Canan Karatay İnsülin Hormonuna Fazla Mesai Yaptırma!

Canan Karatay İnsülin Hormonuna Fazla Mesai Yaptırma! : Soru:insülin ve şeker metabolizması normal şartlarda nasıl çalışıyor?

Cevap:Bu konuyu Karatay Diyeti ve Karatay Diyetiyle Yaşam Boyu Sağlık kitaplarında detaylı bir şekilde ele almış ve açıklamış olmamıza rağmen, konumuz

OBEZİTE/DİYABET/KALP HASTALIKLARI olduğu için ve bu hastalıkların temel nedeni de, hep değindiğimiz gibi uzun süren şeker ve insülin yüksekliğiyle oluşan İNSÜLİN DİRENCİ olduğu için, bu konuları bir kez daha detaylı bir şekilde açıklamamız gerekiyor!

• Ağzımıza bir lokmayı alıp çiğnemeye başladığımız anda, KAN ŞEKERİMİZ VE İNSULİNİMİZ birlikte yükselmeye başlar.
• Yemek yedikten ortalama 2-2,5 saat sonra ise insülinin etkisi sonucu kan şekerimiz (günlük yaşamımızı sürdürebilmek için gerekli olan enerjiyi sağlamak adına kullanılmış olduğundan) azalır.
• Kan şekeri, insülin hormonu etkisi ile nefes almamız, yürümemiz, yemek yememiz, kitap okumamız, evde veya işte çalışmamız, uykumuz vb işler için gereken enerjiyi sağlar... Aynen arabalarımızın motorunun çalışması için benzinin yakılması gibi, kan şekerimiz de insülin hormonu sayesinde yıkılmış ve bize o an için gerekli olan enerjiyi sağlamış olur. Bu nedenle yemekten 2-2,5 saat geçtikten sonra kandaki insülin hormonu ve şekerimizin düzeyleri giderek düşmeye başlar!
• Yediğimiz herhangi bir gıdadan sağlanan enerji çok fazla ise (aşırı miktarda gıda tüketilmesi durumunda ya da fizik aktivitemiz çok az olduğu için) bünyemiz yükselen kan şekerinin hepsini yakıt olarak kullanamaz!
• Bu durumda, insülin hormonunun ikinci görevi devreye girer. İnsülin hormonunun önemli ikinci görevi, artmış kan şekerini depo yağlarınadönüştürerek (trigliserid) vücudumuzda yağ olarak depolamasıdır.
• Bu arada yemek yedikten aşağı yukarı 2-2,5 saat geçtikten sonra vücudumuza enerjinin (yakıt ve benzin) sağlanması amacı ile bu sefer pankreasımızdan GLUKAGON denilen bir hormon daha salgılanır.
• Glukagon hormonu da karaciğerimizde önceden depolanmış olan yedek şekerin kanımıza geçmesini ve yakıt olarak kullanılmasını sağlar. Bu şekilde motorun çalışmasını devam ettirebilmek amacı ile gerekli olan yedek yakıt kullanılmış olur. Karaciğer deposundan sağlanan yedek benzinin miktarı çok fazla değildir. Bu nedenle kısa süre içinde tükenir.
• Normal ve sağlıklı şartlarda, herhangi bir gıda yemeden ve acıkmadan 4-5 saat geçirebilmemiz; bu hormonların düzenli, yeterli ve etkili bir şekilde uyum içinde çalışmaları sonucu mümkün olmaktadır. Yemekten 2 saat sonrasına kadar insülin hormonunun, bundan 2 saat sonrasına kadar da glukagon hormonunun etkisi devrededir.
• Bu zaman zarfında yani yemekten 4-5 saat sonrasına kadar, ağzımıza bir lokma dahi koymadan normal yaşamımızın devam etmesi amacı ile LEP- TİN adında (son derece önemli olan) bir hormon salgılanmaya başlanır.
• Leptin hormonunun görevi, vücudumuzun çeşitli bölgelerinde önceden depolanmış olan yağları yıkarak, vücudumuza gerekli olan yakıtı ve dola- yısı ile enerjiyi sağlamaktır. Leptin hormonu, ikinci yedek depodaki benzinin yakıt olarak kullanılmasını sağlamaktadır.

İyi anla:
1. Obezite/diyabet bir insülin fazlalığı hastalığıdır, insülin eksikliği hastalığı değildir!

2. Obezlerin/diyabetlilerin/kalp hastalarının kanında yüksek şeker ile birlikte yüksek insülin hormonu da aynı zamanda dolaşmaktadır.Tip-1 diyabetli hastaların pankreaslarında dahi, az da olsa bir miktar insülin hormonu üretilmektedir.

3. Halk arasında insülin yüksekliği saptanmış hastalar “Benim insülin direncim var, ben insülin direnci hastasıyım” diye dolaşıyorlar. Halbuki bu durum, tamamen şeker ve yağ metabolizmalarının bozulduğunun ve obezite/diyabet hastalığının ilk basamaklarının önemli bir göstergesidir. Bilimsel olarak böyle bir klinik durumu, 30-40 yıl önce ‘GİZLİ ŞEKER HASTALIĞI’ veya ‘latent diyabet’ ya da ‘pre-diyabet’ yani diyabetten önceki evre olarak adlandırıyor, diyabet hastalığının habercisi olarak kabulediyor ve önlem alıyorduk. Hastalarda insülin yüksekliğinin başladığının göstergesi olan bu durum, uzun bir süreci kapsamaktadır. Kalp hastalıkları bakımından klinik önem ise, insülin yüksekliğinin en düşük düzeyde yani pre-diyabet evresinde dahi, obezite/diyabet/kalp hastalıklarının tüm komplikasyonlarının yavaş yavaş tüm organlarda başlamış olmasıdır.

4. Pre-diyabet ya da insülin direnci ve diğer bütün deyimler de aynı metabolizma bozukluğunun bulunduğunun önemli bir göstergesidir ki, HASTALARIN BEL ÇEVRELERİ GENİŞLEMİŞTİR, KARACİĞERLERİ YAĞLANMIŞTIR VE OBEZLEŞMEYE BAŞLAMIŞLARDIR!En son bilimsel çalışmalar bel çevresinin genişlemesinin, kalp krizi riskini 10 kat artırdığını bildirmektedir.

5.Hastaların obez olmaları da şart değildir! ZAYIF OLAN KİŞİLERİN DE BEL ÇEVRELERİNDE ARABA TEKERLEĞİ YA DA SİMİT DEDİĞİMİZ GENİŞLEME VARSA, KARACİĞERLERİ YAĞLANMIŞTIR. Altta yatan temel metabolizma bozukluğu da farklı değil aynıdır, yani İNSÜLİN DİRENCİDİR! Bu nedenle, zayıf olan kişilerin mutlaka sağlıklı olduklarını düşünmek ya da sanmak doğru değildir.

6. Karaciğer yağlanması olan kişilerin, başlangıç evrelerinde karaciğerlerinin çalışmasında bozukluk oluşmaz, enzimleri hafif olarak yükselebilir. Zayıf ya da obez olsun, karaciğer yağlanması olan kişilerin karaciğerlerinde seneler geçtikten sonra görünür bir şekilde karaciğer fonksiyon bozuklukları saptanmaktadır.

7. Karaciğer yağlanmasının başlangıç belirtilerinden biri, karaciğer enzimlerinden ALT (SGOT) denilen enziminin hafifçe yükselmeye başlamasıdır.

8. Gizli şeker (pre-diyabet), diyabet ve bütün kronik hastalıklarda, hormonların, enzimlerin normal dengeli ilişkileri bozulmuş ve alt üst olmuştur. Saydığımız bu kronik hastalıkların aşağı yukarı 5 nedeni vardır.
a) Kötü beslenme
b) Kronik stres
c) Mikroplar
d) Toksinlere) Alerj enler
Bu 5 nedenin ortak paydası, organizmalarda aşikâr ya da gizli bir şekilde mikropsuz yangıyı yani inflamasyonu başlatmalarıdır.

9. Obezite ve diyabeti önlemek, tedavi edebilmek amacıyla organizmanın bazı önemli vitamin ve mineralleri de normal düzeylerde olmalıdır. Kötü beslenme, işlenmiş yiyeceklerin sürekli kullanılması, kan şekeri ve insü- lin yüksekliğinin devam etmesi ile birlikte tam sağlığımız için şart olan bu vitamin ve mineraller de organizmadan giderek azalmaktadır. Obezite ve diyabeti önlemek için kanda bakılması gereken ve normal düzeylerde olması gereken vitamin ve mineraller şunlardır:

a) Vitamin D3
b) Kromiyum
c) Magnezyum
d) Çinko
e) Biotin
f) Omega-3 yağları
g) Antioksidanlar

DOĞAL OLAN YAĞLAR VE PROTEİNLER MUNTAZAM OLARAK YENİLDİĞİ SÜRECE SAYDIĞIMIZ BU VİTAMİN VE MİNERALLER YETERLİ MİKTARDA ORGANİZMAYA GİRMEKTEDİR. ANCAK SUNİ VE İŞLENMİŞ, DOĞALLIĞI BOZULMUŞ YİYECEKLER VE ŞEKERLİ İÇECEKLERİN UZUN SÜRE TÜKETİLMELERİ SONUCU ORGANİZMADA VİTAMİN VE MİNERAL EKSİKLİKLERİ MEYDANA GELMEKTEDİR. GİZLİ OLAN BU EKSİKLİKLER VAR OLDUĞU ZAMAN DA KİLO VERİLEMEZ, HASTALIKLAR DA KOLAY KOLAY TEDAVİ EDİLEMEZ, İNSÜ- LİN VE ŞEKER DÜZEYLERİ NORMALE DÖNMEZ VE BOZULMUŞ OLAN KARBONHİDRAT METABOLİZMASI DÜZELMEZ.

Peki, obezlerin/diyabet hastalarının kan insülin düzeyleri çok yüksek olduğu halde, neden kan şekerleri yüksek kalıyor?

Bu konuyu anlamak için basit olarak biyokimya ve fizyoloji bilgilerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor.İnsülin hormonu, aşırı ve toksik olan yüksek kan şekerini bir an önce normal değerlere indirmek için görevlidir demiştik. Ayrıca fazla olan yani hemen enerji olarak kullanılamayan ve kanda dolaşmakta olan yüksek kan şekerini de depo yağlara dönüştürerek, yağ hücreleri içinde depo edilmesini sağlar. Böyle- ce, iç organların yağlanmasını, kilo almamızı ve obeziteyi başlatmış olur.Kan şekerinin, kan yağlarına dönüştürülerek depo edilen şekline TRİGLİ- SERÎD denir. Vücudumuzun çeşitli bölgelerinde birikmiş olan, selüloit ve iç organ yağları, trigliserid olarak buralarda depo edilirler. Göbekte, iç organlarda, kalçalarda, memelerde, ense kökünde birikmiş ve depo edilmiş olan yağların da insülin hormonu sayesinde trigliseridlere dönüştürülerek depo edildiğini biliyoruz.Trigliseridler, aşırı kan şekerinin, üçer üçer yağ olarak ekonomik bir şekilde depo edilmesinin şeklidir. Kan şekeri önce üçer üçer yağ paketleri haline dönüştürülür, daha sonra da depoya gönderilir.Bu amaçla, yeri gelmişken kan şekeri olan glikozun, nasıl trigliseridlere dönüştürüldüğünü bir örnek vererek açıklamak istiyorum:

1. Büyük bir şehirde bilimsel bir kongre olduğunu varsayalım. Bu şehrin havaalanına, kongreye katılacak delegeler gelmeye başlıyor.

2. Delegeler konaklamaları için taksilerle otellerine taşınıyor. Her bir delege için otellerde güzel, tek kişilik odalar ayrılmış durumda.

3. Fakat havaalanına durmadan ve sürekli olarak delegeler gelmeye devam ediyor. Otellere getirilen delegeler, tek kişilik oda kalmadığı için iki kişilik odalara yerleştirilmeye başlanıyor.

4. Taksiler durmadan delege taşıyorlar, bu sefer otel otel dolaşarak yatacak yer aramaya başlıyorlar.

5. Çözüm olarak, bütün otel odalarına 3 yataklı ranzalar eklenmeye başlanıyor.

6. Büyük şehirde (İstanbul olabilir) bulunan bütün otel odalarında, delegeler zorunlu olarak üçer kişilik ranzalarda kalmaya başlıyorlar.

7. Daha geç gelen delegelere artık yatacak yer bulunamıyor ve taksi ya da herhangi bir taşıt aracıyla, İstanbul sokaklarında otelden otele, durmadan yatacak yer bulmak amacıyla dolaştırılıyorlar. Delegelerin sürekli gelmesi ile birçok dolu taksi ve taşıma aracı, sokak ve caddelerde dolaşıpduruyor ve konuklarını yerleştirecek bir otel bulmak mümkün olamıyor! İstanbul’da bulunan bütün otellerin kapıları kapanıyor, açılamıyor ve delegeler durmadan sokaklarda, caddelerde dönüp duruyor.

Yukarıda anlattığımız bu örneği, konumuza bağlayacak olursak:
1. Aşırı düzeyde delege sayısını yüksek olan kan şekeri olarak kabul etmemiz gerekiyor.

2. Otel odalarına eklenen 3’lü yatak yani üçlü ranza çözümünü de, kan şekerinin yağlara dönüştürülerek depo edilen üçlü yağ dediğimiz, TRİGLİSE- RİDLERE (VLDL-Very Low Density Lipoprotein) benzetmemiz gerekiyor.

3. Otelden otele dolaşan ve delegeleri taşıyan dolu taksileri de kan yağlarımızda yükselmiş olan TRİGLİSERİDE ve onun sonucu yükselen diğer kan yağlarına (VLDL) benzetmemiz gerekiyor.

4. Karaciğer, iç organlar, özellikle karaciğer, göbek ile tüm hücre içlerinde ve hücreler arası dokularda TRİGLİSERİDLERİN birikmesi sonucu, bütün hücrelerin şeker kapıları bozuluyor. Normal zamanlarda şeker kapılarını rahatlıkla açabilen insülin anahtarı artık hiçbir kapıyı açamıyor yani anahtar insülin işlemiyor artık (insülin direnci).

5. Bu nedenle, insülin kapılarını zorlayarak açabilmek amacıyla, pankreastan daha fazla insülin hormonu devamlı olarak üretilmeye devam ediyor. Kanımızda da şeker yüksekliği devam ediyor, bunu düşürmek için de insülin hormonu arttıkça artıyor! Aynı anda, hem kan şekeri yükseliyor, hem insülin hormonu giderek yükseliyor (insülin direnci artarak devam ediyor)!

Kıssadan hisse:Kan şekeri ve insülin hormonunun yükselmesine ve sürekli bir şekilde yükseklerde kalmasına, kan yağlarından trigliseridlerin yükselmesine, obezi- tenin/diyabetin/kalp hastalıklarının başlamasına sebep, rafine karbonhidratları (yüksek glisemik indeksli yiyecekleri), işlenmiş yiyeceklerde bulunan trans yağlan ve früktoz şekerini bilerek ya da bilmeyerek tüketmektir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp