Perde Algısı Kuramı

Perde Algısı Kuramı : Renk görmede olduğu gibi, kulağın frekansı perdeye nasıl kodladığını göstennek için de iki tür kuram vardır.Birinci tür kuram, 1886’da bir İngiliz fizikçisi olan Lord Rutherfordia başlayarak geliştirildi. Lutherford, (a) bir ses dalgasının bütün baziler zarın titreşmesine yol açtığını ve titreşme oranının sesin frenkasına uygun olduğunu ve (b) zann titreşim oranının işitme sinirindeki sinir liflerinin itki oranını belirlediğini öne sürdü.

Böylece, 1000 hertzlik bir ton, baziler zann saniyede 1000 kez titreşmesine, bu da işitme sinirindeki sinir liflerinin saniyede 1000 itkiyle ateşlenmesine yol açar ve beyin bunu belirli bir perde olarak yorumlar. Bu kuram, perdenin, sesin zamana göre değişimine bağlı olduğunu önerdiği için, buna zamansal kuram (ya da frekans kuramı) denir.Rutherford’un varsayımı zamanla büyük bir sorunla karşılaştı.


Sinir liflerinin saniyede yaklaşık 1000 itki oranında azami bir ateşleme yaptıklan saptanmıştı. Peki bu durumda frekansı 1000 hertzi aşan tonlann perdesini nasıl algılıyorduk? Rutherford, 1000 hertz’in üzerindeki frekansların farklı sinir lifi gruplan tarafından kodlanabildiğim, her grubun biraz farklı bir zaman aralığında ateşlendiğini öne sürdü.

Örneğin, bir grup nöron saniyede 1000 itkiyle ateşleniyorsa, saniyenin binde biri kadar sonra ikinci bir nöronlar grubu saniyede 1000 itkiyle ateşlenmeye başlar ve iki grubun itkilerinin birleşik oranı saniyede 2000 olur. Zamansal kuramın bu yorumu, işitme sinirindeki sinir itkileri örüntüsünün, tekil hücreler her dalga çevrimine karşılık vermeseler bile uya- ran tonun dalga biçimini izlediğinin keşfedilmesiyle destek buldu.

Ne var ki, sinir liflerinin dalga biçimini izleme yeteneği yaklaşık 4000 hertz’de işlemez hale geliyordu. Gene de çok daha yüksek frekanslardaki bir perdeyi işitebiliyorduk. Bu da, perdenin niteliğini, en azından yüksek frekanslar için kodlayan başka araçlar olması gerektiğini ortaya koyuyordu.İkinci türden perde algılama kuramının tarihi 1683’e kadar uzanır. Bu tarihte, bir Fransız ana- tomisti Joseph Guichard Duvemey, frekansınmekanik bir biçimde rezonans yoluyla perdeye kodlandığını öne sürdü.


Önce bir rezonans örneği üzerinde düşünmek bu önermeyi değerlendirmek bakımından yararlı olacaktır. Bir diyapazon piyanonun yanına konulduğu zaman, piyano tellerinden çıkan seslerle titreşmeye başlayacaktır. Kulağın da aynı şekilde işlediğini söylemek, kulağın da telli bir müzik aygıtını andıran bir yapıda olduğunu söylemektir. Bu yapının farklı parçalan farklı frekanslara uyar, öyle ki, bir frekans kulağa ulaştığı zaman yapının ilgili bölümü titreşir. Bu fikrin kabaca doğru olduğu görüldü ve yapının baziler zar olduğu belirlendi.1800’lerde, Hermann von Helmholtz, perde algısı hakkındaki rezonans kuramını yer kuramı içinde geliştirdi.


Bu kuram, baziler zarda bulunan belirli her yerin, karşılık verdiği zaman, belirli bir perde duyusuna yol açtığını savunur. Zar üzerinde pek çok yerin bulunduğu gerçeği, perde için birçok farklı reseptörün bulunmasıyla bağdaşır. Yer kuramının, baziler zarımızla işittiğimiz anlamına gelmediğine, daha çok zar üzerindeki titreşen yerlerin nöral lifleri faaliyete geçiren şeyi belirlediğine, bunun da işittiğimiz perdeyi belirlediğine dikkat ediniz.


Bu, belirli sinirlerin niteliği kodladığı bir duyusal biçime örnek oluşturur.Baziler zarın gerçekte nasıl hareket ettiği 1940’lara kadar saptanamadı. Bu tarihte, Georg von Bekesy, kobaylar ve insan kadavralarının kulak salyangozları içinde küçük delikler açarak baziler zarın hareketlerini ölçtü. Von Bekesy’nin bulgulan yer kuramında bir değişiklik gerektiriyordu.

Baziler zar, ayn telleri olan bir piyano gibi değil, bir ucundan tutulup silkelenen bir çarşaf gibi davranıyordu. Von Bekesy, bütün zarın pek çok frekans için hareket ettiğini, ancak maksimum hareket yerinin belirli bir frekansa bağlı olduğunu gösterdi. Yüksek frekanslar baziler zarın ucuna yakın bir yerde titreşime yol açar; frekans yükseldikçe titreşim örüntüsü oval pencereye doğru hareket eder (Bekesy, I960). Von Bekesy bununla ve işitmeyle ilgili araştırmasıyla 196l’de Nobel Ödülü aldı.

Zamansal kuramlar gibi, yer kuramlan da perde algısı hakkındaki bütün olgulan olmasa da pek çoğunu açıklar. Yer kuramındaki önemlibir güçlük, düşük frekanslı tonlarda ortaya çıkar. 50 hertz’in altındaki frekanslarda baziler zann bütün bölümlerinin yaklaşık olarak aym miktarda dtreşmesi, bütün reseptörlerin eşit olarak faaliyet gösterdikleri anlamına gelir ki bu da 50 hertz’in altındaki frekanslar arasında hiçbirşekilde aynm yapamadığımızı gösterir. Aslında, 20 hertz’e kadar düşük frekanslan ayırt edebiliriz.

Dolayısıyla yer kuramlan düşük frekanslı tonlan algılayışımızı açıklamada bazı zorluklarla karşılaşır. Öte yandan, zamansal kuramlarında yüksek frekanslı tonlan açıklamada bazı zor- luklan vardır. Bu da, perdenin hem yer hem de zamansal modele dayandığı fikrine yol açar.

Zamansal kuram, düşük frekanslan algılayışımızı açıklarken, yer kuramı yüksek frekanslan algılayışımızı açıklar. Ne var ki, bir mekanizmadevreden çıktığında, diğerinin devreye girdiği konusunda bir kesinlik yoktur. Aslında, 1000 ile 5000 hertz arasındaki frekanslann her iki mekanizma tarafından da kullanılıyor olma olasılığı vardır (Goldstein, 1989).

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp