Kavram Açısından Duâ

Kavram Açısından Duâ :

Kuldan Allah'a yakarış ve sığınma, Allah'tan kula merhamet, bağış ve koruma ifade eder.
Duâ'nın tanımı, kavram açısından şöyle de yapılmıştır: "Kulun bütün benliği ile Cenâb-ı Hakk'a yönelerek bir şeyin yapılması veya yapılmamasını Allah'ı medh ve sena ederek, acz ve ihtiyacını ifade eden bir dille O'ndan istek ve dilekte bulunmasıdır."
Duâ insanla Allah arasında bir haberleşme ya da iletişim olarak da tanımlanabilir. Görünüşte bu haberleşme tek yönlü gibidir, fakat duada, sadece duâ eden tarafından anlaşılabilecek bir yol ile Allah'ın buna cevap vereceği beklentisi ve umudu vardır.
Vahiy ile insan arasında cereyan eden yukarıdan aşağıya, Allah'tan insana doğru olan bir çeşit özel konuşmadır. Duâ ise, insan ile Allah arasında cereyan eden aşağıdan yukarıya doğru olan bir çeşit özel konuşmadır. (Izutsu, Kur'ân'a Göre Allah ve İnsan: 82) İslâm'a göre hayat, yaratanla yaratılan arasında bir ilişki olduğundan insanın bütün faaliyetleri, farkında olsun veya olmasın, bir duadır. Kur'ân-ı Kerîm bu konuyu şöyle açıklar:
"De ki: «Sizin duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi?»" (Fıırkân: 77)
Bu anlamda duâ Allah Rasûlü tarafından "ibadetin beyni" (Tirmizî, Duâ: 1) olarak tanımlanmıştır.
"Duâ", insanın içinde kendisini muhtaç ve arzulu olarak gördüğü, hatta bir çok kimsenin kendi iradesine aykırı olarak, orada Allah'ı insanın ihtiyacını karşılayacak durumda olan varlık olarak kabul ettiği ve Allah'ın kendisini
-13¬işittiğine inanıp güvendiği, açıkça, denk olmayan bir ilişki içerisindeki iletişimdir. Duâ ile insan doğrudan doğruya Allah'a başvurmakta ve O'nunla konuşmaktadır. İşte duâ, Allah'la konuşarak insanın kendi geçici eğreti durumu hakkında şuur kazanmasıdır. Duayı canlandıran anlamlı niyet, insan neye ihtiyacı olduğunu bilmesi bile, "eksiklik şuuru"dur ve bu eksikliğin doğurduğu gerginlikleri gider¬mek için dile getirilir. Her şekilde duâ, insanın kendi durumu ile sınırlı kaldığı için, kişi kendiliğinden ilâhî kudreti istediği yöne çeviremeyeceğinin farkındadır. Bunun için, ister bir arzunun gerçekleştirilmesi, ister bir çaresizliğin yatıştırılması maksadıyla yapılsın, her durumda duayı zarurî kılan sebepler vardır. Her durumda duâ bir talep ve yöneliştir; duâ, bilinmek ve işitilmek talebinden başka bir şey değildir. Açıkça ya da üstü örtülü şekilde, insanî durumun kendi temeline, kendisinin sahip olma¬dığının itirafı ile yüksek bir iradeye başvurmak, son derece tutarlı bir davranış olarak gözükür.
Bir talebi konu edinen duâ, temel dinî ruh halini temsil eder. Allah'a ümitle ve güvenle yönelen insan, kendi fâniliğini itiraf etmekte, insanî durumunu lânetlememekte, aynı zamanda hayatın bir anlamı olduğuna ina¬narak arzusunu sürdürmektedir. Buna bağlı olarak da, Allah'ın iyiliksever, aktif ve güçlü olduğunu açıkça ifade ederek O'na doğru yönelmektedir. Duâ bizzat kendiliğinden kendi etkinliğinin prensibini elde tutmadığı için, güç ve kuvveti elde bulunduran yüce bir varlığa başvurur. Duayı büyüsel uygulamalardan, batıl inançlardan ayıran en önemli özellik de buradadır. Büyü ve bâtıl inanç türü uygulamalarda, duadaki Allah'ın kudretine atfedilen birinci derecedeki önem yerini, doğrudan uygulamanın ken¬disine bırakmaktadır. Yani büyü ve bâtıl inançta, kullanılan malzeme dinden alınmış olsa bile, kullanılan sözler ya da uygulamalarda içte olan bir kuvvetin varlığı kabul edilmektedir. Duâ eden kişi duasının kabulünün, duasının mükemmelliğine bağlı olduğu kanaatine sahip olduğu zaman, ona zorlayıcı bir güç atfediyor demektir ve bu du¬rumda da o, Allah'ı duasının şiddetine uygun olarak bir müdahalede bulunan şahsı, yarı yaygın bir güç olarak kavrar.
Duâ ile olan Allah-insan diyalogunda Allah, kuluna hiç şaşmadan cevap verir. (Gâfir: 60) Allah kuluna şah damarından daha yakın olduğu için duâ faaliyetinde insanın bağırıp çağırmasına, dövünmesine, süslü kelimeler,düzenli kafiyeli cümleler kurmasına hiç gerek yoktur (Kâf: 16) Duada önemli olan kelimeler değil, ihlâs ve samimiyettir.
Duâ kulluğun en önemli göstergesidir. Çünkü Allah'ın yüceliğini ve her şeye kadir olduğunu, bütün kâinatın Rabbi olduğunu ve gerçek dostun ve yardımcının Allah olduğunu içine sindiren kişi, her istediğini Allah'a iletir. Allah'a inanmayan, O'ndan müstağni davranan, Allah dışında bazı varlıklarda veya kendi nefsinde güç ve kudret görenler Allah'a duâ etmezler. Bu yüzden kulluk ve duâ birbirinin gereğidir.
"De ki: «Duanız olmadıktan sonra Rabbim sizi ne yapsın?»" (Fıırkân: 77)
Âciz ve her şeyinde Rabbine muhtaç olan kula düşen, duadır; Rabb'e yaraşan ise kabul ve icabettir. Bu bakımdan, Kur'ân'da şöyle buyurulur:
"Kullarım sana Beni sorarlarsa, muhakkak ki Ben yakınım; Beni çağırdığında, çağıranın çağrısına uyarım. O halde onlar da Benim çağrıma uysunlar ve bana îmân etsinler. Umulur ki irşâd olurlar." (Bakara: 186)
"Bana duâ edin ki, size icabet edeyim. Benim ibade¬timden büyüklenenler hor ve hakîr olarak cehenneme gireceklerdir." (Mü'ınin: 60)
Ancak, kendini her bakımdan güçlü kuvvetli, Allah'ın kudretinden müstağnî görenler Allah'a duâ etmezler. Bu bakımdan, yukarıdaki âyette de açık olduğu üzere, duâ ile ibadet birbirini bütünler niteliktedir, hatta ibadet bütünüyle duâ veya duâ bütünüyle ibadettir. Çünkü duada hem ibadet edileni "ilâh" olarak çağırma, hem de O'nun huzurunda eğilip O'na yalvarma ve emrine boyun eğme durumu vardır. Bunun yanı sıra, duâ salt sözden ibaret değildir. Hz. Mûsâ, kavmi için Allah'tan su istediğinde kendisine "Asanı taşa vur!" emri verilmiştir. Burada iki önemli durum ortaya çıkmaktadır. İlki, isteğin, duanın bir eylemle, bir amelle birlikte olması gerektiğidir, yani duâ eylemle tamamlanır, Allah'ın çizdiği sınırlar içinde kalmayı gerektirir ve kula isteği doğrultusunda bir mükellefiyet yükler; Hz. Musa'nın isteği karşısında Allah (c.c.) hemen yağmur yağdırıp veya yanı başında bir pınar var edip su gönderebilirdi; fakat "Asanı taşa vur!" emrini vermiştir. (Elmalık: 1/366)
İkinci olarak, gerek duada, gerekse duanın eyleminde mutlak bir teslimiyet gerekir; Hz Mûsâ "Taştan su çıkar mı?" gibi bir şüpheye düşmeden emri yerine getirmiştir.

İşte bu şekildeki bir duâ, Prof. A. Carrel'in dediği gibi kanseri de iyileştirebilecek en geçerli ilâçtır, her keskin şeyden daha keskin ve nüfuz edici bir özelliği vardır. (Carrel, Duâ: 35)

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp