Sonsuz Yaşam

Sonsuz Yaşam :

Bir insan için en önemli şey kendisini tanıması ve bilmesinden başka ne olabilir? İnsanın kendisi deyince acaba neyi kastediyoruz? Kastedilen yalnızca Fiziksel beden olsaydı her anatomi kitabında yeteri kadar açıklaması yapıldığından yazılmasına lüzum kalmayacaktı. Burada bedenin varlığını idame ettiren enerjiyi, carı'ı ele alacağız. Bu ele alış Hint felsefesine göre olacaktır.

Bir maddenin nüvesi, molekülleri oluşturan atomlardır ve buda protonla eşdeğerli elektronların sürekli yer değişmesiyle işe yarar duruma gelerek bize yararlı olur. İnsanın bedenini oluşturan en küçük zerresinde de atom vardır. Yalnız elektron yerine hayatron diyeceğimiz bir değerin akımını inceliyoruz. Elektron akımı kontrolüyle bir manyetik şeride nasıl resim ve sesi kaydediyorsak hayatronların kontrolünde sınırla yayılır. Fakat hayatronların hareketiyle beden can'lı olur. Burada cansız bedenden değil asıl bedenimiz olan ruhsal varlığımızla bağlantıyı ele alacağız.

Fiziksel beden ayrı ayrı yedi birleşik maddeden oluşur. Bilim adamlarınca bunlardan üçü, katı, sıvı ve gaz olarak bilinmektedir . Ben ise diğer dört maddesiyle ifade edilen bedenin semavi (göğe ait) gölgesinden bahis edeceğim. İşte asıl semavi beden, yaşamsal kudreti veya enerjiyi taşıyandır. Onsuz bir fiziksel bedene ölü denir. Fiziksel bedenin hamuru semavi şekliyle yoğrulmuştur. Yani fiziksel beden yaşam kudretiyle şarj olmuştur. Fiziksel beden gıdayı sindirdikten sonra yararlı kısımlara karıştırıp dağıtımını yaptığı gibi semavi beden de ruhsal güçleri alıp sindirmektedir. Şöyle ki, bu güçler bel kemiği boyunca yedi bölgede yoğunlaşmıştır.

Çakra denilen yoğunlaşmış kısımlarda oluşan bu kazma-manyetik alanların ışık, renk ve şekilleriyle ayrı ayrı titreşimleri vardır. Bu titreşimler hayatronların hareketini sağlar ve idrar bezleri aracılığı ile kendi kısımlarıyla ilgili organlarla ilişki kurarlar. Fiziksel bedenin eşi semavi beden, bu titreşimlerle fiziksel bedene etkisini sağlar. Titreşimlerin yayımını sağlayan hayatron akımı yaşam enerjisini meydana getirir. Bedende buna can ismi verilir. Şimdi hangi çakranın hangi organlarla bağlantısı olduğunu görelim:

ı. Başın üstünde yer alan Crown (taç) çakra, pineal denen beyin çalışmasıyla ilgilidir.

2. Alında yer alan Bmw çakra, salgı bezleriyle ilgilidir.

3. Gırtlak kesimindeki Throat çakra, yutma ve sesle ilgilidir.

4. Heart çakra, kalp atışı ve duygusallıkla ilgilidir.

5. Salar plexus çakra, dalak, böbrek gibi organlarla ilgilidir.

7. Root çakra cinsiyet organlarıyla ilgilidir.

Fiziksel bedende röntgenle bile görülmeyen bu çakralar semavi bedenin güçlerinin toplandığı merkezlerdir. Ancak salgı hücreleri yoluyla fiziksel bedene yayılırlar. Bu güç merkezlerinin özelliği güneş ışınlarına, kazmadan yayınlanan pranik enerjilere, uzaydaki aktiviteyi takviye eden alfa, beta, gama gibi yalnızca beden için yararlı ultraviyole ışınlarına alıcılık etmeleridir. Enerjileri salgı bezleri yoluyla bedene yayılınca semavi beden gıdasını almış olup fiziksel bedendeki can'ı meydana getirir. İşte fiziksel bedenin yaşamı, yani can'ı böylece açıklandı sanırım.

Çakraları prize ve salgı bezlerini de fişe benzetirsek; hayatronlar, devresini fiziksel beden üzerinde tamamlamış olurlar. Hastalık durumlarında fiziksel bedenle semavi beden arasındaki devrede zayıf bir akım vardır. Buna neden olan gevşek ilişkinin nerede olduğunu araştırmak gerekir. Çünkü hayatronlar tam olarak akım yapamamaktadırlar. Elektronlar devresini tamamlayamazsa bedende meydana gelen karanlık hücrelerin yavaşça ölmelerine neden olur. Bu arızaların onarımında kullanılan Bira kudretinden nasıl yararlanılabileceği hususunda biraz açıklama yapmak istiyorum.

Bazılarının "sihirli güç" de dedikleri bu şifa gücü, bilinç altının kontrolündedir. Bilinç altı sinir sistemiyle taşınıp gelen titreşimlerin kayıt olduğu manyetik şeride benzetilebilir. İkaz edildiğinde o kaydı titreştirir, Uyarı olarak zihne ulaştırır. Normal bir bedende hayatron akımı bir engelle karşılaşmaz. Böylece bedenin mükemmeliyetini sağlar. Bu akım dolayısıyla oluşan güce prana veya "nur ışığı" denir. Önemli olan şey bütün hücrelere bu yaşam gücünü gönderip birbirleriyle ahenkli titreşimleri devam ettirmektir. Arızalı bedende böyle bir dengeyi sağlamak için tıp alemi çeşitli ilaçları keşfededursun, yan etkileri dolayısıyla başarılı olamamaktadır. Biz onların yöntemlerini bir tarafa bırakıp şifa yoluna dönelim. Amacımız yaşam enerjisini zihnin odak noktasında toplayıp hayatronların zayıf olduğu bölgeye akmasını sağlamak olduğuna göre uygulanan şifa yöntemlerini görelim:

Dua - Genellikle Yaradan'dan istenenlerdir. Sakin bir yerde gözler kapalı olarak çok rahat bir şekilde oturulur. O Ulu'nun karşısında bir huşu (alçak gönüllülük) içinde saygının verdiği etkileri taşıyarak, O'na olan şükranlarımızı sevgi dolu bir duygusallıkla her zerremizi titreştirerek ve bundan dolayı bedenimizde oluşan ürpermeyle uyarılan hayatronlara modüle ederek.

Meditasyon - Yine sakin bir yerde gözler kapalı olarak rahatça oturulur. Zihinde yalnızca iyileşme si istenen yer düşünülüp odak noktasında toplanan hayatronları o yere tevcih ederek hayal kurma (tahayyül).

Nur (beyaz ışınlar) - Yalnızca bu ısırılan şifa taşıyan olarak kabul edip yine tasavvur ederek hayatronların arızalı bölgeye aklığını düşünmek.

Ayet Okumak - Anlamını bilmek koşulu ile. Şifa için yazılmış pek çok zikirler vardır. Hayatronlar ayetiri defalarca tekrarından dolayı atmosferde oluşan titreşimleri etkisi altına alır.

Toplum Duası - Gruplar birleşerek, aynı şeyi isteyerek yaşam enerjisini daha güçlendirebilirler. Hatta atmosferdeki enerjiye yükleyip uzak mesafelere gönderebilirler. İyileşmesi istenen be den bu enerji ile çevrelenir. Bu enerji aura, nur, beyaz ışık olarak gözle bile görülebilir. Manyetik bir alanı da vardır. İyileşmesi istenen kimse kendisini bu alanın içine bırakmalı ve şifayı kabul etmelidir. Bu manyetik alan içindeki kimseye gönderilen enerjide şarj edilmeye devam eder, bedendeki tüm molekül ve atom hücrelerindeki dengeyi kurana kadar. Bu işi yapan hayatronlar çarka merkezlerinde ruhsal bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Bunlara "kutsal ışınlar" adı verilir. Bedendeki atomları bir arada tutan gizli güç böylece açıklanmış oldu. Bu sihirli güce bedendeki moleküllerin güneşi de denir. Atomlar ise bu salar sistem içinde kazma elektrik ve manyetik güçle şarj olan en küçük zerrelerdir. Mademki beden tamamen atom, molekül ve hücrelerden ibarettir, hepsi salar sistem içinde diğerleriyle bir bütünü oluşturur. Buna

"külli mutlak" da denir. Salar sistemden gelen ruhsal enerjinin bedene akımını önleyen biricik şey mikrop etkilerinden doğan aksaklıklardır. Atmosfer, solar (güneş) enerjisiyle dolu olduğuna göre insan bedenini şarj etmesini bilirse hiçbir zaman hastalığa yakalanmaz. Ne yazık ki insan dimağı genellikle dış etkiler dolayısıyla negatif dalga uzunluğunda titreşiyor. Çünkü zamanımızdaki olaylar hassas kimseleri doğa gereği etkisi altında bırakıyor.

Bu negatif titreşimlerin kaynakları, kin, kıskançlık, korku, dikkatsizlik, kuşku, emniyetsizlik, moral bozukluğu gibi durumlardır. Bunlar insan ruhsallığında ruhsal enerjinin kaçak yapması dolayısıyla boşa akıtılmasına neden olurlar. İnsan kendisini takatsi z hisseder. Kazma-manyetik alan sıfıra düşerse emniyetsizlik baş gösterir ve o kimse tanrısal sevgisini yitirmiş bir yoksul durumuna düşer. Negatif zihinselliği taşıyan bilinç altı semavi bedenle ilişki kuran hayatronların hareketini kontrol altına alır. Bu nedenle de yaşam enerjisiyle tam şarj olamayan hücreler arızalar yapıp hastalıkları meydana getirirler.

Şifa için atılacak ilk adım zihinsel evrende insanı en kusursuz yapacak enerjilerin bulunduğuna inanmaktır. İnsanın, çevrelendiği negatif duvarı yıkması ve buna zihnin i ikna edebilmesi için büyük çaba harcaması gerekmektedir. Çabalar neticesi bu negatif duvarı yıktığında negatif nötr olacak ve pozitif enerjiler kendisine doğru akmaya başlayacaktır.

Hastalık negatif yüklü hücrelerde hasıl olur. Yani bu pozitif noksanlığı demektir. Sağlıklı insandan negatifler nötr değerindedir. Şifacı diye tanınan kişiler kozmik enerjiyle şarj olmayı bilen deneyimli kişiler olduklarından onlardan şifa yardımı istenebilinir. Çünkü onlar bu şarj edilen enerjiyi istedikleri yere gönderebilirler. Alıcı ise bu enerjiyi alnının ortasında, zihnin odak noktası olan iki kaşın arasında toplamalıdır. Bu noktaya üçüncü göz de denir. Vericiden gönderilen şifa ışınları yine aynı noktadan dışarı çıkar. Alıcının topladığı enerjiyi bedenin etrafında bir beyaz ışık ve bundan oluşan aura (yani hayatronların akışmasıyla beden etrafında meydana gelen manyetik alan) içindeki hücreler pozitifleşip negatifle dengeyi sağlayınca vericiyle alıcı rezonansa geçip bir ahenk meydana getirir.

Genç, sağlıklı ve mutlu bir zamanınızda çektirdiğiniz bir fotoğrafınızı en çok görebileceğiniz bir yere asın. Meditasyonlarınızda bunu görün, etrafının beyaz şifacı ışınlarla çevrelendiğini tahayyül edin. Şayet kıyıda köşede negatif düşüncecikler kalmışsa bu ışıkla silindiğini görün. Olmayı istediğiniz şahsın görüntüsü ortaya çıkana kadar Meditasyonunuzu uzatın. Sonra zihninizde şunları tekrarlayın:

"Ben nur enerjisiyle dolan kusursuz bir insan oldum. Şifa ışınları bedenimin her zerresini içine aldı. Kan deveranıma karışan bu enerji, benliğimi tazelik, gençlik ve güzellikle kapsadı. Bu sınırsız ışıkla tamamen çevrelenmiş bulunuyorum. Bedenimin her zerresi ışık oldu. Bana yalnızca iyilik gelip benden de iyilik gidecektir. Bundan dolayı Ulu Kudret'e müteşekkirim."

Bütün bunları söylerken müthiş bir enerjinin başınızın üstündeki çakradan ruhsal varlığınıza bağlandığını hissedin. Bunu bil hassa "Ben ışık enerjisiyle bir bütünüm" derken yapın. O anda bir ürperme içinde iseniz şifa yerini bulmuştur.

İlk defada başarılı olamazsanız ümidinizi kesmeyin. Zamanla başarırsınız.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp