Zihin Ve Kalp-Damar Sistemi

Zihin ve kalp-damar sistemi konusunda bizim ilgi alanımıza giren konular hipertansiyon, kalp-damar hastalıklar, arteroskleroz (atardamar sertleşmesi), kalp çarpıntısı ve mitral kapak prolapsusu dur.

Yüksek kan basıncı (hipertansiyon) herkesin de bildiği gibi çok yaygındır; kalp sorunlar ve çarpıntıyla olan ilişkisi yüzünden biraz da ürkütücüdür. Bunun duygularla olan ilişkisi pek çoklan tarafından öne sürülmüşse de asla laboratuar ortamında kanıtlanmamıştır. Rockefeller Üniversitesi'nde psikiyatr olan Dr. Neal Miller laboratuvar canlılan üzerinde yaptığı çalışmayla bunların kan basınçlarını düşürmeye ve daha pek çok bedensel süreci değiştirmeye şartlanabildiklerini göstererek beynin bedeni etkilerneye ayarlanabileceğini açıkça ortaya koymuştur.

Harvardlı bir kardiyoloji uzmanı olan Dr. Herbert Benson rahatlama tepkisi olarak adlandırdığı durumu betimlemiş ve kan basıncının bu meditasyon benzeri uygulamayla düşürülebildiğini kanıtlamıştır. Journal of the American Medical Association'ın 11 Nisan 1990 sayısında çok önemli bir çalışma yer almıştır (sayı. 263, s. 1929-35). Cornell Tıp Kolej i, New York Hastanesi,

Kalp-damar ve Hipertansiyon Merkezi'nden Dr. Peter L. Schnall ve bir ekip New York civarındaki iki başka tıp okulundan doktorların da işbirliğiyle işteki psikolojik baskı ("iş gerginliği") ve hipertansiyon arasındaki açık ilişkiyi ortaya koyan bir çalışma yayınlamışlardır.

Bu çalışma aynı zamanda sürekli hipertansiyonun en arzulanmayan etkilerinden biri olan kalp büyümesinin bu kimselerde görülme sıklığı yüksekliğine dair bulgular da ortaya koymuştur. Uzmanlar uzunca süredir yüksek kan basıncında psikolojik etkenlerin rolünden şüphelenmektedir. Dr. Schnall'ın çalışmasının önemli işlevi bunun büyük dikkatle tasarlanmış ve gerçekleştirilmiş olmasının zihin-beden ilişkisinin öneminden kuşku duyanlar ikna edebilir nitelikte olmasıdır. GMS hastası pek çok kimsenin geçmişinde hipertansiyonun görülmesi bunların aynı duygusal durumlardan ileri gelebileceğini düşündürür. Daha birkaç hafta önce bir hastam aradı ve sırt ağrısının geçtiğini ancak yeni sorunun hipertansiyon olduğunu bildirdi; işte eşdeğerliğin açık bir örneği.

Aksine bir GMS hastasında kalp-damar rahatsızlığı olması ya da sonradan bununla karşılaşması durumuna çok seyrek rastlanır. Birinciyi belgeleyebilirim .ancak ikinciyi destekleyecek istatistiksel bilgiye sahip değilim; bu klinik bir izlenimdir.

Hemen hemen herkes sözde A Tipi davranış kalıbı terimini ve A Tipi kimselerin kalp-damar hastalıklarına yatkın oluşunu duymuştur. Bu tip insanlar Dr. Feyer Friedman ve Dr. Ray Rosenman'in 1974'te çıkan kitabı, Type A Behaviour and Your Heart'ız (A Tipi Davranış ve Kalbiniz) tanımlanmaktadır. A Tipi insanlar aşırı hırslı, asabi, rekabeti seven, saplantılı biçimde çalışkan, sık sık kendilerini büyük baskılar altına sokan, büyük bir tanınma gereksinimi duyan ve oldukça saldırgan kimselerdir. Aşırı azimli, mükemmeliyetçi ve fazlasıyla sorumlu olma eğilimleri yüzünden GMS'li kimseler genellikle kendilerini A Tipi olarak tanımlar. Aslında onlar ayırt edici birkaç açıdan böyle değildirler. GMS hastalan saldırgan davranışın tam da aksini sergiler; genellikle iyi, hoş, tatlı, verici ve yardımseverdirler. Hırslanmayı ve elde etmeyi sevmelerine karşın A Tipi'nin temel özelliklerinden olan hedefi kıyasıya izleme GMS hastalananda daima rastlanan bir durum değildir.

A Tipi Davranış ve Kalbiniz adlı kitap yayınlandıktan sonra çeşitli A Tipi kişiliklerin görece önemini ortaya çıkarmaya yönelik pek çok araştırma yürütülmüştür. Yukarıda sıralananlar arasından belki yalnızca saldırganlık özelliğinin insanın kalp damarı rahatsızlığından etkilenmesine neden olabildiği öne sürülmüştür.

GMS hastası olsun olmasın, öfkesinin farkında olan biri için bu durum rahatsız edici olabilir. GMS'nin psikolojik dinamikleri arasında baskılanan öfkenin önemli bir yeri olduğuna dair artan kanıtlar dolayısıyla bu durum benim fazlasıyla ilgilendiriyor. O halde, bunlar nasıl GMS hastalarında kalp damarı hastalığının çok seyrek görüldüğü yolundaki açık istatistiksel verilerlerle nasıl uzlaştırılabilir?

Bu gizemi çözmek için daha bir dolu araştırma ve düşünme süreci gerektiği ortadadır. Elimizde öfkenin psikodinamikleri ya da kişilik tiplerinin sayısız ayrıntısı hakkında bundan öte bilgi olmadan saldırganlık gibi bir kişilik özelliğine odaklanmak tehlikelidir. Caddede araba kullanan ve taksi şoförlerine küfreden bir adam bu yolla işte patronuna duyduğu öfkeyi çıkarıyor olabilir, ne de olsa bu işinden olmaya yeğdir. Ya da durum bundan çok daha karmaşık olabilir.

Davranış araştırmalarının burada da ortaya konan tipik sorunu onun tek boyutluluğudur. Çıkarımlarını, fazlasıyla basite indirgenmiş insan davranışları üzerinden yapar. Bu alandaki çağdaş araştırmaların zayıf noktalarından biri budur. İstatistiksel olarak geçerli çıkarımlar yapabilmek için ölçülebilir kıstaslar kullanmalı dır, uygun olan bu yöntem izlendiğinde de durum, araştırmacıyı neyi ölçüyor olduğundan kesin emin olma gibi bir yük altına sokmaktadır. Bu, A Tipi kişilik araştırmalarının geçmişinde kusursuz biçimde görülmektedir.

Kendini pek çok zaman öfkeli gören zavallı bir kişiye işleri daha kötüleştiren bunu yapmayı bırak önerisinde bulunulur. Bu kişiyi çaresizliğin dibine sürükler. Ona bu tür davranışın kendisini kalp krizine meyilli kıldığı ve bunu önlemek için de olduğu kişi olmaktan vazgeçmesi gerektiği söylenir.

A Tipi olduğunu düşünen hiç kimseye tavsiye vermeye kalkışmam. Kendi GMS hastalarıma onların istatistiksel olarak kalp damarı rahatsızlığına yatkın olmadığını söylerim. Eğer pek çok zaman öfkeli olduklarının farkındaysalar zaten çok yol almışlardır, ne de olsa farkındalığa ulaşmışlardır. Eğer bu özellik konusunda gerçekten endişelilerse, onlara bu davranışlarının ardında yatan nedeni gösterecek bir psikoterapistle görüşmelerini sağlamak için hazırlıklıyımdır. Deneyimlerine göre farkındalık çok iyi bir ilaçtır. Bütün bu A Tipi öyküsünün harika yanı, bunun tıp çevrelerini zihnin bedende olan biten üzerinde, büyük etkisi olabileceğine en azından kalp daman rahatsızlığında- ikna edebilmiş olmasıdır.

Kalp daman sertleşmesi, arteroskleroz, arterosklerotik plak birikimi; bun1ann tümü aynı şeyi ifade etmektedir. Kalp damarlarını daraltan şey arterosklerotik plaklar olduğundan ve duygular ile kalp daman hastalığı arasında bir ilişki oluşmuş bulunduğundan, genel olarak arterlerin sertleştiği varsayılan Arteroskleroz kan dolaşımını yavaşlatabilen ya da kan pıhtılaşmalarına neden olarak kalp damarının tıkanmasına yol açabilen kan damarlarının içinde, kabuklu plakaların oluşumunu ifade eder. Dr. Friedman ve Dr. Roseman'in çalışmalar ışığında nerede olursa olsun kalp damarlarının sertleşmesinde genetiğin (doğru ebeveynler seçmeye değer doğrusu), kan basıncının, beslenmenin, kilo ve egzersizin büyük etkisi olduğu ortadaysa da bunda duyguların rolü olduğu sonucuna varmamak da güçtür.

1990'da saygın bir İngiliz dergisi olan Lancet'te (Sayı 336, s. 129-133) önemli bir rapor yayınlanmıştı. Kaliforniya Üniversitesi, San Francisco Tıp Fakültesi'nden Dr. Dean Ornish'in önderliğinde büyük bir topluluk rastlantısal örnekler üzerinden kontrollü bir çalışma yürüterek aslında yaşam biçiminde yapılacak değişiklerin (bir yıl boyunca uygulanmıştır) kalp damarlarında oluşan alınması gerekmektedir. Genel kabule göre bu koşullar otonom sinir sisteminin işe karışmasıyla ortaya çıkmaktadır.

Son olarak da mitral kapak prolapsusu olarak bilinen rahatsızlık kalp kapakçıklarının birinde yaygın olarak görülen bir bozukluktur. Kapakçık yumuşaklaşır ve doğal biçimde işlemez olur, bu da sıklıkla bir hırıltı duyulmasına neden olur. Bu kulağa korkunç gelebilir ancak oldukça yaygındır, kadınlarda erkeklere oranla daha sık ortaya çıkar ve işlevsel yetersizlikle ilişkili olmadığı görülür. Yıllardan beri ben de bu sorunu aktif biçimde yaşıyor ve düzenli olarak yoğun aerobik egzersizlerimi sürdürüyorum. Bunun ilgi çekici yanı kimi doktorların bunun psikolojik kökenli, yani kaygı kaynaklı olduğunu düşünmeleridir.

Ayrıca tıp literatüründe bunun olağandışı otonom faaliyetle ilişkili olduğuna dair gözle görülür miktarda kanıt da bulunmaktadır (3 Ekim 1987, Laneet'ta yer alan makale: Autonomie Funetion in Mitral Valve Prolapse / Mitral Kapak Prolapsus'ta Otonom Işlev). Arehives of Physieal Medicine and Rehabilitation 'ın ( Bedensel Tıp ve Rehabilitasyon Arşivleri) 1989 Temmuz sayısında (Sayı 90, s. 541-43) fibromiyalji hastası olan bir topluluğun % 75'inde, rahatsızlığın genel nüfustaki görülme sıklığından yüksek bir oranda mitral kapak prolapsusuna rastlandığı bildirilmektedir. Daha önce de ifade ettiğim gibi ben fibromiyaljinin GMS biçimlerinden biri olduğuna inanmaktayım. GMS de mitral kapak prolapsusu da olağandışı otonom faaliyetten kaynaklandığından ve GMS doğrudan duygusal etkenlerin bir sonucu olduğundan, mitral kapak prolapsusu kökleri duygulanan hükümdarlığında olan bedensel rahatsızlıklar sınıfına sokmak olası görünmektedir. Örnek olarak ben GMS, mide-bağırsak belirtileri, migren kaynaklı baş ağrısı, saman nezlesi, dermatolojik rahatsızlıklar ve mitral kapak prolapsusu yaşamış biriyim ve MS'li hastalarının büyük bir çoğunluğu da öyle; bu da hepsinin temelinde aynı şeyin yani hoşa gitmeyen duygularının bastırılması ağrının yattığına işaret etmektedir.

Çok önemli bir konuyu tekrar etmeme izin verin: Duyguların bedensel değişimleri tetikleyebileceği düşüncesinin pek çok hekimce kabulü olanaksız bir görüş oluşu insanlığa musallat olmuş pek çok hastalığın anlaşılması olasılığını da ortadan kaldırmaktadır. GMS ve mitral kapak prolapsusu kesinlikle bu gruba girmektedir.

Özetle, duygularla ilişkili olabilecek beş kalp-damar rahatsızlığının büyük olasılıkla duygularla ilişkili olduğuna kısaca değinimiştir. Bu beşinden üçünün, yani hipertansiyon, çarpıntı ve mitral kapak prolapsusunun otonom sinir sisteminin devreye girişiyle bağlantılı olması dikkate değer bir durumdur.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp