Canan Karatay İnsülin Direncine Geçit Verme!

Canan Karatay İnsülin Direncine Geçit Verme! : Soru:İnsülin direnci hastalığı nasıl oluşuyor?

Cevap:Önceki bölümlerde de, obezlerin/diyabet hastalarının kanında insülin hormonu yüksek düzeylerdedir demiştik. Diğer bir deyişle, obezlerin/diyabet hastalarının kanında insülin hormonu ne eksiktir ne de azdır, normalin çok üstünde dolaşmaktadır!Obezler/diyabet hastaları başlangıçta farkında bile olmadan hiperinsüline- miktirler, aşırı miktarda şeker ve rafine karbonhidrat tüketme sonucu pankreaslarından fazla miktarda insülin üretmeye başlarlar. Pankreasları başından itibaren haddinden fazla çalışmaktadır, fazla mesai yapmaktadır, aşırı şekilde sürekli insülin üretmektedir, ta ki yorulup helak oluncaya kadar. Ayrıca pankreası bu kadar yoğun çalışması için kamçılayan besinler de (maalesef sağlıklı olarak bilinen ama insülin hormonu yüksek olan ya da insülin direnci zaten gelişmiş olan obezlere/diyabet hastalarına) sağlıklıdır diye ve hatta sık sık önerilmektedir.Ancak gözden kaçan önemli bir nokta da şudur ki; temel yağları ve temel proteinleri yemediğiniz, vücudunuza sokmadığınız zaman hastalanıp ölebilirsiniz. Fakat bilimsel olarak karbonhidratlar, temel yani olmazsa olmaz besinler sınıfında değillerdir! Mutlaka dışarıdan vücuda girmesi şart olan sağlıklı besin grubu değillerdir! Aksine sağlığımıza zararlı olan yiyecek maddeleri grubunda oldukları bilimsel olarak bildirilmiştir.Tüketilmeleri sıklıkla salık verilen, defalarca belirtmiş olduğumuz bütün yüksek glisemik indeksli yiyecekler, rafine karbonhidratlar, şekerli içecekler, tatlandırıcılar ve tüm işlenmiş gıdalar, insülin direncini artırdıklarından dolayı, obezler/diyabet hastaları için son derece tehlikeli olabilir. Ayrıca birdenbire ortaya çıkan Tip-1 diyabet hastalığında, Tip-1 diyabetli hastaların birçoğunun pankreasındaki beta hücrelerinin yüzde 15 oranında çalıştığı, yani insülin hormonuüretebildikleri gösterilmiştir. California Üniversitesinde yapılan bir araştırmada, 60 yıl gibi uzun süreden beri Tip-1 diyabet hastası olanların birçoğunun pankreaslarının insülin üretebildiği bildirilmiştir. Peki, o zaman sorun nereden kaynaklanmaktadır? Şimdi bu konuya açıklık getirmemiz gerekmektedir.

İnsülin direnci nedir, nasıl oluşuyor?
İnsülin hormonu yüksekliği ve insülin direncini anlamamız amacıyla, insülin hormonu ve şeker metabolizmasına genel olarak göz atmamız gerekmektedir.Rafine olmuş karbonhidratları ve tatlıları yer yemez, kan şekerimiz hemen hızla yükselir. Yükselen ve tüm vücudumuz için toksik olan kan şekerini bir an önce normal ve sağlıklı düzeye indirmek amacıyla, beynimizde bulunan bir merkezden (hipotalamustan) pankreasımıza derhal bir uyarı gönderilir. Yükselmiş olan kan şekerini düşürmek için pankreasın insülin salgılaması istenir, beyinden pankreasımıza gelen önemli ve hayati olan bir emirdir bu:

“BÎR AN ÖNCE İNSÜLİN HORMONUNU SALGILAMALISIN VE YÜKSEK KAN ŞEKERİNİ ORTADAN KALDIRMALISIN!”
Bu şekilde bir emrin amacı nedir? Tabii ki amaç, tüm dokulara zarar veren toksik ve yüksek kan şekerini bir an önce ortadan kaldırmak ve normal düzeylere inmesini sağlamaktır.Vücudumuza giren herhangi bir mikrobu yok etmek amacıyla bağışıklık sistemimizin devreye girip, kanımızda bulunan beyaz kan hücreleri olan lökositle- rimizin sayısının yükselttiği gibi, yükselen kan şekerini düşürmek için de insülin hormonu kanımızda yükselmektedir. Bu nedenle, kan şekerimizin yükseldiği her zaman ve her an, beynimizdeki merkezden gelen bu uyarı, sürekli bir şekilde pankreasımıza yapılmaktadır (obez/diyabet hastası olsak da, olmasak da).Beyinden gelen bu önemli uyarı sonucu pankreasın beta hücrelerinden derhal insülin salgılanır ve kanımızda yüksek olarak dolaşan kan şekerinin hücre içlerine girmesi sağlanmış olur. Kan şekeri hücre içine girip yerleşince, dolaşımda bulunan şeker miktarı düşer ve normal düzeylere iner. Böylece vücutta bulunan organlarımızı meydana getiren bütün hücreler, şekerin toksik ve harap edici etkisinden insülin hormonu sayesinde kurtulmuş olur.Kan şekeri normale gelince (tabii ki hücrelerimiz ve de insülin hormonu ile birlikte görev yapan tüm diğer hormon ve enzimler normal olarak çalıştıkları takdirde, yani herhangi bir metabolizma bozukluğu vücudumuzda henüz gelişmemişse), şekerin ani toksik etkisinden kurtulmuş oluruz.Maalesef, sık sık rafine karbonhidrat tükettiğimiz zaman ya da sık sık yemek yeme alışkanlığına devam ettiğimiz zaman, her seferinde insülin hormonu salgılanacağından, hiçbir zaman normal düzeylere inemez, kanda sürekli kalır ve giderek de yükselir. Bu fizyolojik sorunu aşağıdaki tabloda da (Şekil-4) görebiliriz.

1. SANTRAL SİNİR SİSTEMİ UYARILIR, ADRENALİN SALGILANMASI ARTAR (DAMARLAR BÜZÜŞÜR): Yani çarpıntı olur, tansiyon yükselir, kalp krizi, felç, böbrek hastalıkları, göz hastalıkları oluşur.

2. KONTROL EDİLEMEYEN HÜCRE BÜYÜMESİ BAŞLAR: Yani tıpta hiperplazi, hipertrofı dediğimiz olay oluşur. Kanserin başlama nedenidir, kanser hücrelerinde artış olur.

3. ANDROJEN (ERKEKLİK) HORMONLARININ SALGILANMASI ARTAR: Polikistik över sendromu, erken menarj ve erken ergenlik, miyopi, erkeklerde saç dökülmesi (alnın giderek açılması) gibi belirtiler ortaya çıkar.

4. KANIN PIHTILAŞMASI ARTAR: Trombositlerin yapışkanlığı, kümeleşmeleri artar, her türlü damar tıkanıkları artar.

5. İÇ ORGANLARDA YAĞLANMA ARTAR (KİLO ARTAR): Karaciğer yağlanır, göbek yağlanır, memeler yağlanır, ense ve boyun yağlanır, kalp yağlanır, mide ve bağırsaklar yağlanır.

6. YAĞ HÜCRELERİ 20 ADET HORMON ÜRETİR: İleri yaşlarda ortaya çıkan hastalıkların nedeni bu hormonlardır.Not: Yağ kitlesinden bir kilo azalınca yani bir kilo zayıflayınca dahi, yukarıda belirtilen hastalık riskleri yüzde 10 oranında azalmaktadır.Yağ dokusu, nasıl oluyor da hormon üretiyor?Yağ dokusu endokrin bir organdır ve 20 adet hormon üretmektedir. İşte son yüzyılda hızla artan dejeneratif hastalıkların nedeni de bu hormonlardır. Oluşan hastalıklar ve kan değerlerine etkisi aşağıdaki şekilde yer almaktadır.Vücudumuzda bulunan tüm hücrelerde kan şekerinin içeri girebilmesi için çok sayıda kapı vardır. Şeker kapılarında bu görevi yürütebilmek amacıyla birçok anahtar deliği ve bu anahtar deliklerine girerek kapıları açacak anahtar bulunmaktadır. Bilimsel olarak biz bu kapılara RESEPTÖR diyoruz.

İŞTE TÜM HÜCRELERDE BULUNAN ŞEKER KAPILARINI AÇAN KAPI ANAHTARI DA İNSÜLİN HORMONUDUR. İNSÜLİNDEN BAŞKA HİÇBİR HORMON, ŞEKER KAPILARINI AÇMAYA MUKTEDİR DEĞİLDİR!

Hücrelerde bulunan şeker kapılarındaki anahtar deliklerine insülin anahtar olarak girer ve kapıların açılmasını sağlayarak, yükselmiş olan toksik kan şekerinin hücrelerin içine girmesini sağlar ve sonuçta kan şekerinin düşmesine neden olur. Kapıların açılmasıyla hücre içlerine buyur edilen kan şekeri sonucu, yüksek kan şekeri de normal düzeylere iner ve bu şekilde şekerin toksik etkisi bir nebze önlenmiş olur. İnsan doğasının kan şekerinin toksisitesini düzeltmesi, ortadan kaldırmaya çalışması son derece önemlidir!Peki, kapılar açılarak hücrelerin içine buyur edilmiş olan şekerlerin akıbeti ne oluyor?Bu bağlamda bilimsel olarak birkaç akıbetten bahsetmek mümkün:

• Kan şekerinin ilk etapta hücrelerin ihtiyacına göre enerji olarak kullanıldığını biliyoruz.

• Enerjiye ihtiyacı olmayan hücrelerin içinde ise bir tür nişastaya dönüştürülerek, ileride kullanılmak üzere saklanır. Yani depo edilir. Hücre içinde nişastaya benzer bir şekilde depo edilen şekere bilimsel olarak GLİKOJEN diyoruz. Glikojene dönüştürülerek depo edilen şeker artık toksik değildir.

• Depo edilen ve zararlı olmayan bir şeker türü olan glikojen, önce bacak adalelerinde, daha sonra da karaciğerde depo edilir. Gerek karaciğer, gerekse adalelerde depo edilen glikojenin miktarı oldukça azdır. Yani aşırı bir şekilde glikojen depo edilecek yer ve hacim, ne karaciğerde ne de adalelerde bulunmaktadır.

• Aşırı miktarda dolaşımda bulunan ve kullanılmayan fazla şeker, yani yakıt olarak kullanılmamış olan ve glikojen depoları tıka basa dolu olduğu için depo edilemeyen yüksek kan şekeri bu sefer İNSÜLİN HORMONU sayesinde KAN YAĞLARINA dönüştürülür ve yağ olarak depolanması sağlanır.

Amaç gene kan şekerini normal düzeylere indirmektir! Şekerin toksik etkisinden dokularımızı ve hücrelerimizi korumaktır. İnsülin hormonunun en önemli görevlerinden biri de işte budur. İnsülin hormonu yağları depo eden, vücudumuzda yağ depolarını artıran, kilo almamıza, obeziteye ve iç organlarımızın yağlanmasına, özellikle karaciğer ve pankreas yağlanmasına neden olan tek sorumlu hormondur! İnsülinden başka hiçbir hormon bu görevi yürütemez.Düşük glisemik indeksli gıdalar insülin direncini nasıl kırıyor?Düşük glisemik indeksli karbonhidratlar denilen ‘sağlıklı karbonhidratlar’ ve sıfır glisemik indeksli protein ve yağlar uzun süre tokluk hissi sağlayan yiyeceklerdir.95 Kan şekeri değerlerinin sürekli dalgalanmasını önleyen son derece sağlıklı besinlerdir.Bu tür gıdalarla beslenen kişilerde, en güçlü hislerden biri olan ‘çabuk acıkma hissi’ oluşmaz. Sonuç olarak, sık sık yemek yeme dürtüsü ortadan kalkar. Reaktif hipoglisemi atakları önlenmiş olur. Sık sık insülin hormonu salgılanmadığı için de doğal olarak insülin ve leptin direnci gelişemez. Gelişmiş olan da yavaş yavaş gerileyerek düzelir.

Göbek ve karında depo olmuş yağlar da yavaş yavaş yakılmaya başlar.Yiyeceklerin sağladıkları enerji yoğunluğu, az ya da çok yağlı olup olmalarından daha önemlidir! O nedenle yağlı mı, yağsız mı sorgulaması yerine, yiyeceklerin sağladığı yoğun enerjiyi sorgulamak her zaman daha sağlıklıdır!96İnsülin ve leptin direnci, birçok tehlikeli hastalığa neden olduğu için tıp dilinde gizli katil’ olarak da adlandırılmaktadır.Az miktarda düşük glisemik indeksli karbonhidratlar ve sıfır glisemik indeksli protein ve yağlarla beslenme sonucu insülin ve leptin direnci kırılır ve aşırı kilolar verilir. Diğer bir deyişle, vücutta depo edilmiş olan yağlar, enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlar. Bundan dolayı, hiperinsülinemik hastalıklar (kalp ve damar hastalıkları, felç, erken bunama, Alzheimer, kronik artritler, fibromiyalji, birçok kanser türü, polikistik över hastalığı, fibrokistik meme hastalıkları) riskinin azaldığı ve önlenebildiği birçok bilimsel çalışmada gösterilmiştir.Sağlığımızı geri kazanmak ve sağlıklı bir şekilde yaşamak için, her gün önümüze gelen bazı yiyeceklerin glisemik indeks değerlerini bilerek, bilinçli bir şekilde tüketmemiz faydalı olacaktır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp