Gebe ve Emzikli Kadınların Beslenmesi

Gebe ve Emzikli Kadınların Beslenmesi :

Gebe ve Emziklilikteki Beslenmenin Önemi ve Amacı:

Gebe ve emziklilik, kadın için doğal fizyolojik olaylardır. Gebelikte döl, annenin aldığı besin ögelerinin plasenta ile döle taşınması ile büyür. Döle taşınan besin ögeleri, kadının kendi gereksinimine ek olarak düşünülmelidir. Emziklilikte ise anne süt salgılar. Bu süt, annenin aldığı besinlerin bir ürünüdür.Süt için gerekli besinler de annenin kendi gereksinimine ek sayılmalıdır.Çünkü gerek dölün büyümesi, gerekse, yeni doğan bebeğin beslenmesi için annenin salgıladığı sütün enerjisi ve besin ögeleri, annenin yedikleri ile kendi vücudundaki depolardan sağlanmaktadır. Bu bakımdan, gebelik ve emziklilikte kadının beslenmesinde amaç: (1) Kendi fizyolojik gereksinimlerini karşılayarak vücudundaki besin öğeleri yedeğini dengede tutmak, (2)

Dölün normal büyümesi ve salgılanan sütün gerektirdiği enerji ve besin ögelerini tam olarak karşılamaktır. Gebe ve emzikliğinin gerektirdiği besin gereksiniminin karşılanması, dölün ve bebeğin normal büyüyüp sağlıklı olması kadar, anne sağlığı için de' önem taşır. Genç yaşta (19 yaşından önce) gebe ve emzikli olan kadın, daha kendi büyüme çağını tamamlamamıştır. Bu bakımdan, gebelik ve emzikliliğin gerektirdiği besin gereksinimleri, özellikle bu gibi annelerde etkili olmaktadır. Yine, ağır fiziksel çalışma sürdüren kadınların, zaten çok olan enerji harcamalarına bir de gebelik ve emzikliliğin yükü geldiği zaman, kadın, kendi dokularını kullanmak zorunda kalmaktadır. Bu bakımdan gebelik ve emzikliliğin yüklediği gereksinimlerin tam olarak karşılanması anne ve çocuk sağ-lığı için önemlidir.

Gebelikteki Beslenme Durumunun Çocuk Sağlığına Etkileri: Beslenmenin, bebeğin büyüme ve sağlığı üzerindeki etkisini incelemek için önce, dölün büyüme ve gelişimini özetlemek yerinde olur. Biyolojik deneylerle, dölün, büyüme dönemleri üzerinde bilgi toplanmaktadır. Embriyonun ilk haftası hücre bölünmesi ile ilgilidir. İkinci hafta ile sekizinci hafta arasında doku farklılaşmaları hızla devam ederek embriyo şekillenmeye başlar. Sekizinci haftada dölortalama bir g ağırlıkta ve 2.5 cm boyundadır.

Üçüncü ayın sonunda dölün, cinsiyeti belli olur. İkinci üç aylık dönemde, döl hızla büyür ve bazı fonksiyonları belirlenir. Altı ayın sonunda dölortalama 1000 g ağırlıkta ve 35 cm boyundadır.Dolaşım sistemi 8-12'nci haftada belirlenir. Plasenta yolu ile anne kanı dölü dolaşır. Besin ögeleri bu yolla ulaşır. lB'nci haftada solunum görülür. Ancak, solunum 2B'inci haftaya kadar yaşamı sürdürmeye yeterli değildir.

Sindirim sistemi ile ilgili olarak, safra l2'nci haftada oluşur. Bunun arkasından sindirim enzimlerinin oluştuğu görülür. Sinir sisteminin çalışması, ilk B'inci haftada görülür. Fetal yaşamın ikinci yarısında beyin hızla büyür. Beyin hücrelerinin 2/3'ü, doğumdan önce oluşur. Geriye kalan l/3'ü, doğumdan sonra ilk üç yıl içinde çoğunlukla tamamlanır.

Plasenta, anne ile döl arasında çeşitli ögelerin geçişini sağlar. Bu geçiş işleminde plasenta yarı geçirgen bir özelliktedir. Antikor v~ besin ögelerinin döle kolay geçişine karşılık, bakteri ve virüsün geçişine karşı plasenta direnç gösterir.

Çocuklardaki doğuştan gelen anormalliklerin, genetik etmenler yanında çeşitli çevresel nedenleri vardır. Bu nedenlerden biri, annenin geçirmiş oldu-ğu hastalıklardır. Örneğin, gebeliğin ilk üç ayında annenin geçirdiği kızamıkçığın bebeği katarakt, kalp yetmezliği, sağırlık ve geri zekalılık gibi bozukluklarla doğmasına yol-açtığı kesin olarak saptanmıtır.! Diğer bir çevresel etmen, gebelikte annenin kullandığı ilaçlardır. Örneğin, thalidomidenin bebekte anormalliklere yol açtığı rastlantı sonucu ortaya konmuştur. Birçok ilaç, hücresel çoğalma ve örgütlenmeyi olumsuz yönden etkileyebilir. Alkol, sigara, radyasyon, tarım ilaçları ve diğer kimyasallar aynı şekilde etkilidir.

Gebe kadının beslenmesinin dölün gelişimine etkileri üzerinde 1930 yıllarında başlayan araştırmalar son yıllarda yoğunlaşmıştır. Laboratuvar hayvanları üzerinde yapılan araştırma sonuçları, gebelikte sınırlanan çeşitli besin ögelerinin (vitamin A, çinko, iyod, demir, riboflavin, manganez, folik asit, protein v.b.) çeşitli konjenital bozukluklara yol açtığını açık olarak göstermiştir.

Yapılan bir araştırmada, genellikle yetersiz ve dengesiz beslenmiş maymunlardan doğan yavrularda, doğduktan sonra iyi beslendikleri halde, fetal yaşamda oluşan beyindeki biyokimyasal değişikliklerin düzolmediği görülmüştür.s Bu araştırmalar, yetersiz ve dengesiz beslenmenin yalnız beden sağlığı değil, zeka gelişimini de etkilediğini işaretlernektedir. Bu araştırmalardan edinilen bilgiler, insanlar üzerinde çeşitli şekilde incelenmiştir. İngilterede yapıları bir araştırmada, konjenital bozuklukla do-ğan bebeklerin annelerin %65'inde folik asit yetersizliği belirtileri görülmüş

tür. Normal doğum yapan annelerin ancak %l7'sinde bu tip belirtilere rastlanmıştır. Afrika ve Asya'da yapılan çeşitli araştırma ve gözlemler, Avitamini yönünden yetersiz beslenen gebe kadınlardan doğan çocukların, myopia'ya daha duyarlı olduklarını, aynca doğumda yeterli A vitamini deposu olmadığı için, doğduktan sonra dengeli beslenme sağlanmadığı takdirde, bu çocukların A vitamini yetersizliği hastalıklarina daha kolay yakalandıklarını işaretlemektedir.t Ayrıca, gebelikte gerekenin üstünde alınan Avitaminin de konjenital bozukluğa yol açtığım belirten raporlar vardır. Gebe kadının diyetinde iyodun yetersiz oluşu kritenizim olarak bilinen beyin özürlü çocuğun doğumuna yol açmaktadır. .

Gebelikte, hemoglobin düzeyleriyle, doğan çocuğun sağlık durumu arasında ilişki bulunmuştur. Tıbbi anormallikler, ölü doğum, düşük ağırlıklı do-ğum ve erken doğum olgularının düşük ve yüksek hemoglobin düzeyleriyle korelasyon gösterdiği belirtilmiştir. Olumsuz durumlar en az oranda hemoglobin düzeyi 11-12 g/100 ml arasında olanlarda görülmüştür. Demir yetersizliği sonucu hemoglobin düzeyi II g/100 ml altına düştüğünde ve aşın demir eklemesiyle 13 g/100 ml üstüne çıktığında sağlık bozukluğu olanların oranı artmaktadır. Bunun nedeni demir eklemesinin çinko yetersizliğine neden olmasıdır.

Gebelikteki beslenme ile beyin gelişimi, dolayısı ile mental gelişim arasındaki ilişkiler, son yıllarda araştırıcıların üzerinde durduğu konudur. Yetersiz beslenen gebe kadınlardan doğan prematüre sayısı,normal beslenenlerden daha çok olmaktadır. Yapılan bazı gözlemlerde prematüre doğanlar arasında mental geriliğin daha sık görüldüğü belirtilmektedir.

Gebe kadının beslenmesinin, doğan çocuğun sağlığı üzerinde etkisini inceleyen bir araştırmada+ yeterli ve dengeli beslenen kadınlardan doğan çocukların, %94'ünün sağlık durumu iyi, %3'ünün orta ve %3'ünün de kötü olduğu görülmüştür. Bunun yamda yetersiz ve dengesiz beslenen kadın grubundan doğan çocukların %67'sinin kötü, %25'inin orta ve %8'inin iyi sağlık koşullannda olduğu saptanmıştır. Beslenme durumu iyi ile orta arasında olan kadınların çocuklan arasında, iyi olanların oranı %50, orta olanların %44, kötü olanların oranı ise %5 olarak bulunmuştur.

Bütün bu raporlara göre, gebelikte yetersiz ye dengesiz beslenen kadın gruplarında ölü doğumların, prematüre ve konjenital bozukluklarla doğanların, doğumda kötü sağlık koşullarında olan bebeklerin sayısı, yeterli ve dengeli beslenen kadın gruplarından daha çoktur. Ayrıca, gebelikte yetersiz beslenmenin, doğan bebeğin beyin gelişimini etkilediği görüşünü destekleyen araştırma verileri de gittikçe çoğalmaktadır. Ancak, yetersiz ve dengesiz beslenen bütün kadınların çocuklarının sağlıksız olduğunu söylemek doğru değildir. Ciddi beslenme yetersizliği, örneğin, annenin ağırlığının, olması gerekenin altında olması veya iyod gibi belirli besin ögesinin yetersizliği dölün gelişiminiolumsuz etkilemektedir.

Gebelikte Yetersiz ve Dengesiz Beslenmenin AnneSağlığına Etkileri: Gebelikteki beslenme şekli, dölün sağlığı kadar annenin sağlını da etkilemektedir. Sık gebelik yanında yetersiz ve dengesiz beslenme, annenin sağlığı üzerinde çeşitli bozukluklara yol açmaktadır. Artarı protein ve enerji gereksiniminin, özellikle ağır işte çalışan kadınlarda karşılan~aması annenin zayıflamasına yol açmaktadır. Döle anneden demir ve kalsiyum depo edilmesi, annenin bu ögelere olan gereksinimini arttırmaktadır. Artan gereksinim karşılanamadığı zaman beslenme yetersizliği olan anemi, diş çürüklüğü, ostemoalasia gibi hastalıklar ortaya çıkmaktadır.'

Gebelikte, tokseminin yetersiz ve dengesiz beslenen kadınlarda daha sık görüldüğünü belirten raporlar da vardır. Yine, yetersiz ve dengesiz beslenen gebe kadınlarda, folik asit yetersizliğine bağlı megaloblastik anemiye sık rastlanmaktadır."

Çoğunlukla enerji dengesizliğine bağlı şişmanlık, doğumu güçleştirdiği için gebelikte istenmeyen bir durumdur. Güney ve Orta Amerika ülkelerinde yapılan araştırmalarda, yetersiz ve dengesiz beslenmenin hüküm sürdüğü düşük sosyo-ekonomik düzeydeki toplumlarda, gebe kadınların, gebelik süresince ortalama 6.5 kg almalarına karşın, yeterli ve dengeli beslenenlerde bu 10.5 kg'ı bulmaktadır. Gebelikte yeterli ağırlık kazanamayan kadınlardan doğan çocukların %13.7'si prematüre olduğu halde, yeterli ve dengeli beslenenlerde prematüre sıklığı %4.3 civarında bulunmuştur."

Genellikle, gebe kadınlar demir yetersizliği anemisine meyillidirler. Bunun da nedeni, gebelik yüzünden %50 oranında artan plazma hacmine karşın, kırmızı kan hücrelerinin hacminin bu orana ulaşamamasıdır. Hemoglobin konsantrasyonundaki azalma ortalama 100 ml için 2 g'dır. Hemoglobin bu düzeyden aşağı düşerse kadın anemik sayılır. Gelişmekte olan ülkelerde, gebe kadınlardaki anemi sıklığının %20-63 gibi yüksek oranda görüldüğü ve aneminin anne ölümlerine dahi yol açtığı belirtilmektedir. Gebeliğin son üç aylık döneminde kadına günlük 30 mg demir verilmesi önerilmektedir. Türkiye'de demir yetersizliği anemisinin kadınlarda sık görüldüğü belirtilmektedir.

Köyser bölgelerde yapılan bazı araştırmalarda.? anemi sıklığının gebelerde %42-66, aynı yaştaki gebe' olmayanlarda %20-38 arasında değiştiği bulunmuştur. Bu arıeminin %88'inin demir yetersizliğine bağlı olduğu bildirilmektedir. Türkiye Ulusal Beslenme - Sağlık araştırmasında, gebe kadınlarda anemik olanların oranı ortalama %52 bulunmuştur. Gebelikte demir yetersizliği anemisinin sık görülmesinin çeşitli nedenleri vardır: 1) Kan kaybı, 2) Parazitler, 3) Döle demir depo edilmesi ile gereksinirnin artması, 4) Diyetin artan demir gereksinimini karşılayamaması, 5) Sindirim sistemi bozukluğu yüzünden diyetteki demirin emilememesi, 6) Demirin emilmesioi güçleştiren etmenlerin diyette bol bulunması. Bu nedenlerle demir yetersizliğine bağlı anemi, yetersiz ve dengesizbeslenen gebe kadınlarda oldukça sık görülmektedir.

Toplumumuzda, demir yetersizliği anemisi yanında diş çürüklüğü ve osteomalasia gibi belirtilerin, sık gebelik geçiren ve yetersiz ve dengesiz beslenen gebe kadınlarımızda sık görüldüğü bir gerçektir.

Gebeliğin ilk üç ayında kadında kusma, öğürme gibi sindirim sistemi bozuklukları görülebilir. Bunun nedeni, anne ile döl arasında uyuşmadaki güçlüklerdir. Bu güçlükler kısa sürede geçer. Bu gibi durumlarda, gebe kadı-nın azar azar sık sık, kuru besinler alması gerekir. Yemeklerin görünüş yönünden işta~ açıcı olması yararlıdır. Şiddetli ve sürekli kusmalar annenin sağlığını bozabilir. Bu gibi durumda tıbbi tedavi gerekli olabilir. Bu şikayetler üçüncü ayın sonuna doğru genellikle azalır.

Gebeliğin Gerektirdiği Enerji ve Besin Öğeleri:

Enerji: Dölün büyümesinin, gebelik süresince toplam olarak 80.000 kalori (335 mj) enerji gerektirdiği hesaplanmıştır. Bunun 40.000'i yağ deposu şeklindedir. Doğumdan sonra emzirme süresince bu depo kullanılır. Normal ağırlıkta olan bir kadının, gebeliği süresince ayda ortalama bir kilogram ağırlık kazanması istenir. Genellikle ilk 3 aylık dönemde ağırlık kazanımı çok azdır, zamanla artış gösterir. Toplam 9-12 kg ağırlık kazanımı gereklidir.

Gebelik başlangıcında normal ağırlığından şişman olan kadının fazla ağırlık kazanmasına gerek yoktur. Bu kadınların da gebelik sonunda, olmaları gereken ağırlıktan 16-21 kg fazla ağırlıkta olmaları uygundur. Bunun yanında, gebelik başlangıcında zayıf olan kadının dölü beslemede güçlüğü olabilir.

Özellikle bu tip kadınların kendi gereksinimlerine ek olarak gebeliğin gerektirdiği enerjiyi almaları ve gebelik süresince 12-18 kg ağırlık kazanmaları yararlıdır. Ayda bir kilogram kazanılacak ağırlığın enerjisi ortalama 7000 kalori (29 mj) kadardır. Buna göre gebe kadının, normal enerji gereksinimine ek olarak günde 150 kalori (0.6-1.0 mj) daha alarak normal vücut ağırlığına ayda bir-birbuçuk kilogram eklenmesi salıkverilir. Normal ağırlığından şiş-man olan kadınların, şişmanlık derecelerine göre almaları gereken enerji ayarlanır. Sınırlamada, günlük alınması gerekli enerjinin kg başına 30, günlük 1800 kaloriden az olmamasına dikkat edilir.

Protein: Normal süresini tamamlayan dölde ortalama 925 g kadar protein biriktiği sanılmaktadır. Buna göre ilk 3 aylık dönemde günde 1.8 g, 2. dönemde 4.8 g, 3. dönemde 6.1 g kadar protein, dölün büyümesi için anneden çekilmektedir. Değişik durumlar (proteinin kullanılması, kadının büyüme çağında olması v.b.) düşünülerek gebe kadına, günlük protein gereksinimine ek olarak 20 g protein önerilir.

Demir: Tahminlere göre, döl, normalolarak 300 mg kadar demir depo etmekte, 200 mg anne bedeninde kalmakta, 540 mg dölün büyümesi ve 'doğum için harcanmaktadır. Buna göre, normal bir gebelik ortalama 1040 mg civarında demirin alınımını gerektirmektedir. Bunun karşılanması için günlük 3 mg civarında ek demir emilmesi gerekmektedir. Diyetteki demirin emilim oranının gebelikte arttığı (%20) düşünülürse kadının kendi günlük gereksinimine ek olarak 15-20 mg demir alması salık verilebilir. Yine gebelik başlangıcında kadının demir depoları yeterli ise eklenecek miktar az, yetersizse çoktur.

Kalsiyum : Normal dölün ortalama 30 g kadar kalsiyum depo ettiği hesaplanmıştır. Bunu karşılamak için, gebe kadının kendi gereksinimine ek olarak 500 mg kalsiyum alması önerilmektedir. Gebelikten dolayı metabolizmada yardımcı olan diğer vitamin ve minerallere olan gereksinim de artmış-tır.

Emzikliliğin Gerektirdiği Enerji ve Besin Öğeleri:

Emziklilikte süt salgılanması, kadının. normal gereksiniminden daha fazla enerji, protein, vitamin ve mineralleri almasını gerektirir. Emzikli kadının salgıladığı sütteki enerjinin önemli bir kısmı yediklerinden sağlanmaktadır. Kadının aldığı enerji tam olarak süt enerjisine dönüşememekte, vücut dokuları da bir miktar harcanmaktadır. Bir araştırmada, bebeğini kendi sütüyle iyi bir şekilde besleyen kadının günlük ortalama 800 ml süt ürettiği ve bunun 555 kalorilik enerji sağladığı hesaplanmıştır. Kadının emziklilik dışı enerji harcaması 2100 kalori olmasına karşın, 2580 kalorilik enerji tüketmekte ve günde 38 g zayıflamaktadır. 1 kg vücut ağırlığının net enerji karşılığı 6500 kalori kabul edilerek, diyet enerjisinin süt enerjisine dönüşüm verimlilği şöyle hesaplanmıştır.l

Diyetin sağladığı enerjinin, %81 oranında süt eiıerjisine dönüştüğü kabul edilmektedir. Emzikli kadın süt verdiği sürece günlük 600-800 kalorilik ek enerji almalıdır.

Kadının diyetinde doymamış yağ asitlerinin oranı yükseltildiğinde, sütün doymamış yağ asit oranı artmaktadır. Özellikle n-3 yağ asitlerinden zengin su ürünleri tüketiminin artması anne sütünün bu yağ asitleri içeriğini arttırmaktadır. Yine, diyetin suda eriyen vitaminler yönünden zengin olması, bir ölçüde sütün vitamin değerini arttırmaktadır.

Annenin sütünün yeterlilik derecesi, çocuğun büyüme oranı gözlenerek değerlendirilebilmektedir. Pratik olarak ilk 6 ayda, her ay için, çocuğun 800 ± %20 g ağırlık kazanması ile 4 ay sonunda doğum ağırlığının iki katı olması, anne sütünün yeterli olduğunu göstermektedir.

Genellikle, anne sütü alan çocuk, ilk 3-4 ay normal bir gelişim göstermektedir. Dört aylıktan sonra büyüme hızı yavaşlamaya başlamaktadır. Dördüncü aydan sonra, anne sütüne yardımcı ek besinlerin verilmesi gerekli olmaktadır. "Qlkemizde, annelerin çoğunluğu çocuklarını, birbuçuk yaş veya daha fazla emzirmektedirler. Altı aydan sonra anne sütü, miktar yönünden bebeğin gereksinimini karşılayacak durumda değildir.

Süt veren annenin, özellikle emzikliliği ikinci bir gebeliği izlediği durumlarda, yetersiz ve dengesiz beslenmesi, süt verimini düşürrnekte, sağlık durumunu bozmaktadır. Yetersiz ve dengesiz beslenen ve sık doğum yapan kadınlarda, günlük süt üretiminin 400 ml'yi geçmediği saptanmıştır. Bir araştırmada, gecekonduda yaşayan çoğu kadınların 3. aydan sonra bebeklerının yeterli büyümelerini sağlayacak düzeyde' süt üretemedikleri bulunmuştur. Köysel bölgelerde yapılan araştırmalarda, kadınların çoğu ilk çocuklarında sütlerinin yeterli, dördüncü ve beşinci çocuklarda ise çok yetersiz olduğunu belirtmektedirler. Bu kadınlar, genellikle ağır iş yapan ve yetersiz beslenenlerdir. Bunun yanında yeterli ve dengeli beslenen, iyi yaşam koşulları olan bazı kadınlar, ilk yaşta bebeğin büyüme ve gelişmesine yetecek kadar süt salgılayabilmektedirler.

Emzikli annenin zayıflaması gebelikte aldığı ağırlık durumuna bağlıdır. Fazla kilo almamış .bir anne süt verdiğinden dolayı zayıflar, fakat gebelik süresince 9- 12 kg almış olan anne, vücudunda depo ettiği yağları süt verirken harcayabilir. Bu durumda enerji yetmezliği görülmez. Emzikli annelerde çeşitli vitamin yetersizliği belirtilerinin sık görüldüğü rapor edilmektedir. Emzikli kadına, verdiği süte karşılık, günlük besin ögeleri gereksinmesine belirtilen miktarlar eklenmelidir. Annelerin çoğu bu eklemeyi yapmadıklarından, kadın nüfusumuzda beslenme yetersizliği hastalıkları daha sık görülmektedir.

Gebe ve Emzikli Kadınlar İçin Diyetler:

Normal durumdaki yetişkinler için günlük beslenme planı önerilmiştir. Bu planda, normal enerji ve besin ögeleri gereksinimini karşılayabilmek için belirli besin gruplarından belirli miktarın alınması öğütlenmiştir (Tablo: III-2). Gebelik ve emziklilik diyeti bu plan esas alınarak düzenlenebilir. Besin gruplarından başka, yemeklere konan yağ,tatlılara ve içeceklere konan şeker de ayarlı olmalıdır. Orta yağlı yemeklerde bir kişi için günlük kullanılan yağ miktarı 20-30 g arasındadır. Yemeklerde tatlı yenirse tahıllardan bir porsiyon eksik alınır. Emzikli kadınlar, normal ağırlıklarından zayıf olanlar, ağır işte çalışanların ise bu eksiltmeyi yapmaları gerekmez.

Bunun yanında, normal ağırlıklarından daha şişman olan kadınların mümkünsa.taflı yememeleri, tatlı yerlerse tahılları az almaları gerekir. Yemekler genellikle üç öğünde alınır. Gebeliğin ilk döneminde öğün sayısı arttırılarak öğündeki yemekmiktarı azaltılabilir. Bazı kadınlar süt arzu etmez. Bu durumda aynı miktar süt, yoğurt veya muhallebi veya sütlaç yapılarak kullanılır. İki kibrit kutusu kadar peynir, bir su bardağı süt yerine kullanılabilir. Ödem olduğu zaman yemeklere tuz konmaz, besinlerin bileşimindeki tuz yeterlidir.

Yemekler arzu edildiği şekilde hazırlanabilir. Ancak, sindirim güçlüğü olanlar ve şişmanlar kızartmadan sakınmalıdırlar. Bunun için ızgara veya nemli sıcaklıkta pişirme daha uygundur. Gebelikte, ilaç, alkol ve sigara alınmamalıdır. çay, kahve günde iki kez alınabilir. Fazla içilen çay, kahve ve koladan kafein süte geçerek bebeğin sağlığını olumsuz yönde etkiler. Demir emilimini engellediği düşünülerek yemek sırasında ve yemekten hemen sonra çay ve kahve alınmamalıdır. Bunun yanında demir emilimini kolaylaştırdı-ğından C vitamininden zengin taze meyve suyu uygundur. İçecek olarak en iyisi ayran, süt ve taze meyve sularıdır. çay, kahve yemekten bir saat sonra günde 2 fincanı geçmeyecek şekilde alınmalıdır. .

Besinlerin hazırlanmasında, pişirilmesinde, saklanmasında ve servisinde sağlık kurallanna uyulmalıdır. Besinlerle alınan zararlı ögeler gebelikte döle, emziklilikte de süt aracılığı ile bebeğe zarar verebilir. Tarım ürünlerine haşere öldürücü ilaçlar atıldığından, özellikle sebze ve meyveler yıkanmadan yenmemelidir. Hazırlama ve pişirmede besinlerin besin değerini azaltıcı iş-lemlerden sakınılmalıdır. Kitabın ikinci bölümünde açıklandığı üzere besinler uygun koşullarda saklanmalıdır. Besinleri kirleten mikroorganizma ve kimyasal ögeler anneye' zarar vermeyebilir, fakat döl ve bebek için çok tehlikeli olabilir. Sofrada iyotlu tuz kullanmaya özen gösterilmelidir

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp