damar tümörü belirtileri

Damar Tümörü

Damar Tümörü Hakkında Genel Bilgiler

Damar tümörü;damar tümörü hakkında merak ettikleriniz ve daha fazlası için aşağıda sizin için hazırladığımız yazımızı okuyabilirsiniz...

Damar Tümörü: Hemanjioma Sünger gibi orta büyüklükte ve kılcal damar yumağı şeklinde dokular arasında meydana çıkan bir damar tümörüdür. Selim bir tümördür, nadiren habisleşen toplu iğne başı büyüklüğünden, portakal büyüklüğüne kadar her çapta olabilir.

Bazen vücudun yüzeyinde, deride, bazen iç organlarda veya her ikisinde de görülür. Bu tümör yüzde mor bir leke şeklinde de olabilmektedir. En sık karaciğer içinde rastlanılan hemanjiomlar çok zaman 40-50 yaşlarında genel bir sağlık kontrolü sırasında sonografi tetkiklerinde fark edilir.

Bu tümörün en büyük tehlikesi, yemek borusu, mide, barsak gibi sindirim kanallarına oturduğu vakit kolay ve durmayan kanamalar yapmasıdır. En ufakları bile çok kanar. Bazen bütün aramalara rağmen bulunamazlar, ancak endoskopi veya ameliyat girişimleri ile saptanırlar. Bu hastalıklarda ırsiyetin de rolü vardır.

Nadir görülen damar kökenli malign bir tümör olan anjiosarkom, en sık ekstremite, deri yumuşak doku, göğüs ve karaciğerde görülmektedir. Geniş sınırlı hemorajik bir kitleye neden olur ve sıklıkla kronik hematom ile karışır. Bu yazı postoperatif ikinci ayda pantolon greft distal bacağında psödoanevrizma ön tanısı ile ameliyata aldığımız ve epiteloid anjjosarkamla karşılaştığımız bir olgunun takdimini içermektedir.

Epitelial anjiosarkom çok hızlı seyreden kısa sürede büyüyen ve metastaz yapan bir tümördür. Bizim olgumuzda 4 ay içinde tümör şeklini almaya ve hasta kaybedilmiştir. Olgunun ilk ameliyatında batında malign bir olayın bulunduğunu düşündüren hiçbir bulgu yoktur. Ancak 3 ay sonra pseudoanevrizma tanısı ile açıldığında 8x5 cm büyüklüğünde peritona ve kolon serozasına yapışık, kolonun diğer tabakalarına invaze olmamış bir tümör tamamen çıkartıldı. 15 gün sonra hasta ileus tablosu ile tekrar açıldığında karın duvarına ve kolona invaze, kolonu ileri derecede daraltan, eskisinden çok daha büyük bir tümoral kitle ile karşılaşıldı. Tümör rezektable bir hal almıştı ve ileostomiden başka yapcak bir şey kalmamıştı. Yoğun bakımda, genel durumu bozuk ve toksik tabloda olan hasta kaybedildi.

Kardiovasküler cerrahi zaman zaman bir takım sürprizleri karşımıza çıkarır. Bu yazımızda postoperatif ikinci ayda pantolon greft distal bacağında psödoanevrizma ön tanısı ile ameliyata aldığımız ve epiteloid anjiosarkomla karşılaştığımız bir olgumuzu takdim edeceğiz.

Bu yaygın olmayan tümör büyük sıklıkla deride, yumuşak dokuyu ve postmastektomi bölgesini tutar. Anjiosarkomada vasküler formadaki kanallar hemen hemen hiç belirli olmayabilir. Anjiosarkom undiferensiye endotelial hücrelerle döşeli az sayıda, dağınık veya iyi oluşmamış vasküler kanallar içeren anaplastik iğsi hücrelerden meydana gelir. İyi formasyon göstermiş neoplastik damarların papiller endotelial hiperplaziden ayrılması zor olabilir. Diffuz epiteloid komponenti olan bu tümörler karsinoma, melanoma ya da epiteloid leiomyosarkom ile karışabilir [1,2].

Anjiosarkomlar kalp, akciğer ve dalak gibi iç organları etkileyebilir ve nadiren ortaya çıkar. Biz literatürde bu tür karışıklığa yol açan bir olguya rastlamadık.

Elli dört yaşında erkek hasta son 6 aydır yol yürümekle ortaya çıkan istirahatle gelen alt ekstremite ağrısı şikayeti ile hastaneye hastaneye başvurdu. Anemnezinde başka bir şikayeti yoktu. 30 yıldır günde 1 paket sigara öyküsü vardı. Diabetes mellitus ve hipertansiyon hikayesi yoktu. Yalnızca 24 sene önce geçirilmiş mide operasyonu öyküsü vardı.

Fizik muayenede; tansiyon arteriel: 140/70 mmHg, Nabız: 70/dk, solunum sayısı: 20/dk, Ateş: 36ºC. Baş-boyun muayenesinde tiroid non-palpable, venöz dolgunluk ve karotis üfürümü mevcut değildi. Her iki hemitoraks solunuma eşit katılıyordu. Akciğer sesleri tüm alanlarda doğaldı, ralronküs yoktu. Kalp sesleri ritmikdi, ek ses-üfürüm duyulmuyordu. Batın palpasyonla yumuşaktı, defans rebaunt yoktu. Barsak sesleri normoaktifdi. Karaciğer ve dalak palpe edilemedi. Bilateral arterio femoralis dahil olmak üzere alt ekstremitelerde periferik nabızlar alınamıyordu. Ekstremitelerde varis, ödem, yara tesbit edilmedi.

Rutin tetkiklerinde ESR: 72 mm/h, diğer rutinler normal sınırlardaydı. Yapılan batın ultraso-nografisinde abdominal aortada atherosklerotik değişikler vardı, anevrizma yoktu. Diğer batın organları normal sınırlardaydı. Koroner anjiografide koroner damarlar normal olarak tesbit edildi. Yapılan DSA tetkikinde her iki iliak arter ve iliak bifurkasyonda ileri derecede tıkayıcı lezyon dikkati çekmekteydi.

Hasta Leriche sendromu ön tanısıyla operasyona alındı. Göbek altından geçen, açıklığı yukarıya bakan yay şeklinde insizyonla karın açıldı. Batın muayenesini takiben aortanın üstünden retroperiton açıldı. Kros-klempin konulmasını takiben aorta açıldı. İliak bifurkasyonda tam okluzyon mevcutttu. 16-8 mm hemoshield greft ile aorto iliac pantolon greft end to side olarak yerleştirildi. Hasta operasyondan üç ay sonra kasığında ve her iki bacağında ağrı ile hastanemize yeniden baş vurdu. Yapılan tetkiklerde ESR: 60 mm/h, Htc: 23.3, BK: 20.000, alt extremide periferik nabızlarının doppler tetkiki normal, batın USG’de sol iliac arter ile greft arısında, sigmod kolon önünde 8x5 cm’lik hematom tesbit edildi ve hasta hematom veya false anevrizma ön tanılarıyla operasyona alındı. Sol inguinal kesi ve retroperitoneal yaklaşımla hasta açıldı. Greftin ve iliak arterin normal olduğu görüldü. Buraya komşu intraperitoneal bölgede bir kitle elimize geldi. Periton açıldığında hematoma benzer, vişne çürüğü renginde, düzensiz, frajil, 8x5 cm boyutlarında kitle, inen kolon serozası üzerine yerleşmişti. Bir kısmı da periton dokusna yapışıktı. Mezo tarafı normaldi ve lümen açıktı. Genel cerrahi bölümünden konsultasyon istendi. Kitle serozadan ve peritondan serbestleştirildi. Omentum torsiyonu ve nekrozu olabileceği düşünülerek, bu ön tanı ile patolojiye gönderilerek hasta usulünce kapatıldı.

Hastanın operasyondan sonra şikayetlerinin artarak devam etmesi üzerine genel cerrahi kliniğine nakledildi. Ameliyatı takiben 15. günde gaz gaita çıkaramama nedeniyle yapılan kolonoskopide geçişe güçlükle izin veren dıştan inflitre olduğu düşünülen kitle tesbit edilmesi üzerine acil olarak laporatomi yapıldı. Hasta genel anestezi altında median insizyonla açıldı. Batın duvarında kolona invaze, nonrezektable bol damarlı ve bol kanamalı kitle gözlendi. Hastaya ileostomi açılarak operasyonuna son verildi. Operasyon sonrası yoğun akımda kardiak errest gelişti ve hasta kaybedildi.

Patoloji

Makroskopik Bulgular: 8x5x3 cm boyutlarında yarıdan fazlası nekrotik veya çok sayıda kanama odakları bulanan, sarı-kahve renkli görünümde düzensiz doku parçası.

Miroskopik Bulgular: Kesitlerin incelenmesine, arada az miktarda fibröz doku bantlarının izlendiği dokuda yaygın tümöral infiltrasyon izlenmektedir. Tümör hücreleri belirgin nükleer pleomorfizm gösteren, sınırları lobüle veziküler nükleuslu, eozinofilik sitoplazmalı atipik hücreler olup genellikle boşluklar oluşturacak şekilde dizilişlerdir. Bazı alanlarda tümör hücreleri küçük papiller yapıları çevrelenmektedir. Tümör hücreleri ile çevrili boşlukların birbirleriyle anastomoz gösterdikleri izlenmektedir. Bazı boşlukları eritrositler doldurmaktadır. Tümör hücreleri arasında ve üzerinde çok sayıda nötrofil lökosit infiltrasyonu vardır. Arada geniş nekroz alanları izlenmektedir . Histokimyasal olarak yapılan retikülün boyasında tümör hücrelerini gruplar halinde saran retikülin lifleri izlenmektedir . Histokimyasal olarak yapılan retikülün boyasında tümör hücrelirni grublar halinde saran retikülin lifleri izlenmektedir .

Adından da anlaşılacağı üzere bu tümör, anaplastik ve atipik hücreler içeren, endotel hücrelerinin oluşturduğu kitlelerden oluşan, damar orjili malign bir neoplazmıdır. Her yaşta ve her iki cinste de oluşabilir [1].

Nadiren görülen damar kökenli malign bir tümör olan anjiosarkomanın epiteloid formu vücutta her hangi bir yerde olabilmekle beraber, en sık ekstremite, deri yumuşak doku, göğüs ve karaciğer de meydana gelme eğilimdedir. Geniş sınırlı hemorojik bir kitleye neden olur ve sıklıkla kronik hematom ile karışır [1]. Histolojik çalışmada bu tümörler diğer anjiosarkomlara benzer dizilim gsterirler. Bununla beraber çok yüksek derecede uniform olma eğilimindedir ve endotel, epitloid displazik değişim gösterir. Makroskopik olarak damar tümörü niteliği içerirlerse de endotel hücre proliferasyonu fazla olduğundan bunların damar tümörü olduğunu söylemek bazen de güç olabilir [2-5].

Epiteloid anjiosarkom olarak adlandırılan bu tümörler yüksek atipik hücrelerle çevrili tabakalardan ibarettir ve bunları bazıları intrasitoplazmik lümen ihtiva eder. Anjiosarkomda vasküler kanallar yumuşak alanları disseke eder ve onların kendi doku yüzeylerini yeniden düzenlemiş gibi görünürler. Kanallar birbirleri ile bağlantı kurmuş ve anastomozlar sonucunda sinuzoidler oluşmuştur [1,2].

Retikülin preparatında vasküler lümenin dışının temiz olması tanıda faydalı olabilir, ancak üzerinde durulması gereken şey damarların iç yüzeyine bu hücrelerin uzanabilmesidir [1,2].

Klinik olarak, anjiosarkomlar malign tümörlerin tüm klasik özelliklerini gösterir. Lokal ve distal metastatik invazyonları vardır. Bizim vakamızda operasyon materyali mulpitle irregüler hamorajik fragmanlardan oluşmaktaydı. Bu kitlelerin histolojik çalışmasında hemorajik stromada dolgun görünümlü epiteloid endotelial hücreler tarafından kaplanmış lümenden ibaret olduğu görüldü . Retikülin preparatında damara benzer yapılar lüminal tarafında uzanan hücreler gösterildi .

Epitelial anjiyosarkom çok hızlı seyreden kısa sürede büyüyen ve metastaz yapan bir tümördür [3]. Bizim olgumuzda 4 ay içinde tümör şeklini almış ve hasta kaybedilmiştir. Olgunun ilk ameliyatında batında metastatik bir olayın bulduğunu düşündüren hiçbir bulgu yoktu. Ancak 3 ay sonra pseudoanevrizma tanısı ile açtığımızda 8x5 cm büyüklüğünde peritona ve kolon serozasına yapışık, kolonun diğer tabkalarına invaze olmamış bir tümör tamamen çıkartıldı. 15 gün sonra hasta ileus tablosu ile tekrar açıldığında karın duvarına ve kolona invaze, kolunu ileri derecede daraltan, eskisinden çok daha büyük bir tümoral kitle ile karşılaşıldı. Tümör unrezektable bir hal almıştı ve ileostomiden başka yapacak bir şey kalmamıştı. Yoğun bakımda genel durumu bozuk ve toksik tabloda olan hasta kaybedildi.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp