Epilepsi Kabul Dönemi

Epilepsi Kabul Dönemi :

Nedense, çocuğumuz olduğunda, en mükemmel canlıyı biz doğurduk sanıyoruz.

Hiçbirimiz hasta bir çocuk doğurmayı kendimize yediremiyoruz. Kalıtımla geçen hastalıkların varlığında, mutlaka sonradan olmuş bir sebep arayıp bulma gayreti gösteriyoruz. Bence bu bize analarımız babalarımız tarafından öğretilmiyor. Bu davranışımızın altında neslin devamı ile ilgili içgüdüsel gerçekler olmalı diye düşünüyorum. En iyi nesle biz sahip olmalıyız gibi bir şey.Hasta olmak nasıl suç değilse, hasta bir çocuk doğurmak da suç değil. Ben de hasta bir çocuk doğurmuş annelerden biri olabilirim pekala. Buna engel olmak da elimde değil. Ayrıca, ben hasta çocuk doğuran ne ilk anneyim, ne de son anne olacağım. Gerçek bu ise, ben bu gerçeği kabul etmek zorundayım.Ne yazık ki, çocuğumun hastalığını kabul etmiyor olmam o sıralarda elimde değildi. Başkalarının hasta çocukları olabilirdi de,benim hasta çocuğum asla olamazdı.

Ne garip bir duyguydu bu.

Eşimin, oğlumuzun epilepsili olduğu gerçeğini kabul etmesi, benim kabulümden de güç oldu. Biz anneler çocuklarımızı koşulsuz kabul ederiz. Toplumun reddettiği suçları da işleseler, ne olurlarsa olsunlar, biz anneler onları hiçbir şart öne sürmeden bağrımıza basarız. Ancak, babalar için bu biraz farklı oluyor. Onların çocuk sevgilerinde kısmen de olsa koşul var gibi görünüyor. Eşim adeta epilepsili bir oğlu olduğunu kendine yedire- miyordu. Ya da her ne ise, bir başka sebepten, epilepsili bir oğlu olduğu gerçeğini kabul etmede eşim benden daha çok zorlandı.Kayınvalideme göre doktorlar yanılıyorlardı. “Ailenizde saralı kimse var mı?” sorusu kayınpederimi hayli sinirlendirmişti. Onların soyunda herkes yaşı kemale erdiğinde eceliyle ölmüştü. Oysa kayınpederim de, benim babam da babalarını Kurtuluş Savaşı’nda yitirmişlerdi. Her ikisi de, değil dedeleri; amcaları, dayıları, hataları hakkında bile en ufak bir sağlık bilgisine sahip değillerdi. Nasıl oluyordu da soyları hakkında bilgili olduklarını söyleyebiliyorlardı. Sonuç olarak, bu gerçeği kabul etmemiz sadece ben ve eşim için değil, yakın çevremiz için de oldukça zor oldu.Şimdiki aklım olsa, bu zamanı kısaltmak için ne gerekiyorsa yapardım. Çünki''ı bu, hem çocuğumun tedavisinin gecikmesine, hem de çeşitli merkezlere giderek maddi manevi yıpranmamıza neden oldu. Adeta, “Bu çocukta bir şey yok.” diyecek bir doktor arayışı içinde idik. Bu arada muskacılardan bile medet ummamı, şimdi hiç mi hiç kabul edemiyorum.Bir doktora gittik. “Tedaviye başlamadan önce bir süre bekleyelim.” dedi. Oh ne güzel, beklenebilecek kadar iyi bir durumdaydık.

Nöbetler de ara ara gelmeye devam ediyordu.

Ablamın tavsiyesi üzerine başka bir doktora gittik. O da beklemeyi tercih etti. O sırada bir arkadaşım bir doktoru çokmethetti. “Hadi ona da gidelim.” dedik. O doktor “Mutlaka ve hemen tedaviye başlanmalı.” dedi. “Hiç de bile değil. Ne ilacıymış. Kapı gibi iki tane doktor bekleyelim” de- mişti.Bir gece komalık olunca, tekrar ama bu sefer başka bir hastaneye gittik. Oradaki doktor “Bu çocukluk çağının iyi huylu bir epilepsisi ama tedaviye başlayalım.” dedi. Oh ne güzel! Bakın işte hiç değilse iyi huylu kelimesini yakalamıştık. Artık ne gam. Tedaviye gönül rahatlığı ile başladık. Nöbetler tedaviye rağmen devam ediyordu. Yine bir gece komalık olunca bu sefer apar topar bir başka hastaneye koşturduk. Gençten bir doktor, bir çocuğa bir de elimizdeki iyi huylu epilepsi raporuna baktı. “Bu epilepsi nasıl iyi huylu olur?” dedi. Daha çocuk kendine gelmeden apar topar başka hastaneye göçtük. İnsan hiç böyle abuk subuk konuşan gençten doktorları görevde tutar mıydı? Bak işte yine moralimiz bozulmuştu. Bir doktor arkadaşım bir doktoru çok ama çok methetti. Bu sefer ona gittik. Aaaaü! bu doktorbize “Tedaviye mutlaka ve hemen başlanmalı.” diyen doktordu ve bütün yollarımız ona çıkmıştı. Bu sefer onu dinledik.

Şimdi artık oğlum onun tedavisi altında.
Biz başından beri hep iyi şeyler söyleyenin peşinde olmuştuk. Kötü söyleyeni de yerin dibine geçirmiş, herkese anlatmıştık. Ama ne olmuştu, gerçekten kaçamamıştık...Sanki doktorlar “epilepsi” kelimesini kullanmadan tedavi etseler daha iyi olacak. İnsan nedense hu kelimeyi duymak istemiyor. Bunun anlamı nedir bilemiyorum ama, sanırım böyle bir durumda insan iki duygu ile boğuşuyor.Birincisi; hasta bir çocuk sahibi olmayı kendinize yedirememeniz. “Neden Ahmet’in Mehmet’in çocuğu sağlam da sizin ki hasta olsun.’ Sizin ne eksiğiniz var ki çocuğunuz böyle oldu?” gibi kıskançlık, isyankarlık, ret gibi karmaşık duygularla boğuşmak durumunda kalıyor olmanız.İkincisi ise; çocuğunuzun acı çekiyor olması. Onun acıları, sıkıntıları durdurulsun istiyorsunuz. Doktorlardan ve tıptan beklentiniz hu oluyor. Onun için burada hastalığın adı sizce önemli değil. Önemli olan, çocuğunuzun tedavi edilmesi.

Bunlara bir de toplumun epilepsi kelimesi etrafına ördüğü bir senaryo var.
Topluma göre epilepsili kişi cinlerin perilerin hışmına uğramıştır. Onlara kız verilmez, oğlan alınmaz. Onların sözüne güvenilmez, onlardan uzak durulur. Kısacası toplum epilepsiyi sevmez. Sevmediği bu hastalıktan uzak durur. İşte tüm bu duygular birleşir ve si: bu teşhisi duymak istemezsiniz.Epilepsiyi tanıdıkça, toplumun bu yaklaşımının ardında da az önce bahsettiğim gerçeğin yattığım fark ettim. Toplum da bizler gibi epilepsinin sorumluluğunu üstüne almak istemiyor. Bu nedenle epilepsiyi tanımaktan kaçıyor. Tanırsa mücadele etmesi gerekecek. Fakat gerçeklerden kaçmak maalesef mümkün değil.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp