Anatomi

ANATOMİ (teşrih)

Canlıların vücut yapısını inceleyen ilim dalına verilen isimdir. Tabip Abdullatif Bağdadî, "Tıbb-ı Nebevî" isimli eserinde bu konuda şunları söylemektedir: Yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'de: "Andolsun ki biz insanı, çamurdan süzülerek çıkarılmış bir öz (hulâsa)'den yarattık. Sonra onu sağlam ve emniyetli bir karargahta (ana-rahminde) bir nutfe hâline getirdik. Sonra o nutfeyi bir kan pıhtısı hâline dönüştürdük. Daha sonra kan pıhtı-sını çiğnenmiş bir lokmacık et hâline getirdik. Bu bir lokmacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; sonra bu kemiklere et giydirdik, sonra da onu (ruh üflemek suretiyle) bambaşka bir mahluk olarak yarattık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın sânı ne kadar yücedir" buyurmaktadır. (Mümmûn n-14).Rahim ve Cenin: Ana-rahmindeki cenînin 40gün civarındaki bir süre içinde (bitkisel olarak) canlandığı konusunda tabipler ittifak halindedir. Bu süre içinde erkeğin mizacı hararetli olduğundan dolayı organları belli olsa da, kızın ki belli olmaz. İkinci kırk gün içinde kan pıhtısı (alaka) hâline dönüşür; üçüncü kırk gün içinde ise küçük et parçası (mudğa) hâline gelir, kendisine ruh üflenir ve anne karnında hareket etmeye başlar. Cenîn'e ruh üflenmesinin ancak dört ay bittikten sonra olacağı konusunda da tabipler yine müttefiktirler1,

* Rahim, canlı bir organizmadır. Erkek ve kadının meni (sperma)leri rahimde birbirine karışınca, normal olarak pişen sert yiyeceklerde olduğu gibi, hararet sebebiyle köpüklenmeye başlar, sonra bu köpükler toplanıp tek bir köpük hâlini alır ve içinde büyük bir boşluk meydana gelir. İşte bu boşluğun içinde Allah'ın izniyle hayat oluşur. Sonra bu yuvarlağın dış kısmı sertleşir ki buna "alaka" kan pıhtısı denir. Bu esnada rahime müvekkel olan melek:"Ey Rabbim! Erkek mi, dişi mi olacaktır...?" diye sorar. Bir müddet sonra bu kan pıhtısının içinde besleyici kan damarları oluşur, işte o zaman "mudğa" et parçası adını alır. Daha sonra yüce Allah, rahime müvekkel olan meleğe, cenîne ruh üflemesini, rızkını, ecelini ve amelini yazmasını emreder. Daha sonra cenîni iç içe üç zar kaplar. Birincisine çocuk kesesi, denir ki cenînin göbeğine bağlıdır ve yavruya gıda sağlar. Çünkü cenîn, ana-rahminde gıdasını göbeğinden alır. İkinci zar, cenînin idrarını zararsız hâle getirir. Üçüncüsü de, cenînden çıkan buharları zararsız hâle getirir ve bu bu harlar normal i nsanlardaki ter ve kire benzerler. İşte yüce Allah'ın: "Sizi annelerinizin karınlarında iç içe üç karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa (nutfeden alaka'ya, alaka'dan mudğa'ya, mudğa'dan et giydirilmiş kemiklere) dönüştürerek yaratmıştır" buyruğunun mânâsı budur. Üç karanlık üç zar demektir. Ana-rahmindeki cenîn, yüce Allah'ın kendisine tanıdığı süreyi tamamlayınca bu üç zar yırtılır, kadın sancı çekmeye ve nifas kanı gelmeye başlar. Ana-rahmindeki çocuk, yüzü anasının sırtına dönük bir vaziyette durmaktadır. Doğacağı zaman, başı aşağıya, ayakları ise yukarıya gelir. Eğer böyle olmasaydı, elleri anasının karnına takılır, kendisi de annesi de ölürdü. İşte bu zahmetten dolayı, doğum sırasında ölen kadın şehid sayılmıştır. Böylece çocuk, tam birâcizlik içinde dünyaya gelmiş olur, yüce Allah, anne ve babasını onun emrine verir, ona en iyi ve en güzel gıdaları hazırlar ve olanca şefkatlerini gösterirler. Bu şefkate uzak-yakın herkes katılır, güçsüzlüğünden dolayı her gören ona acır, mihnet ve imtihan diyarı olan bu dünyada ömrünü geçirmeye başlar, ya doğru yoldan gider mutluluğa ve cennete kavuşur, yahud da kötü yolu seçer, mutsuzluğa ve cehenneme mahkum olur2

Beyin:Yüce Allah beyni, his ve hareketin kumanda merkezi olarak yaratmıştır. Beyinden bütün vücuda sinirler çıkarmıştır, diğer organlara his ve hareket bu sinirlerle ulaşır. Bu sinirlerden bir kısmı göz'e gider ki, bunlara göz sinirleri denir ve görme bununla gerçekleşir. Bir kısmı da kulağa gider, işitme bununla tamamlanır. Bir kısmı da burun deliklerine gider, bununla koku alma temin edilmiş olur. Dil de, tad alma işlemini kendine ait bu sinirle tamamlar. Yüce Allah organların hareketlerini adelelerle mümkün kılmış, organları da kiriş denilen bir madde ile birbirine bağlamıştır. Vücudun aşağı kısımları beyin merkezinden biraz uzakta olduğu için yüce Allah, omurların arasını boş olarak yaratmış, bunun içinden de omuriliği geçirerek, uzak organlara his ve hareketin ulaşmasını sağlamıştır. Yüce Yaratıcı, beyni kafatası kemiği, omuriliği ise omurga kemikleri ile koruma altına almıştır. Nitekim kalp ile ciğerleri de, göğüs ve kaburga kemikleri ile emniyet altına almıştır. Beyindeüç karıncık vardır. Bu nlardan önceki (birincisi) hayal gücünü; ortadaki (ikincisi) düşünme gücünü; sonuncusu (üçüncüsü) ise hatırlama gücünü yönetir.

Kalp:Kalp de tıpkı beyin gibi hayatın ve tabu güçlerin merkezidir. Nasıl ki beyinden his ve hareket emirlerini organlara ileten sinirler çıkıyorsa, kalpten de bütün organlara hayat unsuru ileten atar damarlar çıkmaktadır. Kalp insan vücudunun fırını durumunda olduğundan dolayı eğer hava alamaz ise harareti söner. İşte bu sebeple yüce Allah onun çevresine teneffüs organı, ağız, burun, (akciğer) ve geniz gibi nefes alıp veren organlar yerleştirmiştir.
Boğaz:Boğazda iki delik vardır, biri ciğerlere hava taşır, diğeri ise mideye gıda ve su girmesini sağlar. Akciğer bir körük gibi kalbe hava üflediğinden dolayı kalbin ateşi hiç sönmez.Burun:Burunda da iki delik vardır, bunlar da iki vazîfe yapar. Birisi koku alma duyusunu sağlar, diğeri ise uyku sırasında, yemek yerken ve su içerken ağız kapandığından dolayı kalbe ve ciğerlere hava gitmesini sağlar. Eğer burun delikleri olmasaydı, insan uyurken boğularak ölürdü. Bu sebeple burun dâima açık bulundurulmuştur. Yemek yerken veya su içerken hava deliği tamamen tıkanır. Eğer o sırada insan konuşacak olursa hava deliği açılır içine bir şeyler kaçarak insan boğulabilir.
Karaciğer:Yüce Allah, beyin ve kalpten hareket sinir ve damarları çıkardığı gibi, karaciğerden de organlara gıda götüren damarlar çıkarmıştır. Karaciğer bu damarlar vasıtasıyla gıda maddelerinin en iyi taraflarını alır, kan şeklini alıncaya kadar pişirir. Pişirilmiş bu kanı her organa yeteri ve gereği kadar gönderir. Dahasonra karaciğer, gıda maddelerinin en iyilerini kalb'een incelerini akciğer'e, en rutubetlisini beyn'e, en kalınını ve en kurusunu da kemiklere gönderir, fazlasını da kendisinde bırakır. Karaciğer bu maddelerden birkısmınıdasafrakesesi'ne gönderirve buna safra denir. Bir kısmını da dalağa gönderir, buna da sevda sıvısı denir. Bir kısmını da bağırsaklara gönderir bu da besinlerin dışarı atılmasına yardım eder. Dalaktan çıkan bir sıvı da mide ağzınadökülür, buda kişinin yeme iştahını açar. Kanı inceltmek ve kılcal damarlara kadar ulaşmasını sağlamak için de, kana bir miktar su gönderilir, daha sonra bu su karaciğer'e geri döner, karaciğer de bunu böbreklere, oradan da mesaneye gönderir ki, işte idrar dediğimiz şey budur. Böbrek ve mesaneyi beslemek için buralara da yeteri kadar kan gönderilir. Suyun en uzak organlara gönderilip sonra geri dönmesinin en açık belirtisi, ellere yakılan kınada görülür, zira akşamleyin ellerine kına yakan kimsenin idrarı sabahleyin sarı olur, çünkü kınanın rengi suya geçer.
Kemik Sayısı:İnsan vücudundaki kemik sayısı ise şöyledir:
Başta I I, gözlerde 6, dış yanlarda 2, burunda 4;* Çenede 2, dişler 32, omurga 24, kuyruk sokumu kemikleri 6;* Kalça kemiği 2, köprücek 2, kürek kemiği 2;* Pazu 2, bilek 4, göğüs 7, kaburga 24;* Bilek 16, tarak kemiği 8, parmak kemikleri 30;* Kalça 2, uyluk 2, diz 2, bacak 4, topuk 2, ökçe 2;* Aşık kemiği 2, ayak kemikleri ise 28'dir. (Toplam 228 eder).Kemikler yalnız başlarına iskeleti teşkil edemiyeceği için yüce Allah, bağ denilen maddelerle kemikleri birbirine bağlamış, hareketlerini de kaslarla temin etmiştir. Kas:İnsan vücudunda 529 aded kas vardır. Kaslar ise et ile sinirden meydana gelmiştir. Ve kaslara his, hayat, hareket ve gıda vermek için, sinirler ve damarlar bağlanmıştır. Bunların üzeri ise et ve yağ ile kaplıdır. Et, organlar arasındaki boşluğu doldurur, soğuktan sıcaktan, çarpılmaktan ve kırılmaktan korur. Bunun en güzel örneği uyluk ve kalça etleridir. Yağise, ısı enerjisinin kaynağıdır, çünkü yağ olmadan kandil yanmaz. İç yağı ise, normal bir örtü gibi sindirim organlarını ısıtır, gıdaların hazmına yardım eder. İçyağı daha çok karın ve bağırsaklarda bulunur.Mide ve Bağırsaklar:Mide kaslardan yapılmış olup, boynu uzun bir kabağa benzer. Giriş kısmına yemek borusu denir ki yiyecek ve içecekler buradan iner. Çıkış kısmına ise mide kapısı denir, besinler ise buradan bağırsaklara geçer. İç kısmında kadife gibi tüyler vardır, karın boşluğu denen yer de burasıdır. Mide, hastalıkların evidir, çünkü yemekler önce burada hazmolunur, buradan karaciğer'e geçer. Mide, kaslardan yapılmış olduğu için, çok yeme zamanında genişleyip süner. Mideden sonra üç tane ince bağırsak gelir:
* 12 parmak bağırsağı. Uzunluğu oniki parmak kadar olduğu için bu isimle anılmıştır. Boş bağırsak. Çoğu zaman boş olduğu için bu isimle anılmıştır.* Kıvrımlı ince ve uzun bağırsak. Kıvrımlı olduğu için bu isim verilmiştir.
Bu üç ince bağırsaktan sonra üç tâne de kalın bağırsak gelir:
* Birincisine kör bağırsak denir ki genişçe bir bağırsaktır. Besin maddeleri burada kokuşur. Bunun öbür tarafında çıkış yeri yoktur.
* İkincisine Kolon;
* Üçüncüsüne ise göden denir ki şerç (anus)'le sona erer. İşte bu bağırsakların toplamı 6 eder, mide ile birlikte 7 olur. Nitekim Peygamber Aleyhis-Selâm'ın; "Mümin kimse bir bağırsağı (midesi) doluncaya kadar yer, kâfir ise yedi bağırsağını dolduruncaya kadar yer" buyruğunun manası budur. Bu söz ile mümin kimsenin çok yemesinin iyi olmadığına işaret edilmiştir. Yüce Allah bi r lütuf ve i hsân olmak üzere bağırsakları çok ve kıvrımlı olarak yaratmıştır, işte bu sebeple gıda maddeleri mideden yavaş yavaş iner. Mide, bütün hastalıkların başıdır.

Vücut Yapısı:
Yüce Allah canlıların vücutlarını bir çok organlardan yaratmıştır, kemikler vücudun iskeletini teşkil ederler. Hareket kabiliyetini sağlamak için vücut bir çok kemikten meydana getirilmiştir. Eğer vücut bir kemikten meydana gelseydi, hareket kâbileyiti olmazdı. Yüce Allah, her iki kemiği bağ denen bir cisimle birbirine bağlamıştır. Kemiğin bir ucunu çıkıntılı, öbür ucunu ise girintili olarak yaratmıştır ki birbirine girsin kaynaşsın diye. Böylece vücut yapısı meydana gelmiş ve hareket etmesi kolaylaştırılmıştır.

Deri ve Kıllar:
Vücut tekâmül edince Yüce Allah üzerini deri ile kaplamıştır. Derinin bazısı incedir, yüz derisi gibi, çünkü güzellik ancak incelikle belli olur. Bazısı da kalındır, ayak tabanlarındaolduğu gibi, çünkü yürümek ve sert şeylere karşı koymak ancak bununla mümkündür. Sonra yüce Allah deriye çeşitli hisler vermiştir. Bütün damarların ağızları deriye açılır. Vücudun herhangi bir yerine ufacık bir iğne batırılmış olsa, kan çıkar, bu da derinin gıda alması için birsebepdir. Yüce Allah deride kıl ve tırnak gibi çeşitli şeyler bitirmiştir. Kılların bazısı süs, bazısı koru ma içindir. Meselâ baş ve kaslardaki kıllar süs için, kirpikler ise hem süs hem de gözleri korumak içindir. Eğer gözümüzün önüne başı kel, kaşları ve kirpikleri yolunmuş bir kimse getirilse, ne kadar çirkin gözükür? Baksanıza Karandeller ne kadar çirkin ve ne kadar kötüdür. Yüce Allah sonsuz rahmet ve merhametinin bir eseri olarak kaşları ve kirpikleri uzamaz bir vaziyette yaratmıştır. Eğer kaşlar ve kirpikler uzasaydı, gözleri kapatırve zarar verirdi, yukarıya veya aşağıya doğru uzasaydı, gözleri rahatsız ederdi, çünkü fazla kıl gözlerde hastalık yapar, yolunarak veya çıkarılarak tedavi edilmesi gerekir. Kıllardan bir kısmı yinesüs için yaratılmıştır, meselâ sakal kılları gibi, çünkü sakal erkeğe heybet, ağı rbaşlılık ve vakar verir. Baksanıza köse kimseler yaşlanınca çirkinleşirler.Bazı kılların da ne süs ne de menfaat gibi hiç bir fonksiyonu yoktur, meselâ etek ve koltuk altı kılları gibi, bu yüzden traş edilmeleri veya yolunmaları ile emredilmiştir. Etek traşı cinsel istek ve arzuyu tahrik eder, ense traşı ise boyun derisini kalınlaştırır ve kuvvetlendirir. Yüce Allah kullarına verdiği nimetini tamamlamak için parmak uçlarına tırnaklar koymuştur. Bunlar parmağı takviye eder ve aşınmalarını önler. Tırnakların uzaması da, aşındıkça yenilenmelerini temin içindir. Uzayan tırnakları kesmek ise sünnettir3
* Abdullatif Bağdadî (ölüm 629 H.)'nin anatomi ile ilgili müstakil olarak telif etmiş olduğu "el-Kifâye fi't-Teşrîh" isimli eseri meşhurdur.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp