Gms Kendini Nasıl Belli Eder?

Gms Kendini Nasıl Belli Eder? :

Boyun, omuz, sırt, bel ya da kalça ağrısından şikâyetçi olup da ağrısının bir sakatlanmaya, bedensel bir hareket sonucu oluşan bir incinmeye bağlı olduğuna inanmayan bir hastaya henüz rastlamadım. "Koşarken (basketbol, tenis, bowling oynarken) şuramı incittim." "Ağrı kızımı kucağıma almamla birlikte başladı" ya da "sıkışmış bir pencereyi açmaya uğraşırken oldu." "On yıl önce bir araba kazasında arkadan darbe aldım ve o zamandır aralıklarla tekrarlanan sırt ağrıları yaşıyorum.

Ağrının bir yaralanma ya da darbeyle ilişkili olduğu savı Amerikan bilincine fazlasıyla yerleşmiştir. Elbette ağrı, kişi bedensel bir hareket yaptıktan sonra ortaya çıkıyorsa bunlar birbiriyle iliş-killendirmemek güçtür. (Ne var ki daha sonra da göreceğimiz gibi bu genellikle yanıltıcıdır.) Ancak sırt hassasiyetiyle, sakatlanmanın fazlasıyla kola yolduğuyla ilgili bu gitgide yayılan düşüncenin Amerikan halkı için tıbbi bir felaketten aşağı kalır yanı yok. Amerikan halkının yaşamı sırtlarına daha fazla zarar vermeyi engellemek ya da o korkulan ağrının tekrarlamasına olanak vermemek adına büyük ölçüde sınırlanmış durumda; adeta yarı-sakat kadın ve erkeklerden oluşan bir orduyu andırıyorlar. Şunu sık sık duyuyoruz: "Şuramı tekrar incitmekten korkuyorum, o yüzden yapıp ettiklerime çok dikkat edeceğim."

Doğruyu söylemek gerekirse bu düşünce yıllardır tıp mesleği ve diğer şifacılarca beslenip büyütülmüştür. Elde, tanıda sözü geçen kavramlarının hiçbirine dair bilimsel bir kanıt bulunmamasına karşın boyun, omuz, sırt, bel ve kalça ağrılarının omurga ve onunla ilişkili yapılarda oluşan bir sakatlık ya da hastalık olduğu veya bu yapıları çevreleyen kas ve bağlardaki yetersizlikten ileri geldiği varsayılmaktadır. Öte yandan, on yedi yıldır oldukça farklı bir tanıdan yola çıkarak tedavisini yaptığım bu bozukluklar sonucunda sevindirici bir başarı kaydettim. Benim gözlemime göre bu ağrı sendromlarının büyük çoğunluğu gerilim sonucu kaslar, sinirler, kirişler (tendon) ve bağlarda ortaya çıkan bir durumdan ileri gelmektedir. Oldukça basit, hızlı ve kapsamlı bir tedavi uygulamasıyla elde edilen yüksek başarı oranına bakıldığında bu görüş kanıtlanmış olmaktadır.

Tıbbın omurga ile ilgili bu endişelerinin kökeninde temel tıp felsefesi ve eğitimi yatmaktadır. Modern tıp, yönelirn açısından oldukça mekanik ve yapısalcı bir yol izlemektedir. Buna göre beden hayli karmaşık bir makinedir; hastalık ise makinede rahatsızlık, travma, kalıtsal kusurlar, yıpranma ve elbette ki kanser sonucu oluşan arızalardır. Aynı zamanda tıp biliminin laboratuar da bir aşk ilişkisi başlamış, burada kanıtlanamayan hiçbir şeyin geçerli olamayacağı inancı yerleşmiştir. Kimse laboratuarın tıbbi ilerler nede üstlendiği önemli rolü yadsıyamaz (penisilin ve ensülin bunu kanıtlayacak birer örnektir). Ancak ne yazık ki bazı şeyleri laboratuarda incelemek güçtür. Bunlardan biri de zihin ve onun organı olan beyindir. Duygular deney tüplerine ve ölçümlere tabi tutulmaya olanak vermediklerinden modern tıp bilimi onları yadsımayı ve bu inanışı da, zaten duyguların hastalık ve sağlıkla çok az ilişkisi vardır, diyerek sağlamlaştırmayı seçer. Bununla birlikte, hizmet veren hekimlerin çoğu duyguların bedensel rahatsızlıkların ortaya çıkmasında önemli bir rol üstlendiğini göz ardı etse de, içlerinden birçoğu da bunların beden kaynaklı hastalıkları ağırlaştırdığını kabul eder. Genel olarak hekimler duygularla ilişkili bir sorunla başa çıkmaya çalışmaktan rahatsızlık duyar. "Zihinle ilişkili olanlar" ve "bedenle ilişkili olanlar" biçiminde keskin bir ayrıma gitme eğilimi gösterirler ve ancak ikincisiyle ilgilenmekten rahatsızlık duymazlar. İnce bağırsakta görülen peprik ülser buna iyi bir örnektir. Her ne kadar bazı hekimler bu düşünceyi tartışmalı bulsa da, ülserlerin temel nedeninin gerilim olduğu konusunda yadsınamayacak oranda bir görüş birliği mevcut. Ancak akla yatkın olmasa da ilk adım ruhsal tedavi değil ilaç tedavisi uygulamasıdır ve reçete edilen ilaçlar asit salgısını etkisiz hale getirmeye ya da durdurmaya yarar. Ancak rahatsızlığın birincil nedeninin tedavisindeki başarısızlık yetersiz tipleri, yani tıp eğitimi sırasında uyandığımız bir konu olan belirti tedavisinden ileri gelir. Fakat çoğu hekimin Görev anlayışı bedeni tedavi etmek şeklinde biçimlendiğinden. sorunun psikolojik yanı, ana neden bu olsa dahi ihmal edilir. Adil olmak gerekirse, kimi hekimlerin hastalarına gerilimle ilgi şeyler anlatmayı denediklerini atlamamak lazım fakat bu çaba genelde yüzeyselliğin örensine geçemeyen sözlerle sınırlı kalır: ''Biraz rahatlaman gerek, çok fazla çalışıyorsun." Ağrı sendromları fazlasıyla "bedensel" görünmeleri nedeniyle doktorlarca bunların ruhsal etkenlerden kaynaklanana olasılığının düşünülmesi daha da güçleşir; böylelikle yapısal tanımlara sıkı sıkıya bağlanılır. Nitekim, bu davranışlarıyla aslında şu anda ülke çapında görülen bu ağrı salgınından da sorumlu olurlar. Yapısal anormallikler boyun, omuz, sırt, bel ve kalça ağrılarına yol açmıyorsa, o zaman buna yol açan nedir? Yıllardır süregelen çalışmalar ve klinik araştırmalar göstermektedir ki, bu yaygın ağrı sendromları belirli kas, sinir, kiriş ve bağlarda meydana gelen bedensel değişimlerin bir sonucudur ve Gerilim Miyozit Sendromu (GMS) şeklinde adlandırılmaktadır. Bu, belirli yaygın duygusal durumların neden olduğu zararsız ancak gizil olarak son derece ağrılı bir rahatsızlıktır. GMS'yi ayrıntılarıyla tanımlamak bu kitabın temel amacıdır.

Bu bölümün ileriki kısımlarında bu rahatsızlığın kimlerde görüldüğü, bedenin hangi kısımlarında ortaya çıktığı, ağrının seyir biçimleri ile GMS'nin insanların sağlık ve günlük yaşamları üzerindeki tüm etkilerine değinilecektir. Bunu izleyen bölümlerde ise GMS'nin psikolojik boyutu (ki bu her şeyin başladığı yerdir), ardından rahatsızlığın fizyolojisi ve tedavi yolları anlatılacaktır. Geleneksel tanı ve tedavi konusu baştan ele alınacak ve sonuç bölümünde de zihin ve beden arasındaki etkileşimin sağlık ve hastalık üzerindeki önemli etkisine değinen çıkarımlarının yer alacaktır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp