Tutarlılık Paradoksu

Tutarlılık Paradoksu : Sosyal öğrenme yaklaşımı, insan davranışı üzerindeki durumsal etkileri vurgulayarak, kişilerin kendi davranışlarında durumlararası tutarlılık gösterdikleri varsayımına ısrarla karşı çıkmıştır. Bu s arsayım, düşüncemize öylesine yerleşmiştir ki, pratikte kişilik tanımımızla eşanlamlıdır. Bunun ardında hepimizin kişilik özelliklerine sahip olduğumuz nosyonu yatar. Bu varsayım kişiliğin özellik kuramında en açık biçimde yeralmakla birlikte, psikanalitik kuramda da ifade edilir. Örneğin, açık davranışlar tutarsız görüldüğünde bile -bir annenin çocuğuna bir gün düşmanlık, ertesi gün abartılmış bir sevgi ve ilgi göstermesi gibi- psikanalitik kuram tutarlı bir bilinçdışı güdülenmenin her iki davranışı da ürettiğini varsayar.

Ancak on altıncı yüzyıl gibi eski bir tarihte bu konuda farklı sesler işitildi. Bu dönemde Fransız denemeci Michel de Montaigne in bir makalesinin başlığı “Eylemlerimizin Tutarsızlığadır. Bu makalede Montaigne, durumun (“birbirine yakın koşullar”) davranışı belirlemesi konusunda çağdaş bir davranışçı gibi konuşur:Davranışımızın doğal tutarsızlığına bakıldığında, çoğu kez bize öyle gelir ki, iyi yazarlar bile bizim tutarlı ve sağlam bir kumaştan dokunduğumuzu ısrarla belirtirken hatalıdırlar... Bizi ayrıntılı ve ayırt ederek inceleyecek olan kişi yavaş yavaş gerçeği görecektir... Kanımca en kesin olan (eylemlerimizi) birbirine yakın koşullarda fazladan bir araştırmaya başvurmaksızın ve onlardan başka sonuçlar çıkarmaksızın izlemek olacaktır. (1580/1943, s. 118,120)Tutarlılık konusu, ampirik olarak ilk kez 65 yıl kadar önce, durumlararası tutarlılığı değerlendirmek için bir dizi araştırma yapıldığı zaman ele alındı.

Bu araştırmalarından en iyi bilineni, 1920’lerin sonunda Hartshorne ve May tarafından yapılan klasik karakter araştırmasıydı. Bunlar, 11.000 ilkokul ve lise öğrencisine farklı durumlarda -evde, sınıfta, atletizm yarışmasında ve kilisede- özgecilik, özdenetim ve dürüstlük özelliklerini ölçmek için tasarlanan birçok davranış testi uyguladılar. Örneğin, dürüstlüğü test etmek için çocuklar fark edilemeyecek şekilde dürüst olmayan biçimde davranma -kendilerine verilen paranın bir kısmını diledikleri gibi harcamak, sınavda kopya çekmek, çektikleri şınav sayısı, ya da evdeki ders çalışma süresi hakkında yalnış bilgi vermek gibi- şansına sahip oldular. Farklı durumlarda sergilenen davranışlar arasındaki korelasyonlann oldukça düşük olduğu görüldü. Örneğin, dürüstlüğü ölçmek için kullanılan iki test arasındaki ortalama korelasyon yalnızca .23 idi. Bu düşük korelasyonlar Hartshorne ve May'i ne dürüstlüğün ne de dürüst olmamanın birleşmiş bir karakter özelliği olduğu; davranışın dunıma özgü olduğu sonucuna yöneltti (Hartshorne ve May, 1929). Bu tartışma 40 yıl sonra Walter Mischel tarafın

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp