proteinler dışındaki maddelerin hemen hepsi kandaki miktarları ile aynı oranda bulunurlar. Daha sonra nefronun borucukları boyunca bu maddelerden bir çoğu geri emilir. Emilen bu maddelerle birlikte vücutta su da tutularak organizmanın su dengesi sağlanır. Nefron borucuklarından sodyum ve potasyum iyonlarının geri emilmesi hormonlar etkisiyle olur. Bu hormonlara, mineralokortikoit hormonlar denilir ve böbrek üstü bezlerinden salgılanır.
Böbrekte borucuklar boyunca olan geri emilme olayı iki şekilde olur.

Pasif geri emilme (Pasif reabsorbsiyon): Bu tip geri emilmede enerjiye ihtiyaç yoktur. Maddeler iki taraftaki (damar ve ultrafiltrattaki) yoğunlukların farkına göre geri emilirler. Bunda ilk önce sodyum iyonu geri emilir, bunun yanında su da emilmiş olur. üre de pasif olarak geri emilen maddelerdendir. aktif geri emilme (Aktif reabsorbsiyon): Burada glikoz gibi maddeler belli bir elektrokimyasal güce
karşı enerji harcanarak geri emilirler.

Glikozdan başka sodyumun bir kısmı da aktif reabsorbsiyon ile taşınır.
Bazı maddelerin vücuttan acil olarak uzaklaştırılmaları ve kandaki oranlarının belli bir seviyenin altında tutulmaları gerekir. Bu maddeler, böbrek borucukları boyunca hücrelerden salınarak idrara verilirler. Bu olaya da sekresyon denilmektedir. Sekresyonla idrara salınan maddeler; ilaçlar gibi yabancı maddeler, üre, hidrojen iyonlarıdır.

Böbrekler, kapasitelerinin çok altında çalışır. Bir böbreğimiz çıkarıldığında diğeri rahatça çıkarılan böbreğin vazifelerini üstlenebilmektedir. Böbreği çıkarılan kimselerde diğer böbrek, hacminin iki katına yakın büyür. Hiçbir zaman böbrekler tam kapasite ile çalışmazlar. Normal bir insanda her böbreğin 1/3'ü çalışsa veya tek böbreği olan bir kişinin böbreğinin 2/3'ü çalışsa normal olarak hayatına devam eder. Gene 1/3'ü yedekte kalır.

Böbrek hastalıkları vücut için oldukça ciddi problemler getirir. Böbrekte nefron parçasının iltihabına nefritis denilir. Nefritlerden en sık görüleni boğazdaki anjinlerden sonra olanıdır. Bundan başka kanda dolaşan mikroplar da böbrekte iltihap meydana getirebilir. Böbrek iltihaplarının tehlikeli olmasının sebepi, bazı bölgelerin iş göremez hale gelerek ileride böbrek yetersizliği yapabilmesindendir. kronik (müzmin) böbrek hastalıklarında tehlikeli olabilen bir hadise de, bu hastalıkların devamlı yüksek tansiyona sebep olabilmeleridir.

Sun'i böbrek: Böbreğin görevi genel manada kanı filtrelemek ve biriktiği zaman zehirleyici olarak kanı bozan maddeleri ortadan kaldırmaktır. Böbrekler bu işi iki kademede yapar: 1) Glomerül denilen kaba filtreleme mekanizmasını kullanarak kanın süzülmesi, 2) İdrara karışmış gerekli maddelerin tüpcüklerde tekrar geri emilmesi. Bunlara, zararlı maddelerin tüpcüklere ifraz edilmesi de eklenebilir. Sun'i böbrek makinası, glomerülün bir kopyasıdır.

Ancak tüpçüklerin yaptığı görevleri yapamaz. Böbrek makinasının çalışma prensibi yoğunluk farkına bağlı olarak meydana gelen bir dializ (geçişme) olayıdır. Kan ve dializ sıvısı denen bir sıvı arasına yerleştirilmiş bir zar bulunur. Saflığı bozan maddeler kanda yoğun, dializ sıvısında ise azdır. Bu yoğunluk farkı, süzülecek maddelerin kandan dializ sıvısına geçmesini sağlar. Zarın deliklerinin büyüklüğü ve yoğunluk farkı süzülen maddelerin büyüklüğüne tesir eder. Önce küçük moleküller geçer, büyük moleküllü proteinler ise hiç geçemez.

Eskiden böbrek makinalarında düz yüzey halinde, zarlar kullanılırdı. Kan ve sıvı, zarın iki yüzüne pompalanırdı. kil levhası adıyla bilinen bu zarlar günümüzde az yer kaplayacak ve dolayısıyla hastanın evinde kendi kendine kullanılabilecek boyutlara indirilmek üzere düzenlenmiştir. Daha önceleri kullanılan zarlar zaman zaman temizlenirdi. Günümüzde halka halindeki zarı kolayca değiştirmek, yenilemek ve böylece iltihapları önlemek imkanı vardır.

Moleküllerin büyüklüğü kadar zardan geçiş hızları da önemlidir. Bu ikisini iyi ayarlayabilmek için makineye verilecek kanın yeterli miktarda olması lazımdır. Bunun için iki yol takip edilebilir. Bunlardan biri fıstula diğeri shunt tekniğidir. Shunt, koldaki atardamarlardan birine yerleştirilen bir parça olup, kan buradan alınır. Fistula tekniğinde ise atardamar yüzeye yakın bir damara bağlanır. Bu da altı hafta içinde kalınlaşarak şırınga (iğne) ile rahat girilip çıkılan bir bölge meydana getirir.

Diyaliz (süzme) sırasında makina içindeki kanın pıhtılaşmaması için heparin denilen madde (liquemin) kullanılır. Damara kanın geri verilmesiyle içinde hava bulunmaması hayati önem taşır. Bu maksatla özel bir hava redektörü kullanılır. Böbrek makinasında ayrıca kanı dolaştıracak bir pompa ile vücut ısısına kadar getirecek bir ısıtıcı bulunur.
Dializ, böbrek naklinin mümkün olmadığı hallerde eldeki tek çözümdür. Ekseriya, verilecek uygun bir böbrek bulununcaya kadar böbrek makinası kullanılır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp