Terapi Herbal

Terapi Herbal :

Bitki ile hastalıkların tedavisi, insanlık tarihiyle başlamıştır. İlk insanlar deneme yanılma yöntemiyle doğadaki bitkilerden, hastalıklarına çareler aramış ve bu arayış sonunda, zehirli olanlarla vücuda zarar vermeyen bitkileri birbirinden ayırmayı öğrenmiştir. Bu içgüdüsel davranışı hayvanlarda da gözleriz. Hayvanlar kendine faydalı olan bitkileri yerken, zararlı bitkilerden daima uzak durmaktadırlar. Bitki ile tedavinin tarihçesinde merkezcil nokta Anadolu'dur. Hakkari'de Şanlidar mağarasındaki Neanderthal mezarlarının içinde bitkilere rastlanmıştır. Bu kazılar, Milattan 50 bin yıl önce, Anadolu'da Paleolitik çağda bitkilerin tedavi amacıyla kullanıldığı gösterir. Ninova kitaplığında bulunan Mezopotamya'ya ait tabletlerde Sümerler, Akatlar ve Asurlular döneminde rahip hekimler tarafından bitkisel tedavi uygulandığı görülmektedir. Elimizdeki bilgilere göre, Mezopotamya'da 250'ye yakın bitki, tedavi amacıyla kullanılmıştır. Bu dönemde ilaçlar tablet, şurup, lapa ve merhem tarzında uygulanmıştır. Bu araştırmalarda, Mezopotamya'da tedavi amacıyla adamotu (ginseng) , banotu, eğir kökü, haşhaş, hardal, kekik, nane, nar kabuğu, rezene ve safran gibi günümüzde de tıpta kullanılan pek çok bitkinin kullanıldığı saptanmıştır. Mısırlılarda bitkilerle yapılan tedavi hakkında elimizdeki en eski belge M. Ö. 480-825 yıllarında yaşamış olan Heredotus'un yazdıklarıdır. MısırIılardaki bitkisel tedavide en önemli yazıt, Ebers papiruslarıdır. Ebers papiruslarında 700'e yakın bitki mevcuttur. Mısırlar bu dönemde ada soğanı, ardıç meyvesi, çiğdem, hintyağı, incir, nar kabuğu, tarçın, soğan ve üzümü tedavi amacıyla kullanmıştır. Simyacılıkla ilk uğraşanlar da Mısırlılardır. Değerli maden yapmak için uğraşırlarken, pek çok bitkinin tedavi amaçlı olarak kullanılabileceğini keşfettiler. Romalılar tarafından bu belgeler yakıldığı için, pek az papirus günümüze kadar gelmiştir. Mısırlılar M. Ö. 4500 yıllarında aromatik yağları da kullanmışlardır. Aromotik yağlar, şarap ve bira, hem tıbbi amaçlı (mumyalamada) hem de dini amaçlı kullanılmıştır. Tutankarnon 'un mezarında, küçük kaplar içerisinde pek çok reçine bulunmuştur. Kleopatra süt banyosunda, kurutulmuş çiçekler ve aromatik yağlar kullanmıştır. Yunanlılar, Mısırlılar ve İslam dünyası ile yakın ilişkide oldukları için, hastalıklarda kullanılan çok sayıda bitkilerle ilgili eserler yazmışlar ve böylece Avrupa ile Asya arasında köprü olmuştur. Batı tıbbının babası Hipokrat'ın (M. Ö. 400-377) bitkisel ilaçlarla ilgili yazdığı kitapta 400 kadar bitki yer almaktadır. Hipokrat, tedavi de perhize çok önem verirdi. Özellikle eserlerinde hintyağı ve mahmude gibi kuvvetli müshil etkili bitlilerden kaçınmış, onun yerine mümkün oldukça sütleğen, defne, lahana ve kavun gibi orta müshil etkili bitkileri tercih etmiştir. İdrar artırıcı olarak sarımsak, soğan ve rezeneyi kuIlanmış ve boğaz hastalıklarında kekik, nane ve kerevizi sağlıklı kalmak için her gün aramatik yağlarla banyo ve masaj yapılmasını tavsiye etmiştir. Botaniğin babası olarak bilinen Theophraste (M. Ö. 370-297) " Bitkiler Hakkında İncelemeler" adlı eserinde bitkilerin tıbbi olarak kullanımın dan çok, bitkilerin yetiştirilmesini anlatmıştır. Bu arada hekimlik de yapmıştır. Romalıların bilinen dünyaya hakim olmaları Yunanlı doktorların da Roma'ya yerleşmesine neden olmuştur. Romalı askerler Avrupa'ya savaşa giderken yanlarında hastalıklar için kullanılan pek çok tohumu da götürmüşlerdir. Özellikle rezene ve maydanoz İngiltere'ye Romalılar tarafından götürülmüştür. Romalı kadınlar, idrarlarının güzel kokması için ardıç tohumu yerlerdi. İslam aleminin dünya coğrafyasındaki konumu, bitkisel tedavi ve baharat kullanımında önemli yer tutar. Bitkisel tedavi üzerine yazılmış eserler M. S. 800- ı i00 yılları arasında ~n yüksek noktaya ulaşmıştır. Ne yazık ki Moğolların isti/ası sırasında pek çok eser yakılmıştır. Bu dönemde Bağ- dat'da Hipokrat'ın, Galen'in, Dioscarides'in eserleri Arapça'ya çevrilmiştir. İslam tıbbı, Yunan ve Hint hekimliğinden esinlenmiştir. İslam tababetinin ilerlemesinde Türk hekimlerin katkısı büyüktür. İbn i Sina ve Razı gibi hekimler bu dönemde yetişmiştir. İbn-i Sina Ebu Ali (980- 1037) Buharalı büyük bir alim, flozof ve hekimdir. Batı onu "Avicen na" ismiyle tanımaktadır. Eserleri 11 'inci yüzyıldan lô'ncı yüzyılın sonuna kadar Avrupa'da ders kitabı olarak okutulmuştur. Avrupa'da Rönesans'a kadar tıpta ilerleme olmamıştır. Rönesansla keşifler başlamış, Amerika'nın keşfi ile Avrupa pek çok yeni bitkiyle tanışmış- tır. Bunların başında koka yaprakları, Kanada balsamı ve Peru balsamı gelir. Sonuç olarak 20'nci yüzyıldan itibaren kimya biliminin gelişmesiyle, bitkilerin laboratuarda sentezi sonucu, hangi bitkinin hangi hastalığa iyi geldiği ve bunları nasıl kullanmamız gerektiği ortaya konulmuştur. Yani, fitoterapi bilimi ortaya çıkmıştır. Kökü geleneksel halk tedavisine dayanan bitkilerIe yapılan tedaviye "fitoterapi'' adı verilmektedir. Fitoterapi terimi, ilk kez Fransız doktor Ilenri Lectere tarafından kullanılmıştır. Günümüzde teknolojinin hızla ilerlemesi, tıpta da hızlı ilerlemeye neden olmuştur. Bitkilerin yapısında bulunan etken maddelerin belirlenmesiyle, bunların hangi hastalıkların tedavi sinde kullanılacakları saptanmıştır. Sentetik olarak elde edilen bu maddelerin vücudumuzda bazı yan etkiler meydana getirmesi ve pahalıya mal olması, bugün Avrupa'da ve Amerika'da doktorları fitoterapiyle tedaviye yönlendirmiştir. Fitoterapi, yan etkisi hemen hemen hiç olmayan bitkilerden yapılan çaylarla, bitkisel ekstrelerden hazırlanan şurup, tablet, draje ve kapsül şeklinde uygulanan allopatik bir tedavidir. Yani hastalık sonucu oluşan bozukluğu, tam tersi etki yapan bitkisel ilaçlarla tedavi etmektir. Bitkisel çaylarla tedavi günümüzde en yaygın kullanım şeklidir. Bunlar piyasada poşet halinde ve püskürtme yöntemiyle hazırlanan çaylar olup lnstant çaylar, içerisinde %20 ekstre içerir. Granülasyon tekniğiyle hazırlanan granül çaylar ise, içerisinde %2 ekstre içermektedir. Bitkisel çaylar, tek bir bitkiden hazırlandığı gibi, birkaç bitkinin harmanlanması ile de hazırlanır. Burada dikkat edilmesi gereken, kuvvetli ak tivitesi ve zehirli etkisi olmayan bitkileri kullanmaktır. Bitkisel çaylar, bitkilerin çiçek, yaprak ve toprak üstü kısımlarından hazırlanarak, ince toz haline getirilmelidir. Odun ve kabukdan yapılan çaylar ise kaba toz halinde olmalıdır. Meyvalar ve tohumlar, taze iken ezilerek kullanılmalı, kökler ise, çok ince ezilmelidir. Bitkisel tedaviyi oluşturacak ilaçlardan yapılan çaylara "remedium kardinale" denilir. Genelde bir ilaç, en fazla iki ilaç kullanılır. Hastalıkta kullanılacak esas etkili çay ile sinerjik etki oluşturan ikinci drogla yapılan çaylara "adjuvan" denilir. Çaym dış görünüşünü ve tadını düzeltmek için kullanılan droglara "korrigens" denilir. Çayın dış görünüşünü düzelten ve az da olsa aynı tedavi edici etkiye sahip olan droglarla yapılan çaylara ise "konstituent" denilir. Bitkisel çaylar "infüzyon" ve "dekoksiyon" tarzında hazırlanır. İnfüz yon tarzında hazırlama en çok kullanılan şeklidir. Yaklaşık 25 gram kurutulmuş bitki üzerine ı litre kaynamış su ilave edilir. Kabın ağzı kapatılır. 5dakika hafif ateşte ısıtılır. 10 dakika beklendikten sonra süzülerek içilir. İn füzyon tarzında hazırlanan çaylar, kapalı kapta 24 saat bekletilebilir. Gün de 2-3 fincan içilir. Tek kişilik kullanımlarda, bir bardak kaynar suya 1-2 çay kaşığı bitki konulur. Hafif ısıda 5 dakika ısıtılır. 10 dakika bekletilir. Tülbentte süzülür ve içilir. İnfüzyon tarzında uygulama, genellikle çiçek ve yaprak karışımı çaylarda kullanılır. Dekoksiyon tarzı uygulamayı Çinliler "çorba " olarak adlandırırlar. Yaklaşık 25 gram kurutulmuş bitki üzerine i litre soğuk su konulur. Ağzı kapalı kapta 30 dakika ısıtılır. 10 dakika bekletilir. Süzüldükten sonra içilir. Dekoksiyon tarzında yapılan çaylar genel likle kök, kabuk ve meyvelerden yapılan çaylardır. Çin tıbbında çorba olarak yapılan dekoksiyon çaylar ise i00 gram drog ve 2 litre soğuk su, ağzı açık kapta 500 ml kalıncaya kadar kaynatılıp. Balla tatlandınlarak içilir. Dekoksiyon tarzında hazırlanan çaylar buzdolabında 48 saat saklanabilir. İnfüzyon ve dekoksiyon tazında hazırlanan çaylar genelde acı olurlar ve balla tatlandınlmaları tavsiye edilir. Bitki, doğrudan soğuk suya konulur ve bir gece bekletildikten sonra içime hazır hale getirilirse, bu uygulamaya "maserasyon" adı verilir. Ma serasyon tarzında, hazırlanan çayların içimi genellikle acı değildir. Taze bitkinin sıkılıp süzülmesiyle yapılan ekstrelere, fitoterapide "sular" denilir. Taze olarak sıkılarak hazırlanan bu sular, buzdolabında bir hafta kadar saklanabilir. İnfüzyon ve dekoksiyon tarzında hazırlanmış çaylara yaklaşık 500 gram bal ilave edilerek "şurup" yapılır. Ağzı açık demir kapta kaynatılarak şurup kıvamına getirilir. Şuruplar koyu renkli cam şişelerde saklanmalıdır. Ginseng gibi bazı bitki köklerinin üzerine şarap ilave edilerek yapılan uygulamaya "tonik'' denilir. 500 gram bitkinin üzerine yaklaşık 2 litre şarap ilave edilerek. Karışım küçük bir şarap fıçısına konulur. İki hafta süreyle arada bir çalkalanır ve bekletilir. Hazırlanan bu tonik günde i kadeh içilir. Bitkilerdeki aktif maddeleri içeren, alkolle hazırlanmış ekstrelere "ten tür" denilir. Taze ya da kurutulmuş bitkinin üzerine %25 seyreltilmiş etil alkol ilave edilir. 1-2 hafta bekletilerek hazırlanırlar ve cam şişelerde 2 yıl saklanabilirler.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp