Canan Karatay İyileşmez Denen Hastalıkların İyileşeceğine

Canan Karatay İyileşmez Denen Hastalıkların İyileşeceğine : SORU:

En sık görülen kronik/dejeneratif hastalıklar hangileri?

CEVAP:

En sık görülen önemli sağlık sorunlarını şöyle sıralayabiliriz:

• Kabızlık
• Cilt hastalıkları (akne/sivilce, cilt kuruluğu, cilt yağlanması)
• Kadın hastalıkları (âdet düzensizliği, polikistik över, fıbrokistik meme, fıbroid rahim, kısırlık, erken menopoz)
• Kronik/dejeneratif artritler ve artrozlar
• Astım ve alerjiler
• Kanserler
• Alzheimer
• Depresyon ve şizofreni

Kabızlığı Hafife Alma!

En başta kabızlık mı geliyor?

Kabızlık en önemli sağlık sorunlarından biridir. AKLIMIZA BİLE GETİREMEDİĞİMİZ BİRÇOK HASTALIĞIN TEMELİNDE VE BAŞLANGICINDA KABIZLIK YATMAKTADIR.Basur dediğimiz hemoroitler, bacaklarda bizleri rahatsız eden varisler, toksinlerin vücutta birikmesi, kötü ağız kokusu, karaciğer hastalıkları, ıkınma sonucu oluşan kalp krizi ya da beyin anevrizmasını (beyin damarlarının yırtılması), ani tansiyon yüksekliğini kabızlığa bağlı sağlık sorunları kapsamında saymak mümkündür.Ayrıca kronik kabızlık sonucu gelişen, gizli kan kaybına bağlı kansızlık, halsizlik ve baş ağrısı sorunlarını da sayabiliriz.

Kabızlığın nedenlerini açıklayabilir misiniz?

Kabızlığın birçok nedeni bulunur, ancak en önemli birkaç nedeni şöyle sıralayabiliriz:

• Doğal yağları tüketmemek ya da çok az tüketmek!
• Yeterli miktarda saf ve doğal su (günde en az 2-2,5 litre) tüketmemek!
• Yüksek glisemik indeksli karbonhidratları (kek, börek gibi hamur işleri, şekerler, tatlılar, asitli ve şekerli içecekler vb) tüketmek.
• Doğal lifli yiyecekleri tüketmemek!
• İşlenmiş yiyecekleri aşırı miktarda tüketmek.
• Farkında olmadığımız gizli gıda alerjisinin bulunması.
• Her gün en az 20 dakika yürümemek ya da hareket etmemek.

Sağlığımız için en önemli gösterge, her gün en az bir kere yumuşak olarak büyük abdest yapmaktır. Bu, tüm hormonlarımızın ve enzimlerimizin saat gibi tıkır tıkır işlediğini ve hassas terazinin tam dengede olduğunu bize gösterir.Mutfağımızda biriken çöpleri her gün dışarı çıkarıp çöpe attığımız gibi, bağırsaklarımızda biriken çöpleri de zorlanmadan, muntazam olarak her gün dışarı atmamız gerekmektedir.Her kişinin vücut yapısı ve işleyişi farklıdır.

Bu sebeple beslenme programı kişiye göre planınca ya da kişi kendi vücudunu dinleyerek, sağlıklı yiyeceklerden kendisine faydalı gelenleri tercih edince yaşantısı değişebilir, sağlık geri kazanılabilir.

Cilt Hastalıkları Vücudun İçinde Başlıyor!

Peki, akne/sivilce gibi cilt hastalıklarını neden kronik/dejeneratif hastalıklar arasında ikinci sırada saydınız? Onlar ergenlikle veya stresle alakalı değil mi?

Her ergende akne veya sivilce olacak diye kural yoktur! Bu tip cilt sorunları da beslenme ile alakalıdır! Ergenlik çağındaki gençlerde, çocuklarda ve yetişkinlerde yüzde veya vücutta akne/sivilce çıkmasının nedeni, trans yağlarla dolu pizzalar, dondurmalar, patates kızartmaları, hamburgerler, paketlenmiş yiyecekler, şekerli ve asitli içecekler gibi işlenmiş gıdalardır. Aşırı miktarda şekerli yiyecek ve tatlıların tüketilmesi de akne/sivilce nedenidir.HER TÜRLÜ AKNE/SİVİLCE, İNSÜLİN HORMONU YÜKSEKLİĞİ YA DA İNSÜLİN DİRENCİ BELİRTİSİDİR.

Ergenlik çağında insülin direncinin gelişmiş olması hormonal dengeyi alt üst ettiğinden dolayı gençlerimizde, onların canını sıkan aknelere neden olmaktadır.Sütlü ürünlere ve tahıllara alerjisi olanlarda da, akne/sivilce meydana gelebilmektedir.Doğal tereyağı ve soğuk sıkım zeytinyağı gibi sağlıklı yağların eksikliğinden de akneler oluşmaktadır. Daha ciddi bir sorun da temel yağlardan Ome- ga-3 eksikliğinin, sivilcelerin çoğalmasına neden olmasıdır.Bu sebeple akne/sivilceleri önlemek ya da iyileştirmek için sağlıklı yağları tüketmeye özen göstermeli, yukarıda saydığımız trans yağ içeren yiyeceklerden, tatlı ve pastalardan, şekerli ve gazlı içeceklerden uzak durulmalıdır.Ayrıca yaşlandıkça cildimizin kuruluğu da giderek artar. Özellikle kış aylarında bu kuruluk daha fazla meydana gelir. Soğukta, cildimizdeki yağların akışkanlığının azalması bu kuruluğu daha da artırır.Bilindiği gibi cilt içeriden beslenir dışarıdan desteklenir, bu sebeple cildimizi yumuşatmak ve nemini artırmak için, soğuk deniz balıklarından elde edilmiş olan Omega-3 takviyesi alınması (dâhilen) yararlı olmaktadır. Ayrıca yüzümüze, vücudumuza ve hatta saçımıza doğal soğuk sıkım zeytinyağı sürerek (haricen) nemlendirmek de son derece faydalıdır.

SAÇ VE CİLT SAĞLIĞIMIZ İÇİN, SAĞLIKLI DOĞAL YAĞLARI (KORKMADAN), HEM İÇTEN HEM DE DIŞTAN KULLANMAMIZ GEREKİR.Cildimize sağlıklı yağ sürmek, cildin nemini dengeler, korkulduğu gibi cilt yağlanmasına sebep olmaz!Ciltte kötü bir görünüme sebep olan cilt yağlanmasının temelinde, akne/ sivilcede olduğu gibi trans yağ içeren yiyecekler, tatlı ve pastalarla aşırı şekertüketimi yatmaktadır. Çünkü trans yağlar akışkan olmadıkları için, ciltte birikirler ve cildin yağlı görünümüne neden olurlar. Ayrıca saç dökülmesi ve tırnakların kırılması da, sağlığımız için gereken yağların vücudumuzda eksik olduğunun bir göstergesidir.DOĞAL BESLENME VE SAĞLIKLI YAĞLARIN TÜKETİLMESİ İLE KÖTÜ YAĞLAR VÜCUTTA AZALACAĞINDAN, CİLT VE SAÇ YAĞLANMASI, SAÇ DÖKÜLMESİ VE TIRNAK KIRILMASI SORUNUNDAN DA KURTULMUŞ OLURUZ.

Sağlıklı Yağlar Kadın Hastalıklarını da Önler!

Yağlar ile kadın hastalıklarının ne alakası var?

Genç kızların ve kadınların, âdet dönemlerinden önce yaşadığı birçok sıkıntının nedeni de, vücutlarında aşırı miktarda trans yağ birikmesi ve aynı zamanda sağlıklı yağlardan yoksun olmalarıdır.Kilo alacağım korkusuyla, sağlıklı yağ tüketmekten korkan ve ama aşırı miktarda rafine unlu ve trans yağ içeren hamur işlerini, şekerli yiyecek ve içecekleri (glisemik indeksi yüksek yiyecekleri) tüketen genç kızlarda/kadınlarda, insülin yüksekliğinin ve hormonal dengesizliğin gelişmesi, âdetlerde düzensizlik ve âdet öncesi sıkıntılar görülmektedir. Daha ileri evrelerinde de, poli- kistik över sendromu, fibrokistik meme hastalıkları, fıbroid rahim hastalığı, kısırlık, erken menopoz gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır.Bu şikâyetleri bulunan kişilerin de, trans yağ içeren yiyeceklerden, tatlı ve pastalardan, şekerli ve asitli içeceklerden uzak durmaları gerekmektedir. Gli- semik indeksi düşük yiyecek ve içeceklerle beslenmeleri, yemeklerde ve salatalarda saf köy tereyağı ve soğuk sıkım zeytinyağı kullanmaları, ayrıca her gün yeterli miktarda (3 gr kadar) saf Omega-3 almaları faydalı olmaktadır.

Az Yağlı Beslenme Kronik/Dejeneratif Artritlere ve Artrozlara da Neden Olur!

Kemiklerimizin ağrımasını bir nevi ‘kapı gıcırtısına’ benzetebilir miyiz? Onları da yağlamak mı gerekiyor?

Eklemlerimizi oluşturan yapıların tümünün (eklem içi kıkırdaklar/menüsküsler, eklem bağları, eklem kapsülleri vb) esnekliklerini kaybetmemeleri için sağlıklı yağa ihtiyaçları vardır. İşte bu sebeple trans yağlarla veya az yağlı beslenme ile kronik dejeneratif artritlerin ve artrozların oluşmasına neden olmaktayız.Eklemlerimizin sertleşmesinin (kıkırdak, kas ve kas bağları dediğimiz ten- donların ve eklem kapsüllerinin sertleşmesi) ve bunun sonucunda ağrımasının nedeni, eklem sıvılarının azalmasıyla esnekliğini kaybetmesine bağlıdır. Bunun da nedeni sağlıklı yağların eksikliği ve yetersiz tüketimidir.

Eklemlerimiz, vücudumuzun contalarıdır. Aynen contalar gibi rahat, sıkıntı vermeden, gıcırtı yapmadan, birbirlerine sürtünmeden çalışmaları için sık sık yağlanmaları gerekmektedir. Eklemlerimizin yağlanmasını ise sağlıklı yağlar (köy tereyağı, soğuk sıkım sızma zeytinyağı, özellikle saf ve katkısız Omega-3 yağları) sağlar. Ayrıca bu sağlıklı yağlardan zeytinyağı ve Omega-3 yağlarının anti-enflamatuar etkisi de vardır.ÖZETLE, SAĞLIKLI YAĞLARI MUTLAKA TÜKETEREK VÜCUDUMUZUN GEREKSİNİMİ OLAN YAĞ İHTİYACINI KARŞILAMALIYIZ.Omega-3 yağları, eklemlerin içinde bulunan sıvıların salgılanması ve kıkırdakların, eklem bağlarının ve eklem kapsülünün esnekliği için gerekli olan ‘temel’ yağlardır.Ayrıca kemiklerimizin yapımı ve yıkımı için gerekli olan minerallerin bir yerden bir yere taşınmasını (transportunu) sağlarlar.

Eklemlerde bulunan kıkırdakların, kasların ve kas bağlarının sertleşmesini önledikleri gibi irritayon ve enflamatuar reaksiyonları da önler ve iyileştirirler, eklem ağrılarını azaltır ve yok ederler.Bütün bu sağlık sorunlarının nedeni hücrelerin içine girip yerleşen sağlıksız yağlardır, yani trans yağlardır.Trans yağlar hücrelerimizin zarına, içine ve çekirdeklerine girip yerleşince, aslında Omega-3 yağlarının yerine yerleşirler. Bu noktada hiçbir fonksiyon gösteremedikleri gibi, Omega-3 yağlarının fonksiyonlarını da engellemiş olurlar. Örneğin hücrelerimizin oksijeni kullanmalarını engellerler.

Solumaları engellenen hücreler enerji üretemezler, esnekliklerini kaybederler ve sağlıklı bir şekilde hiçbir görevlerini yerine getiremez hale gelirler. Böylece bizler henüz farkında bile olmadan, hücresel düzeyde hastalıklar, sağlık sorunları başlamış olur.Daima ve defalarca dile getirdiğim ve Karatay Diyeti, Karatay Diyetiyle Yaşam Boyu Sağlık, Karatay Mutfağı ve Karatay Diyetiyle Obezite ve Diyabete Çözüm Var kitaplarında onlarca referans eşliğinde belirttiğim gibi, bu gibi sağlık sorunlarını önlemek kendi elimizdedir. Bu hastalıklar genetik değildir. Bilinçli olarak bataklığı kurutunca yani hastalıkların temeline inip tedavi edince birçok sağlık sorununu önleyebiliriz.

Kıssadan hisse:

1. Eklem bağlarını, eklem kıkırdaklarını, adale hücrelerini ve hücre zarlarını sertleştiren, katılaştıran, esnekliklerini yok eden trans yağlar tüketilmeyecek. Trans yağ içeren yiyeceklerle (pizzalar, dondurmalar, patates kızartmaları, hamburgerler, paketlenmiş yiyecekler), şekerli ve asitli içeceklerle, tatlılarla, pasta ve böreklerle karın doyurulmayacak.

2. Karın doyurmak için önünüze gelen her şey yenmeyecek! Yiyeceklerin içinde, temel beslenme için gerekli olan öğelerin bulunup bulunmadığına bakılacak!

3. Faydalı olan sağlıklı yağlar mutlaka yenecek, korkmadan tüketilecek. Contaların içten ve dıştan yağlanmaları sağlanacak.

4. Doğal olan gıdalar, bütünüyle işlem görmemiş şekilde mevsiminde ve doğal haliyle tüketilecek.

Sağlıklı Yağlar Alerjik Reaksiyonları da Önlüyor!

Bu yağlar her taşm altından çıkıyor! Ne yani alerjinin sebebi de yağlar mı?

Astım hastalığı, genelde alerjik bir reaksiyonun göstergesidir, yani astım alerjik bir hastalıktır. Alerjiye neden etkenler içtiğimiz sulardan, yediklerimizden, temizlik ve kozmetik ürünlerinden ya da çevresel etkenlerden ileri gelebilmektedir.Hava kirliliği, sigara, her türlü duman (gri, beyaz ve kara dumanlar, egzoz dumanları vb), polenler, kokular, bakteriler, virüsler, tozlar vb soluduğumuz havadan doğrudan solunum sistemimize girerek burnumuzda, ciğerlerimizde, cildimizde, yüzümüzde veya gözümüzde çeşitli reaksiyonlara neden olurlar.

Ayrıca özellikle evde sürekli çamaşır suyu kullanan aşırı titiz annelerin bebeklerinde veya çocuklarında alerjik astım sıklıkla meydana gelmektedir.Daha önce de açıklamış olduğumuz gibi doğallığını kaybetmemiş olan sağlıklı yağlar hücrelerimizi güçlendirir, bağışıklık sistemimizi güçlendirir, anti- enflamatuar etkiye sahiptir. Bu sebeple köy tereyağı, soğuk sıkım sızma zeytinyağı ve saf Omega-3 yağı alerjik reaksiyonları önleyebiliyorlar. Özellikle saf Omega-3 yağları, PG1 ve PG3 prostaglandinlerinin ana maddeleridir.

Prostaglandinler ne işe yarar?

Hormona benzeyen prostaglandinler,91 hücre zarlarında lokal olarak üretilir ve lokal olarak tüketilirler. Kısa ömürlüdürler ve üretildikten kısa bir süre sonra üretildikleri yerde yıkılırlar. Bu nedenle, diğer hormonlar gibi kana geçmezler ve kan dolaşımında uzun süre bulunmazlar.Genel olarak prostaglandinler de faydalı ve zararlı olarak iki gruba ayrılır:1. Faydalı olan prostaglandinler kısaca PGE1 ve PGE3 diye adlandırılırlar.2. Zararlı olan prostaglandinler ise kısaca PGE2 diye adlandırılırlar.

PGE1 ve PGE3 prostaglandinlerin faydaları ve PGE2 zararları neler?

PGE1 ve PGE3 prostaglandinlerin sağlığımıza sonsuz faydaları vardır. Bunlardan önemli olanları şunlardır:

• Kanımızın sulanmasını sağlar ve kanın pıhtılaşmasını önlerler.

• Kan basıncımızı düzenlerler.

• Sağlıklı ürememizi sağlarlar.

• Ağrıya, ateşe ve yaralanmaya karşı vücudumuzun direncini artırırlar.

• Genel olarak organizmada inflamasyonu/yangıyı önlerler. Meydana gelmiş olan lokal ve genel yangıyı ortadan kaldırıp, yok etmek için savaşırlar.

• HER TÜRLÜ ALERJİK REAKSİYON (BİR TÜR YANGIDIR) İLE MÜCADELE EDERLER.

• Bağışıklık sistemimizin kuvvetlenmesini sağlar, dolayısı ile virüs ve bakterilere karşı hücrelerimizin direncini artırırlar. Aynı zamanda var olan virüsleri de öldürürler.

• Derin ve rahat bir uyku sağlarlar.

• Konsantrasyonumuzu artırırlar ve hafızayı kuvvetlendirirler. Depresyon, demans (unutkanlık) ve Alzheimer hastalığını önlerler.

• Kalp ritmini düzenler ve ani ölümleri önlerler.

• Cilt, saç ve tırnaklarımızın parlak ve kuvvetli olmasını sağlarlar.

• Çocuklarda hiperaktivite ve konsantrasyon bozukluğunu önlerler.

• Kronik iltihabi bağırsak hastalıklarını önlerler.

• Damarların büzüşmesini önlerler. Bunun sonucunda da damar sertliğini, yüksek tansiyonu ve damarların tıkanmasını (kalp krizi, felç yani inme ve bacak damarlarının tıkanması) önlemiş olurlar.Özetle, PGE1 ve PGE3 prostaglandinlerinin bağışıklık sistemi, dolaşım sistemi, solunum sistemi, üreme sistemi ve sindirim sistemlerinin normal fonksiyonları için hayati önemleri vardır. Bu prostaglandinler genel, lokal, akut vekronik inflamasyonu; hücre çoğalmasını (proliferasyonunu); tümoral büyümeyi; bütün alerjik reaksiyonları kontrol ederler.înflamasyon başlatan PGE2 prostaglandinleri ise trans yağlar ve aşırı miktarda meydana gelmiş olan serbest oksijen radikallerinin etkisi ile Omega-6 yağlarının bozulması sonucu meydan gelir.

PGE2 prostaglandinleri hücre zarlarında genel bir şekilde yangıyı başlatır. Diğer bir deyişle dejeneratif kronik hastalıkların başlamasının temel nedeni olan PGE2 prostaglandinlerinin fazla miktarda meydana gelmesidir (prostaglandinler ile ilgili daha detaylı bilgi ve şekilleri görmek isterseniz Karatay Diyeti kitabında bulabilirsiniz).İşte bu sebeple doğallığını kaybetmemiş olan sağlıklı yağlar, yemeklerde ve salatalarda korkmadan tüketildiği zaman, hazım süresini yavaşlatır ve uzatırlar.Dolayısıyla, yağlarla birlikte, mide ve bağırsaklarda uzun süre kalan yiyeceklerde bulunan proteinlerin de hazmı uzun sürer ve son derece kolaylaşır. Bu şekilde büyük protein moleküllerinin, aminoasit olarak adlandırılan ufak moleküllere indirgenmelerine fırsat sağlanmış olur.Aminoasitlerin hiçbiri alerjik değildir, yani alerjiye neden olmazlar. ALERJİLERİN ASIL BAŞLAMA NEDENİ, İYİCE HAZMOLMAYAN VE BU NEDENLE BÜYÜK PROTEİN MOLEKÜLÜ OLARAK KANIMIZA GEÇEN UZUN MOLEKÜLLÜ PROTEİNLERDİR!

Hani proteinler faydalıydı?

Evet, proteinler faydalı ama sağlıklı bir şekilde yenilip hazmolunduğu zaman... Kurtuluş reçetesi-1 bölümünde belirttiğimiz gibi, proteinler bir organizmanın yapı taşlarıdır. Yaşamamız, hayatta kalabilmemiz için ‘olmazsa olmaz’ besinlerdir. Ancak bilmemiz ve unutmamamız gereken son derece önemli nokta; hiçbir protein molekülü ‘yağlar’ olmadıkça işe yaramaz, görevlerini ve işlevlerini yerine getiremez! BİZLERİ HAYATTA TUTAN VE ELZEM OLAN ASIL KONU, YAĞLARIN VE PROTEİNLERİN AYNI ANDA BİR ARADA VÜCUDUMUZA GİRMELERİDİR, BİRLİKTE ORGANİZMADA BULUNMALARIDIR. Diğer bir deyişle, proteinler ve yağlar ancak birlikte olurlarsa işlev görebilirler ve görevlerini yerine getirmeleri mümkün olabilir. Bu sebeple SAĞLIKLI KALMAMIZIN, HASTALANMAMAMIZIN TEMEL UNSURU DOĞAL PROTEİNLER VE DOĞAL YAĞLARDIR.Vücudumuz maalesef bütün proteinleri üretemez.

Bu nedenle mutlaka dışarıdan almamız gereken proteinler de vardır. Bütün proteinlerin yapısına gözatacak olursak, genel olarak hepsinin ortalama 20 adet aminoasit zincirinden oluştuğunu görmekteyiz.Aminoasit molekülleri birleşerek, her çeşit proteinin yapılmasını sağlarlar. 20 adet aminoasitten ancak 8 tanesi temel aminoasittir. OLMAZSA OLMAZ OLAN BU 8 TEMEL AMİNOASİDİN, İNSAN VÜCUDUNDA HİÇBİR ŞEKİLDE ÜRETİLEMEDİKLERİ İÇİN MUTLAKA YİYECEKLERİMİZLE ALINMASI GEREKMEKTEDİR.Bu 8 temel aminoasidin en önemli kaynağı ise hayvansal gıdalardır.

Hayvansal besinleri tüketmeyen kişilerde temel aminoasitlerin eksikliği ortaya çıktığından, hücre zayıflıklarına bağlı birçok sağlık sorunu ve hastalık gelişmektedir. Önemli olan nokta ise, temel aminoasitlerin besinlerle bir arada ve aynı anda tüketilerek vücudumuza girmesidir. Organizmamız, hepsi bir arada bulunduğu zaman temel aminoasitleri kullanabilmekte ve gerekli olan diğer önemli proteinleri üretebilmektedir. BESİNLERİMİZLE AYNI ZAMANDA YA DA BİR ARADA ALINMADIKLARI ZAMAN, VÜCUDUMUZ TEMEL AMİNOASİTLERİ KULLANAMIYOR VE PROTEİNLERİ ÜRETEMİYOR! Ayrıca kullanılamayan temel aminoasitler teker teker depo edilemedikleri için maalesef kısa sürede vücuttan dışarı atılıyor.

Uzun moleküllü proteinlerin son derece alerjen olmasının ve alerjik belirtileri başlatmasının sebebi de işte bu! Çünkü uzun moleküllü proteinler, bağırsaklarımızdan geçerek herhangi bir kan dolaşımına girdikleri anda, yabancı ve tehlikeli madde olarak algılanırlar.Tam olarak hazmolmamış olan büyük, uzun moleküllü proteinler, bağırsaklardan emilerek dolaşıma geçtikleri anda, vücudumuz, onları yabancı madde, yani saldırganlar olarak algılar ve kendini koruma amacıyla bu proteinlere saldırmaya ve onlarla savaşmaya başlar. İşte alerjik reaksiyonlar bu savaşların vücutta devam edegeldiğinin önemli belirtileridir.

Başta bütün kronik bağırsak hastalıkları olmak üzere, genel halsizlik, süregelen baş ağrıları, eklem ve kas ağrıları, hazımsızlık, aşırı gaz şikâyetleri ve kabızlık gibi genel birçok sağlık sorununun altında da bu gibi gizli alerjik reaksiyonlar yatmaktadır.Proteinler tam olarak hazmedildikleri zaman ise küçük moleküllü dediğimiz, en ufak parçaları olan aminoasitlere indirgenirler. Aminoasitler proteinlerin temel taşıdır. Her bir organizma kendi ihtiyacına göre (bu aminositleri tekrar birleştirerek, yani bir araya getirerek) yeni protein üretir. AMİNOASİTLER ALERJİ YAPMAZLAR!

Sağlıksız Dediğimiz Trans Yağlar Kanserin de Sebeplerinden!

Yağlar kansere nasıl sebep oluyor?

Fransa’da elektron mikroskobunda incelenen çeşitli kanser hücrelerinin zarlarında ve içlerinde trans yağların bulunduğu, 1950’li yıllarda, yağlar alanında (özellikle Omega-3 yağları) eksper olarak kabul edilen Johanna Budwig tarafından bildirilmiştir.93SAĞLIKSIZ DÎYE NİTELEDİĞİMİZ TRANS YAĞLARIN PROSTAT KANSERİ, MEME KANSERİ GİBİ ÇEŞİTLİ KANSER HASTALIKLARI İÇİN BÜYÜK RİSK FAKTÖRÜ OLDUĞU BİRÇOK BİLİMSEL ARAŞTIRMA İLE GÖSTERİLMİŞTİR.Trans yağların, normal hücrelerin ve hücre zarlarının, hücre içi minik or- ganellerin normal çalışmasını engellediğini ve yerleştikleri bir hücre zarında ya da içinde tüm fonksiyonlara engel olduklarını sıklıkla vurgulamıştık. Ancak Budwig, SAĞLIKLI OLAN NORMAL HÜCRELERİN ZARLARINDA VE İÇLERİNDE TRANS YAĞ HÜCRELERİ GÖRÜLMEDİĞİNİ DE BİLDİRMİŞTİR.Budwige göre bağışıklık sistemimizi ve tüm organizmadaki hücrelerimizin zarlarını güçlendirmek çok önemlidir. Doğal sağlıklı yağlar ve proteinlerin tüketilmesi bu amaçla şarttır, kanserleri önlemede de önemli bir etkendir.

Bu bağlamda sağlıklı ve doğal beslenmenin, yaşam biçiminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. KİMYASAL İLAÇ KULLANILMADAN DOĞAL YETİŞEN ZEYTİN VE TÜM DİĞER TO- HUM/ÇEKİRDEKLER VE BUNLARDAN ELDE EDİLEN SOĞUK SIKIM YAĞLAR (ZEYİN, FINDIK, SUSAM, CEVİZ, FISTIK, ÇÖREKOTU, KE- TENTOHUMU, AYÇİÇEĞİ, KABAK ÇEKİRDEĞİ, ÜZÜM ÇEKİRDEĞİ VB) SAĞLIKLIDIR.97-98 Özellikle karaciğer yağlanması, pankreas yağlanması, insülin yüksekliği, hormonal dengesizlik ve bozuklukları önledikleri ve vücudumuzda mikropsuz iltihap olarak adlandırdığımız alerji ve kanserlerin başlangıcı sayılan inflamasyon belirteçlerini (markerlerini) azalttıkları 2006 yılında gösterilmiştir." ASIL ÎNFLAMASYONU BAŞLATANIN TRANS YAĞLAR OLDUĞU BİRÇOK ÇALIŞMADA BİLDİRİLMİŞTİR.

Trans Yağlar ile Alzheimer Hastalığının da Yakın İlişkisi Var!

Alzheimer hastalığı ile yağların arasında nasıl bir ilişki var?

Trans yağların aşırı miktarda tüketilmesinin en büyük sakıncalarından biri de, kişilerde Alzheimer riskini artırmalarıdır. Bu alanda yapılmış olan birçok bilimsel araştırma bunu göstermiştir.101102 Adı geçen bilimsel araştırmalarda, trans yağların, beyin hücrelerinde temel yağ olan Omega-3 yağlarından EPA ve DHA miktarını azatlığı bildirilmiştir.

Omega-3 Eksikliği Depresyon105 Riskini de Artırıyor!

Depresyon belirtilerini sağlıklı yağ eksikliği olarak mı algılamak gerekiyor?

Sadece sağlıklı yağ eksikliğine bağlayamayız ama saf Omega-3 takviyesinin depresyon tedavisinde etkili olduğu bilimsel olarak gösterildi.1062010 yılında, Journal of Clinical Psychiatry adlı bilimsel tıp dergisinde, bu alanda önemli ve oldukça kapsamlı bir çalışma yayınlanmıştır. Sekiz hafta süre ile yüksek doz EPA (Omega-3) ile tedavi edilen hastalarda, depresyon ve ank- siyete belirtilerinin anlamlı bir şekilde azaldığı gösterilmiştir.107 Ayrıca, Prof. Basant Puri’nin, EPA (Omega-3) kullanarak yaptığı ve depresyonu önlediğinigösterdiği birçok önemli araştırması bulunmaktadır.ABD’de bulunan Pittsburgh Üniversitesinde yapılan bilimsel çalışmada da, besinlerle yeterli düzeyde temel Omega-3 yağlarının alınmaması sonucu, ergenlik çağlarında davranış bozuklukları, saldırganlık, dikkat dağınıklığı, hırçınlık gibi davranışlar geliştiği gösterilmiştir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp