Oksijen Yetmezliği Durumu

Oksijen Yetmezliği Durumu :

Kişi ağrının sorumlusunun oksijen yetmezliği olduğunu nasıl bilebilir? Öncelikle bedenin gerilim ve endişeye karşı verdiği tepkiler olağandışı otonom tepkilerdir. Bunların en iyi bilineni peprik ülserdir (bunun yıllar önce uygulanan yaygın tedavisi mideye giden otonom sinirleri kesmekti) fakat spasrik kolon, gerilim kaynaklı ya da migren kaynaklı baş ağrıları ve daha pek çok rahatsızlık da aynı sınıftandır. Dolayısıyla GMS'nin patolojik fizyolojisinin otonam sistem kaynaklı olduğunun düşünülmesi akla yatkındır. Otonomlar GMS'de etkili oluyorsa, kaslar ve sinirlerde bir hasara yol açmalarının en etkili yolu bunu dolaşım sistemi aracılığıyla yapmaktır. Bu dokulara oksijen sağlayan küçük kan damarlarının azıcık daralması, o bölgeye daha az kan gitmesi, böylece dokularının hafif bir oksijen yetmezliği yaşarmalarına ve ağrının ortaya çıkmasını sağlamaya yetecektir. GMS'de görülen bedensel dönüşümlerin oksijen yetmezliğinden kaynaklandığı klinik olarak kanıtlanmıştır. Kaslara diatermi ya da ultrason cihazlarıyla uygulanan ısının sırt ağrısına geçici çözüm oluşturduğu uzun zaman önce kabul edilmiştir. Söz konusu kasa uygulanacak yoğun masaj ve hareket de kalıcı çözüm olmayacaktır. Bu üç bedensel uygulamanın da ortak noktasının kanın akış hızını artırmak olduğu bilinmektedir. Kanın yükselen akış hızı daha fazla oksijen anlamına gelir ve eğer bu ağrıyı dindiriyorsa oksijen yetmezliğinin ağrıdan sorumlu olduğunu düşünmek mantıklıdır.

Bu görüşü destekleyen, laboratuar ortamında elde edilmiş kanıt da mevcuttur. 1973'te iki Alman araştırma görevlisi H. G. Fassbender ve K. Wegner, Z. Rheum40rsch dergisinde ''Morphologie und Pathogenese es Weichteil-rheumastismus" adlı makalede sırt ağrısı çeken hastaların biyopsisi yapılmış kas çekirdeklerinde oksijen yetmezliğinin izlerine rastlanacağını gösteren bulgular sunmuşlardır.

GMS'de oksijenin oynadığı yaşamsal role dair elde edilen diğer kanıtlan geçen yıllarda primer fibromiyalji olarak bilinen rahatsızlıktan yakınan hastalarda kas oksijenlenmesinde düşüklük gözlendiğini laboratuar ortamında ortaya koyan bir araştırmacı topluluğunun çalışmalarına borçluyuz. Bu raporların tipik bir örneğini ise 1986 yılında Scandinavian Journal rfRheumotology'de (İskandinavya Romanoloji Dergisi) yayınlanan N. Lund, A. Bengtsson ve P. Thornborg'un ortaklaşa hazırladıktan "Muscle Tissue Oxygen Pressure in Primary Fibromyalgia" (primer Fibromiyaljide Kas Doku Oksijen Baskısı) adlı makale oluşturmaktadır. Yeni ve gelişmiş bir laboratuar aracı sayesinde, kastaki oksijen miktarını oldukça kesin bir biçimde ölçerek fibromiyaljiden yakınan hastaların ağrılı kaslarında oksijen düşüklüğü olduğunu ortaya koymuşlardır.

Bunun GMS nedenselliği açısından ne ifade ettiğine gelince, benim de uzun süre öne sürdüğüm gibi fibrosit ya da miyofibrosit (kimilerine göre miyofasiiti ve miyofasyal ağrı) olarak da bilinen fibromiyaljinin GMS ile eşanlamlı olduğunu söyleyebiliriz. Kendilerine fibromiyalji tanısı konmuş pek çok hastayı tedavi ettim; tutarlılık gösteren tıbbi geçmişlerine bakılıp da bedensel muayeneden geçirildikten sonra hepsinin şiddetli GMS hastası oldukları ortaya çıktı. B hastalarının hepsinin de tamamen iyileşmiş olması tanının doğruluğunu: bir kanıt oluşturur. Dolayısıyla fibromiyalji hastalarının kaslarında rastlanan hafif oksijen yetmezliği, GMS ağrısının nedeninin de oksijen açığı olduğu savını desteklemektedir.

Daha önce de değinililiği gibi GMS kendini hem niteliksel hem niceliksel olarak farklı biçimlerde belli eder; fibromiyalji olarak adlandırılan rahatsızlığın GMS'nin ortaya çıkma biçimlerinden biri olduğu da ortadadır. Bu kimseler istisnasız yakındıkları halsizliğin yanı sıra farklı kaslarda ağrı, uykusuzluk, endişe ve depresyon eğilimi gösterdiklerinden en şiddetli belirtilerin görüldüğü hastalar arasındadır. Tüm bu belirtiler daha üst düzeyde bir duygu, özellikle de öfke bastırılmasının işareti ve dolayısıyla daha şiddetli belirtiler olarak yorumlanırlar.

Günümüz tıp araştırmacılar bu açıklamayı kabul edemezler çünkü bu bedensel anormalliklerin yine bedenin kendisinde olması gerektiğini söyleyen en temel varsayımlarına aykırıdır. Sırt ağrısı gibi bir şeyin kökeninin beyin olduğu fikrini akıllarına dahi getiremezler. İşte hasta açısından burada oluşan büyük bir trajedidir; bunun nedeniyse bu boyun eğmez bakış açısı sürdüğü müddetçe hastanın da yarılış tanıya maruz kalmayı sürdüreceği gerçeğidir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp