Çinko Ve Kas İşlevleri

ÇiNKO VE KAS iŞLEVLERi

Yakın zamanda hazırlanan raporlar, çinko tüketiminin kas gücünü ve dayanıklıhğını azaltığını göstermiştir. Antrenman yapan atletlerin çinko serumunun normal kişilere göre düşük oldugu görülmüştür. Bü yük olasılıkla buna atletin aşırı terlemesi, kan hacminin büyümesi ve proteinden yana zengin bir beslenme uygulaması neden olmaktadır. Atletik etkinliklerde bulunanlarda çinko düzeyi her zaman denetlen meli ve gerekiyorsa bunlara çinkolu ilaçlar verilmelidir. ÇiNKO VE ZiHiNSEL iŞLEV Akrodermatit enteropatikalı çocukların dikkatlerini kolay toplayama dıkları, asık yüzlü, mızmız, depresyonlu, alıngan, şizofreniye eğilimli, ne güler ne ağlar, kolay yatıştırılamaz ve zihinsel bakımdan uyuşuk oldukları çoktandır bilinir. Hastalığın denetim altına alındığını göste ren ilk belirtilerden biri, çinkolu ilaçlar verildikten sonra çocuğun gü lümsemeye başlamasıdır. Bu değişikliklerin hangi mekanizmaya bağlı olduğu hiilii anlaşılmamıştır. İngiltere de araştırmacılar son zamanlarda psikiyatrik hastanelere yatınlan hastalar üzerinde incelemeler yapmışlar ve bunların tümünün plazmalarında magnezyum ve çinko düzeyinin düşük olduğunu gör müşlerdir. Zihinsel bakımdan geri, pislik yiyen çocuklar üzerinde yapılan in celemeler, bunların saçlarında çinko düzeyinin düşük, bakır düzeyinin ise yüksek olduğunu göstermiştir. Geceyarısı ile sabahın Tsi arasında bir ya da birkaç kez uyanan be bekler üzerinde yapılan deneyler sonucunda da bu bebeklere günde 12 mgr arı çinko ve 0.925 mgr manganez verildiğinde bu saatler arasında deliksiz uyudukları görülmüştür. Aynı zamanda bebeklerin iştahı da artmış, sinirlilikleri, ishalleri, isilikleri azalmış, renkleri düzelmiştir. Hangi yaşta olursa olsun, zihinsel ya da davranışsal bozukluğu olan lar, düzenli uyuyamayanlar çinko düzeyi açısından incelenmeli ve ge rekiyorsa çinkolu ilaçlarla tedavi edilmelidir. ÇiNKO VE ROMA TizMAL ARTRiT Romatizmal artrit gibi bazı iltihaplı hastalıklarda hastanın serum çin kosunun düşük oldugu saptanmıştır. Kronik etkin romatizmalı artrit hastalarına günde üç kez çinko takviye edici ilaçlar verilmiş, on iki hafta sonra hastalardaki birçok belirtinin kaybolduğu ve iyileşmeye yüz tuttukları görülmüştür. ÇiNKO VE ILTIHAPL/ BACIRSAK HASTALıCı Bağırsaktan besinlerin yetersiz emildiği hastalarda çinko emiliminin de zayıf oldugu bilinen bir gerçektir. Daha az bilinen bir gerçek varsa, o da iltihaplı bağırsak hastalıklarında hastada hemen her zaman çinko ek sikliği olduğudur. (Bu durum ülserli kolitten çok, Crohn hastalığında belirgindir.) Bu hastalarda çinko eksikliginin başlıca nedenleri engel lenmiş emilim, bağırsak yüzeyinde ve idrarda çinko kaybı, iştahsızlık ve yiyecek seçiminde kısıtlılıktır.

ÇiNKO VE ALKOL

Yetersiz beslenme ve alkolün diüretik etkisi alkoliklerde idrarda daha çok çinko kaybına, dolayısıyla çinko eksikligine yol açabilir. Çinko ek sikliği olan alkoliklerde çinkolu ilaçlara yanıt veren deri döküntülerine, lekelere rastlanır. Çok içki içen herkeste çinko eksikliği gelişebilir. Gebelik sırasında alkollü içki içmekle dölüueki anormallikler ara sında kesin bir bag vardır. Çinko eksikliği alkolün kötü etkilerini artır makta, sakat çocuk doğumlarina yol açmaktadır. ÇiNKO VE ILAÇLAR Sürekli ilaç kullanan herkes bilmelidir ki, bazı ilaçların çinko metabo lizması üzerinde kötü etkileri vardır. Çinko tüketimini artıran ilaçların başında penisilamin, steroidler, etanol, diüretikler gelir. Aşırı miktarda çay ve kahve de çinko metabolizmasını olumsuz etkiler. Aşırı miktarda müshil ve lif de bedende çinko emilimini azaltır. Serum, çinkolbakır oranlarının gebeliği önleyici karma ilaçlar alan kadınlarda düşük oldu gu görülmüştür. Antikonvülsan ilaçların, valproik asidin çinkoyu tuttu ğu bilinir. Ortaya çıkan anoreksi, saç ve kıl dökülmesi, karaciger zehir lenmesi vb. yan etkiler, ilaçların yol açtığı çinko yetersizliğiyle ilgili olabilir. Diger ilaçlar da çinko metabolizmasını etkilerler. Uzun süre steroidli ilaçlar, penisilamin ya da diüretik kullananlar ve tüm alkolik ler çinko düzeylerini düzgün aralıklarla ölçtürmeli; gerekiyorsa bütün leyici çinkolu ilaçlar almalıdır. ÇiNKO VE ZEHIRLf MADDELER Kurşun ve kadmiyum, çinkoya bağımlı enzimlere engelolur. Yeterince çinko verildiğinde bu elemanların zehirli etkileri azalır. Kurşun akü ya pımında çalışan işçilerin kanındaki bu iki zehirli madde, çinko ve C vi tamini verilince azalmıştır. Kişide zaten bir çinko eksikliği varsa, kur şun ve kadmiyumun zehirli etkisi daha da çoğalır, ÇINKO VETEMELYAGASITLERI Temel yağ asitleri metabolizmasının düzgün çalışabilmesi ve prostag landinlere dönüşebilmesi için çinko çok gereklidir. Nitekim, temel yağ asidi eksikliği belirtileri de çinko eksikliği belirtilerini andırır. ÇINKO TAKVIYESI Ağızdan alınan çinkolu ilaçlar, zehirleyici etkileri olmadığından, daha güvenlidir. Çinko sülfat üzerinde birçok araştırma yapılmışsa da, çinko orotat, ya da çinko asetat, sitrat ve pikolinat da kullanılabilir. Çinkolu maddelerin bakır emilimini azaltarak uzun sürede, bakır eksikligine yol açabileceği iyi bilinir. Bundan dolayı, çinkolu ilaçlar yemeklerden bir saat önce ya da sonra alınmalıdır. Böylelikle bu ilaçların besinler deki besleyici elemanları etkilernesi önlenmiş olur. Bu bölümde gördüğünüz gibi, çinko çok önemli bir elemandır ve gerek sağlığın korumasında, gerekse tedavide büyükrolü vardır. YIYECEKLERIN ÇINKO EMILIMI ÜZERINDEKI EFKILERI Birçok yiyecek maddesi çinkonun bedende emilimini azaltır. Bu yüz den bunlar çinkolu ilaçlarla birlikte yenmemelidir. Bunların başında kahve, inek sütü, peynir, hamburger, kereviz sapı, limon, esmer ek mek, demirli ilaçlar, zarı çıkarılmamış buğdaydan yapılmış ekmek, çok lifli yiyecekler ve kepek gelir. Besinlerden çinko emilimini etkileme yen bazı yiyecekler ise domuz pastırması, beyaz ekmek ve insan sütüdür.

Hormonal etkenlerin çinko emilimini etkilediğine dair yeterli ka nıt yoktur. Ancak, D vitaminin çinko emilimini artırdığı bilinir. C vi ta mininin çinko emilimi üzerinde bir etkisi olup olmadı ğı ise bilinmiyor. Çinko emi/imi en iyi gece sağlanır Saç, ter ve serumunda yapılan testler sonunda çinko eksikliği bulun duğu saptanan 63 yaşında bir hanıma çinkolu ilaçlar verilmeye baş lanır. Iki ay sonra yapılan testler kadının çinko düzeyinde hemen hiç bir degişiklik olmadığını gösterir. Bu da, çinkolu ilacın bedende iyi emilmediğinin işaretidir. Çinko emilımine bazı besinlerin engel olabi leceği düşünülerek, kendisine aç karnına, gece yatmadan hemen önce çinkolu ilacı alması salık verildi. Bir süre sonra yapılan testler çinko düzeyinin yükseldiğini, dolayısıyla artık çinko emi/iminin iyi oldugu nu gösterdi. Ancak, dokuz ay sonra geri geldiğinde, çinko düzeyinin gene düşmüş oldugu ve çinko eksikliği bulunduğu anlaşıldı. Daha sıkı sorguya çeki/ince, çinkolu i/acı gece yatmadan önce değil, sabahleyin kahvaliıda aldığı ortaya çıktı. Bunun üzerine ilacı gece alması salık veri/di. O günden beri de kendisinde çinko eksikliği başgôsıermedi. Başka maddelerle birlikte alındığında çinkonun emilimi azalır. Bu hasta öyküsü de bu gerçeği kanıtlamaktadır. Bakır Bitkilerde ve hayvansal dokularda bakır bulunduğu 150 yıldan beri bi linmektedir. 50 yılı aşkın süredir bakırın hayvanlar için temel bir besin maddesi oldugu biliniyor. 40 yıl kadar önce insanlarda da bakır eksikli ği bulunabileceği ortaya atılmıştır. Bakır eksikliği anemi, iskelette bozukluklar, sinir sisteminde deje nerasyon (yozlaşma), üretkenliğin azalması, kan kolesterolünde yüksel me, kardiyovasküler sorunlar, bagışıklık sisteminde bozukluk, saçların renginde ve yapısında olumsuz degişiklikler gibi belirtilerle kendini gösterir. Bakır, metabolizmanın normal çalışması için gerekli temel madde lerden biridir. Normal bir yetişkinin bedeninde yaklaşık 601 LO mgr bakır bulunur. Bunun altıda biri karaciğerde, altıda biri beyinde, üçte biri kaslarda, geri kalanı ise bedenin öbür kesimlerinde toplanmıştır. Bakır depolama işini karaciger üstlenmiştir. Karaciger fazla bakırı saf ra yoluyla bedenden atar. Öyle ki, besinlerle aldığımız bakır miktarı yükselse bile, bedendeki bakır miktarı aynı kalır. Bazı bakırlı enzimlerin beyin metabolizmasıyla ilgili oldugu bilinir. C vitamininin oksitlenmesinde de bakır roloynar. Beslenme yoluyla al dığımız bakırın yaklaşık % 30unu beden emer. Günlük gereksinim 25 mgrdır. Bu da, günlük emilimin 0.61.6 mgr dolayında oldugu anlamı na gelir. Bakır emilimini azaltan etkenlerin başlıcaları aşırı miktarda C vitamini ve çinko, çiğ et, kalsiyum, molibden, cıva, kurşun ve sülfittir. NELERDE BULUNUR? Istiridye, böbrek, kuru baklagiller, karaciğer, fındıkceviz başlıca kay naklardır. Ancak, bakır miktarı yiyeceklerin yetiştiği toprağa ve suya göre büyük farklılıklar gösterir. BAKıR VE KALP IIASTALlKLARI Bakırın kan kolesterolünün düzenlenmesinde rolü oldugu na dair kanıt lar vardır. Bakır eksikliği kan kolesterolünün yükselmesine yol açar. Gene bakır eksikliğinin, ateroskleroz (atardamarların içinin yağ bağla yıp sertleşmesi) yoluyla kardiyovasküler hastalığa neden oldugu sanılı yor. Bakır ile çinko arasında bir etkileşim oldugu sanılmaktadır. Ameri kalı bir araştırmacı, çinkolbakır oranında çinko lehinde bir artış oldu ğunda, farelerde kan kolesterolünün ve kalp hastalığından ölümlerin arttığmı saptamıştır.

BAKıR VE ARTRIT (EKLEM ILTIHABI)

Pek çok kişi bakır bir bilezik takmanın artrit ağnlarını azaltuğını ileri sürer. Bu konuda pek bilimsel kanıt vardır denemez. Bir araştırmacı olan Dr. Ray Walker, sürekli takılan bir bakır bilezikte ayda yaklaşık 13 mgr ağırlık kaybı oldugunu görmüştür. Büyük olasılıkla bu ağırlık kay bı bakır bilezikten tere karışan bakırın deri yoluyla emilmesinden mey dana gelmektedir. Emilen bu bakırın, yapısında bakır bulunan süpcrok sit dismutaz adlı enzimin faaliyetini etkilediği düşünülmektedir. Cincinnati Üniversitesinden Dr. John Sorenson da bakır salisilatın (bir tür aspirin ii bakır) artrit ve ülser tedavisinde yararlı oldugunu ileri sürmüştür. lItihaplı hastalıklara karşı kullanılan aspirin ve fenilbütazon gibi bileşimler, muhtemelen mide dokusunda bakırla birleşmekte, bun dan sonra bakır yangılı bölgeye gönderilmektedir. Aspirin bakırla bir leşmeye çok eğilimlidir. BAKıR VE ZIHINSEL IŞLEV Bakır, beyindeki bazı kimyasal maddelerin üretiminde rol oynadrğına göre, bakır metabolizmasının bozulması halinde kişide birtakım zihin sel bozukluk belirtileri görülmesi doğaldır. Princeton Üniversite sinden Dr. CarI Pfeiffer, hastada özellikle çinko ve manganez cksikli ği varsa, aşırı miktarda bakırın şizofrenik gelişmelere yol açuğmı çok tandır ileri sürmektedir. Bizim deneyimlerimize göre de şizofrenik has talarda ve/veya zihinsel bozukluğu olanlarda serumdaki ya da saçlardaki bakır düzeyi çok yüksektir. Hastaya C vitamini, çinko, man ganez ve B grubu vitaminler verilerek bakır düzeyi indirildiğirıde, has talık durumunun da iyiye gittiği görülmüştür. BAKıR VE CEBELlGI ÖNLEYICI HAP Sayfa 266 da da değinildiği gibi, gebeliği önleyici haplar kanda bakır dü zeyini yükseltir, bedendeki çinko miktarını ise azaltır. Öte yandan, gebe lik sırasında normal hormonal etkinlikler sonucunda bakır miktarı yükse lir, çinko miktarı azalır. Doğumdan sonra ortaya çıkan depresyon ve psi koz ya da gebeliği önleyici ilaçlara devam ederken görülen depresyon çinkolbakır oranının çinko aley hine değişmesine bağlı olabilir. BAKıR VE ıÇME SUYU Musluklarımızdan akan içme suyunun içindeki bakır miktarı, boruların cinsine (çoğu kez borular bakırdır) ve suyun sertlik derecesine göre de gişiklikler gösterir. Sert su borunun içinde kaplayıcı bir tabaka oluştu rur, böylece su ile bakır boru arasında adeta koruyucu bir engel oluş masını sağlar. Sıcak sudaki bakır miktarı genellikle soğuk sudakinden daha yüksektir. Çünkü bakır sıcakta daha kolayerir. Musluk suyunu bir filtreden geçirip içmek belki daha doğrudur. Çünkü aşırı miktarda bakır bedendeki çinko miktarını azaltır. Hiçbir zaman sıcak su rnuslu ğundan akan suyu içmeyin, çünkü bakır oranı çok yüksek olabilir. BAKıR EKSIKLlGI VE ÇINKO Aşırı miktarda çinko almak bakır eksikligine neden olabilir. Günde 30 50 mgr kadar çinko alan bir yetişkinde genellikle bakır eksikliği geliş mezse de, çinkolu ilaçları alırken bakır/çinko oranlarına dikkat edilmeli dir. Vanadyum Insanlar için vanadyum eser elemanlardan biridir. Kalp hastalıkların dan ve kanserden korunmada yararlı oldugu sanılıyorsa da, vanadyum hakkında daha öğrerıilecek pek çok şey vardır. Çünkü bu elemanın bi yokimyası çok karmaşıktır. Normal bir yetişkinin bedeninde ı 743 mgr kadar vanadyum vardır. Bu eser eleman büyüme ve yağ metabolizma sında roloynar. Vanadyum eksikliğinin kan kolesterolünün yükselmesine ve beden de trigliserit düzeyinin artmasına yol açtığı görülmüştür. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda da vanadyum eksikliginin üretkerıliği azalttığı anlaşılmıştır. Şu var ki, bu azalma çiftleştirilen hayvanların ancak dördüncü kuşağında ortaya çıkmaktadır. Kalp hastalığında ve aterosklerozda (atardamarların içinin yağ bag layıp sertleşmesi) vanadyum tedavisinin yararlı oldugu ileri sürülmek tedir.

NELERDE BULUNUR ?

Karabuğday. maydanoz, soya fasulyesi, yumurta, ayçiçeği tohumu ya ğı, yulaf, havuç, lahana, sarmısak, domates, öbür bitkisel yağlar, pi rinç, ayçiçeği çekirdeği, mısır, yeşil fasulye ve istiridye başlıca vanad yum kaynaklarıdır. VANADYUM VE MANIKDEPRESYON Bir araştırma sonucunda manikdepresif hastalarda saçtaki vanadyum düzeyinin yüksek oldugu görülmüştür. Hasta iyiye doğru gittikçe, saç taki vanadyum düzeyinin de normale yaklaşuğı gözlenmiştir. Buna karşın, depresyonlu hastalarda iyileşme gerçekleştikçe vanadyum dü zeyinin normalin altına düşmesi ilginçtir. İyot Bir eser eleman olan iyot, 150 yıldan beri bilinmektedir. Öyleyken, yeryüzünde 200 milyonu aşkın insanın iyot eksikliğinden kaynaklanan hastalıklara yakalanması şaşırtıcıdır. Bu eksikliğin başlıca nedeni, bu kimselerin iyottan yoksun bölgelerde yaşamalarıdır. İyot eksikliginin baş belirtisi boyundaki tiroit bezinin büyümesidir ki buna guatr diyoruz. Bu hastaların iyot verilince düzeldiğini görüyo ruz. Hastalığın tekrarlamaması için guatrlıların yemeklerine her zaman iyotlu tuz koymaları yerinde olur. Tiroit hormonunun üretilebilmesi için iyot çok önemlidir. Bilindiği gibi, tiroit hormonu tüm metabolizmanın denetiminde başrolü oynar. Bu yüzden tiroit hormonu üretiminde herhangi bir bozukluk olduğun da, bedenin tüm normal işlevleri altüst olur. Aşırı miktarda iyot almak tiroit bezinin etkinligini azaltır. Tirotok sikozlular, yani tiroit bezi aşırı çalışanlar tedavide iyottan ve düşük dozda lityumdan yararlanır. Aşırı miktarda iyot, akneyi çoğaltabilir (bkz. sayfa 234). Deriyle temas halinde ise iyot dermatite yol açabilir. NELERDE BULUNUR? Deniz tarağı. karides, mezgit balığı, isliridye, som balığı, sardalya balı ğı, sığır karaciğeri, ananas, ton balığı. yumurta, Amerikan Iısuğı, zarı çıkarılmamış buğdaydan yapılmış ekmek, çedar peyniri, domuz eti, baklagiller, ıspanak, yeşil biber, tereyağı, süt, krema, sığır eli, kuzu eti ve kuru üzüm başlıca kaynaklardır. Beslenme yoluyla aldığımız iyotun % 8085ini süt ürünlerinden, etten, balıktan, kümes hayvanlarından ve tahıllardan sağlarız. Yetişkinler için günde 501000 mkgr iyot almak normal sayılıyorsa da, bazı doktorlar bu miktarı çok yüksek bulmaktadır. Aşırı miktarda iyot, akne benzeri deri hastalıklarına neden olabilir. Öte yandan, iyot eksikliginde olduğu gibi, aşırı miktarda iyot alımı yüzünden de guatr gelişebilir. Japon balıkçılar buna örnektir. Japonyanın bir kesiminde çok miktarda deniz yosunu yiyen balıkçılar, günde kişi başına 10000 200000 mkgr iyot tüketmişler ve sonuçta guatr olmuşlardır. Silikon Silikon, karbona çok benzer ve karbon gibi o da uzun, karma molekül ler oluşturabilir. Bununla birlikte, silikon atomları arasındaki bag, kar bon atomları arasındaki bagdan daha güçlüdür. Bu da silikonlu mole küllerin daha kararlı ve yapısal açıdan daha güçlü olmalarını sağlar. İş te bundan dolayıdır ki arterler, tendonlar (kas kirişlcri), deri, bağdoku su, kornea (gözün saydam tabakası) ve sklera (göz akı) gibi yapısal olarak güçlü dokularda büyük miktarlarda silikon bulunur. Oysa, karaciğer, böbrek ve kan dokularında pek az silikon vardır.

Başka dokuları bir arada tutan kolajen denilen sağlam maddede ise bol miktarda sili kon bulunur. Kıkırdak dokusunda da silikonlu maddeler vardır. Aterosklerozlu, yani atardamar hastalığı olan arterlerde, hastalıksız arterlerdekinden on dört kat az silikon oldugu görülmüştür. Bu da, be denin silikon düzeyi ile ateroskleroz, yani damar sertliği arasında bir bağlantı bulunduğunu düşündürüyor. ABDde ve Finlandiyada bazı araştırmacılar, içme suyunda çok miktarda silikon bulunan bölgelerde damar sertliği olaylarının daha az oldugunu ortaya atmışlardır. Molibden Normal bir yetişkinin bedeninde 810 mgr molibden vardır. Bunun ço ğu karaciğerde, böbrekte, böbreküstü bezinde, kemiklerde ve deride toplanmıştır. Sağlıkta ve hastalıkta molibden eksikliğinin önemi uma rız daha iyi anlaşılır. Çünkü besinlerin işlem görmesi, içlerindeki mo libden oranını önemli ölçüde azaltmaktadır. Molibden eksikliğinin yemek borusu (özofagus) kanseri riskini ar tırdığı sanılıyorsa da, bu daha kesin olarak kanıtlanmamışur. Molibden ilc bakır arasında karşılıklı etkileşim vardır ve beslenme yoluyla çok miktarda bakır alınırsa beden daha çok miktarda molibdeni dışarı atar. Krom Krom, temel eser elemanlardandır. Kan şekerinin denetimi için gerekli oldugu yeni anlaşılmıştır. Kanda pek az miktarda bulunduğundan, es kiden kandaki krom miktarının ölçülmesi hayli zordu. Dolayısıyla, bu konudaki eski literatürün doğruluğuna pek güvenerneyiz. Analitik tek niklerin gelişmesi sayesinde bugün beden dokularındaki krom miktarı doğru olarak ölçülebilmektedir.

NE IŞE YARAR ?

Krom, Batı dünyasındaki kronik dejerıeratif hastalıkların oluşmasında önemli bir etken olabilir. Bazı beslenme tarzlarının kromdan yoksun olması bir yana, üstelik bu tür beslenme tarzları kromun idrarla beden den dışarı atılmasına da yol açmaktadır. Örneğin, arıtılmış karbonhid ratlara dayalı bir beslenme tarzı krom eksikliği doğurabilir. Batıda şe ker hastalığı, kalp hastalıkları, damar sertliği gibi hastalıkların daha çok görülmesi, çok miktarda arıtılmış karbonhidrat alınmasından kay naklanabilir. Arıtılmış karbonhidratlar kan şekerinin hızla yükselmesi ne, bu da şeker dengesini koruyabilmek için bedenin insülin salgılama sına yol açar. lnsülin düzeyi yükselince de krom gereksinimi artar. NELERDE BULUNUR? Bira mayası, karabiber, dana karaciğeri, buğday özü, zarı çıkarılmamış buğdaydan yapılmış ekmek ve peynir, kromca zengin yiyeceklerdir. KROM DÜZEYI VE YAŞ Yenidoğmuş bebeklerde krom düzeyi yüksektir. Bu yükseklik LOyaşı na kadar sürer, sonra krom düzeyi düşrneye başlar. Öyle görünüyor ki, krom düzeyinin düşmeye başlamasıyla birlikte eksiklik belirtileri orta ya çıkıyor ve kan şekeri düzeyinin denetimi azalarak bazı kronik deje neratif hastalıklar baş gösteriyor. KROM VE KAN ŞEKERI DENETIMI (GL/KOZ TOLERANSı) Kan şekeri düzeyinin denetlenebilmesi ve glikozun hücrelere girebil mesi için insülin gereklidir. Bedendeki hemen her hücre enerji ürete bilmek için glikoza gereksinir. Beden kan şekerini denetleyemez hale gelince kan şekeri düzeyi normalin üstüne çıkar ki, bu da şeker hastalı gı (diabetes mellitus) denen hastalığın ortaya çıkmasına neden olur (bkz. sayfa 244). Bu hastalığa yakalananlarda kalp krizi, felç, damar hastalığı riski yüksektir. Damarlarda meydana gelen hasar; göz, böbrek ve deride işlev bozukluklarına neden olur. Şeker hastalığının bir başka komplikasyonu da, sinir Iiflerinde işlev bozukluğudur (nevropati). İn sülinin etkinliği, dolayısıyla normal kan şekeri düzeyinin korunması için kromun gerekli oldugu kanıtlanmıştır. İnsan bedeninin kromu kullanabilmesi için, kromun B3 vitamini (nikotinik asit) ile ve üç spesifik amino asitle bileşim oluşturduğu bir molekül biçiminde olması gereklidir. Buna Glikoz Tolerans Faktörü (GTF) denir. Doğada en zengin GTF kromu kaynağı bira mayasıdır. GTF kromunun etkinliği öbür besin maddelerininkinden on kat yüksek tir. Beden bu tür kromu hem daha yeterli emer, hem de daha iyi kulla nır. Vücudumuz daha az ölçüde de olsa krom tuzlarını da emer; bu inorganik kromu GTF kromuna dönüştürebilme yeteneği, damar sertli ği ve şeker hastalığı gelişmesini önlemesi açısından önemlidir. KROM EKSIKLIGININ ETKILERI Bu konudaki deneylerin çoğu hayvanlar üzerinde yapılmıştır. Krom ek sikliginin başlıca etkileri şunlardır • Glikoz denetiminde bozukluk • insülin etkinliginde azalma • korneanın saydamlığını kaybetmesi • ateroskleroz (atardamarların içinin yag bağlayıp sertleşmesi) • sperm oluşumunda azalma • kan şekerinde yükselme ve hipoglisemi • idrarda şeker kaybı. Krom eksikliği üzerinde birçok araştırma yapılmış, bunların sonucunda krornlu ilaçların (GTF kromu yeğlenirse daha iyi) bedenin insüline du yarhlığmı artırdığı, kandaki glikoz düzeyini düşürdüğü, kandaki yağ düzeylerini geliştirdiği anlaşılmıştır. KROM TAKVIYESI Mayaya karşı bir duyarlılığmız yoksa, her gün bir miktar bira mayası alabilirsiniz. En iyisi; GTF kromlu preparatlar almaktır. Ne var ki GTF kromu preparatlarının çoğu mayadan yapılır ve mayaya duyarlı olan lar bunları da kullanamaz. Manganez Manganez oldukça şaşırtıcı, ama gene de temel bir elemandır.

Degişik yoğunluklarda olmak üzere kemikte, yumuşak dokularda, hipofiz be zinde, karaciğerde, böbrekte bulunur. Dölütün dölyatağı içinde normal gelişebilmesi, normal kıkırdak dokusu, sinir dokusunun işlevini yapa bilmesi için gereklidir. Ayrıca amino asit ve karbonhidrat metaboliz maları için de çok gerekli bir elemandır. Manganez eksikliginin başlıca belirtileri disk ve kıkırdak sorunları, glikoza dayanıksızlık, beyin işlevlerinde zayıflarna, orta kulakta den gesizlik, sakat doğumlar, üretkenlikte azalma ve büyürnede gecikme dir. Sağlıklı bir bedende 1220 mgr manganez vardır. Beden günde yak laşık 4 mgr manganez kaybeder. Onun için, bu kaybolan miktarı bes lenme ya da ilaç yoluyla gene yerine koymak gerekir. Yapraklı yeşil sebzelerde, zarı çıkarı Imam ış tahıllarda bol manganez bulunur. Özel likle çay çok zengin bir manganez kaynağıdır. Bir fincan çayda 1 mgr manganez vardır. Se/en Selen eksikliği ilkin hayvanlarda belirlenmiştir. Bugün özellikle yapay yoldan beslenen agır hastalar üzerinde yapılan incelemeler sonunda in sanlarda da selen eksikliği bulunduğu anlaşılmıştır. Selen eksikliginin kalp hastalıklarına, kanser gibi hastalıklara yol açabilcccği ileri sürülü yor. Her ne kadar selcnin insanoğlu için gerekli bir eleman oldugu bili niyorsa da, bedendeki rolünün ne oldugu henüz kesinlikle saptanma mıştır. NE IŞE YARAR? Şimdilik bütün bilinen, selenin hücreleri okside olmaya karşı koruyan bir enzimin bileşiminde bulunduğudur (bkz. sayfa 134). NELERDE BULUNUR? Selenin bitkilerin yetişmesinde önemli bir rolü oldugunu gösteren bir kanıt yoktur. Ancak hayvanlar için durum aynı degildir. Başlıca kay naklar tahıllar, balık ve doğal yiyeceklerdir. EKSIKLIK BELIRTILERI Bizim gözlemlerimize göre, belirli insan gruplarında selen eksikliği gelişmesi olasılığı daha yüksektir. Örneğin, karaciger hastaları (primer safrasal siroz, alkolik siroz gibi), kanserliler, kardiyovasküler hastalığı olanlar ve artritli bazı yaşlı hastalarda selen eksikliği daha sık görülür. Şunu da unutmamalı ki, selen eksikliği saptanan bir hastada, bu eksik lik sonucu besinleri emme ve kullanma bozukluğu da vardır. Bu tür hastaların yanı sıra, bağırsak hastalığı olanlarda selen eksikliginin ya nında öbür besin maddelerinin eksikliği olup olmadığı da araştırılmalıdır.

SELEN TAKVIYESI HANGI DURUMLARDA YARARLıDıR ?

Kardiyomiyopati (Keshan hastalığı). Çinin Keshan bölgesinde özel likle çocuklarda ve genç kadınlarda görülen bir kalp hastalığıdır. Kes han bölgesinde selerı bulunmadığını göz önüne alan Çinli araştırmacı lar, hastalığın selen eksikliğinden kaynaklandığını saptamışlardır. Biz ce de, açıklanamayan kardiyomiyopati vakalarında hastada selen eksik liği bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Kanser. Selen eksikliginin kanser riskini arurdığım doğrulayarı kanıt lar vardır. Fareler üzerinde yapılan araştırmalar selenin spontane meme kanserini önlediğini göstermiştir. Ayrıca selenin farelerde başka tümör oluşumlarına engeloldugu da görülmüştür. Kanserli hastaların idrarın da normal insanlardan daha düşük düzeyde selen bulunduğu bir ger çektir. Selen eksikliginin kanserin doğrudan doğruya nedeni olması bi le olasıdır. Kalp hastalıkları. Dünyada kalp hastalıklarından ölüm oranının en yüksek oldugu ülke Finlandiyadır. Bu ülkede yapılan araştırmalar, kalp hastalıkları ile düşük serum selen düzeyleri arasında bir bag oldu gunu göstermiştir. Siroz ve alkol bağımhlığı. Alkoliklerde selen eksikliği bulunduğu ka nıtlanmıştır. Bunun başlıca nedenleri olasılıkla beslenme yoluyla yete rince selen alınmaması, metabolizmanın değişmesi sonucunda idrar ve dışkı yoluyla çok miktarda sel en kaybedilmesidir. Yapay intravenöz beslenme. İnıravenöz, yani damardan beslenen has talarda selen eksikliği gelişıiğine daha önce de değinmiştik, Uzun süre bu yoldan beslenen hastalarda selen eksikliği olup olmadığı araştırıl malı ve bunlara yeterli miktarda (yetişkinlere günde 200250 mkgra kadar) selen verilmelidir. Kimyasal maddelere karşı duyarlılık. Kimyasal maddelere karşı aşırı duyarhlığm oksidasyon mekanizmasıyla ilgili oldugu sanılıyor. Dolayı sıyla selenin ve öbür antioksidantların kimyasal maddelerin kötü etki lerini azaltacağı düşünülebilir (bkz. sayfa 158). Saç kepegi ve mantar hastalığı, lçinde Selsun ve Lenyum bulunan şampuanlarda sel en oranı yüksektir. Bunların saç kepeğini tedavi et mekte etkili oldukları bilinmektedir. Öte yandan, selsunlu şampuanla rın bedendeki mantar hastalığına da iyi geldiği doğrulanmıştır. Bu tür şampuanları bedenin mantarlı bölgelerine sürerek deneyiniz. Cıva zehirlenmesi. Selenden cıva zehirlenmesi olaylarında da yararla nılabilir (bkz. sayfa 95). Akut inorganik cıva zehirlenmesi çok tehlike lidir ve hızla tedaviyi gerektirir. EIIIRLlLlK Selen, insan için çok gerekli elemanlardan biridir, ama aşırı miktarda olursa zehirlenmeye neden olabilir. Bu konuda toprağında yüksek oranda sel en bulunan coğrafi bölgelerde yaşayan insanlar ve hayvanlar üzerinde araştırmalar yapılmıştır. Çevremizdeki selen zehirletımesi kaynakları • Endüstriyel kaynaklar Maden tasfiyesi bakır, kurşun, çinko; pi ritin fırınlanması; (bazı bölgelerde) kireç ve çimento; cam ve sera mik; kauçuk; çelik ve pirinç; boya ve mürekkep boya maddeleri; plastikler; fotoelektrik; kimyasaL. • Endüstriyelolmayan kaynaklar Bileşiminde sel en bulunan şampu anlar (Selsun, Lenyum gibi); bazı bölgelerde topraktaki yüksek se len oranı. Bileşiminde sclen sülfit bulunan şampuanlar, deri tarafından emiidikle rinden, tüm bedenin selerı zehirlenmesine uğramasına yol açabilirler. Oysa, selen sülfit, selenite oranla çok daha az zehirlidir. Selen zehirlenmesi belirtileri • Saç dökülmesi • tırnaklarda bazı degişiklikler sırasıyla Beyaz noktaeıkIar, solgun tırnak dibi, ilkin başparmakta olmak üzere tırnak kırılmaları, tırnak çevresinde sıvı toplanması, tırnak kaybı. • diş çürümeleri • sinir sisteminde bozulma sırasıyla Ellerde ve ayaklarda duyu kaybı, karıncalanma ellerde ve ayaklarda ağrılar • iştah kesilmesi ve kilo kaybı • midebağırsak bozuklukları • deride kırmızımtırak döküntüler • ağızda acı tat • solukta sarmısak kokusuna benzer koku • baş dönmesi, kırıklık, keyifsizlik, solgunluk. SELEN TAKVIYESI Beden üzerindeki etkileri açısından E vitamini ile sel en o kadar yakın biçimde birbiriyle ilintilidir ki, selenli maddelerle birlikte hep

E vita mini de alınmalıdır. Piyasada birçok selenli ilaç vardır. Eğer mayaya karşı duyarlıysanız, bileşiminde selenometionin yerine, selenin sod yumlu tuzlarını (selenit ya da selenat gibi) içeren ilaçları yeğleyiniz. Nikel Nikelin gerek hayvan, gerekse insan metabolizmasındaki fizyolojik ro lü daha yeni anlaşılmıştır. Nikclin belli hayvanlar üzerindeki etkileri insanlar üzerindeki etkilerinden daha iyi bilinmektedir. Çünkü insanlar için nikelsiz bir beslenme tarzı uygulamak son derece zordur. Tavşan larda ve köpeklerde bağırsak dışındaki dokularda bulunan nikel, insüli nin kan şekerini düşürme etkisini güçlendirir. Büyük dozlarda nikel de yağ metabolizmasını değiştirir. İnsanlarda ise, adrenalinin kan basıncı nı yükseltme etkisine karşı bir panzehir gibi işlev görür. Günlük nikel gereksiniminin ne kadar oldugu henüz saptanamamış tır. Kalp krizlerinden sonra, felçlilerde, agır yanıklarda ve gebelik ze hirlenmesi olan ya da rahim (uterus) kanserli kadınlarda serumda nikel düzeyinin yüksek oldugu görülmüştür. Karaciger sirozunda ve kronik böbrek yetersizliginde ise nikel düzeyi düşüktür. Bazı kimseler nikele karşı duyarlıdır. Bunlardaki başlıca kötü belir ti dermatittir. Çevremizdeki pek çok eşyada nikel vardır; madeni para lar, takılar, mutfak kap kacağı, oto anahtarı, çakı, metal gözlük çerçe vesi, çakmak, fermuar, dikiş iğnesi, makas, daktilo makinesi, zımba te li, ataş vb. Dr. John Howard, nikele karşı duyarlılığı olan hastalarda terdeki nikel düzeyinin normalden daha yüksek oldugunu saptamıştır. Böyle kişilerin aynı zamanda besin alerjilerine de yatkın olduklarını gördük. Bu hastalar iyileşmeye yüz tutunca, terdeki nikel oranının da normale düştüğü gözlenmiştir. Lityum B üyük olasılıkla lityum temel elemanlardan biridir. Ancak bu konuda daha araştırılması gereken pek çok şey vardır. Günlük gereksinim diye bir şey de yoktur. Çünkü bildiğimiz kadarıyla insanlarda lityum eksik liği bildiritmemiştir. Lityumun akut mani ve depresyon tedavisinde etkin oldugu görül müştür. Bugün manikdepresif psikozlu hastalara günde birkaç kez 400 mgr lityum karbonat verilmektedir. Bununla birlikte, lityum zehirli 01 duğundan, bu tedaviyi gören hastaların düzgün aralıklarla lityum düzey lerini ölçtürmeleri yerinde olur. Lityum, alkoliklerin tedavisinde de kul lanılır, çünkü alkole karşı ağızda pis bir tat yaratır. Düşük dozlarda lit yumun (günde iki kez 100300 mgr) menopozda ve adet öncesi belirtile rinde başarıyla kullanıldığı gözlenmiştir. Lityumlu bir merhem in de kadınların üreme organlarında oluşan uçuğu (herpes) tedavi ettiği bilini yor. ZEHIRLILIK Aşırı miktarda lityum hücre zarından mineral taşınmasını önlediği gi bi, sıvı dengesini de bozar. Başlıca belirtiler mide bulantısı, kusma, tit reme, susuzluk, aşırı işeme, tiroit bezinde şişkinlik, kilo alma, uyuşuk luk, akıl karışıklığı, uyumsuzluk, delirium, deride kızarıklıklar ve çok agır durumlarda koma, hatta ölümdür. Uzun süre lityumla tedavi edilen manikdepresif hastalarda giderilemeyecek böbrek hasarına rastlanmış tır. ışte bunun için, lityum kullanan hastaların mutlaka doktor gözeti mi altında olmaları gerekir.

LlTYUMLU ILAÇLAR

Normal kişilerin lityumlu ilaçlar almasına gerek yoktur. Mani, depres yon gibi ruhsal bozukluklarda, ancak doktor gözetiminde olmak üzere, lityumlu ilaçlar yararlıdır. Tiroit bezinin aşırı çalıştığı durumlarda da hastaya iyotla birlikte lityum verilebilir. Bu tedaviIer ancak doktor gö zetiminde uygulanmalıdır. Flüorid Flüorid tüm bedende bulunur. Diş çürümesini önlemesiyle tanınır. Bil diğimiz kadarıyla, yaşam için elzem bir madde degildir. Ancak, nor mal kemik ve diş yapısının korunmasında önemli bir yeri oldugu sanı lan flüorid, osteoporozu ve otoskleroz ile ilgili işitme kaybını durdur mak için kullanılmaktadır. İçme suyuna karıştırılan flüoridin diş çürü melerini önlediği kesindir. Bununla birlikte, aşırı miktarda flüorid, diş lerin yüzeyinde lekelerin oluşmasına yol açar. Agır durumlarda diş mi nesinde çukurlar meydana gelir ve dişler çürür. Musluk sularının flüor lanmasından beri çocuklardaki diş çürümelerinin % 4770 oranında azaldığı görülmüştür. Ancak, suların flüor1anmasına karşı çıkanlar da vardır. Bunların ileri sürdügüne göre, zaten yeterince flüor aldığımız dan, musluk suyuna ayrıca flüor katılması zararlıdır. Flüor açısından çay çok zengindir. Flüoridli diş macunları ağzın içinde bakterilerin üremesine engel olduğundan, diş çürümesi oranını azaltır. Bu, yalnız çocuklar için değil, yetişkinler için de geçerlidir. Flüor katılmış musluk sularının doğuştan sakatlıkları artırdığı yo lunda henüz kanıtlanmamış bazı iddialar da bulunmaktadır. NELERDE BULUNUR? Buğday, havuç, pancar, kabak, frenküzümü, lahana yaprağı, patates ve baklagiller zengin flüorid kaynaklarıdır. Çayda da bol flüorid vardır. FLÜORID ÜZERINE TARTIŞMA Flüor üzerindeki tartışmalar sürmektedir. Belki en iyisi çocukların gün de iki kez dişlerini flüoridli bir diş macunuyla fırçalamalarıdır. Bizce musluk suyunun flüor1anması sakıncalıdır. Kobalt Kobalt temel bir eser elamandır ve ancak B 12 vitaminiyle birlikte veril diğinde fizyolojik açıdan etkin oldugu bilinir. Bununla birlikte, inorga nik kobaltın etkin oldugu kesindir. Çok az bulunan bir eleman olduğun dan, eskiden kobaltın insan metabolizması için ne kadar önemli oldugu bilinemiyordu. Bilinen tek şey B 12 molekülünün bir parçası olduğuydu, ZEH1RLlLlK 1966da Kanada, Belçika ve ABDde çok bira içenlerde yeni bir hasta lık keşfedildi. Bu, kardiyomiyopati denilen bir tür kalp yetersizliğiydi. Hastalığm biraya katılan kobalttan kaynaklandığı anlaşıldı. Sözü edilen biracılar günde 630 şişe bira içiyorlardı. Aşırı kobalt farelerde, kobaylarda, ördeklerde, tavuklarda, domuz larda, köpeklerde ve insanlarda alyuvarların aşırı miktarda artmasına yol açar. Kobalt zehirlenmesine karşı yüksek proteinli besinler yemek yararlı olabilir. Aşırı kobaltın etkileri çoktandır biliniyordu. Düşük düzeydeki ko baltın etkileri ise ancak birkaç yıl önce Şikagolu bir araştırmacı tara fından yapılan araştırmayla belirlendi; ağır suçlularda saçtaki kobalt düzeyinin normal insanlara oranla çok daha düşük olduğu bulundu. Öbür mineraller Bedenin normal işleyişini sürdürebilmesi için önemli olan mineraller den biri de kükürttür. Halen araştırılan ve bu araştırmalar sonunda be den için gerekli olduğu saptanabilecek elemanlar ise rubidyum, stron siyum ve kalaydır.

ZEHİRLİ MADENLER

İnsanoğlu topraktan madenieri çıkarıp kullanmaya başladıktan sonra, normalde pek az miktarda var olan zehirli madenieri yoğunlaşurıp yer yüzünün her tarafına dağıtmaya koyulmuştur. İşte bu yüzden, bugün birçok zehirli madenle (özellikle de kurşun, kadmiyum, cıva ve alü minyum) haşırneşir yaşamaktayız. Oysa atalarımız için böyle bir so run yoktu. Bu bölümde bu madenierin çokça bulunmasının yol açtığı sanayi çevrelerindeki zehirlenmelerden söz etmeyeceğiz, Biz burada daha çok bu elemanların düşük oranda bulunduğu çevresel koşullar üzerinde du racağız; sözü geçen elemanların kaynaklarını, etkilerini, kendimizi bunlardan korumak için neler yapabileceğimizi inceleyeceğiz. Kurşun Kurşunun insanlar için zehirli olduğu yüzyıllardır bilinir. «Klasik» kurşun zehirlenmesinin ölüme yol açabileceğini de biliriz. Ancak bizi bunlardan daha çok ilgilendiren, sürekli olarak düşük düzeyde kurşuna maruz kalmanın doğurabileceği zararlı etkilerdir. Burada «düşük dü zeyde» derken, «klasik» kurşun zehirlenmesine yol açmayacak miktar da demek istiyoruz. Düşük düzeyde kurşuna maruz kalmanın yol açtığı başlıca sorunlar şunlardır • Ölü doğumlar • gelişme anormallikleri • öğrenme, davranış ve sinir sistemi sorunları • kanser • kalp hastalığı ve yüksek tansiyon • böbrek ve metabolizma hastalıkları • bellibelirsiz semptomlar (uyuşukluk, depresyon, kas ağrılan, sık sık enfeksiyon, vb.) • bağışıklık sisteminin çalışmaması. KURŞUN ZEHlRLENMESINDE BUGÜNKÜ DURUM Kuşkusuz, yeryüzü kabuğunda küçük birikimler halinde kurşun vardır. Ne var ki, insanoğlu yüzyıllardır bu yerlerden çıkardıkları kurşunu çev resine dağıtmaktadır. Bugün kurşun kirliliği o dereceye varmıştır ki, normal bir Batılının bedenindeki kurşun miktarı, teknoloji çağından önce yaşayan bir insanınkinden 5001 000 kat daha fazladır. Kutuplar daki karlarda ve uzak okyanus sularında kurşun oranları ölçülmüş ve kalabalık kentlerdekinden çok daha az olduğu görülmüştür. Kentsel çevrelerdeki başlıca kurşun kaynakları şunlardır • Atmosferdeki kurşunpetrol egzozu, kurşun tasfiye fırınları, kömür yakılması, arıtılmış kurşun kırıntıları • toz ve kir • kurşunlu ev boyaları • içme suyu ve kurşun boru tesisatları, yağmur suyu, kar • yol kıyılarında yetişen bitkiler • bazı konserve yiyecekler • kurşun bulaşmış otlaklarda otlayan hayvanların sütü • kemik tozu, sakatat • hatalı sırlanmış çömlekler ve boyanmış cam eşya • camcı macunu, lehim, kurşun fişekler, otomobil aküleri • sigara külü, tütün • siyah saç boyaları, Hint sürmesi • bazı mesleklerle ilgili aşırı kurşun lu ortam. Kurşun öbür eser elemanların ve fizyolojik bakımdan önemli madensel iyonların normal işlevlerini de etkiler. Kurşun, çinkoya bağımlı enzim leri engellediğinden ve böyle en azından 100 enzim bulunduğundan, gizil kötü etkileri pek çoktur. Çinko eksikliği pek yaygın olduğu için, bu iki kat önem kazanır. ZEHIRLENME EŞlCI Yıllardır kurşun zehirlenmesinin bir eşiği olduğundan söz edilir (tıpkı öbür zehirI i madenierde de olduğu gibi). Kurşun, etkili bir zehir oldu ğundan ve memelilerin hücrelerinde bulunmadığından, böyle bir «eşiksten söz edilmesine şaşmamalı. Burada «eşik» sözcüğü kurşunun zehir etkisi gösterrnediği nokta anlamına gelmektedir. Teknoloji ilerle dikçe bu konudaki araştırmalar daha kesinlik kazanacaktır. ÇOCUKLUKJA AŞIRI lIAREKETLILlK (HIPERAKTIVITE), ÖGRENME VE DAVRANıŞ BOZUKLUKLARı Bedene aşırı kurşun yüklenmesinin çocuklarda öğrenme ve davranış bozukluklarına yol açtığı anlaşılmıştır. Aşırı hareketliliğin de kandaki kurşun düzeyiyle ilgili oldugu görülmüştür. Kandaki kurşun oranı dü şürülünce, aşırı hareketlilik de azalmaktadır. Diş kemikleri, saçlardaki kurşun oranı ve öğrenme zorluğu arasında da bir bag bulunduğunu gösteren araştırmalar vardır.

KURŞUNUN GEBELlK VE DOGUM ÖNCESI ETKILERI

Gebelik öncesinde kurşunun anne ve baba üzerindeki etkileri genellik le hayvanlar üzerinde incelenmiştir. Bilindiği gibi, gebelik ve emzirme sırasında kadının D vitamini, demir, çinko ve kalsiyum gibi koruyucu besin maddelerine gereksinimi artar. Dolayısıyla, kurşun zehirlenmesi ne yaıkınlığı da artmış olur. Hele çinko eksikliği varsa ki, çoğu kez vardır bu büsbütün belirginleşir. GENÇLlK ÇAGI Gençlik çağında bedendeki hormonlar değişir ve kişinin kalsiyum ve çinko gereksinimi artar. Dolayısıyla, kurşun zehirlenmesine yatkınlığı da artmış olur. Suçluluğa eğilimli gençlerde, özellikle de daha aşağı sosyoekonomik gruplarda, bedendeki kurşun oranının yüksek oldugu görülmüştür. Bunu beslenme yoluyla yeterince koruyucu besin madde leri almamalarına bağlamak mümkündür. AKıL I1ASTALIKLARI Tedavi gerektiren akıl hastalıklarının gelişmesinde kurşunun rolü üze rinde pek durulmamıştır. Bizce kurşun bu tür hastalıkların nedenlerin den biridir. KARDIYOVASKÜLER HASTALIKLAR İngilterede kardiyovasküler hastalıklardan (kalp ve damar hastalıkla rından) ölümlerin en çok belirli bölgelerde meydana geldiği görülmüş tür. Bu bölgelerde musluk suyunun bileşimindeki kurşun oranı en yük sek, kalsiyum, magnezyum gibi koruyucu besin maddelerinin oranı ise en düşüktür. Kromun kurşun zehirlenmesine karşı koruyucu bir etkisi vardır. Krom eksikliği ile kardiyovasküler hastalıklar arasında bir bag oldugu bilinir. Kromlu ilaçların glikoz toleransı ve HDL tipindeki koruyucu kolesterol üzerinde yararlı etkileri oldugu görülmüştür. Batıda yenen, arıtılmış karbonhidrattan yana yüksek besinlerde pek az krom vardır. Bu tür besinler kurşuna karşı koruyucu etkisi olan besin maddelerinden yoksun oldukları gibi, böyle bir beslenme tarzının kendisi de kardiyo vasküler hastalıklara yakalanma olasıhğını artırır. Öte yandan, çok miktarda hayvansal yağ yemek de kurşuna karşı koruyucu etkisi olan besin maddelerine (kalsiyum, magnezyum, çinko) gereksinimi artırabi Iir. Bu maddelere gereksinim arttıkça, kurşun zehirlenmesi olasılığı da artar; bu da damar sertliği, gut ve yüksek tansiyon gibi kardiyovasküler hastalıklara yol açar. KANSER Kurşunun kanser üzerindeki etkisi araştırılmaktadır. BAGIŞIKLIK SISTEMININ ZAYıFLAMASı Kurşunun bagışıklık sistemine zarar verdiği ve kişinin enfeksiyona kar şı direncini azalıuğı bilinir, IIAFIF BELlRTlLER Hafif kurşun zehirlenmesinin yol açuğı belirtiler uyuşukluk, yorgun luk, ağnlar, depresyon ve enfeksiyona yatkınlıksa da, bunlar henüz tam saptanmamıştır. KURŞUN VE BESLENME Kurşunun metabolik kötü etkilerini azaltan birçok koruyucu madde vardır. B unlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir • C vitamini • çinko • kalsiyum • magnezyum • demir • D vitamini • protein ve amino asitler • krom • E vitamini ve selen • diger besinler. Alüminyum Günümüzde alüminyumun zehirli bir maden oldugu anlaşılmış bulunu yor. Alüminyum çevrede çok yaygın bulunan bir madendir. Yeryüzü kabuğunda bulunması, insanoğlunun yüzyıllardır bu madene maruz kaldığmı göstermektedir. Ancak, bugün durum oldukça farklıdır. Çü n kü bizler eriyerek, hemen bedence emilebilir türden alüminyuma ma ruz bulunuyoruz. Mutfaklarımızda, evlerimizde, sanayi gereçlerinde, ambalaj sanayiinde, vb. çok miktarda alüminyum kullanılmaktadır. Öte yandan, örneğin unu beyazlatmak için içine alüminyum koyuyo ruz, deodorantlara, vb. alüminyum katıyoruz. Bütün bunlar alüminyu mun çok degişik biçimleridir ve atalarımızın yaşadığı çağdaki alümin yumdan büsbütün farklıdır. Onun için, alüminyumun bu denli çok ze hirli etkisi olduğuna şaşmamalı.

AŞIRI ALÜMINYUMUN ETKILERI

Bedenin aşırı miktarda alüminyum yüklenmesinin başlıca etkileri mer kezi sinir sistemi üzerinde görülür. Bununla birlikte paratiroit bezi üze rinde etkisi yoktur. Aşırı alüminyum yüklenmenin kemik metaboliz ması üzerinde de etkileri oldugu sanılıyor. Öte yandan, Alzheimer has ıalığınm (erken bunamanın) da aşırı alüminyum ile ilgisi oldugu ileri sürülüyor. Bu hastalığa yakalananların beyinlerinde ölümden sonra ya pılan araştırmalar, alüminyum oranının başka hastalıklardan ölenlerin kinden daha yüksek oldugunu göstermiştir. Eskiden böbrek diyaliz makinelerine baglananlarda da bir tür beyin hastahğının geliştiği görülmüştür. Eski diyaliz makinelerinin bir soru nu vardı; bunlara bağlanan hastaların kanında fosfor yükselmesi olur, ardından da kalsiyum ve fosfor sorunları başgösterirdi. Bunu önlemek için hastaya çok miktarda alüminyum hidroksit verilirdi. Son zaman larda yapılan araştırmalar musluk suyunun içindeki yüksek alüminyum miktarının bile bu tür beyin hastalıkları (bunama) doğurabileceğini göstermektedir. Alüminyum karaciğerde de birikebilir ve bu organın çalışmasını bozar. Böbrekte ise nefrite ve dejenerasyona yol açabilir. Alüminyum hidroksit alan hastaların eklem dokularında alüminyum oranının yük seldiği gözlenmiştir. Kendi gözlemlerimize göre de alüminyumun ço cuklarda aşırı hareketliliğe, Alzheimer hasıalığına ve daha az oranda olmak üzere spesifik olmayan «eklem sorunlarına» yol açtığı kesindir. ALÜMINYUMA MARUZ KALMAMAK ıÇIN NE YAPABILIRSINIZ? Her şeyden önce okuyucularımızın alüminyum mutfak kaplarını atıp bunların yerine Pyrex ya da cam kaplar kullanmalarını salık veririz. Bunları bulamazsanız iyi cins emaye ve paslanmaz çelik de kullanabi lirsiniz. Yalnız şunu akıldan çıkarmamalısınız ki, paslanmaz çelik ten cerelerde çok miktarda nikel bulunur. Eğer nikele karşı duyarlıysanız bunları kuIlanmamalısınız. Alüminyum tencerelerinizin hepsini degişti rcmeseniz bile, hiç değilse bir tane alüminyum olmayan tencere alın ve scbzelerinizi, meyvelerinizi bunun içinde pişirin. Çünkü bu yiyecekle rin asitli yapısı tencereden daha çok miktarda alüminyum un yiyecekle rinize bulaşmasına yol açar. Cıva Cıva, oda sıcaklığında sıvı halde bulunan agır bir madendir. Hava sı cak oldugu zaman cıvanın bir kısmı buharlaşır. Öyle ki, havada her za man topraktan gelen bir miktar cıva vardır. Bu yüzden, büyük olasılık la tüm canlılarda bir miktar cıva bulunur. Tarih öncesi balıklarda bu günkü balıklardan daha çok cıva bulunduğu saptanmıştır. İnsanoğlu öbür madenIeri oldugu gibi, cıvayı da hiç düşünmeden her yana bulaştırmıştır. Çok miktarda cıvanın zehirleyici etkisi oldugu çoktandır bilinirse de, düşük düzeyde cıvanın da sağlık üzerindeki olumsuz etkileri daha yeni anlaşılmaktadır. Atalarımızdan çok daha fazla cıvaya maruz kaldığımız bir gerçektir. Hele dişlerinde cıva amalgamlı dolgular olanlar daha da çok cıvaya maruzdurlar. Arı cıvayı yutarsak ya da solunum yoluyla alırsak, cıva bedenimizi oldukça çabuk terk eder (yarısı beş günde bedenden atılır). Kurşun ve kadmiyumun tersine, cıva bedende uzun süre kalıcı degildir. Yiyeceklerde milyonda 2040 oranında metil ya da etil cıva varsa, beyinde sürekli hasara yol açabilir. Öyleyken, bu bileşikler yirmi yılı aşkın bir süreden beri küflenrneyi önlemek amacıyla tohumlara katıl maktadır. lnorganik cıva bileşimleri katılarak korunmuş tohumlar ek mek yapımında kullanılırsa, son derece zehirleyici olabilirler. Böyle to humlar yemek için değil, toprağa ekmek içindir. Mantar öldürmek için kullanılan organik cıva bileşimlerinin de doğrudan zehirlenmelere ne den oldugunu çok gördük. Japonyada Minimata Irmağı felaketine yol açan da gene organik bir cıva bileşimiydi. Bu çevrede oturan halk, ır maktan tuttukları balıkları ve kabuklu hayvanları yiyorlardı. Oysa do laylarındaki bir plastik fabrikası ırmağa metil cıva sülfid ve klorid bo şaltmaktaydı. Dolayısıyla balıklarda milyonda 2030 oranında bu bile şiklerden bulunmaktaydı. Bu yüzden birçok ölüm ve sürekli merkezi sinir sistemi hastalıkları ortaya çıktı. Kediler, domuzlar, köpekler, kar galar, deniz kuşları, yengeçler, balıklar ve kabuklu su hayvanları öldü.

Tavşanlara, atlara ve ineklereyse bir şeyolmadı. Kendilerinde zehirlen me belirtileri görülmeyen gebe kadınlarsa beyin kanamalı, küçük kafa h, geri zekalı çocuklar doğurdular. Bu da cıva metilin yetişkinlerden çok, ana karnındaki çocuklara zarar verdiğini kanıtlar. Cıva zehirlenmesinin etkileri en çok sinir sistemi üzerinde görülür. Başhca belirtiler zihinsel ve nörolojik semptomlardır. Bazen bu belirti ler multipl skleroz belirtilerini andırabilirler. Doktorlar bu belirtilerle gelen hastalarda cıva zehirlenmesi olup olmadığını araştırmalıdır. CIVA VE DiŞ DOLGULARı Cıva uzun süredir gümüşle karıştırılarak diş dolgusunda kullanılmakta dır. Yakın zamana kadar bunun güvenilir bir karışım oldugu sanılıyor duysa da, böyle olmadığı giderek anlaşılmaktadır. ABDde yapılan bir araştırma cıvalı diş dolgularının bagışıklık sisteminde roloynayan ak yuvarlara zarar verebileceğini ortaya koymuştur. MadenIerin karıştırılması sonucunda ağızda birtakım elektrik akım ları (galvanizm) oluşabilir. Diyelim, altın bir diş köprüsü ile cıva dolgu arasında böyle bir akım meydana geldi. Akımın şiddeti ıükürüğün bile şimine ve yenen besinlerin cinsine göre değişir. Tuzlu yiyecekler, tuz suz yiyeceklerden daha şiddetli akıma yol açarlar. Öte yandan, çiğne me sırasında dolgudan cıva buharı salındığı da görülmüştür. Ayrıca, ağızdaki bakterilerin cıvayı cıva metile dönüştürmesi sonucunda daha zehirli bir cıva bileşimi oluşturmaları da mümkündür. ABDde bazı hastalar ağızlanndaki cıva amalgamlı dolgular çıkarıldıktan sonra bir çok kronik hastalık belirtisinden kurtulduklarını bildirmişlerdir; Diş hekimleri ve yardımcıları sürekli cıvayla uğraştıklanndan, cıva zehirlenmesi tehlikesi altındadırlar. Ne yazık ki, birçok diş hekimi, bu çok zehirli elemanla iş görmesine karşın, bu konuda oldukça gevşek davranır. Ağızlarında cıva amalgamlı dolgu bulunan bazı kimselerde deride ürtiker ya da egzamaya benzer döküntüler görülmüştür. Amalgamlı dolgular çıkarılıp yerine içinde cıva bulunmayan dolgular takıldığında, bu döküntüler yok olmuştur. Ağzında beş yılı aşkın süredir cıvalı dol gu bulunduran herkeste böyle döküntüler olabilir. Diş malzemesi ola rak nikel de bazı kimselerde benzeri sorunlar yaratabilir. CIVA VE BESLENME C vitamininin cıva zehirlenmesinde olumlu bir etkisi bulunduğu çok tandır bilinir. Hayvanlar üzerinde yapılan testler, E vitamininin de cıva metil ve etilin sinir sistemi üzerindeki zehirleyici etkilerini azaltuğını göstermiştir. Birçok araştırmacı, kanlarında ve saçlarında yüksek oran da cıva bulunmasına karşın, bazı kimselerin cıva zehirlenmesi belirtile ri göstermediklerini saptamışlardır. Öyle sanılıyor ki, bu kimseler bes lenme yoluyla bol miktarda E vitamini aldıkları için zehirlenmemişler dir. Selenli ilaçlar E vitamininin koruyucu etkisini artırır. Kadmiyum Doktorlar aşırı miktarda kadmiyumun zehirli oldugunu çoktandır bili yorlar. Öyleyken, İkinci Dünya Savaşından bu yana buzdolaplarının içlerindeki buz tepsileri kadmiyumdan yapılmaktadır. Kadmiyum çürü meye engel olduğundan, giderek maden kaplamalarda çinkonun yerini almaktadır. Kadmiyum en arı halinde bile çinkoyla karışık olarak bulunur. De miri galvanize etmekte kullanılan çinko genellikle en ucuz cinstendir ve içinde % 2 oranına kadar kadmiyum vardır. Galvanize edilmiş bir maden biraz asitli bir sıvıyla temas eder etmez, içindeki çinkonun ve kadmiyumun bir miktarı çözülür. Örneğin yağmur suyu, içindeki çö zülmüş karbondioksit ve havadan aldığı kirli maddeler yüzünden hafif asitlidir. Bu su teneke bir çatının üzerine düştüğünde, oluklarda topları dığmda, galvanize demirden bir sarnıçta depo edildiğinde, içinde çinko ve kadmiyum olacaktır. Yumuşak su çinkoyu ve kadmiyum u çözer. Bu yüzden, sabahleyin kalkıp kahvaltı için sıcak içecekler hazırlamadan önce, musluğu açıp bir süre suyu akıtın. Batılıların bedeninde yaklaşık 30 mgr kadar kadmiyum vardır. Afri kahlarda bu miktar 10 mgr ya da daha azdır. Japonların bedenindeki kadmiyum miktarı ise kimi vakit 5060 mgrı bulur. Kadmiyum bir kez bedene girdi mi, büyük olasılıkla ömür boyunca kişinin böbreklerinde, karacigerinde ve kan damarlarında kalır. Kadmiyum zehirleyici etkisini önemli enzim sistemlerinde çinko nun yerini almakla gösterir. Öyle ki, bu sistemleri işlemez hale getirir. Öbür memelilere oranla insan böbreğinde 810 kat daha çok kadmi yum vardır.

Yalnız evcil hayvanlar bunun dışındadır. Çünkü onlar da bizim kadar kadmiyuma maruzdur. Kadmiyum yutarsak, bunun ancak küçük bir miktarı (% LO kadarı) sindirim sistemimizde emilir. Geri kalanı ise idrar yoluyla dışarı atılır. Kadmiyum soluduğumuz zaman ise, aşağı yukarı yarısını bedenimizde ıuıarız. Sigara çok yoğun bir kadmiyum kaynağıdır. Her sigarada 16 24 mkgr kadmiyum vardır. Doyasıyla, bir sigara tiryakisi bir oda dolu su insana kadmiyum bulaştırabilir. Sigara tiryakilerinin kanındaki ve terindeki kadmiyum miktarı, sigara içmeyenıere oranla iki, üç kat faz ladır. Öbür kadmiyum kaynakları otomobil lastikleri, plastikler, boya maddeleri, maden kaplama eşyalar, maden alaşımları, haşarat ilaçları ve lehimdir. Bazı yiyeceklerde de bol miktarda kadmiyum bulunur; özellikle isliridye, işlem sırasında kadmiyum bulaşmış yiyecekler, jela lin, tel üzerinde kurutulmuş balık ve bazı kolalı içecekler gibi. Bazı kırmızı ve sarı boyalar da kadmiyum zehirlenmesine yol aça bilir. Nitekim, birimiz böyle kadmiyumdan zehirlenen bir çocuğa tanık olduk. Çocuğun ailesi eskiden çömlek yapılan bir evde oturuyordu ve sebzelerini yetiştirdikleri bostanın toprağında çok miktarda kadmiyum vardı. Günümüz toplumunun yaşadığı her yerde kadmiyum vardır. Bu yüzden de bu zehirli maddeden kaçınmak olanaksızdır. Bakalım, kad miyumun insan sağlrğı üzerindeki etkileri nelerdir? ZEHiR grKISI Kadmiyum zehirlenmesinin ilk belirtisi kan basıncı üzerinde görülür. Yüksek tansiyondan ölenlerin böbreklerinde, başka hastalıktan ölenle re oranla daha çok kadmiyum, daha az çinko bulunduğu gözlenmiştir. Kadmiyum çinkonun yerini alır ve kan basıncını denetleyen bazı çin koya bağımlı sistemleri zehirler. Sigara liryakileri, bu zehirleyici alışkanlıklarını sürdürmekte inat ediyorlarsa, yılda ya da iki yılda bir bedenlerindeki kadmiyum miktarı nı ölçtürseler iyi olur. AŞIRI KADMIYUM YÜKÜNÜN TEDAVI YÖNTEMLERI Hastanın saçlarında mineral analizi ve başka testler sonucunda aşırı miktarda kadmiyum bulunduğu saptanırsa, her şeyden önce kadmiyum kaynağını bulup ortadan kaldırmak gerekir. C vitamininin, demirin ve çinkonun kadmiyum zehirlenmesine karşı koruyucu oldugu görülmüş tür. Sigara tiryakilerinde C vitamini düzeyi düşüktür, üstelik sürekli kadmiyuma maruzdurlar. Onun için, kadmiyum zehirlenmesi bulunan kişilerin, özellikle de sigara liryakilerinin C vitaminli tabletler almaları yerinde olur. Bu kişiler ayrıca kendilerinde demir eksikliği bulunup bulunmadığını da denetletmelidirler. Zehirli madenierin etkilerini nasıl en aza indirebiliriz? • Evde ve işyerinizde bu madeniere maruz kalmaktan kaçının. Özel likle sigara dumanından, egzoz dumanından ve uygunsuz tencere lerde pişirilen yemeklerden sakının. • Bol bol Iifi çok yiyecekler, besin degeri yüksek sebze ve meyveler yiyin. • Açıkta satılan meyveleri, sebzeleri satın almayın. Çünkü bunlar kurşunlu egzoz dumanlarına maruz kalmış olabil

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp