Prof. Dr. Canan Karatay Ile Faydalı Bilgiler Kokteyli!

Prof. Dr. Canan Karatay Ile Faydalı Bilgiler Kokteyli! : Halk arasında genel olarak “Ben stresten kilo alıyorum”, “Canım sıkılınca yiyorum”, “Kendime hâkim olamıyorum”, “Hiçbir diyeti uygulayamı- yorum” gibi bir yakınmalar çoğunlukta... Ayrıca kadınların özellikle regl dönemlerinde tatlıya karşı bir zaafları oluşuyor ve bu dizginlenemiyor! Bu istek ve davranışların altında ne yatıyor?Bunun bir tek özeti var. Adet (regl) döneminden önceki açlık hissi, vücut şişkinliği ve gerginlik de dâhil olmak üzere, hepsinin sebebi vücuttaki Omega-3 eksikliğidir. Bu bilimsel olarak gösterildi. Beyin hücrelerindeki Omega-3 eksikliğinin, stresin en büyük nedeni olduğu da bilimsel olarak biliniyor artık.197,198Omega 3 eksikliğinde, depresyon, stres, panik atak gibi rahatsızlıklar da oluşur.Omega-3 nelerde var? En çok balıkta, yumurtanın sarısında, bitkisel kaynaklı olarak da ceviz ve ketentohumunda var. Örneğin 100 gr uskumruda 2,5 gr Omega-3 bulunuyor.Hareketsizlik de Omega-3 eksikliğinin nedenidir. En iyi antidepresan, stres ilaçları değil Omega-3’tür. Bununla ilgili kitaplar ve yazılar da var.Ayrıca Omega-3’ün eksik, Omega-ö’nın fazla olması da hem depresyonun hem de ileri yaşlarda ortaya çıkan kronik hastalıkların nedenidir.Stres konusuna gelelim. Özellikle büyük şehirlerde artan stres probleminin altında yatan diğer sebepler nelerdir?Yaşam ve beslenme biçimimiz tetikleyicidir. Topraktan uzak olmamız, apartman dairelerine kapanıp kalmamız, gün ışığından uzak kalmamız, arabaların esiri olmamız... Böyle bir yaşam biçiminde vücutta adrenalin hormonu salgılanır ve tansiyon yükselir, damarlar büzüşür. Bunların yanında sigara içtiğimizi düşünürsek, yüksek glisemik indeksli karbonhidrat yediğimizi varsayarsak sonuç stres olur.İnsülinin en önemli görevlerinden biri de sempatik sinir sistemini uyarmaktır; damarları büzüştürür ve tansiyonu fırlatır. Kalp hastalarında ise kalp krizi ve felç nedenidir. Depresyonun en büyük sebepleri düzensiz yaşama ve Omega 3 eksikliğidir. Cambridge Üniversitesinden Prof. Dr. Basan K. Puri, konu ile ilgili kitabında önemli bilimsel çalışmalarla bunu açıklamaktadır.Antidepresan ilacı kessinler, çünkü bu bir kısır döngüye dönüşüyor. Bu haplar, vücut yağlarını artırıp kilo almaya eden oluyor. Karaciğer ve pankreasın yağlanmasını başlatıyor ve kişide moral bozukluğuna neden olup, depresyonu körüklüyor. Yeme isteğine de yol açar çünkü beyindeki doyma merkezini etkiliyorlar.Hemen her gün gazetelerde bitter çikolatanın serotonin kaynağı olduğu, insana mutluluk verdiği ve bunun bazı bilimsel araştırmalarla kanıtlandığı yazılıyor. Tabii canı çikolata isteyenlere de bahane çıkıyor. Bunun doğrusu nedir?Ben doğruluğuna inanmıyorum. Geçici olarak mutluluk verse bile, insülin salgılattığı için daha kötü sonuçlara yol açıyor.Bitter çikolata da dâhil olmak üzere hemen hemen tüm çikolataların içinde kakao ve de soya yağı var. Normalde faydaları olan kakao yağı, çikolata olana kadar birçok ısıl işlemden geçiyor ve tehlikeli hale (trans yağa) dönüşüyor. Serotonin salgılamak için her gün 20-40 dakika yürüyüş daha faydalı. İlla çikolataya gerek yok! Mutsuz olan ve stres sorunu yaşayanlar, her gün sevdikleri bir müzik dinlesinler, kitap okusunlar, arkadaşlarıyla yürüyüşe çıksınlar ya da top oynasınlar... Akarsuların ya da denizin kenarında bir bardak ayran veya şekersiz çay içsinler. Bunlar en güçlü doğal antidepresanlardır.Sevdikleri bir kişiyle, sevdikleri bir dans yapsınlar. Kolbastı, çayda çıra ve folk danslarımız da antidepresiflerdir. Türkü ve şarkı çalmak ve söylemek de...İnsanlarda terleme ve özellikle bilgisayar başında oturanlarda omuz ağrıları çok yaygınlaştı. Bunların sebebi nedir?Hareketsizlik ve insülin direnci omuz ağrılarının kaynağıdır. Uzun süre yüksek kalan insülin de fibromiyosit dediğimiz ağrıları yapıyor. Yanlış beslenme sonucu trans yağların organizmada birikmesi, hormonal ve inflamatuar faktörleri artırarak ağrılara neden olabiliyor (prostaglandin 2 grubu, inflamatuar olan lokal hormonlardır). Omega-6 yağ asitlerinin fazla tüketilmesi ile organizmada fazla miktarda prostaglandin 2’nin oluştuğunu önceki bölümlerde açıklamıştık.Terlemenin birçok farklı nedeni olabilir. Sigara içmek, nefes almada zorluk çekmek, kronik bronşit, kalp yetersizliği, hormonal bozukluklar vb gibi durumlar terlemeye neden olur.TİP-2 DİYABET İNSÜLİN DİRENCİ HASTALIĞIDIRDiyabet (şeker) hastalığı nasıl oluşuyor? Tip-1 ve Tip-2 diyabet ne anlama geliyor?Tip-1 diyabet hastalarının pankreas hücrelerinde temel bir bozukluk oluştuğundan dolayı insülin hormonu üretilememektedir. Biz buna ‘insülin yokluğu hastalığı’ diyoruz.Tip-2 diyabet hastalarının sorunu ise bunun tamamen tersidir. Bu hastaların pankreaslarında fazla insülin hormonu üretilmektedir, ancak önceki bölümlerde değinmiş olduğumuz birçok nedenden dolayı aşırı miktarda olmasına rağmen, insülin hormonu tam işlevini görememekte ve etkili olamamaktadır. Tip-2 diyabet hastalarının kan şekerlerinin yüksek olması bu nedenledir.İnsülin hormonu dolaşımda fazla miktarda bulunduğu halde, görevini yapmada engeller oluşmuştur. Tüm organizmada bulunan hücre zarları ve hücrelerde bulunan insülin kapıları, insülin hormonuna kapanmıştır. İnsülin reseptörleri insülinin mesajını duyamaz, algılayamaz durumdadır. Sağlıklı kişilerde, her hücrede bulunan insülin kapıları açılıp, insülin hormonunu içeri kabul eder ve hücre içine giren hormon orada normal görevini yapabilir.Tip-2 diyabet hastalarında insülin kapılarının menteşeleri bozulmuş olduklar için, ne kadar zorlanırsa zorlansın, kapılar açılamıyor. İşte biz buna ‘insülin direnci hastalığı’ diyoruz.Kitabın başından beri insülin direncinin birçok yolla düzeltilebildiğini örneklerle açıkladım. Amaç, insülin direncinin kırılmasını sağlayarak, hastalıklardan korunmak ve ömür boyu sağlıklı bir yaşam ve beslenme biçimi alışkanlığı kazandırmaktır. Bu önerileri uygulayan birçok Tip-2 diyabet hastam, insülin dirençleri kırılmış olduğu için, insülin hormonu kullanmayı azaltarak bırakabilmişlerdir. Aynı şekilde, Tip-1 diyabetli hastaların da günlük insülin hormonu ihtiyaçları giderek azalmıştır.Peki, diyabet hastaları sadece Karatay Diyeti mi uygulayacaklar? İnsülin iğnesini birdenbire bırakmak olmaz ki!Tabii ki birdenbire bırakılmaz. Lütfen bu yanlış anlaşılmasın! Aman dikkat!Diyabetli ve kilolu olan insanlar kilo vermeye başladıklarında, göbek yağları eridiği zaman sadece insülin direnci kırılıyor. Bunu kendileri de kan şekerlerini düzenli ölçünce fark ediyorlar zaten... Birdenbire insülin desteğini bırakmak katiyen olmaz! Herkesin reaksiyonu farklıdır. Zaman içinde insülin direnci kı-rılıp, organizma rahatlayınca insülin ihtiyacı kademeli olarak azalacaktır.Diyabet hastaları, düşük glisemik indeksli karbonhidratları, sağlıklı yağları ve proteinleri tüketerek, kan şekerlerini muntazam olarak izleyerek, insülin ihtiyaçlarının giderek azaldığını bizzat gözlüyorlar ve yaşıyorlar. Omega-3, tereyağı ve zeytinyağları da insülin direncini kırar, karaciğer ve pankreas yağlanmasını azaltarak, organizmanın ve hormonlarımızın doğal bir şekilde çalışmasını sağlar. Hareket etmek, uzun uzun yol yürümek de daha önce değindiğimiz gibi insülin direncinin daha çabuk kırılmasını sağlıyor, unutmayalım.Hareketsizliğin maliyeti niçin çok yüksek?Bel ve diz ağrıları başta olmak üzere hemen bütün hastalıkların temeli hareketsizliktir. Bana gelen hastaların çoğu bel fıtığım var diyor. Oysaki sorunları bel fıtığı değil! Hareketsizliğe bağlı gelişen, tüm dünyada çok yaygın olan “low back pain dediğimizin adale tutulmasıdır (Anadoluda kulunç girmesi denir). Bu noktada Amerikan ve İngiliz Ortopedi Derneklerinin şu önerisi önemlidir: “Kırık çıkık olmadıkça, kronik olan ağrıların en iyi ve güçlü tedavisi harekettir.”40’lı yaşlarda görülen vücut ağrılarıyla da hareketsizlik arasında bir ilişki var mı?Evet var. 40’lı yaşlardan sonra vücut ağrılarının en önemli tedavisi de hareket etmektir. Amaç vücudu sıcak tutmak olmalıdır. Özellikle geceleri bu önemlidir. Çünkü geceleri vücut sıcaklığı azalınca adaleler ve eklemler sertleşmeye başlar. Eklemler zaten serttir. Bu durum zaten sert olan eklemlerde ve kaslarda ağrıların başlamasına neden olur. Bu ağrılar sıcak su banyosu veya hareket ettikten sonra kaybolur.Bu yüzden îngilterede uzun süre yatakta kalan hastaların altına hakiki koyun postu serilir. Siirt’te üretilen tiftik veya saf yün battaniyesini alıp, yatak çarşafımızın altına serersek (yaz ve kış olmak şartıyla), kronik vücut ağrılarımızı hafifletebiliriz.Yaş ilerledikçe hareket ihtiyacımız da artar mı?Artar. Yaş ilerledikçe hareket artarken yeme miktarımız da azalmalı; vücudumuzun enerji ihtiyacı azalıyor zaten... Ama yine yediklerimizin doğal olması gerekiyor. İleri yaşlarda kuvvetli bir kahvaltı her şeye yetiyor. Ayrıca geç saatlerde ağır yemeklerden kaçınmalıyız. Susuz kalmamak da son derece önemli.Katıldığınız TV programlarında felç riski olanlar ve felç geçirenler kesinlikle ıkınmamak demiştiniz...Evet. Özellikle tansiyon ve kalp hastalarının kesinlikle ıkınmamaları gerekiyor, çünkü çok tehlikelidir, kalp krizi, felç ve inmeyi tetiklemektedir.

Kabız olunmayacak! Kabızlık, toplumumuzda çok yaygın olmasına rağmen konuşulması bile ayıp sayılıyor. Vücudumuzdaki toksik maddeleri her gün çıkartmamız gerekiyor. Bunu gıdalarla, hareketle halledebiliriz.Kabız olmamak için elimizden geleni yapacağız. Ama kabız olduktan sonra ıkınmak tehlikelidir. Basurun meydana gelmesine, popoda çatlakların oluşup gizli kan kaybedilmesine ve bunun sonucunda da kolon kanseri, bağırsak kanseri oluşmasına neden olabilir.Kabızlık bize nelerin sinyalini veriyor?

Bu konu çok önemli! Mutfaktaki çöpü her akşam dışarı koyarız ya, aynı şekilde vücudun da çöpü her gün dışarı çıkacak, çıkmıyorsa vücutta bir yerlerde sorun var demektir.Bağırsakların günde 1 veya 2 kere ıkınarak değil, rahatlıkla boşalması lazım. Bu vücudun saat gibi çalıştığının bir göstergesidir. Eskiler ‘def-i hacet’ derler.İki günde bir tuvalete çıkmak, sürekli kabız olmak, bağırsak florasının bozuk olduğunu gösterir. Bunun nedeni şekerdir, ekmektir. Bunlar bağırsaktaki tehlikeli maya hücrelerinin çoğalmasına neden olur. Gazın sebebi de budur. Biz hastaların beslenme listesinden ekmek ve şekeri çıkarınca, otomatik olarak normale dönüyorlar ve muntazam dışarı çıkmaya başlıyor ve rahatlıyorlar.Yani kabızlık çekenlerin Karatay Diyetini uygulaması yeterli...

Kabızlığı önlemek için günlük su alımı da, 24 saat için 2-3 litre kadar olmalı.Peki, kabızlık sonucunda hemoroid oluşmuşsa ne yapılmalı?

Hemoroit, iç ve dış olarak iki çeşittir. Kabızlık buna yol açar. Karatay Diyetiyle hemoroit kaybolmaz ama sıkıntısı azalır. Çok büyük sıkıntı veren hemoroitlerin ameliyatla alınması gerekiyor.

Günde ikiden fazla büyük abdeste çıkmanın bir riski var mı?

Bence hiçbir riski yok. Yalnız çok sulu olursa ve sayısı artarsa ishale girer. Ama eğer normalse metabolizmanın hızlı çalıştığını gösteriyor, yararlıdır.Bir kere yoğurt ve ayran iyidir. Bağırsak florasını düzeltirler. Kabızlığın en büyük sebebi korkulup yağ yenmemesidir, yani vücutta yeterli sağlıklı yağların olmamasıdır.

Kabız olanlar sabah ve akşam bir kaşık zeytinyağı içebilirler. Tereyağı ve balıkyağı da aynı şekilde önemli... Ketentohumu da faydalı ancak fazlası ishal yapar. Ya bütünüyle yoğurda karıştırıp yiyeceğiz ya da öğütüp hemen tüketeceğiz. Çekildikten sonra 15 dakika içinde kullanılması lazım. Salatalara ve cacığa da çok yakışır. İbn-i Sina her gün bir büyük sarımsak yiyin diyor. Ayrıca balık da bağırsakları çok iyi çalıştırıyor. Turpla beraber, bol zeytinyağlı ve limonlu havuç salatası yenilebilir. Havucun glisemik indeksi biraz yüksek ama pişmemiş olarak yenebilir.

Bir ara zayıflama için altın çilek furyası yaşandı. Ne dersiniz?

Altın çilek atropindir ve atropin de tansiyonu olanlar ve kalp hastaları için fazlasıyla tehlikelidir.Toplumumuzda bir türlü soğuk algınlığından kurtulamayan, sürekli ilaç kullanan kişiler var. Bunun sebebi psikolojik midir? Yoksa bağışıklık sistemi zayıflığından mıdır?

Bunlar psikolojik değildir. Bağışıklık sistemleri zayıftır, streslidirler, hareket etmiyorlardır, sağlıklı beslenmiyorlardır. Belki de gizli alerjileri vardır. Hareket etmek çok önemlidir, çünkü vücudun direncini artırır.Aspirin, kalp hastalıklarına iyi gelir, kanı sulandırır diye birçok kişi tarafından sıkça kullanılıyor. İhtiyacı olmadan içen de birçok insan var.

Aspirin öncelikle kanı sulandırır, bu doğru. Şişman, tansiyonu yüksek, kalp veya şeker hastalığı olan insanlarda kanın pıhtılaşması artar. Bunlar düzelirse aspirin kullanmalarına gerek yoktur

Kemik erimesi için kullanılan D vitaminli kalsiyum hapları var. Onlarla ilgili de biraz bilgi verebilir misiniz?

Öncelikle şunu söyleyebilirim, Türkiyede kemik erimesi olmaz. Çünkü bizçocukluğumuzdan beri yoğurt ve beyaz peynir yiyen bir toplumuz. Biz ayrıca güneş ülkesiyiz. Fındık, fıstıkta çok miktarda kalsiyum ve magnezyum var. Bunlar dengeli girmeli vücudumuza...

Fazla kalsiyumun da zararlı olduğu gösterildi. Çünkü ağızdan alman kalsiyumun gidip kemiğe oturacağının garantisi yok. Kemik erimesi olduğunu kabul etmediğim için onu tedavi etmek için verilen ilaçları da tavsiye etmiyorum. Kalsiyum, böbrek taşı, safra kesesi taşı ve damarlarda sertleşme yapıyor.Türkiye’de kemik erimesi yoktur dediniz ama özellikle menopoza giren kadınlara kemik erimesine karşı bazı ilaçlar veriliyor.

Bu ilaçlar da tamamen gereksiz mi o zaman?Bence tamamen gereksiz, bunu her zaman söylüyorum. Osteoporoz, menopoz ve kolesterol, ilaç firmalarının ortaya attıkları hastalıklardır. Bu yüzden bunların ilaçları da gereksizdir.Kilo vermek varisi de çözer mi?Varis ve kılcal damar sorunu, bacaklarda yağlanma artınca ortaya çıkıyor. Kilo vermek bunun en kolay çözümüdür. Yağlar bacaklardan gidince, kan dolaşımı da normalleştiği için, varisler kayboluyor.Vücudumuzdaki bütün hücreler kendilerini yeniliyor mu?Bütün hücreler kendilerini üç ayda bir yeniliyorlar.

Beyin ve kalp hücreleri eskiden kendini yenilemez diye bilinirdi ancak hücresel bilimle gösterildi ki bütün hücreler yenileniyor. Bizim amacımız, hücrelerimiz yenilenirlerken sağlıklı temel maddeleri kullanarak sağlıklı hücrelerin oluşmasını sağlamak.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp