Tedavi

TEDAVİ (medication)

Tedavi; hastalığın teşhisinden sonra hastayı iyileştirmek için ilaç içirmek, perhiz yaptırmak vs. gibi manalara gelmektedir. Tedavi olmak, Peygamber Aleyhis-Selâm'ın sünnetidir. Çünkü o bizzat kendisi tedavi olmuş, başkalarını da tedavi etmiş veya ettirmiştir. Kendi vefatından sonra da sahabeler zaman zaman tedavi olmuşlar, başkalarını tedavi etmiş veya ettirmişlerdir."1

Nitekim Peygamber Aleyhis-Selâm; "Yüce Allah şifasını vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır" (Buhârî tıp 7/12)

"Her derdin bir devası vardır. Deva derde denk gelip isabet ettiği zaman, Allah'ın izni ile hastalık şifa bulur."2

"Ey Allah'ın kulları tedavi olunuz! Çünkü yüce Allah, ölüm ve ihtiyarlıktan başka şifasını vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır..."3

"Yüce Allah, derdi de devayı da yaratmıştır. Her dert için dahi bir deva yaratmıştır. Tedavi olunuz!"4

"Ey İnsanlar! Tedavi olunuz! Çünkü yüce Allah şifasını vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır."5

"Ey Allah'ın kulları tedavi olunuz!

Çünkü yüce Allah ölüm ve ihtiyarlıktan başka şifasını vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır, fakat bu tedavi şeklini bilen bilir, bilmeyen bilmez" buyurmuştur."6

* "Hastalığın tedavisini, tabiplerden bilen bilir, bilmeyen bilmez. Meselâ, mütehassıs olan tabib bilir, olmayan bilmez veya hastalığın şifasını tabip olan bilir, olmayan bilmez" demektir."7

* Yüce Allah'ın her derde bir deva yaratmış olması, insanları tıp ilmini öğrenmeye teşvik etmektedir. Çünkü insan, her derdin bir devası ve şifası olduğunu bilince, onu öğrenmeye çalışacaktır. Zira sağlığı korumaken tabii bir haktır. Din ve dünya işlerinin hepside sağlıklı olmakla mümkündür."8

Sahabeden Usâmetü'bnü Şerik (r.a.) şöyle demiştir: "Ben, Peygamber Aleyhis-Selâm'ın yanına varmıştım, Sahabeler ise sanki başları üzerine kuş konmuş gibi hareketsizce Rasûlullah'ı dinliyorlardı, selam verip oturdum. Şuradan buradan bedevîler geldilerde: "Ey Allah'ın Rasûlü! Tedavi olalım mı?" diye sordular. Peygamber Aleyhis-Selâm da: "Evet tedavi olunuz! Çünkü yüce Allah, her hastalık için bir deva yaratmıştır. Bundan sadece bir hastalık müstesnadır ki, o da ölümdür" buyurdu."9

Ebû Hüreyre Hz.leri de şöyle der: "Peygamber Aleyhis-Selâm bir defasında hastalıklar hakkında açıklamalarda bulundu, bunların tedavileri konusunda da açıklama yaptı ve şöyle buyurdu: "Yüce Allah dilediği kimselere dilediği kadar şifa verir."10

Hz. Ali (r.a.) de: "Her derdin bir devası vardır, günahların devası da Allah'a tevbe ve istiğfar etmektir" diyerek, günahları hastalığa benzetmiş, tedavisinin ise Allah'a tevbe ve istiğfar etmek olduğunu bildirmiştir. (K. Ummal 1/2089).

* Hz. Hüseyin ve Hz. Ömer'in oğlu Abdullah, bizzat kendileri ilaç içmişler ve hasta oldukları zaman oğullarına ve hizmetlilerine tedavi maksadıyla ilaç içirmişler ve içmelerini de tavsiye etmişlerdir. (E. Nuaym vr. 94/b)

* İbni Şîrîn (r.a.) demiştir ki: "Hz. Ömer'in oğlu Abdullah, hasta olan oğluna ilaç içirirdi. Eğer ilaç kullanmak yasak ve haram olsaydı, Abdullah kendi oğluna bunu yaptırmazdı" (E. Nuaym vr. 94a; I. Sünnî vr.45a)

* Tabiinden Evzâî, Atâ, Mekhul ve Abade b. Ebû Lübâbe, hasta kimsenin ilaç kullanmasında bir sakınca görmemişlerdir. (E. Nuaym vr. 94b)

Tedavi Kaderdendir:
Tedavi olmak, tevekküle mani değildir. Tedavi olmak, kadere de aykırı değildir. Tedavi olmak aynı zamanda kaderdendir. Tedavi duâ gibidir. Tedavi, açlık ve susuzluğun giderilmesi, soğuk ve sıcağa karşı tedbir alınması gibidir. Nitekim sahabeden Hakîm b. Hızâm bir defasında: "Ey Allah'ın Rasûlü! Tehlikelerden ve hastalıklardan korunmamız,ilaç kullanarak tedavi olmamız ve nefes yaptırmamız hakkında ne dersiniz? Bunlar Allah'ın kaderinden birşeyi geri çevirir mi, bunların faydası olur mu?" diye sorduğunda. Peygamber Aleyhis-Selâm: "Evet bu yaptıklarınız da Allah'ın kaderi iledir" buyurmuştur"

* Yine Peygamber Aleyhis-Selâm: "Tedavi kaderdendir, yüce Allah'ın izni ile dilediği kimselere, dilediği kadar faydalı (şifalı) olur" buyurmuştur."12

* Hâris-i Muhâsibi'ye: "Ey Haris: Tevekkül ehli ilaç kullanır mı? Tedavi olur mu?" diye sordular. Haris: "Tevekkül edenlerin Efendisi Muhammed Aleyhis-Selam'dır ki, tevekkülde ona hiç bir kimse ne yetişebildi ve ne de yetişme ihtimali vardır. Böyleyken o ilaç kullanmıştır,İşte delil budur" dedi.
(M.Ledunıyye Z/140)

Tedavinin Bazan Sonuçsuz Kalması:
Bütün çaba ve gayretlere rağmen bazan tedaviden sonuç almak mümkün olmaz. Bu durumda ya tedavi şekli hastaya yanlış olarak tatbik edilmiş veya teşhis yanlış konmuştur, yahut da hastanın iyileşmesi mümkün değildir. Yani tedavi mutlaka hastayı iyileştirecek ve hastalığı giderecek demek değildir, fakat iyileştirmeye son derece gayret göstermektir. Nitekim Peygamber Aleyhis-Selâm: "Eğer tedavi olduğunuz şeylerde şifa varsa, o da kan aldırmak, bal şerbeti içmek ve dağlama yaptırmaktadır, eğer tedavi hastalığa uygun gelirse. Fakat ben dağlama yaptırmayı sevmem" buyurmuştur."13

Hadis-i şeriften anlaşıldığına göre, bazan bütün çalışmalara ve gayretlere rağmen, yapılan tedavi şekli hastaya uygun gelmemekte ve netice alınması da mümkün olmamaktadır. Çünkü Peygamber Aleyhis-Selâm: "Eğer tedavi hastalığa uygun gelirse" buyurarak, uygun olmamasının da mümkün olabileceğine işaret etmiştir.

* Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: "Artık gözünüzü açın! Ne zaman ki can boğaza dayanır. (Hastanın yanındakiler tarafından: "Tedavi edecek) bir hekim yok mu? denilir. (Can çekişen kimse ise) bunun gerçek bir ayrılış olduğunu anlar ve ne yapacağını şaşırır. İşte o gün sevkedilecek yer, sadece Rabbinin huzurudur" buyrularak, bu durumda tedavinin sonuç vermeyeceğine dikkat Çekilmiştir. (Kıyamet 26-30)

Bazı Tedavi Kaide ve Kuralları:
Tedavide genel kaidelerden biri şudur: "Hastalıklar zıddı ile tedavi edilirler. Meselâ, soğuktan meydana gelen bir hastalığın sıcak ve vücuda sıcaklık veren ilaçlarla; sıcaktan meydana gelen bir hastalığın ise, soğuk ve vücudu soğutucu ilaçlarla tedavi edilmesi gibi, fakat bu tedavi şekli bütün hastalıklar için geçerli değildir."14

Evet hastalıklar zıddı ile tedavi edilir. Ancak sıcak özellik gösteren hastalıkların tedavisinde ilaç olarak yine sıcak bir maddenin kullanılması da uzak değildir. Meselâ göz iltihabı için kullanılan anzarut ve uyuz hastalığında kulanılan kükürt gibi. Zira göz iltihabı yine hararet verici maddelerdendir.
(I. Kayyım s. 348)

Tabib kimse hastayı muayene etmeye, reçete yazmaya ve diğer tedavi şekillerine başlarken besmele çekmesi Allah'ın adı ile başlamsı. Hastanın ayıp yerlerinden ancak gerekli olduğu kadar açılmasını sağlaması; Zaruret olmadıkça, haram maddelerden yapılmış ilaçlar tavsiye etmemesi. Hayatından ümit kesilmiş bir hastanın dahi hayatına son vermeye çalışmaması; zaruret olmadıkça bir hastayı kısırlaştırmaya çalışmaması. Teşhisinde tıbbî kaidelere uygunluk göstermeye çalışması; Hasta kadının yanında bir mahremi veya yakını yoksa, muayenehanenin kapısını açık bırakması vs. gibi."15 TABİB maddesine de bak.

Erkek Tabibin Kadın Hastayı, Kadın Tabibin de Erkek Hastayı Tedavi Etmesi: Tedavi konusu, ölünün tekfin ve teçhizi gibi konularda; hasta kimselerde, tedavi eden kimseye mahrem olsun veya olmasın tedavi etmesinde bir sakınca görülmemiştir. Çünkü hasta kimsenin tedavi edilen organına dokunmakla sağlıklı kimsede olduğu gibi bir his uyanmaz ve bir lezzet te meydana gelmez. Aksine olarak insan tabiatı hastadan ve hastalıklardan ürperir ve mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışır."16

* Nitekim sahabeden Câbir b. Abdullah (r.a.) şöyle demiştir: "Peygamber Aleyhis-Selâm'ın hanımlarından Ümmü Seleme, vücudundan kan aldırmak için izin istedi. Bunun üzerine Peygamber Aleyhis-Selâm da, Ümmü Seleme'den kan alması için, Ebû Taybe adındaki erkek hacamatçıya emir verdi."17

Enes İbni Mâlik (r.a.) demiştir ki: "Peygamber Aleyhis-Selâm, cihada gittiğinde Ümmü Süleym'de beraber gider, yanında da Ensar'dan birkaç kadın bulunurdu. Bunlar mücahitlere su dağıtır ve yaralıları tedavi ederlerdi."18

Ümmü Atıyye (r.a.) de şöyle der: "Peygamber Aleyhis-Selâm ile beraber yedi savaşta bulundum. Bu sırada mücahidlerin gerisinde kalıyor, onlara yemek yapıyor, yaralıları tedavi ediyor, hastalara bakıyordum."19

Muavviz kızı Rübeyyi (r.a.) ise: "Biz, Peygamber Aleyhis-Selâm ile beraber savaşlara katılır, mücahidlere su dağıtır, onlara hizmet eder, ölüleri (şehitleri) ve yaralıları Medine'ye taşırdık" demiştir."20

Ziyâdül-Eşcaî (r.a.) büyük annesinden naklen demiştir ki: "Ben, altı kadından biri olarak Hayber savaşına Peygamber Aleyhis-Selâm ile beraber çıktım. Askerler içinde kadınların da bulunduğu Rasulullah'a duyulunca, bize bir kimse gönderdi de, o kimse bize: "Siz niçin evinizden çıktınız ve kimin emri ile mücahidlere katıldınız?" diye sordu. Biz ise: "Atılan okları toplamak ve mücahidlere yemek pişirmek için çıktık; bununla beraber bizim yanımızda yaralıları tedavi edecek şeyler vardır..." dedik."21

Bu hadis-i şeriflerden anlaşıldığına göre, erkektabibin kadın hastayı; kadın tabibin de erkek hastayı tedavi etmesi caizdir. Eğer kadın hastayı kadın tabibin, erkek hastayı da erkek tabibin tedavi etmesi mümkün olursa, daha iyi olur. Fakat bu her zaman mümkün olmayabilir. İlk hadisde bildirildiği üzere, vücuttan kan alan hacamatçı, kan almasırasında kadının başına, boynuna, omuzbaşları arasına veya bacaklarına bakmak zorundadır. Çünkü kan, bu organların birinden alınacaktır. Bu organlar ise, kadın için herhangi bir erkeğin görmesinin yasaklandığı organlardır. Hanım bir tabibin de bulunmadığına veya bulunsa bile bu konuda mütehassıs olmadığına göre, böyle zaruret hallerinde erkek tabibin hasta bir kadını, kadın tabibin de hasta bir erkeği tedavi etmesinde sakınca görülmemiştir.

İmam Ahmed'e göre, ihtiyaç duyulduğu zaman erkek tabibin kadın hastayı, hastalık bulunan yerine bakarak, muayene ve tedavi etmesinin caizolduğu gibi, yine ihtiyaç duyulduğu zaman kadın tabibin de erkek hastayı muayene ve tedavi etmesi caizdir. Erkek hastabakıcıların kadın hastalara, kadın hastabakıcıların da erkek hastalara hizmet etmesi caizdir. Bu sırada gerekli görüldüğü zaman avret yerlerine de bakabilirler. Ancak kadın hastaya önce kadın tabip; erkek hastaya da erkek tabip aramak daha iyidir."22

Müslüman Tabibin, Müslüman Olmayan Hastayı Tedavi Etmesi:
Cübeyr İbni Mut'im (r.a.) demiştirki: "Ben Peygamber Aleyhis-Selâm'ı, karın ağrısından dolayı hasta olan Saîd İbni As'ı ziyaret ettiğini veonu, içinde tuz bulunan ısıtılmış yağlı bir bez parçasını kısa aralıklarla Saîd'in ağrıyan yerine koymak suretiyle tedavi ettiğini gördüm. O günlerde Saîd henüz müslüman olmamıştı"23

Peygamber Aleyhis-Selâm'ın amcası Ebû Tâlib, ölümü hastalığından önce yine hastalanmıştı. Peygamber Aleyhis-Selâm hasta hatırı sormak için onu ziyarete varmıştı. Ebû Tâlib şöyle bir ricada bulundu: "Ey Kardeşimin oğlu! Seni peygamber gönderen Rabbine dua et de, bana sıhhat ve afiyet versin" dedi. Bunun üzerine Peygamber Aleyhis-Selâm: "Allahım! Amcama şifa ver" diye dua etti. Bu duadan sonra Ebû Tâlib, bağdan boşanmış gibi kurtulup iyileştiğinde: "Ey Kardeşim oğlu! İnanıp ibadet ettiğin Rabbin, senin duanı şüphesiz kabul ediyor" dedi. Peygamber Aleyhis-Selâm da:"Ey Amca! Eğer sen de Allah'a itaat eder, O'nun emirlerini yerine getirirsen, senin de dileklerini kabul eder" buyurdu."24

Müslüman Olmayan Tabibin, Müslüman Hastayı Tedavi Etmesi:
"Arapların tabibi" diye meşhur olmuş Tâifli Haris İbni Kelede; henüz müslüman olmadan önce, sahabeden Sâd İbni Ebî Vakkas ve diğer bazı kimseleri, Peygamber Aleyhis-Selâm'ın emri üzerine tedavi etmiştir."25

İnsan hastalandığı veya başka bir musîbete uğradığı zaman iradesi zayıflar; böyle bir zamanda, sağlıklı iken inanmadığı ve kabul etmediği şeylerden bile yardım ve medet ummaya başlar. Nitekim Ebû Tâlib de müslüman olmadığı halde, hastalığının iyileşmesi için, Peygamber Aleyhis-Selâm'dan dua isteğinde bulunmuştur. Günümüzde de bu tür insanlar az değildir.

Musikî ile Tedavi (musicotherapy): İnsanı Hakka yaklaştıran güzel nağmeler ruha neşe verir. Musiki kalbde ferahlık meydana getirir, en büyük ruh tedavisi ve neş'e kaynağıdır. Hatta bazı nağmeler, hayvanları bile duygulandırmaktadır. Normal neş'e, vücut hararetini tahrik edip güçleri takviye eder, insanı geç ihtiyarlatır, bazı hastalıkları giderir, vücuda dinçlik verir ve besler. Nitekim Peygamber Aleyhis-Selâm: "Her kimin üzüntü ve kederi çok olursa, hastalığı da çok olur" buyurmuştur. Bazı ruh hastalarına müzik dinlemeleri ve bununla tedavi olmaları tavsiye edilmiştir. Eğer söylenilen nağmenin manası anlaşılırsa, dinleyen kimse için daha çok fayda sağlar. Ruh hastalarını, musikî ile tedavî eden ilk tabip, arapların filozofu diye meşhur Yakub b. İshak el-Kindî
(ölüm 236 H.) Olmuştur. {A'lâmü'l-Arab s. 34)

Dâvud Aleyhis-Selâm, yüce Allah'ın kendisine bir bağış olarak vermiş olduğu o güzel sesiyle Zebur Kitabından ilâhiler (nağmeler) söylediği zaman; insanlar, cinler, kurtlar ve kuşlar o güzel sesi dinlemek için etrafında toplanırlardı."26

Tıbb-ı Nebevî yazarlarından Zehebî merhum, güzel sesin hayvanlar üzerinde dahi nasıl tesir meydana getirdiğini bir hikâye ile şöyle anlatmaktadır: "Bir bedevinin güzel sesli bir kölesi vardı; efendisinin develerine ağır yükler yükleyip şarkılar söyleyerek develeri duygulandırmış, böylece üçgünlük yolu bir günde almış, fakat menzile vardığında develer çatlayıp ölmüşlerdir" Develere tesir eden musiki (güzel ses)'dir, söylenen şarkının anlamı değildir. Güzel ses, hayvanlara dahi böyle etki ederse, acaba yüksek manalı nağmeler, zevk ve marifet erbabına ne gibi etkiler edecektir? Bülbülün ve karatavuğun kendilerini musiki mahalline attıkları çok görülmüştür."27

Musiki Türleri:
Musikinin haram, mubah, müstehap ve mekruh olan cinsleri vardır."28 Nitekim Aişe validemiz demiştir ki: "Peygamber Aleyhis-Selâm'ın yanında şiirden sözedildi de: "O, konuşma gibi bir sözdür. Güzeli güzel, çikrini ise çirkindir" buyurdu."29

Güzelinden maksat helal olan; çirkininden maksat ise haram olan kısmıdır. Konumuz dışı olduğu için tafsilatına girmek istemiyoruz.

Kaynaklar:
[1]- Bağdadî s. 91 [2]- Müslim selam H. 69; Müsnedü Ebî Hanîfe s. 169; ayrıca bak Hâkim 41401; S. Kübrâ 9/343; E.Nuaym vr. 9a [3]- E. Nuaym vr. 55a, 13b. 92b; I. Mâce tıpi H. 3436: Hâkim tıp 4/197; ayrıca bak. M Ledüniyye 2/140; Bağdadî s. 153-154. [4]- i. Sünnî vr. 5a; E. Nuaym vr. 8ab.: 9a, 13b. [5]- E. Nuaym vr. 6b. 92b; ayrıca bak. I. Sünnî vr.\ 4a. [6]- Müsned 4/278; ayrıca bak. Hâkim tıp 1/413. 443.: 446. 453; Süyûtî vr. 2b; E. Nuaym vr. 4b. 5ab. 6a. 92b: K.\ Ummal 10/28088; Müsned 5/371. [7]- Bağdadî s 189. [8]-1 a.g.e.. s. 153-154 [9]- E Davud tıp H. 3855: Tirmizî tıpH. 2038; I. Mâce tıp H. 3436; Müsned 4/278; E. Müfred\ H. 291: Hâkim tıp 4/198-199 [10]- E. Nuaym vr. 9a.]ll]-Tirmizî tıp H. 2065; I. Mâce tıp H. 3437; Müsned 3/421; i Hâkim iman 1/32. tıp 4/199: ayrıca bak. Abdürrezzak 11/18 \ H. 19777; S. Kübrâ 9/349; K. Ummal 10/28529; E. Nuaym \ vr. 10b. 14a; I. Sünnî vr. 5a; Süyûtî vr. 2b [12]- C. Sağır 21 i 15; F. Kadir 3/552: Ramuz s. 208; K. Hakâyık 2/66-67. K : Ummal 10/28082. 28084: E. Nuaym vr. 10b. 14a; I. Sunnı vr 5a. [13]- Buhârî tıp 7/12; ayrıca bak Müsned 4/146. 61 401. [14]- Şerhu'l-Erbain s. 29. [IS]- Nesîmî 3/392, 395[16]- Aynî 6/619-20 [17]-Müslim selam H. 72: E. Davud \ libas H. 4105: i. Mâce t,p H. 3480: Müsned 3/350 ayrıca bak Hâkim tıp 4/210. [18]- Müslim cihad H. 135; Bağdadî i s. 193; E. Nuaym vr. I3ab. 83a: i. Sünnî vr. 5a, 40a. [19]-I Müslim cihad H. 142: Bağdadî s. 192; E. Nuayrr, «r. I3ab:I. Sünnî vr. 5a [20]- Buhârî tıp 7/12; Müsned 6/358. [21]-I Müsned 5/271; ayrıca bak. Müslim chadH 137;H 1556 E Davud chadH. 2727. 28 Müsned 1/224 [22]-\ Bağdadi s. 193. Zehebî s. 236 [23]- I.Sürmîvr 34a, Nıhaye 41199; el-lsâbe 2/48. [24]- İbni Fehd. ıthaful-Verc, 299. [2S]- E. Davud tıp H. 3875. Tabakâtü'l-Etıbba 2/13: el-lsâbe 11288; el-İstîâb 1/289; I. Sâd S/507; E. Nuaym vr. I Ib[26]- Zeheb! s 312-314: ayrıca bak Sâd Sûresi ayet 19 [27]- Zehebî s 312-318 [28]- oje., s 315 [29]-Dârekutnî sünen 41155-156 H 2-4

Haram Maddelerden Yapılmış İlaçlarla Tedavi:
Eğer ilacın terkibinde yenilmesi helal olmayan hayvan etleri, insan ve hayvan pisliği; afyon, içki ve benzeri pis maddeler bulunmakta ise bu ilaçların tedavide kullanılması da caiz değildir."1

Nitekim Peygamber Aleyhis-Selâm: "Şüphesiz ki yüce Allah, derdi de devayı da yaratmıştır. Her dert için dahi bir deva (şifâ) yaratmıştır. Tedavi olunuz; fakat haram maddelerle tedavi olmayınız!"2

* 'Yüce Allah, haram kıldığı şeylerde sızın için şifa yaratmamıştır."3

*"Her kime şu hastalıklardan bir hastalık isabet ederse, sakın Allah'ın haram kıldığı şeylerle tedavi olmaya çalışmasın! Çünkü yüce Allah, haram kıldığı şeylerde şifa yaratmamıştır."4

"Her kim içki ile tedavi olmaya çalışırsa, Allah ona şifa vermesin!"buyurmuştur."5

Târik b. Süveyd (r.a.) Peygamber Aleyhis-Selâm'a içkiden ve içkinin ilaç olarak tedavide kullanılmasından sormuş, Rasulullah (s.a.v.)de onu bundan menetmiştir. Tekrar sormuş, Peygamber Aleyhis-Selâm yine menetmiştir. Bunun üzerine: "Ey Allah'ın Rasûlü! İçki tedavi edici bir ilaçtır"demiş, buna cevap olarak Peygamber Aleyhis-Selâm: "Hayır o ilaç değil, aksine derttir" buyurmuştur."6

* Ebû Hüreyre Hz.'leri de: "Her kim Allah'ın helal kıldığı maddelerle tedavi olursa, onun için şifa olur. Her kim de Allah'ın haram kıldığı şeylerle tedavi olmaya çalışırsa, bilmiş olsun ki yüce Allah o şeyde şifa yaratmaz" demiştir."7

Tabiinden Şakîk b. Seleme (r.a.) şöyle bir hâdise anlatır: "Bizden bir kimse hastalandı da, karnındasarı su tesbit edildi. Bunun üzerine hasta kimse, Abdullah İbni Mes'ud'a gelerek: "Karnımda sarı su toplandığı tesbit ve teşhis edildi. Tedavi maksadıyla bana içki tavsiye ediliyor, ne dersiniz?" diye sordu. O da:"Yüce Allah, sizlere haram kıldığı şeylerde şifa yaratmamıştır" diyerek, içmemesini tavsiye etti."8

Hz. Ömer'in oğlu Abdullah, ailesinden bir kimseyi tedavi ettirmekiçin tabib çağırdığı zaman: "Allah'ın haram kıldığı şeylerle tedavi yapmayınız!" diye tenbih ederdi."9

Yine Ebû Hüreyre (r.a): "Peygamber Aleyhis-Selâm; içine pis (habis) maddeler karıştırılarak yapılmış ilaçların tedavide kullanılmasını yasakladı" demiştir."10

Abdurrahman b. Osman (r.a.) ise şöyle der: "Bir tabib, Peygamber Aleyhis-Selâm'dan kurbağaetinin ilaç yapımında kullanılmasını sordu. Peygamber Aleyhis-Selâm da, bunun için kurbağanın öldürülmesini ve etinin ilaç olarak kullanılmasını yasakladı."11

Haram maddelerle tedavi, akıl ve islam dini açısından kötü bir şeydir. İslam dini açısından kötü olduğu yukarıda tercümesini sunduğumuz hadislerle açıklanmıştır. Akıl ve mantık açısından kötü olduğuna gelince: Yüce Allah, haram kıldığı şeyleri, kötü olduğu için haram kılmıştır. Yoksa temiz ve helal olan bir şeyi bu ümmete ceza olsun diye haram kılmamıştır. Haram kıldığı şeyleri; insanları zararlı şeylerden sakındırmak ve korumak için haram kılmıştır. İşte bu sebeple, haram kılınan maddelerle, hastalığa tesiri olsa bile, pis bir maddeden yapılmış olması sebebiyle, hasta kimsenin gönlünde büyük bir rahatsızlık meydana getirir; bunun neticesi olarak tedavi gören kimse, vücut hastalığını tedavi etmeye çalışırken, manevî gönül hastalığına yakalanmış olur. Ayrıca haram kılınması her yönüyle ondan kaçınmayı ve uzaklaşmayı gerektirir.İlaç olarak kullanmakta ve ona bulaşmakta ise, ona karşı istek ve arzuyu teşvikvardır. Bu ise şeriatın haram kılmak maksadına aykırıdır.

Nitekim Peygamber Aleyhis-Selâm'ın buyurduğu gibi, içki bir hastalıktır, onun ilaç olarak kullanılması caiz değildir. Haram maddenin tedavide kullanılması, vücuda ve ruha pislik özelliğini nakşedip yerleştirir. Çünkü insan tabiatı ilaçların niteliğinden açık bir şekilde etkilenir. Eğer ilaçta pislik niteliği varsa, vücut bu ilaçlardan pislik elde etmiş olur, özellikle bizzat kendisi pis olan ilaçlarda durum daha da kötüdür. İnsan vücudu ve mizacının pis ve kötü şeylerden etkilendiği için yüce Allah; pis gıda, pis içecek ve pis giyecekleri haram kılmıştır.

İçki Dışındaki Haram İlaçlar İki Kısımdır.
Nefsin hoşlanmadığı ve mizacın onunla tedavi olmayı istemediği şeyler. Zehirli maddeler, yılan ve kurbağa eti vs. gibi. Bunlardan her biri insan tabiatının hoşlanmadığı şeyler olup, mizaç üzerinde ağır bir yük olarak kalmaktadır. Bu durumda bunlar şifa değil, fakat derttir.

* Nefsin hoşlandığı şeyler. Meselâ, ayaktakımı kötü insanların kullandıkları uyuşturucu ve keyif verici şurup ve macunlar. Bunların zararı, faydasından daha çoktur. Akıl ve mantık, bunun da haram olmasını gerektirir. Akıl ve fıtrat (tabii yaratılış) bu konuda şerîate mutabıktır. Burada haram maddelerin tedavide kullanılmaması konusundaince bir sır vardır. İlaçla şifa bulmanın şartı, onu benimseyerek ve fayda sağlayacağına inanarak kullanmaktır. Halbuki yüce Allah, haram kıldığı şeylerde şifa bereketi yaratmamıştır. Çünkü faydalı olan şey, bereketli (mübarek) olan şeydir. Maddelerin en faydalısı da, en bereketli olanıdır. İnsanların mübarek olanı da, her nerede olursa olsun, helal maddelerden faydalanan insanlardır. Malum olduğu üzere, birmüslümanın bu maddelerin haram olduğuna inanması; onun mübarekliğine ve faydasına inanmasına ve onun hakkında iyi niyet beslemesine ve tabiatının onu kabul etmesine engel teşkil eder.
Hatta kulun imanı arttıkça, ondan daha da hoşlanmaz olur, onun faydasına inanmaz ve mizacı ondan tiksinir. İşte bütün bunlara rağmen kullanacak olursa, onun için hastalıkolur, şifa olmaz. Ancak bu maddelerin haramlığı (pis oluşu) inancı yok olur ve bunlar hakkında aleyhteki düşüncesi ve isteksizliği sevgiye dönüşürse, o zaman fayda sağlayabilir, bu ise imana aykırıdır. Mümin kimse ise onu ancak imkansızlık sebebiyle kullanabilir."12

Tercümesini sunduğumuz hadis-i şerifler ve hadiscilerin yorumlarına rağmen, fıkıhçılardan Hanefi ve Şâfiîlere göre zaruret zamanlarında haram maddelerle tedavi caizdir. Mâliki ve Hanbelilere göre ise asla caiz değildir."13

Haram maddelerle tedavinin caiz olduğu görüşünde olanlar da bunu bazı şartlara bağlamışlardır: Bu ilaç kullanılmadığı takdirde insan hayatının ve sıhhatinin hakiki bir tehlikede bulunması; Onun yerini tutacak helal maddelerden yapılmış başka bir ilacın bulunmaması; Bu ilacı, dinine ve ilmine güvenilir müslüman bir tabibin tavsiye etmesi."14

Ahmed b. Hanbel'egöre,gayr-i müslim tabiplerin helal maddelerden yapılmış olmak şartıyla tavsiye ettikleri ilaçları kullanmak caizdir. Fakatiçkivs.gibi haram ve pis olan şeyleri ve bunlardan yapılmış ilaçları tavsiye ederse, sözü dinlenmez. Hastanın oruç tutup tutmayacağı ve namaz kılması gibi konularda da yine sözü dinlenmez. Ancak bu gibi konularda iki dürüst müslüman tabibin görüşleri kabul edilir. Yine İmam Ahmed'e göre gayr-i müslim tabip ve eczacıların imal ettikleri merhemleri ve ilaçları kullanmak mekruhtur. İmam Ahmed'in öğrencilerinden Mervezî ise şöyle demiştir: Ahmed b. Hanbel hastalığı sırasında bana:"Hıristiyan tabiblerin tavsiye ettikleri ilaçları kendisi için satın almamamı emrederdi. Çünkü içine zehirli veya pisyahud kendilerince iyi kabul
ettikleri şeyleri karıştırabilirler" derdi."15

Kaynaklar:
[1]- Bezlü'l-Mechüd /6//99. [2]- E. Davud tıp H. 3874: B Mechûd 16/199: E Nuaym vr. I4a: i. Sünni vr. 6a [3]- Buhar! eşribe 7/248: i. Kayyım s 222. Nesîmî 3/21: E. Nuaym vr. 14b. [4]- E. Nuaym vr. 14b. [S]- Fethu'l-Kebir3/I77: F. Kadir 61100: I. Kayyım s. 223: E. Nuaymvr 14b: İ.Ebi Şeybe 5/432 Hadis mevkuftur. [6]- E. Davud tıp H. 3873: Müslim eşribe H. 12: Tirmizi tıp H. 2046: I. Mâce tıp H. 3500: Müsned 4/311. S/293: E. Nuaym vr. 14b [7]- Bagdad! s. 91-92: ayrıca bak. E. Nuaym vr. 14b: C. Sağır 2/151: F. Kadir 6/100: Ti fiş! vr. 9a: Bu hadis merfu olarak ta rivayet edilmiştir. [8]-S. Kübrâ 10/S: K. Hafi H. 724. [9]- S. Kübrâ 10/5-6 [10]-E Dovud tıp H. 3870: Tirmizi tıp H. 2046: I. Mâce tıp H. 3459: Müsned 2/305. 446. 478: Bağdadi s. 92: Hılye 8/375 [II]- E. Davud tıp H. 3871: ayrıca bak. S. Kübrâ 9/332: E. Nuaym vr. 129a: i. Sünni vr. 62a. [12]- i. Kayyım s. 223-225 [13]-ayrıca bak Tahavi 1/107-110: S. Kübrâ 2/413: Nesimi 3/22. 23, 2/327, 390: Mâide ayet 3. Bakara 173. Enam 119. 145. Araf 157 [14]- Kardâvi s. 53. [IS]- Bağdadi s. 183-184: Zehebi s. 224.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp