Yaygın Yapısal Tanılar

Yaygın Yapısal Tanılar :

Benim deneyimlerime göre yapısal omur anormallikleri nadiren sırt ağrısına neden olmaktadır. Bu sırt ağrısı salgını son derece yeni olduğundan bu bizi şaşırtmamalıdır. Bir şekilde insan ırkı evriminin ilk bir milyon yılını sorunsuz atlamayı başarmış, fakat yapısal tanılara bakılırsa evrimin son dönemecinde omurgaya bir şeyler olmuş ve parçalanmaya başlamıştır.

Bu düşünce akla yatkın değildir. Kişinin aklına bu omurga anormalliklerinin daima orada olduğu ancak ağrıdan sorumlu tutulmamış olduğu, çünkü ortada sorumlu tutulacağı bir ağrı olmadığı fikri gelebilir. Elli yıl önce sırt ağrısı bu kadar yaygın değildi, ancak daha da önemlisi kimse onu ciddiye alınıyordu. Sırt ağrısının salgına dönüşmesi son otuz yılda GMS vakalarındaki artışla bağlantılıdır ve ironik olsa da, bu artış ta en önemli etken de tıbbın bunu saptama ve tanısını koymada gösterdiği yetersizliktir. Ağrı GMS yerine öncelikle omurgadaki türlü yapısal kusurlarla ilişkilendirilmiştir.

(Disk Fıtıklaşması)
Sırt ağrısı sorunu olan kişi bunun farkında olmasa da, omurgayı inceleyen öğrenciler beşinci bel omuru ile sakrum (kuyruk sokumu kemiği) arasındaki son omur arası diskin yirmi yaşındaki pek çok kimsede dejenerasyona uğramış olduğunu bilirler. Diskler omurga kemiklerinin oluşturduğu bütünler arasında bulunan, şoklara karşı koruma sağlayan yapılardır. Omurga yapılanma "kaymalar" kesinlikle engellenecek biçimde Yunan ve aşağıdan bağlanmışlardır. Dışı sert, lifsi bir kabukla çevrilidir; içinde ise kuvvet emilimini sağlayan kıvamlı bir sıvı bulunur. Omurganın aşağı ucunda ve boyundaki diskler bu bölgelerdeki yoğun faaliyet sonucu az önce de ifade edildiği gibi erken yaşlarda, kimilerinde yirmilerinde yıpranmaya başlar. Tam olarak ne olup bittiği kimse tarafından kesin olarak bilinmese de, disk düzleşmekte ve bu da bize içindeki sıvının ya kuruduğu ya da disk duvarının zayıflamış bir bölümünü delip dışarı akuğı ve sıklıkla da görüldüğü gibi bu sıvının sırta doğru sokulmuş olduğunu anlatır.

Disk duvarının delinmesi bizim disk yırtılması ya da daha yaygın tanımıyla fıtıklaşma olarak bildiğimiz durumdur. Bu olay büyük olasılıkla diş macununu sıkıp tüpten dışarı çıkarmaya benzer. Kimi durumlarda sıvı düven delip geçemez, sadece orada şişkinlik oluşturur. Yumuşak dokunun aynılarını görüntülemek üzere hatırı sayılır tanı teknikleri olan BT ve MR'da tüm bunlar gözlemlenebilir. Geleneksel röntgen filmlerinde ise farklı bir madde kullanılmadığı sürece yalnızca kemiklerin gözlenmesi olasıdır. Burada sorulması gereken önemli soru, "Dışarı çıkan bu maddenin doğurabileceği bir zarar varsa bu nedir?" olacaktır. Bu konu hakkındaki uzlaşımsal görüş "diş macununun yakındaki bir omur sinirini baskılayarak ağrıya neden olacağı yolundadır. Eğer disk dört ve beşinci bel omuru ya da beşinci bel omuru ve sakrum arasındaysa ağrı bacakta görülecektir. Eğer boyundaysa kol ağrısı oluşacaktır. Bacak ağrısına genelde sjyatik adı verilir.

Kendi deneyimlerime dayanarak konuşursam kaymış disk maddesinin ağrı ya da herhangi bir nörolojik belirtiden sorumlu olduğuna çok seyrek rastladığımı söyleyebilirim. Bu azınlığın görüşüdür ancak tam olarak yalnız olduğum da söylenemez. Çok anınmış bir nöroloji cerrahı ve Miami Üniversitesi Tıp Fakültesi kürsü başkanı Dr. Hubert Rosomoff da, H. Fields, R. Dubner, F. Cervero ve L. Jones tarafından hazırlanan Advances In Pain Research and Therapy'de (Ağrı Araştırma ve Tedavisinde Gelişmeler / New York Raven Press, 1985) yayınlanan ve "Disk Fıtıklaşması Ağrıya Neden Olur mu?" konusunu ele aldığı makalesinde aynı sonuca varmıştır. Kendisi yıllarca sırt ameliyatları yapmış ve çıkarırnını da gözlemlediği tutarsızlıklar ve sürekli baskılanan bir sinirin kısa bir süre sonra ağrı iletisi göndermeyi bırakacağı yolundaki mantıklı nörolojik patofizyoloji olgusuna dayandırmaktadır. Sonuç uyuşmadır. O halde disk fıtıklaşması nasıl sürekli ağrıya neden olabilir? Bu sorun üzerine yıllarca çalışmalar yürütmuş olan bir diğer saygın araştırmacı, İsveçli Dr. Alf Nachemson, 1976'da Spine'da (Omurga) yayınlanan makalesi "The Lumbar Spine: An Orthopedic Challenge" (BelOmuru: Ortopedik Bir Risk) adlı makalesinde vakaların çoğunda sırt ağrısının nedeninin bilinmediğini ve hemen hemen hepsinin de ameliyata başvurmaksızın tedavi edilmesi gerektiği görüşünü öne sürmüştür.

Benim disk fıtıklaşmasının zararsız olduğu çıkarımım, on yedi yıldır yüksek bir başarı oranıyla tedavi ettiğim hastalarımdan edindiğim deneyimlere dayanmaktadır ve bana dışarı çıkan bu maddenin sadece orada olduğu, hiçbir zararının olmadığını düşündürmektedir. Zavallı, günah keçisi olmuş diskin masum olabileceği iddiaları ilk kez disk fıtıklaşmasının kişide neden olduğu beklentiler, hastanın geçmişi ve bedensel muayene sonucu elde edilerıler arasında sürekli bir bağdaşıklık ilişkisinin bulunmadığının gözlemlenmesi sonucu ortaya atılmıştır. Örneğin, tanı çalışması (BT ya da MR) sonucunda dört ve beşinci bel omurları arasındaki boşlukta fıtıklaşmış disk olduğu saptanabilir; bu da bacak ve ayağın oynatılmasını sağlayan kaslarda bir zayıflık olasılığına dikkat çekecektir. Ancak muayene sonucunda yalnız bu kaslarım değil bacağın arka kısmındaki, yani harekete geçişlerinde dördüncü ve beşinci bel omurlar arasındaki boşluktan geçen sinirlerin etkisi olmayan kaslarda da zayıflık gözlenmiştir.

Bunun üzerine muayenem sırasında siyatik siniri civarında yer alan kalça kaslarına baskı uygulandığında bunun ağrıya neden olduğunu tespit etme olanağım olmuştur. Bu da sinir rahatsızlığının fıtıklaşmış disk bölgesinden değil iki kas grubuna da hizmet eden siyatik sinirinden kaynaklandığını ortaya çıkarmıştır. Aşağıdaki hasta öyküsü bunu açıklamaktadır: Hasta kırk dört yaşında, meslek sahibi ve on beş yıldır da alt sırt ve bacak ağrısından yakınan bir bayandı. Bana başvurmadan yedi ay önce alt sırt ve sağ bacağında şiddetli bir ağrı nöbeti yaşamıştı. Ayrıca sağ bacağının zayıflığından şikayetçiydi, BT taramasında beşince bel omuru ve sakrum arasındaki küçük bir diskin fıtıklaştığı gözlenebiliyordu ancak oradaki kireçlenmeye bakılırsa dışarı çıkışı uzun zaman önce gerçekleşmiş olmalıydı. Belirtilerin ortaya çıkmasına bunun neden olabileceği pek olası gibi görünmese de konan tanı buydu. Ağrı bunu izleyen yedi ay süresince de devam etti, hasta sağ bacağındaki zayıflık nedeniyle bedensel açıdan sınırlanmıştı. Muayenemin sonucunda kendisine sağ ayak bileği kirişlerinden birinin eksik ve orayı saran kasların zayıf olduğu tanısı kondu. Bu iki bulgu da ilk sakrum omur sinirinin baskılanmasından (diğer dektorun iddiası da bu yöndeydi) kaynaklandığı şeklinde açıklanabilirdi. Çünkü bu sinir o bölgeyi saran kaslara motor lifleri gönderiyor ve söz konusu disk bölgesinden geçiyordu. Fakat muayene devam ettikçe bacağın ön kısmındaki kasların da zayıf olduğu ortaya çıktı; düşük ayak şikayeti vardı. Budururn ise disk fıtıklaşmasına yorulamazdı çünkü bu kaslara etki eden omur sinirleri fıtıklaşmanın yakınında bulunmamaktaydı. Öte yandan, tüm bulgular sıklıkla GMS'de görüldüğü gibi sağ siyatik sinirinin normal işlevine müdahale eden bir şeyin varlığıyla açıklanabilirdi. Bu sinir üçüncü, dördüncü ve beşinci bel omuru sinirleri ile birinci ve ikinci sakrum omuru sinirlerinden bölümlere yrılmaktadır. Bu nedenle siyatik sinirini rahatsız eden herhangi bir şey, tıpkı bu hastada açıkça görüldüğü gibi, bacağın bu sinirlerin faaliyette bulunduğu bölümlerini etkileyebilmektedir. Bu hasta muayene sırasında aynca siyatik sinirinin yer aldığı kalçanın sağ yansında da hassasiyet işaretleri vermiştir. Bedensel sınama sonucunda elde edilen bu ve benzeri bulgu1at kalçanın sağ yansı ve siyatik sinirini de içine alan bir GMS tanısını oluşturmuştu; bu durumda disk fitıklaşması hiçbir önem taşunayan rastlantısal bir bulguydu. Böylesi klinik uyuşmazlıklara sıkça rastlanır ve kişi kendini bunların neden her zaman ortaya çıkanlamadıklarını merak etmekten alıkoyamaz. Hekimler fıtıklaşrnış disk tanısına öylesine sabitlerımişlerdir ki, tanı kimi zaman sadece hastanın geçmişinde deneyimlediği görülen alt sırt, kalça ve bacak ağnsına dayanarak ya da ortada bacak ağrısı da, BT ya da MR tarama sonuçlan da olmadan konulur.

Disk fıtıklaşması tanısı sadece muayene ya da kuru bir röntgen filmine bakılarak konulamaz. Eğer yapılan buysa, genelde elde edilecek sonuç ornurlar arasındaki bir disk boşluğunun, ya da daha sık rastlandığı üzere son iki omurarası boşluğun daralması şeklinde olacaktır. Son boşluktaki bu anormallik daha önce değinildiği gibi yirmi yaşın üzerindeki hemen herkeste görülmektedir. Bu diskin yıprandığı anlamına gelir ve yaşlarıma sürecinin son derece doğal bir parçasıdır. Bu çeldirici olabilir ancak bunu olağan yaşlılık olgusunun bir belirtisi olarak değerlendirmeniz de tavsiye edilmez. Disk dejenerasyonun (yıpranmasının) saç beyazlaması ya da cilt kırışmasından daha patolojik bir yanı yoktur. Son yıllarda tıp literatürüne hiçbir sırt ağnsı geçmişi olmayan hastalarda disk fıtıklaşması görüldüğüne dair sayısız rapor katılmıştır. Bunlar bedenin diğer bölümlerini incelemek amacıyla yapı-lan BT taramaları sonucunda rastlantısal olarak keşfedilmiştir. Soruna nesnel yaklaşmak adına şuna değinilmelidir ki, disk bozukluklan olduğu kanıtlanmış hastaların geçmişlerinde daha sık sırt ağnsı çektiklerini ortaya koyan istatistiksel bir çalışma da mevcuttur.

Ben ağrıya neden olan şeyin disk patolojisi değil GMS olduğu ve beynin GMS için kendine hangi bölgeyi seçeceğine karar verdiği o gizemli süreçte anatomik bozukluğu, patolojik düzeyde olmasa dahi (disk fıtıklaşması gibi), mevcut bir anormalliği hedef aldığı görüşleriyle uzlaştırmaya çalışmaktayım. Yıllardır büyük başarı oranıyla tedavi edilen disk fıtığı hastalarını belgelemek adına 1987' de bir anket düzenlenmiştir.

Bir araştırma görevlisi tarafından yüz doksan hasta ile telefonda görüşülmüştür. Hastaların adları bir ila üç yıl önce muayene ve tedavi edilmiş kimseler arasından rastgele seçilmiştir. Her vakada ağrı BT taramasında gözlenebilir bir disk fıtıklaşmasına bağlanmıştır. Bu kimselere, hasta öykülerine ve bedensel muayenelere dayanarak GMS tanısı konmuş ve hepsi olağan tedavi programında geçirilmiştir. Sonuçlar aşağıdaki gibidir: Ağrıdan tamamen kurtulan ya da neredeyse tamamen kurtulan, bedensel faaliyette sınırlarına yaşamayanlar ……………………..96 (% 88) Gelişme gösterenler, az ağrı yaşayan ve bedensel faaliyetleri sınırlanmış olanlar ………………………..11 (% 10) Durumu değişemeyenler ……………………………..2 (% 2) Durumunda gelişme gözlenmeyen iki hastanın çok şiddetli, sürekli ruhsal sorunlar olduğu tespit edilmiş ve bugüne dek psikoterapi almayı sürdürmüşlerdir.

Bu istatistikler disk fıtıklaşmasını ciddiye almayı zorlaştırıyor. Oysa bu hastaların her birine ağrının nedeninin bu olduğu söylenmiş; otuz dokuzuna ameliyat olmaları önerilmiş; bunların üçü ameliyat olmuş; ve geri kalanların çoğuna ise eğer alınan önlemler işe yaramazsa ameliyatın gerekli olacağı anlatılmıştır.

İşte bir başka hasta öyküsü. Hasta yirmi beş yaşında alt sırt ve sağ bacak ağrısından yakınan bir adamdır; bana gelmeden iki ay önce kendisinde disk fıtıklaşması olduğunu gösteren bir miyelogram çektirmiştir. Bunun üzerine her türlü bedensel faaliyeti bırakılası ve ameliyat olması tavsiye edilmiştir. Bunların ikisi de ağrının nedeni disk fıtıklaşması olduğu haller içi uygun tavsiyelerdir. Kendini adamış bir sporcu olan (en sevdikleri basketbol ve su topu) bu adam tanı karşısında yıkılmıştır. Onu daha da üzen şey, kendini oldukça gergin biri olarak tanımlayan bu hastanın, artık gerilimini bu tür güç gerektiren sporlar aracılığıyla atamayacağı gerçeğidir. Bu hasta çok kaygılı olsa da ameliyat olmaya karşı çıkmış, spor salonunda çalışmayı sürdürmüş; hatta arada basketbol bile oynamıştır.

Durumu ne iyiye ne de kötüye gittiğinden, kendini inciteceğine dair mutlak bir korku içinde yaşamıştır. Bu çalışmayla ilgilendiğim yıllar boyunca, ortada alt sırt ağrısı olduğu ve suçlanacak bir disk fıtıklaşması da olmadığı durumlarda en yaygın şekilde konan tanının spinal stenoz (omurga dar kanal) olduğunu gördüm. Bu kimi zaman doğuştan olduğu, ancak çoğunlukla da omurların yaşlanması sonucu ortaya çıktığı düşünülen, spinal kanalın (omuriliğin) daralması anlamına gelir. Kemiğin büyümesi, osteofit olarak da bilinen durum kanalın daralmasınaneden olur.

Bu bozukluğa benim verdiğim tepkinin temelinde kendi hastalarımla olan deneyimlerim yatmaktadır. Yaş ayrımı olmaksızın, baktığım hastaların çoğunda röntgen sonuçlanmasına yansımama neden olan bir sorun, yani GMS vardır. Eğer stenoz ciddi boyutlara ulaşmışsa kanalın ameliyat yoluyla genişletilmesi gerekir ancak benim rastladığım bu tip vakalar birkaçı geçmemektedir.

(Sinir Sıkışması)
Sinir sıkışması disk fıtıklaşmasından sonra, özellikle de boyun, omuz, sırt ve aynı taraftaki uzvun üst bölümünde ağrı görüldüğü durumlarda en sık konulan tanıdır. Sıkışmış olduğu varsayılan sinir, yakınında bulunan boyun omurundaki bir delikten geçen boyun omurgası siniri (servikal spinal sinir), sıkışmayı yarattığı düşünülen de bir osteofıt ya da disk fıtıklaşmasıdır. Tanı güçlüklerle doludur; fazlasıyla sallantıda kavramlar üzerine oturtulmuştur. Bir kez daha yapısal nedeni betimlemek sorun olmakta, kimi zaman da rahatsız edici bir nesnelik yoksunluğunu daha da beslemektedir. Aşağıda sıralayacağım örnekler sinir sıkışması tanısına kuşku karıştırmaktadır. Öncelikle bu belirtiler kemik çıkıntılar ya da disk fıtıklaşması olmayan gençlerde görülmektedir. İkincisi, kemik çıkıntılar fazlasıyla yaygındır ve bu insanların çoğunluğunda da ağrı söz konusu değildir. Çıkıntılar yaşa bağlı olarak nicelik ve boyut açısından artış gösterir, böyle bakıldığında orta yaş ve üzerindeki kimselerin hepsinde boyun ve kol ağrısı görülüyor olması gerekir, oysa durum bu değildir.

Üçüncü olarak, nöroradyoloji uzmanlarının bize söylediği, kemik çıkıntılarının siniri sıkıştırmadan önce aradaki boşluklar (foramenleri) kapatması gerektiğidir; ancak bunun gerçekleştiğine çok seyrek rastlanır.

Dördüncü olarak, aynı ilke fıtıklaşmış bel diski için de geçerlidir: Bir sinirin sürekli baskılanması gözlenebilir uyuşmaya (testler sırasında ağrının gözlenmemesine) neden olacaktır. Bu kimi zaman hastaların kol ya da bacaklarında hissettikleri gözlenemeyen uyuşma duyumsamasından farklıdır.

Beşinci olarak da, tıp literatüründe omurgada aşırı büyüme, iyi huylu tümör gibi pek çok vakanın çoğunlukla ağrı yaratmadığına dair pek çok rapor bulunmaktadır, "Sinir sıkışması" yaşayan hastaların çoğunda boyun ve omuz kaslarının, özellikle de omurların ayrıldıkları yerlerdeki üst trapez kası ve boyun omurgası sinirinin etkin olduğu GMS'ye rastlanır.

Dört boyun omuru sının ve birinci göğüs omuru sinirleri birleşerek kol ve bacaklara giden sinirlerin tekrar düzenlendiği bir çeşit işletim bölgesi olan brakiyal pleksusu oluşturur. Brakiyal pleksusun GMS süreciyle sıkı ilişkisi olma olasılığı yüksektir. Ancak sorun ister omurga sinirleri, ister barkteiyel pleksus ister ikisiyle de ilgisiz bir şey olsun, hastalığın bölgesel tedavisi olmadığından, biz onun başladığı yer, yani beyin üzerinde çalışırız. İşte pek çok ders çıkalabilecek çarpıcı bir vaka öyküsü. Hasta orta yaşlı, meslek sahibi bir bayandı; boynunun sol kısmı, sol omuzu ve özellikle bileğinde şiddetli bir ağrıyla birlikte sol kolunun tamamında ağrı duymaya başlamıştı. Geceleri bilek ağrısıyla uyandığı oluyordu. Bir gün işleri daha da kötüleştiren bir şey olmuş ve hasta "donmuş omuz" dediğimiz şeye yakalanmıştı, sol omzunu kesinlikle hareket ettiremiyordu. Bu omuz ağrılarını daha da kötüye götüren ve sık görülen bir sorundur. Hastalar genellikle, ağrı yüzünden omuzu hareket ettirmekten kaçınır, hareketi sınırlandırdıklarının farkına da varmaz, bir süre sonra birden hareketin tamamen yok olduğunu fark ederler. Tıpkı hareketin sınırlandığı diğer herhangi bir eklemde de olacağı gibi normal hareket yoksunluğu dolayısıyla omuz eklemini saran kapsül zamanla küçülür. Ayrıca bu hasta sol elinin zayıf olduğunu, elinden nesneleri düşürüverdiğini de bildirmişti.

(Faset Sendromu)
Faset iki omurga kemiği arasında yer alan eklemin teknik adıdır. Tıpkı tüm diğer eklemler gibi onlar da yıllar geçtikçe eskimeye, yırtılmaya ve anormal haller almaya başlar. Bu değişimlerin hastaya ağrı verdiğine inanılır. Benim deneyimlerime göre ise böyle bir şey yoktur. (Omur Kireçlenmesi)
Omur eklemi kireçlenmesi terimiyle ifade edilmek istenen genellikle osteoartrit ya da osteoartroz'dur. Bunlar daha önce değindiğimiz yaşlılığa bağlı değişimlerle ilişkilidir. Ayrıca spondiloz olarak da ifade edildiği olur. Ben bunun patolojik olduğuna, dolayısıyla belirtileri üreten etken olduğuna dair bir bulgu elde etmedim. Ancak romatizmal eklem iltihabı tamamen farklı bir durumdur. Bu bedendeki herhangi bir ekleme sıçrayabilen ve daima ağrıya neden olan iltihaplı bir süreçtir.

(Spondiloz)
Spondiloz da omurga kemiğinde görülen, röntgen aracılığıyla kolaylıkla tespit edilebilen, benim deneyimlerime göre ise sırt ağrısından sorumlu olmayan bir başka kusurdur.

(Spina Bifida Oculta (Kapalı Bel Açıklığı))
Spina Bifida Oculta (Kapalı Bel Açıklığı) omurganın ucunda oluşan, doğuştan gelen bir başka bozukluktur. ancak burada söz konusu olan kemikte bir parça eksikliğidir. Ağrı geçmişten bugüne (hatalı biçimde) yine bu kusurla ilişkilendirilmiştir.

(Spondllolistezis)
Spondiloilistezis, genellikle omurganın bitiminde bulunan iki kemiğin karşılıklı olarak doğru biçimde dizilmemiş olduklarını ifade eder. Bu durumda biri diğerinin önünde bulunur. Röntgene bakıldığında ürkütücü bir durum gibi görünse de benim karşılaştığım örnekler daima iyi huylu olmuştur. Elbette iyi huylu olmayanlar da çıkacaktır ancak ben şu ana dek böyle bir vakayla karşılaşmadım.

Bunca yıl son derece çarpıcı vakalarla da karşılaşmadım değil. Ellili yaşların sonlarında, üç yıldır deyim yerindeyse hayatı ona zindan eden bir sırt ağrısı yaşan bir erkek hastam olduğunu hatırlıyorum. Fazlasıyla özlediği spor faaliyetlerine katılamıyor, kendi deyimiyle günleri "tam bir işkence" şeklinde geçiyordu. Birkaç kez kendisine ameliyat önerilmiş olmasına ve çaresiz durumuna karşın korkusu yüzünden bunu reddetmişti. Muayene, hastanın oldukça sağlıklı görüntüsüne karşın son derece endişeli bir kişilik olduğunu ortaya çıkarmıştı. Bacaklarında sinirsel bir değişim olmuyorduysa da boynundan kalçasına dek uzanan kaslarda aşırı hassasiyet gözlenebiliyordu. Klasik bir GMS vakasıydı.

İşte buradaki ikilem: hem spondilolistezis hem de GMS tanısı konmuş bir hasta. Onun GMS hastası olduğundan hiç kuşkum yoktu, kendisi de bana inanmak istediğini söylüyordu ancak ameliyat öneren doktorlar ne olacaktı, onlar yanılıyor olabilir miydi? Ona kendisinde açıkça GMS olduğunu söyledim; bu yüzden kendisini önce ağrıdan kurtarıp sonra geriye ne kaldığına bakmaya davet ettim. Alışıldık tedavi süreci başlayınca ağrı azalmaya başladı. Dört haftalık tedavi sonunda eşiyle birlikte bir tatile çıktı ve dönüşte tatil süresince hiçbir ağrı duymadığını bildirdi. New York'a geri dönüşü ve sıradan yaşamına tekrar başlamasıyla birlikte ağrı da geri döndü ancak çok hafif seyretti. Artık ağrının nedenine dair tek kuşku yoktu. İyileşmeyi sürdürdü ve ilk ziyaretinin üzerinden üç ay geçmişti ki en sevdiği spora yeniden kavuştu.

Bu hasta ilk görüşmemizin üzerinden tam bir yıl geçtiğinde bana yazarak hala her şeyin yolunda olduğunu bildirdi. Kıyasıya maçlarda yer alıyor, tedavisinin sadece dinleme ve öğrenme yoluyla gerçekleştirildiğini anımsadıkça bunun büyük bir başarı olduğunu düşünüyordu.

Spondilolistezisin asla sırt ağrısına neden olmadığını söylemek kusurlu bir değerlendirme olacaktır ancak şu ana dek böyle bir vakayla hiç karşılaşmış değilim.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp