Prof. Dr. Canan Karatay Ile Prof. Karatay Nasıl Yaşıyor? Gençlere Önerileri Ne?

Prof. Dr. Canan Karatay Ile Prof. Karatay Nasıl Yaşıyor? Gençlere Önerileri Ne? : Karatay Diyeti halk arasında ‘zengin diyeti’ olarak konuşuluyor. Çünkü diyorsunuz ki; özgür köy tavuğu yiyeceksiniz, besinlerin organiğini, doğalını bulacaksınız.

Karatay Diyeti’nin aslında ‘ekonomik bir beslenme şekli’ olduğunu kendinizden örnek vererek anlatabilir misiniz?

Örneğin ben eve un, şeker, ekmek almıyorum. Meyve az girer evimize. Asitli içecekler, meyve suları, içki, sigara hiç almıyoruz. Sucuklara, sosislere, şekerlemelere harcama yapılmaz bizde.Misafirlere çikolata, kuru pasta, yaş pasta verilmez. Bunların yerine yoğurt, tereyağı, zeytinyağı, et, balık, mevsim meyveleri, bulgur, yeşillik, her türlü bakliyat, beyaz peynir, köy yumurtası ve doğal kuruyemişler girer mutfağımıza.Bunun dışında zehirli kimyasallar içeren makyaj malzemelerine, saç boyalarına para verilmez. Nemlendirici olarak zeytinyağı ve limon kullanırım.

Birçok insandan farklı olarak belki de sadece Omega-3e para veriyoruz.Eşim için de geçerli bu saydıklarım. Sabun olarak zeytinyağlı geleneksel kalıp sabun kullanırız. 12 yıl Amerika’da yaşadığım zaman gelip gidenlerden zeytinyağlı sabun istedim ve sadece onları kullandık. Saçımız içinde vücudumuz içinde doğal zeytinyağlı sabunları kullanıyoruz. Hem alerji yapmıyor, hem de çok sağlıklı... Saç boyası da yok tabii... TV programlarına çıkınca bile makyaj, pudra vb kesinlikle yok! Ne diyeyim, bu bilgilerden sonra okuyucu karar versin, Karatay Diyeti’nin ‘zengin işi’ olup olmadığına!

Siz sabah kaçta kalkarsınız ve ilk ne yaparsınız?

Sabah 05:00-06:00’da kalkarım. Erken yatıp, erken kalkarız biz. Yaz aylarında, tatilde güneş doğmadan denize girerim, Güneş, ben denizdeyken doğar, iki saat yüzerim. Suyumu içerim. Çayımı koyarım. Müzik açarım. Yumurtamı hazırlar, Karatay Diyeti prensipleriyle kahvaltımı yaparım.Kış aylarında da her sabah 20 dakika, vapura yürürüm (arabamız yoktur). Her akşam da vapurdan eve yürürüm. Haftada 2-3 kez akşamları yatmadan önce de 20-30 dakika eşimle birlikte yürüyoruz.

Akşam başka neler yaparsınız?

Akşam 20:00’den sonra hiçbir şey yemeyiz. Ama eğer bir komşuya veya davete gittiysek ve bir şeyler yediysek yatmadan önce mutlaka 20 dakika yürürüz eşimle. Güne yürüyerek başlanmalı ve gün yürüyerek bitirilmelidir. Yaz kış demeden yürünmelidir.İstanbul’da ilkbahar diye bir şey kalmadı. Yüzülecek deniz de kalmadı... Ama eskiden 23 Nisanda denize girmeye başlar, 29 Ekime kadar da denize girmeye devam ederdik.

Canan Karatay hareketli biri mi?

Gençliğinizde (hocam hâlâ gençsiniz) spor yaptınız mı?

Yaz aylarında yüzdüğümü söylemiştim. Ayrıca, tenis oynadım, şimdi hala seyrek olsa da yeğenimle oynuyorum. Lisede folklor oynadım. Basketbol takımında da oynadım. Lise ve üniversitede yıllarında voleybol takımında oynadım. Hangi sene hatırlamıyorum ama Konya’da yapılan üniversiteler arası voleybol şampiyonasında birinci olmuştuk. ABD’de kaldığım süre içerisinde de 55 yaş grubunda tenis şampiyonluğum var; teklerde, çiftlerde ve karışık çiftlerde.

Dağcılık ve kayakçılık var. 1997 yılında, ABD’de gece buzda kayarken kaza geçirdim. Dizim kırıldığı için kayağı bırakmak zorunda kaldım. İngiltere, İskoçya, Güney Afrika ve Türkiye’de dağcılık yaptım. 1980 yılında Aladağlar’a tırmandım.Yarım asır hekimlik yapmış birisiniz, binlerce insana faydalı olmak, hayatlarını kurtarmak çok değerli bir şey. Meslek hayatınızda sizde en çok ne iz bıraktı?

Hayatım hep mücadele ile geçti. Ülkemizde bir kadın olmak kolay değil, kadın olarak yeni bir şey başlatmak hiç de kolay değil! Her adım ve kademede mutlaka engelleniyorsunuz maalesef... Rahmetli Hocam Prof. Dr. Cem’i Demiroğlu’nun ileri görüşü ve vizyonu olmasa, ülkemizde kardiyoloji bilimi şimdiki düzeyine ulaşamazdı. O 1970’lerde Omega-3 kullanan önemli bir bilim adamıydı. Omega-3’ün kalp hastalıklarındaki yerini bize o öğretti. Nur içinde yatsın... Bol balık yiyenlerde kalp hastalığı, tansiyon hastalığı ve şeker hastalığı olmadığı ilk kez 1971 senesinde, Lancefde yayınlanmıştır.

Bugünkü hekimliğe, gençliğe baktığınız zaman neler düşünüyorsunuz? Gençlere neler söylemek istersiniz?Eğitim herkesin hakkıdır. Herkese eşit şekilde verilmelidir. Bu imtihan sisemi çocukların beynini dumura uğratmaktadır. Gençliklerini yitirmişlerdir maalesef gençlerimiz. Analar babalar da tabii. Bunun için üzüntülüyüm ben.

Eğitim psikolojisinde şöyle bir laf vardır, “Çoktan seçmeli imtihanlar öğrenmeyi engellemektedir” denir. Ülkemizde senelerden beri uygulanan imtihanlara dayalı dershane sistemi, eğitim ve öğrenimi öldürmüştür.Çocukların kendi istikballeri için kendi sevdikleri bir mesleği seçmeleri gerektiği halde, biz önlerine bin türlü imtihan sistemi koyarak eliyoruz, ‘sen okuyamazsın diyoruz her sene 1,5 milyon gencimize... Bu sizce normal mi? Okullara yerleştirmediğimiz gençler ve aileleri ne yapıyorlar hiç biliyor muyuz? Bir at yarışı içine sürüklediğimiz çocuklarımızı, gençlerimizi aldatıyoruz! Yok, şunun birincisi, bunun İkincisi diye? Bu birincilikler çocuklara mı yarıyor, dershanelerin ticari kazançlarına mı katkıda bulunuyor?

Ezberden başka ne yapıyor bu çocuklar? Ağlayanlar, intihar edenler... Yazık değil mi bu gençlere ve boşa harcanan paralara? Ne için diye, oturup da düşünmemiz gerekiyor...

Hekim, nasıl iyi hekim olur ve insanı korur?

Bütün hastalıklarda primer ve sekonder koruma diye bir ifade vardır. Bu terimlerin aslında birbirinden pek bir farkı yok.Primer koruma, hastalanmamak için neler yapmalıyız sorusunu cevaplar. Hastalanmamak; sağlığımızı korumak, sağlıklı ve kaliteli bir hayat yaşamak demektir.Sekonder koruma ise hastalandıktan sonra tekrar hastalanmamaktır

Yani ikisi de hastalıklardan korumaya giriyor.Bir bölgenin veya bir hastalığın vücut içinde diğer organlardan veya diğer organ hastalıklarından soyutlanması doğru değildir. Vücut ve organizma milyarlarca hücreden yapılmıştır ve hepsi bir bütünün parçasıdır. Yapboz bulmacaları gibi her bir organ ve hücre birbirini tamamlayan bir bütündür insan organizmasında.Biz hekimler, mühendis ve tekniker olamayız. Yani elimize verilen şablonu (kılavuzlar) herkese aynı şekilde uyarlayamayız.

Kılavuzlar ancak bazı konularda yol göstericidir. Her bir hasta kendine has, kendine özgü kişiliği ile karmakarışık bir matematik problemi olarak bir hekime başvurur.Biz hekimlerin görevi, hastanın karmakarışık problemini çözebilmek ve ona yardım etmek olmalıdır. Her problemin kendine özgü zorluğu vardır. Zor ve karmaşık problemi, hasta lehine çözebilen hekim başarılı olabilir ancak...Yani bizler hastanın kendisini ve o hastaya özel olan problemi çözmeye çalışmalıyız. Hastalığı değil de, hastayı tedavi etmeliyiz. Hastalık tedavisi yapacaksak,yükleriz bilgisayarlara hastalıkları, ‘moronlar’ tedaviyi yapıverir! Tıp fakültelerine de gerek kalmaz!Hekimlik, bir sanattır, aslında objesi insan olan tek sanattır; ‘insanları hastalandırmama sanatıdır. Hekimliğe adım atanların ilk dersi, ‘primum nil no- cere’ yani ‘önce zarar verme’ diye başlar.Esas olan sağlığımızı korumak, sağlıklı ve kaliteli yaşamaktır. Hekim, insana bütün olarak bakar ve onu hastalıklardan korur!

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp