Renklerle Tedavi Genel

Renklerle Tedavi Genel

Renkler konusunda hepimizin en azından bir fikri veya söyleyecek bir sözü bulunur. İnsanların sevdikleri renkler vardır ve herkes renklerden sanıldığından daha çok etkilenir. Ancak pek az kişi bu konudan, yani renklerin psikolojik ve fiziksel etkileri konusundan haberdardır. Renkler hayatımızın bütün öğeleriyle çok güçlü köprüler kurmuşlardır ve hatta giderek kullandığımız dilin bile vazgeçilmez bir parçası haline gelmişlerdir. Nitekim fiziksel, duygusal ve ruhsal durumlarımızı tarif ederken, sık sık renklere başvururuz. Örneğin insanların birbirleriyle yaptıkları konuşmaları dikkatlice dinleyecek olursanız, renkleri sıradan bir kelime gibi rahatlıkla nasıl kullandıklarını hemen farkedebilirsiniz. İşte size günlük konuşmalarımızda sıkça başvurduğumuz deyimlerden birkaçı:

"Öfkeden kıpkırmızı kesilmek"
"Üzerine kara bulutların çökmesi"
"Karalar giymek"
"Mosmor olmak"
"Ak akçe kara gün içindir"
"Dünyayı tozpembe görmek"

İnsanların renkler konusunda ortak bir fikirleri yoktur, yani herkesin, her renge karşıyaklaşımı bir diğerinden farklı olacaktır. Sizin için özel bir anlam taşıyan veya diğer renklerden daha çekici gelen birkaç "kişiye özgü" yada "gözde" renginiz muhakkak vardır. Örneğin en sevdiğiniz renk yeşil, mavi, siyah veya kahverengi olabilir.Beğendiğiniz ve beğenmediğiniz renklerin bulunması çok doğaldır. Ancak böyle bir seçimin sebebi sizce ne olabilir? Rengin gerçekte ne olduğunu ve bizi her açıdan, ne kadar etkilediğini hiç düşündünüz mü? Ve eğer renkler fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal dünyamızı derinden etkileyebilirle gücüne sahiplerse, onları hayatımıza mutluluk getirmek için kullanabilir miyiz? Herkes tarafından merak edilen bu soruların cevaplarını, kitabınızın ilerideki bölümlerinde bulacaksınız. Merak ettiğiniz bu cevapların yanısıra, renklere değişik bir açıdan yaklaşmayı öğrendiğinizde, onlardan sağlığınızı düzeltmek ve mutluluğunuzu arttırmak için yararlanmanız da mümkün olacak.

Renklerin gizemli dünyası hakkında merak ettiğiniz sorulara kesin bir cevap verebilmek için, herşeyden önce ışık kavramını incelememiz gerekir. Işık en basit tanımıyla, şekli ve rengi oluşturan bir tür elektromanyetik enerjidir. Güneş tarafından çeşitli dalga boylarında üretilen bu enerji, nesnelerden yansıyıp gözümüz tarafından algılandığında ışığı görmüş oluruz. Aslında çevremizde bulunan ve görebildiğimiz her şey, ışığın yansımasıdır. Düşük frekanstaki ışıklar kırmızı, yüksek frekanstaki ışık dalgaları ise, mor renk olarak tanımlanırlar.Işık bir cisme çarpıp da, yansıma yapana kadar, hiç göze görünmez.Işık ışınlarının birbirleriyle karışması, emilmesi ve yansımasının değişik hız ve yoğunluklarda olması, her nesnenin molekül yapısına ve içindeki boya maddelerine bağlıdır.

Örneğin koyu renkte görünen nesneler, parlak nesnelere oranla daha çok ışık emerler ve böylece göze daha az ışık yansıtırlar. Bu emilme "daha koyu ve doymuş renk" yanılsamasını yaratır. Açık renkli nesneler ise, daha çok ışık yansıtarak parlaklık ve yoğunluk yanılsamasına yol açarlar. İşte emme işlemindeki bu yansıma oranları, koyu ve parlak nesneler arasındaki farkı oluşturur. Parlak olarak algıladığımız objeler çok ışık yansıtırlar.Işığı oluşturan dalgaboylarının hızları, bir ortamdan ötekine geçerken değişiklikler gösterirler. Örneğin ışık, suyun içinde havadakine oranla daha yavaş hareket eder. Yarıya kadar suya batırılmış bir kalem, gözünüz tarafından kırık gibi algılanır, suyun içindeki bir parmak veya elde olduğundan daha büyük gözükür. Bunu sebebi, ışık dalgalarının havadan suya girmesiyle yavaşlayıp, bükülmeye maruz kalmalarıdır. Renk, ışığın ayrılmaz bir parçasıdır. Işık, değişik dalgaboylarına dönüştüğünde (emildiğinde veya kırıldığında) çeşitli renkler ortaya çıkar. Bu, tıpkı bir prizmayı güneş ışığına doğru tutmaya benzer. Güneş ışığı prizmaya bir yüzeyden girdiğinde, karşı yüzeyde bir gökkuşağı oluşur.


Işık suyun içinde, normal hızına oranla daha düşük bir hızda yol alır. Bu sebeple suyun içinde ışığı yansıtan nesneler, şekil değişikliğine uğramış gibi görünür. Ancak gökkuşağını oluşturan yedi renk, bütün renk spektrumunun (tayfının) sadece çok küçük bir bölümüdür. Gerçekte her rengin bir çok tonu ve çeşidi vardır.Her rengin kendine has bir emme ve yansıtma özelliği bulunur. Nesneler ise, gün ışığını oluşturan renkleri, kendi özelliklerine bağlı kalarak emer ve yansıtırlar.Güneş ışığı prizmaya girdikten sonra, gökkuşağının yedi rengine ayrışarak çevreye yayılır.Güneş ışığını oluşturan yedi rengin altısı, kumaş tarafından tutulur. Emilmeyen sarı ise, yansıyarak insan gözü tarafından algılanır.


Nitekim, sarı bir elbise, bütün ışığı emer ve sadece sarı rengi ayırıp, yansıtır. Böylece biz o elbiseyi sarı olarak görürüz.Tüm bunların tedavi olayı ile ne gibi bir ilgisi olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak renklerle tedavinin temelini tüm bu bilgiler oluşturur. Çünkü değişik frekanslardaki ışıklar (renkler) vücudun çeşitli bölgelerindeki enerjilerle bir iletişim halindedirler. Mesela, bazırenkler beynimizin sahip olduğu yüksek frekansları daha rahat etkileyebilirler. Çünkü söz konusu renkler, daha yüksek bir dalga frekansına sahiptirler. Bazı renkler ise, düşük frekanslıdır; dolayısıyla onların etkileşim içinde bulundukları vücut bölgeleri düşük enerji değerlerinde faaliyet gösterirler.Renklerle vücudun, birbirleriyle enerji alışverişinde bulunmalarını daha rahat kavrayabilmek için, vücudumuzu bir enerji sistemi olarak ele almamız gerekir. Çevremizdeki her şey çeşitli titreşimlerden oluşmuştur. Söz konusu titreşimler evrende her maddede bulunan moleküllerdeki atomları meydana getiren, elektron ve protonların hareketleri sonucunda ortaya çıkarlar. Titreşim, doğayı oluşturan kısaca varolan her öğede mevcuttur. Hayat belirtisi gösteren varlıkların sahip oldukları titreşimler, cansız nesnelerinkine oranla daha aktif, enerjik ve değişkendirler. Kısaca titreşimler; insanları, hayvanları, atmosferi ve nesneleri oluşturan yani evreni bir arada tutan bir oluşumdur.

İnsan bedeni, bir çok değişik enerji alanına bölünmüştür. Bedenimizi çepeçevre saran bu enerji alanları, vücudumuz ve onun hayatî fonksiyonlarıyla sıkı sıkıya bağlıdır. Vücudunuzu bulut gibi saran bu enerjik alanı, ışık (renk), elektrik, ısı, ses, manyetik ve elektromanyetik etkiler ile sürekli bir etkileşim içinde bulunur ve bunları bilimsel olarak ölçmek de mümkündür.Modern metafizik faaliyetleriyle uğraşanların görevlerinden biri de, şifa çalışmaları sırasında söz konusu enerjilerden hangisinin, ne yoğunlukta ve hangi kombinasyonda daha faydalı olacağını bulmaktır.

Bedenimiz içindeki tüm organlar, dokular ve sistemler benzer titreşimlere sahip atomlardan oluşmuştur. Ve eğer vücudumuz rahatsız edici bir maddeyle karşılaşırsa (örneğin bozuk gıda), normal titreşim kalıbında bir takım aksamalar meydana gelir. Bu da kendisini sindirim sistemindeki bir rahatsızlık olarak belli eder. Bu gibi durumlarda, vücut esas titreşim tarzına dönmek için bir yardıma ihtiyaç duyar. Sorunlu bölgede geçici dengeyi sağlamak için vücudumuzun rahatsızlanan bölgelerine "titreşim ilaçları" göndermek gerekir.

Bu "titreşim ilâçları" vücudun enerji sistemiyle karşılıklı bir etkileşime girer. Böylece bedenin fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal açıdan tam bir ahenge ve sağlığa kavuşması sağlanır. Doğru enerji çeşidini, doğru oranda ayarlayıpkullanmanız halinde, hastalığı yok etmemek mümkün değildir. Rahatsızlığınızıortadan kaldırınca, vücudunuzdaki toksinlerden (mikropların ürettiği zehirlerden) ve hayat faaliyetlerinizi kısıtlayan olumsuzluklardan kurtulmanız çok daha kolay olacaktır. Birtakım enerjilerin bedeninize girmesine izin vermekle, sahip olduğunuz enerji akışını hızlandırmış olursunuz. Vücut için gerekli olan "enerji ilaçlarının en etkili olanları; sesler, aromalar (koku ve tad birlikteliği), çiçekler ve değerli taş esansları, kristaller, taşlar, düşünceler ve tabii ki RENKLER'dir!

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp