insan anatomisi

Anatomi 2 :

Dört karıncığın tüm hacmi 100 santimetre küp ya da beynin kapasitesinin yüzde 7'si kadardır. İçleri de beyin ve omurilik sıvısı ile doludur. Bu sulu, alkalik, yarı saydam, düşük özgül ağırlıklı renksiz sıvı, sürekli olarak (karıncıkların içinde) üretilmekte 'Ve aynı oranda sürekli olarak yeniden emilmektedir. (Bu sıvı, her iki yan karıncıktan beynin yüzeyine doğru akacak şekilde sızdıktan sonra orada kan akımına karışmak üzere yolunu bulur). Burada olasılıkla 'üretilmekte' sözcüğünü kullanmak doğru değildir çünkü bu sıvı temelde yeniden üretilmiş olmayıp süzülmüş kandır. Kanın akyuvarları, kan kürecikleri ve trombositleri süzülmüş ve bu yüzden kanın sıvı bazını oluşturan plazmaya benzeyen bir sıvı oluşmuştur. Bu sıvı besin maddelerini de taşımaktadır ancak birincil derecede görevi beyni korumaktır. En değerli varlı-ğımız olan beynin yukarda söylendiği gibi akıcı yapıda oluşunun anlamı, kafatasından çıkarıldığında kendi kendini destekleyemeyip biçimini koruyamaması demektir. Böyle bir beyin hemen deforme olur ve çökerek yayılır. (Bir zamanlar bu konuyu anlatırken, «Beyin bu durumda paluze gibi çöküp kayan diye yazmıştım. Bir Amerikalı editör bana sormuştu; «Bizde paluze yoktur. Pelte gibi mi çöküp kayıyor?» Ben de şöyle yanıt vermiştim; «İngiltere'de jöle var oysa bizde de pelte yok.

Ve de beyin, paluze gibi çöküp kayar.» Bu yanıtı verirken iki dildeki ayrılığı daha iyi sezinliyordum. Ancak bu durumdaki beynin her iki dilde de çöküp kayar şeklinde anlatılacağı kesindir.

Beyin kendibiçimini, yardım almaksızın koruyamıyorsa, kafatasının kaba yapısı içinde ayakta kalabilmesi nasıl mümkün olabilir? (Bir paluze, pelte ya da jöle bir pasta kalıbına konulunca kuşkusuz kayıp akacaktır). Bu soruya yanıt, burada üç tabakanın (ya da beyin ve omuriliği çevreleyen zarın) var oluşuyla beyinkorunur, şeklinde verilir. Bu tabakaların içinde duyarlı maddelerin sarılmasında kullanılan maddelere benzer şeyler bulunmaz. Ancak, tabakalar ilk olarak kafatasının katılığına, daha sonra orta tabakanın aracılığıyla beynin yumuşak 'yapısına uyarlar. (Olasılıkla, paketleme işinde uğraşanların işlerini henüz kusursuz yapmayı öğrenememiş olmaları nedeniyle burada taklit etmeleri gereken bir yöntem bulunmaktadır).

Burada en dış bölge (kafatası tarafındaki tabaka) dayanıklı, lifli bir astarı oluşturmakta ve bu tabaka gerçekte kafatasının içine sıkıca yapışmaktadır. Bu nedenle, kafatasının büyük katılığı içinde beyinle kafatası arasında bir boşluk bulunmaz 've iyi paketlemenin sonucu olarak kafatasının içinden bir takırtı sesi gelmez. Bu tabakayı zar (meninge) diye adlandırmak akla ince ve duyarlı olduğunu getirebilir. Oysa bu tabaka ne ince ne de çok duyarlıdır. Gerçek adı sert zardır (ya da dura mater. Bu sözcükler de anneliği hatıra getirdiği için seçilen bir ad olabilir. Aslında, Araplar beyin zarlarının bedendeki tüm zarları oluşturduğuna inanırlardı. Bu yüzden Arapçadaki sert anne deyimi çevrilerek dura mater adı oluşturulmuştur). En içteki tabaka ise, vasküler yapı özelliği gösteren bir zar olarak beyin omurilik ince zarı (ya da pia mater: nazik anne) olarak adlandırılır. Sert zarın sertliğiyle kafatasının sert yapısına uyuşu gibi bu da yumuşaklığıyla beynin dış yüzeyinin duyarlı yapısına uyar. Bir kez daha yineleyelim; beyinde osilasyon yani dalgalanma şeklinde bir hareket bulunmaz. Hem sert hem de yumu-şak olmak zorunda bulunan orta tabaka, hem sağlam hem de duyarlı bir yapıya sahiptir. Bu şekilde örümcek ağı gibi ipçiklerden oluşan yapıdaki orta tabakaya örümcek zar (ya da araknid) adı verilir. Ancak, burada üç tabakanın var oluşu dahi beynin korunması için yeterli de-ğildir. Bir de karıncıklardan gelen beyin ve omurilik sıvısı ile dolu olan araknidaltı boşluğu bulunmaktadır. Bu nedenle kendisi böylesine sıvısal yapıda olan beyin, yalnızca üç tabakayla desteklenmemiş olur.

(Burada, beyin zarlarında iltihaplanmanın neden olduğu hastalığın menenjit olarak adlandırıldığını anımsatmakta yarar görüyoruz). Böylece, basınçla hacmi küçültülemeyen bir sıvı kütlesi, üç tabakadan oluşan mükemmel engeli berkitmektedir. (ilerde ilgili kesimde açıklanacağı gibi, boks sporunda boksörlerin başlıca hedeflerinden biri, beyni koruma ve destekleme - s; minin mükemmelliğini bozmaktır). Buradaki üç tabaka halindeki zarın tek görevi beyni korumak değil, aynı zamanda biraz değiştirmiş şekilleriyle üçüzlü koruma rolünü omurilik boyunca aşağı kadar sürdürmektir.

Bütün bu korumayla ve merkez sinir sisteminin yaklaşık 1.400 gramlık kütlesinin paketlenmesiyle ilgili açıklamaların sonucu olarak, sistemin bir altın stokunun koruma h kasalarda saklanışı gibi yalıtılmış bir durumda olduğu sanılmamalıdır. Sistem dış dünyayla ve insan bedeniyle bağlantılı olmalıdır. Özellikle, duyu organlarından bilgiler almalı, onlara ve kaslara emirler göndermelidir. Temiz kanı almalı ve kirli kanı geriye vermelidir. Bu yüzden atar ve toplardamarları var olmalıdır. Böylece sinir sistemi ne denli kolay ineinebilir nitelikte olursa olsun, herhangi bir organdan daha çok vakum içinde, kozasını örmüş ve her şeyden yalıtılmış durumda değildir. Özetle, burada beynin kendisi ve kafatası sinirleri, omurilik ve omurilik sinirleri bulunmalı; buraya kan ikmali yapılmalıdır. '

Kafa slnlrleri. Kırmızı gülü gördüğünüzde, takıp üzerinize gülü yürüyün sekerek dereden aşağı köyün dolayına. Bu çok ayrıntılı anlamsız cümle, insana hiçbir esin kaynağı olmayabilir. Oysa beynin sinirleriyle çok ilgilidir. Merkez sinir sistemini periferal sinir sistemine bağlayan dirimsel önemdeki sinir bağlantıları için belleği kuvvetlendiren başka bir ezberleme ipucu öğretilmemişse, her tıp öğrencisi bu cümleyi ezbere bilmelidir. KGGTÜGYSDAKD: Bunlar kafa sinirlerinin adlarının ilk harflerinin sırayla yazılışıdır. Yukardaki anlamsız cümle öğrenciye bu akıl karıştırıcı durumda yardımcı olabilir. (Kitabın İngilizce aslındaki cümle gene ilk harflerle başlayan sözcüklerle oluşturulmak üzere şöyleydi: Emektar Olimpus dağının en tepesinde şişman kulaklı Alman bir şerbetçi otunu gözledi. Burada paragrafın başındaki, kafa sinirlerinin Türkçe adlarının ilk harfleriyle başlayan sözcüklerle oluşan cümleyi biz uydurmak zorunda kaldık - Çeviren).

Gereksiz yinelemeler yapan bir kişi olarak, bir kez daha beynin yapısı daha basit olsaydı durum daha kolayolurdu diyeceğiz. Örneğin, balıklarda yalnızca on kafa siniri bulunmaktadır. Bunlar beyinden oldukça açık bir şekilde çıkarlar. 1. No. lu sinir balığın bedeninin ön ucundadır. 10 No. lu sinir ise, beynin arkasında, omuriliğe en yakın yerden çıkar. İnsanda kafa sinirleri işlevsel yönden balık sinirlerinin ilk örneğine benzer ve beyindeki aynı alanlardan (bunlar ön, orta ve yamukbeyindedir) çıkarlar. Ancak, ilk atalarımızınkine göre beynimiz şekil bozukluğuna uğramış olduğundan bu çıkışlar aynı görünüşte değildirler.

Başlangıçtaki simetri ve basitlik kaybolmuş oysa şişip büyüyen yarım kürelerin sıkıştırmasıyla beynin doksan derece bükülmesine karşın, özgün mantık şimdi de korunmuştur. Balığın bedeninin yatay durum karşın, insanın ayakları üzerinde dikilip durması beynin bükülmesine yol açmış bu da sinirlerin çıkış tablosunu daha çok karıştırınıştır.

Gene de balıktaki eski tasarım korunmuştur. Sinirlerin numaralanması da insanda iki fazlasıyla (11 ve 12. No. lu sinirler) aynıdır.

Şimdi yukardaki kırmızı gülle başlayan cümlemizi bir kez daha anımsayarak on iki kafa sinir çiftini sayalım :

1. Koku siniri. Burnu, beynin şakak lopunun kaidesinde bulunan ve koklama lopları adı verilen yere bağlar.Bu nedenle koklama organı en önde olan ve beynin ön ucuyla çok yakın bulunan bu duyu organı ile ilgili sinir dokusu arasındaki uzaklığı pek kı-sa olan balığa oranla insanda, bu uzaklık büyüktür. Beyinle 1 No. lu kafa siniri aracılığıyla bedenin bir yerinin tek olarak burada doğrudan bağlantı oluşturması, insan aklının kayna-ğı olan beyin yarım kürelerinin temelde koku almayla ilgili olduğunu düşündürmektedir. Oysa, üstünkörü konuşursak, evrim beynin bu bölümünü ele almış, koku almayla ilgili alanı başka yere kaydırarak yerine daha ilgi çekici işlevlerin merkezini koymuştur. Koku siniri yalnızca duyurucudur (Ya da beyne doğru taşıyıcıdır). Tüm uyartılan beyne götürür. Bununla bağlı hareket ettirici (beynin dışına doğru taşıyıcı - motor) sinirleri yoktur. Bütün kafa sinirleri böyle duyurucu, hareket ettirici ya da bunların her ikisini birden içeren niteliktedirler.

2. Görme sinirİ. Balıklarda gözün retina tabakasından çıkan sinir lifleri oldukça düz bir doğrultuda uzanıp beynin en yakın yerine (önbeynin arkasına yani arabeyin: dienkefal'e) bağlanır.

İnsanoğlunda her bir görme siniri (her koku sinirinde 30 dolayında lif bulunmasına karşılık her görme sinirinde bir milyon dolayında lif bulunmaktadır) görme deliğinden geçerek kafatası boşluğuna girmeden önce yaklaşık dört santimetre yol alır.

Geriye, optik sinir çaprazına (hipofizin yanında bulunan bu çapraz X harfi şeklindedir) doğru uzanır. Burada her sinir demetinin yansı beynin mukabil tarafına geçmektedir. Daha sonra sinirler beynin arkasına doğru yollarına devam ederler. (Görme sinirinin gerçek bir kafa siniri ya da yalnızca beyin dokusunun gözün retina tabakasına doğru uzanan bir uzantısı olup olmadığına ilişkin akademik düzeyde bir kararsızlık bulunmaktadır. Oysa, görme organından beynin görme korteksine dek uzanan yolun olabildiğince uzun tutulmuş olduğu konusunda hiçbir tartışma yapılmamaktadır). Aynı şekilde 1 ve 2. No. Lu kafa sinirlerinin yalnızca duyurucu sinirler olduğu da tartışılmamaktadır.

3. Göz oynatıcı sinir. Her bir göz küresini kontrol eden altı kastan göz merceğinin odaklanması ve gözün üst kapağının hareketlenmesini ayarlayan dördünün etkinlikleri göz oynatıcı sinire bağlıdır. Bu nedeille göz oynatıcı sinir tümüyle hareket. Ettirici bir sinirdir. Ortabeyinden çıkar. (Beyindeki kafa sinirlerinin biri dışında diğer hepsinin beynin büyümüş yarım kürelerinin arkasından 'Ve beyin sapından çıkmış olmaları olgusu yeniden bizlere, nesneleri görmenin, onlara karşı tepkilerimizi göstermenin, işitmenin, denge sağlamanın, tükrük salgılamanın, yüz hareketleri yapmanın vb. pek çok sinirsel işlevi yapmanın çok eski etkinlikler olduğu; düşünen beyinden çok önceleri geliş-tirilmiş oldukları ve beynin zekayla ilgili bölümünden tümüyle bağımsız olduklarını göstermektedir. Herhangi bir hayvanın da insanın yaptığı pek çok şeyi yaptığı ve yaşamak için beş duyusunu kullandığı tartışılabilir. Kafa sinirleri yaşam için çok önemli bir işlevi yürütmekte, çevremizde ne olduğunu bilmemizi ve ona göre davranmamızı sağlamaktadır).

4. Troklea siniri. Latince ve Eski Yunanca'daki makara anlamına gelen sözcükle adlandırılmasına karşın makaraya benzer bir görevi bulunmamaktadır. Kafa sinirleri içinde bu en küçük olanı, ortabeyinden bağlayıcı doku aracılığıyla geçerken kendisini adlandıranlara göre bir makara görünüşünü andırmaktadır. Özellikle beyne yalnızca on iki sinir çifti bağlanmış olduğu anımsanırsa, bu sinirin görevi pek gösterişsiz kalır. Troklea siniri, her bir göz küresini hareket ettiren yarım düzine kastan yalnızca birini kontrol eder. Hareket ettirici bir sinirdir.

5. Üçlü sinir. En küçük kafa. sinirinin yanında olan bu sınır, kafa sinirleri içinde en büyük alanıdır. Adından anlaşılacağı gibi, gerçekte bir sinir içinde üç sinirden oluşmaktadır. Bunlar Varol köprüsüyle bağlanırlar ve temelde yüz ile başın duyurucu sinirleridir. Ancak, çiğnemeyi kontrol ederek kısmen hareket ettirici sinir özelliği de kazanırlar. Üçlü sinirin üç alt sınıflaması şunlardır: Göze ilişkin olanı (ya da oftalmik olanı, gerçekte yüzün ve başın önündeki gözler, gözyaşı bezleri, burun ve alın la.ilgilidir). Üst çeneye ilişkin olanı (Ya da ma.ksillari olanı, yanaklar, üst dişler ve dişetleri ile alt göz kapak1anyla ilgilidir).

Alt çeneye ilişkin olanı (Ya da nlandibuJa olanı, alt çenenin pek çok kesimi ve kulak kepçeleriyle ilgilidir). Bu nedenlerle diş hekimleri ağızda çalışırken ya maksillari, ya mandibula ya da her' ikisini birden duyumsuzlaştınrlar. Yüzdeki tikler üçlü sinirdeki bir kusurdan oluşur. Bu sinirin ilk iki alt sınıflaması tümüyle duyurucu, Üçüncü alt sınıflaması hem duyurucu ve hem de hareket ettirici özelliği taşımaktadır .

6. Gözün dışa oynatıcı siniri. Tümüyle hareket ettirici özelliği taşıyan bu sinir, göz yan kasını çeker ve böylece gözbebeğinin bedenin orta çizgisine göre yana dönmesine' öncülük eder. (Her gözün birer kasını kontrol eden bu gözün dışa oynatıcı siniri ve troklea siniri ile geri kalan dört göz kasını kontrol eden göz oynatıcı sinir, gözüntüm kaslannın hareketlenmesini sağ-larlar. Böyle bir sistem, küresel boşluk içindeki küresel bir organın yani gözün kendi sınırlan içindeki her yöne bakmasını sağlar). Gözün dışa oynatıcı siniri, Varol köprüsünden çıkar; ancak üçlü sinire göre daha geride ve soğaniliğe daha yakındır.

7. Yedinci kafa çifti. Hem hareket ettirici hem de duyurucu sinirdir. Bu da; Varol köprüsünden çıkar. Yedinci kafa çifti, üçlü sinir sistemiyle birlikte yüzdeki hareketlerden sorumludur.

Örneğin, iğne batınlan bir yüz acıyla birlikte üçlü sinir uyartısını alır ve duruma uygun bir surat buruşturma olur. Gerçekte yüzdeki bu ifade yedinci kafaçifti aracılığıyla oluşturulmaktadır. Oysa bu sinirin, dilin önü ve en çok görülen üçte ikilik kesiminin duyulan olan duyurucu lifleri yüzdeki ifadeyle ilgili değillerdir. (Yedinci kafa çifti, dildeki duyular yerine sansasyonları duyurmalda suçlandınlır. Çünkü, dildeki en küçük yaralanmalar, yaranin gerçek boyutuyla oranlı olmayan bir biçimde duyumsanırlar).

8. Sekizinci kafa çifti. Duyurucu bir sinirdir. Açık seçik olan bu kafa siniri, tüm duyulan bir tek organdan, kulaktan alır. Ancak her iki kulağın birden işitmesi ve denge mekanizmasına sahip olması nedeniyle karmaşık bir yapıdadır. Varol köprüsünden çıkan dördüncü kafa siniri olan bu sekizinci kafa çifti bazen denge-işitme siniri olarak da adlandırılır.

9. Dil ve yutak siniri. Hem duyurucu hem de hareket ettirici bir sinirdir. Duyurucu lifleri dilin arkasındaki (ve daha az önemli olan ıesimindeki) üçte birlik bölümü ile yutak ve bademciklere bağlıyken, hareket ettirici lifleri tüm gırtlak kaslan ve bir çift tükrük bezini kontrol altında tutarlar. Bu sinir, kafa sinirleriyle örülü olan Varol köprüsünden çıkar.

10. Akciğer - mide (Ya da Vagus) siniri. Hem duyurucu hem de hareket ettirici sinirdir. Haklı olarak 'amaçsızca dolaşan' diye nitelendirilen bu sinir diğer tüm kafa sinirlerinden çok yol alır. 9. No.lu sinirin çıktığı yerden çıkarak hem duyurucu, hem hareket ettirici ve hem de iki niteliğin kanşımını içeren lifleriyle yola koyulur. Gırtlağa, nefes borusuna, ösefagusa, kalbe, mideye, bağırsaklara, pankreasa, dalağa, safra kesesine ve böbreklere gider. Diğer bir deyişle akciğer-mide siniri beyinden karın boşluğuna uzanan, kaslan kontrol eden ve duyulan bedenin büyük bölümüne taşıyan kendine özgün yapısıyla hemen hemen ikinci bir omurilik gibidir. Ancak, kuşkusuz çok daha ince ve çift katlıdır. Ve de sürekli bölünüp yeniden birleşerek bir merkezi telolmaktan çok kuyumculuktaki telle iş-lenmiş süslemeyi andırır.

11. Kafa spinal siniri. Hareket ettirici bir sinirdir. Hem soğanilikten çıkar (ve bu nedenle gerçek bir kafa siniri sayılır) hem de omurilikten çıkar (bu da basitliğini örter). Bu sinirin bazı İifleri akciğer-mide siniriyle birleşirler. Hangi koşullar altında olursa olsun 11 No. lu sinirin kontrol ettiği kaslar; omuzdaki trapez (yamuk) kaslan ile kollar ve gırtlaktaki kaslardır.

12. Dilaltı siniri. Hareket ettirici bir sinirdir. Bu sonuncu kafa siniri de soğanilikten -çıkar. Dildeki ve çevresindeki diğer bazı kaslan kontrol eder.

Özetlersek, bedenin sinirlendirilmesini sağlayan merkez sinir sistemini kontrol eden .temel organın beyin olmasına karşın, beyne doğrudan doğruya bağlı sinirler bedenin her yönüne doğru yayılmazlar. Burada, tüm tekerlek parmaklarının bisiklet tekerleğinin ortasındaki tekerlek poyrasına doğru uzanması gibi bir durum bulunmaz. Geçmişteki yapının bir anımsatıcısı olarak başta, beyinle organlar arasında doğrudan bir sinir bağlantısı vardır. Ama, vagus siniri de tüm bedeni dolaşmaktadır.- Diğer bir deyişle, ilkel kordalı hayvanlarda bulunan temel tasanm İnsanı 'da içermek üzere daha sonra gelen tüm türlerde izlenmektedir.

Kitabımızın daha önceki kesimlerinde tartışılmış olan temel tasarım, beden boyunca bir sinirsel borunun uzanması şeklindedir. Bu boru boyunca da kısa sinirler kendilerine en yakın beden bölümüne bağlanırlar. Aynı tasarım, tüm duyu organlarının bulunduğu bedenin ön da da bulunmaktadır. Buradaki sinirsel boru şişip büyüyerek bey nüşmüştür. Beyne olan sinir bağlantıları kısa olup borudan organlara uzanan sinirler en basit şekli izlerler. Buradaki organ, göz ve sinirin bağ-landığı yer beynin görme merkezi olabilir. Ve burada gereksinimden fazla bağlantı bulundurmanın bir yararı yoktur. Bununla birlikte gen rahat bir şekilde konuşursak, evrime uğramış organizmalarda sinir bağlantılarındaki ayarlamalar amacıyla bazı şekil değişikliklerinin meydana gelmiş olduğunu da söylemek gerekir. Örneğin, insan beyni balığın beynine benzemez. İnsanın baş şekli de balığın baş şekline benzemez. Ancak gene de kafa sinirleri arasında bir paralellik bulunur. Hala, ı. Nolu sinir koku, 2. No.lu sinir görme siniri ... ve böylece devam eder. Bizler için kafa sinirlerinin kendilerini tarihçelerinden çözüp ayıramadıklarını anımsamak yardımcı olacaktır.

Omurllik sinirleri. Olasılıkla kestirme yoldan gidilerek omurilik sinirlerinin, .kafa sinirleriyle aynı olduğu bir cümle içinde söylenebilir. Oysa, omurilik sinirleri tümüyle kafa sinirlerinden farklıdır ancak omuriliğin kendisi beyne bağlı olduğu için mantıksal açıdan omurilik sinirlerinin kafa sinirlerinin devamı oldukları kabul edilir. İşin iyi yanı, omurilik sinirlerinin daha mantığa uygun bir yapıda olmaları ve temelde var olan simetrileriyle daha az akıl karıştırıcı olmalanndadır. İlk omurgalılar olan kordalılardaki ip merdivene benzeyen her sinirin en yakın beden bölümünü kontrol etmesi şimdi de belirgindir. Ama ne yazıktır, omurilik sinirleri de insan anatomicileri için o ilk zamanların açık seçikliğini yitirmişlerdir.

Bunun birkaç nedeni bulunmaktadır. İlki; kordalılardaki organların şimdiki canlı türlerinde aynı yerlerinde olmayışıdır. Kafa sinirlerinde olduğu gibi, omurilik sinirlerinde de o eskiye işlevsel bağlılık aynen kalmış ancak bu sinirlerin başlangıçtaki hedefleri yer değiştirmişlerdir.

İkinci neden; burada her omur arasındaki aralıktan bir çift omurilik siniri çıkmasındaki belirli düzene karşın, omurganın (kemiklerin) omurilikten (sinirlerden) yaklaşık yirmi beş santimetre uzun oluşu nedeniyle meydana gelen bir karmaşıklık bulunmasıdır. Üçüncü neden; omurilikten belirgin bir şekilde ayrılan sinirlerden pek çoğu sonunda birbirlerine sarılarak sinirağı denilen bir kütleyi oluşturup buradan farklı bir düzenle çıkmalarıdır.

Bununla birlikte, omurilik sinirlerinde kendine özgü bir düzen bulunmaktadır. Bir tabanca kurşununun kolayca yaptığı gibi omurilik koparılırsa, bu kopan kesimin altında genel bir felç (hareketsizlik) ve duyusuzl hali ortaya çıkar. Bu hallerin ikisi birlikte olur çünkü en baştaki omurilik siniri dışında, her biri hem duyurucu hem de hareket ettiricidir. (Kafa sinirlerinde üç ayrı nitelik bulunduğu için, burada omurilik sinirlerinde bir farklılık kendini gösterir). Omurgayı oluşturan omurlar ile omurilik sinirleri hemen hemen birbirlerine uymakta, yirmi altı omur arasından otuz bir omurilik siniri çıkmaktadır. Yedi boyun omuruna karşılık sekiz boyun siniri, on iki göğüs omuruna karşılık on iki göğüs siniri, beş bel omuruna karşılık beş bel siniri. bir sağrı (sa.krum) kemiğine karşılık beş sağrı (sakral) siniri (ancak, insan embriyonunda beş sağrı kemiği var olup bunlar beş sağrı siniriyle birlikte atalarımızdaki düzene uygunluk gösterirler), bir kuyruksokumu kemiğine karşılık bir kuyruksokumu siniri bulunmaktadır. Kuyrukla ilgili uyumsuzluk, kuyruğumuzun kaybolmasının sonucu olarak oluşurkerı, boyundaki yediye sekiz eşitsizlik birinci boyun omuru atlas kemiğinden önce ve yedinci boyun omurundan sonra birer omurilik siniri bulunmasından kaynaklanmaktadır. (Yasalolsun olmasın ipe çekerek yapılan idamlarda, insanın boynu genellikle omurganın ikinci omuru olan eksen kemiğinden kırılır ve ölüme çoğunlukla akciğer diyaframını kontrol eden dördüncü omurilik sinirinin kopması neden olur).

Omurilik sinirlerinin diğer özellikleri şunlardır: Hepsinin kökü beyindeki gibi sert zar (dura mater), örümcek zarı (araknid) ve beyin omurilik ince zarı (pia mater) ile örtülüdür. Her sinir, bir ön kök (hareket ettirici lifleri içerir) ve bir arka kök(duyurucu lifleri içerir) oluş-turmuştur. Omurgaya göre kısalmış sinir kordonu teriminin anlamı, omurilik sinirlerinin omurgadan çıkış noktasına gelene değin omurga kanalında giderek artan bir şekilde aşağı doğru inme eğilimi 'göstermeleri demektir (örneğin, 6 No.lu göğüs siniri omurilikten dördüncü gö-ğüs omurunda çıkar ancak, biraz daha aşağı doğru uzanıp altıncı Ve yedinci göğüs omurgaları arasında omurgadan ayrılır). Omurilik sinirleri sayıca kafa sinirlerinin üç katına yaklaşır ve kafa sinirlerinden daha çok sayıdaki kası sinirlendirirler. Oysa, bu sinirlerin çıktığı omurilik yaklaşık 45 santimetrelik uzunluğu ve yaklaşık 450 gram ağırlığıyla beynin şişip büyümüş kütlesinden daha küçüktür. 400 milyon yıllık sürenin geçişiyle kafa sinirleri gibi omurilik sinirlerinde de evrimle pek çok değişme ve düzeltmeler olmuş; kordalıların temel tasarım planı ciddi bir biçimde bozulup şekil değişikliğine uğramıştır. Omuriliğin alt sinirleri bedenin alt bölümlerini sinirlendirmişler ama merdiven baam akları şeklindeki açık seçiklik ortadan kalkmıştır. Pek çok yerde oluşan sinirağları durumu daha da karıştırmıştır.

Omurganın her iki yanında omurilik sinirleri tarafından oluşturulmuş beş büyük sinirağı bulunmaktadır. Bunlar: Boyun sinirağı (ilk dört boyun siniri tarafından oluşturulmuştur); kol sinirağı (son dört boyun siniri ile ilk göğüs siniri tarafından oluşturulmuştur); bel sinirağı (ilk dört bel siniri tarafından oluşturulmuştur); sağrı sinirağı (sağrı sinirlerinin hepsiyle değil bir kısmıyla ve alt bel sinirlerinden bazı demetlerle oluşturulmuştur) ve kuyruksokumu sinirağıdır (bu da, beşinci sağn siniri ile kuyruksokumu• siniri tarafından oluşturulmuş olup en küçük sinir ağıdır.) Omurilik .sinirlerinin her bölümü bu beş sinirağından geçmek zorunda kalmaz (örneğin ikincisinden on ikinciye kadar göğüs sinirleri sinirağlanna hiç uğramazlar). Ancak, gene de sinirlerin çoğu bu sinirağlanndan geçerler. Her sinirağından çıkan sinir demeti büyüklük ve sayı yönünden sinirağına girenden farklıdır. Bu yüzden, anatomicilerin bir omurilik sinirinin bölünmesini izlemesini güçleştirirler. Sinir ağıan içinde en ünlü olanı sempatik sinir sisteminin bir bölümü olan güneş sinirağıdır. (Bunlar hakkında ilerde bilgi verilecektir). '

Böylece dallanıp budaklanan, birleşen ve sonra daha ince, daha ince sinir demetlerine bölünen emurilik sinirlerinde, herhangi bir sinirin nereye hedeflendirildiğini keşfetmek kolay değildir. Bununla birlikte kısmen cerrahiyle (özellikle deride hasara uğramış sinirlerin bağlantılanyla) ve kısmen hastalıklarla (sözgelişi, merkez sinir sisteminde belli bir bölgenin duyusuzlaşması halinde ortaya çıkan uçuklarla) sinirlerin genel modeli kararlaştınlmaktadır. Zaten hangi bölümümüzürr- emirilik sinirlerinden hangisine bağlandığını az çok bilmekteyiz.

Şimdi en üstten başlamak ve yalnızca duyurucu öğesine değinmek üzere, aşağıda adlan verilmiş olan alanların gene adı ile numaralan verilmiş sinirlerle ilgili olduklarını belirteceğiz; (ancak burada tanımlayı-cı duyarlılık güçten olanaksıza kadar değişmektedir):

(1 No.lu boyun siniri; omurilik sinirleri arasında benzersiz olarak hiç duyurucu öğesi bulunmamaktadır).

2 No.lu boyun siniri; hemen hemen başın en yüksek noktasına de-ğin kafatasını kaplayan derinin arka yanı.

3 No.lu boyun siniri; boyun.

4 No.lu boyun siniri; omuzun üst kısmı.

5 No.lu boyun siniri; omuzun dış kısmı ve üst koL.

6 No.lu boyun siniri; ön kolun dışı (ya da dış yanı), başparmağa ve işaret parmağına kadar.

7 No.lu boyun siniri: ön kolun ortası, orta parmağa kadar.

8 No.lu boyun siniri; ön kolun ortası, orta parmağa kadar.

1 No.lu göğüs siniri: üst ve alt kolun içini (ya da iç yanı), üçüncü ve dördüncü parmakların geri kalan alanları.

2 No.lu göğüs siniri; göğüs duvarı bölümü; kesitin altı 4 No.lu boyun siniriyle sinirlendirilir (bu nedenle kol, omurilik sinirlerinden beşi tarafından kontrol edilmektedir).

3-12 No.lu göğüs sinirleri; göreceli olarak basittir ve korda1ılardakilere benzerler. Her biri sırayla gövdenin daha alt bölümüyle bağlıdır. Böylece 5 No.lusu meme düzeyi, 8 No.lusu kaburga kafesi, 10 No.lusu göbeği ve 12 No.lusu kalçanın üst bölümünü kontrol eder.

1 No.lu bel siniri; göbeğin ve bedenin arkasının altı.

2 ve 3 No.lu bel sinirleri; kalçanın önü ve bedenin arkasının en alt kısımları.

4 No.lu bel siniri; dizi ve baldırı.

5 No.lu bel siniri; inciği (bacağın çıkık ön ucu), ayağın büyük bölümü ve ayak başparmağı.

1 No.lu sağrı (sakral) siniri; ayak tabanını, diğer ayak parmaklarını, ayağın 5 No.lu sağrı siniriyle sinirlendirilmeyen geri kalanını.

2 ve 3 No.lu sağrı sinirleri; kalçanın iç kısmının bazı yerleri, butlar (kaba eder) ve üreme organları.

4 ve 5 No.lu sağrı siniriyle kuyruksokumu siniri; geri kalan her yeri; ad olarak butların merkez bölümü ve apışarası (perine bölgesi). Bir kuyruğumuz olduğu zamanlarda bu alt sağrı sinir kökleri muhakkak önemli rollere sahiptiler.

Yukarda söylendiği gibi, her omurilik siniri ile sinirlendirdiği bölgeler arasında mantıksal bir bağ bulunmaka birlikte, temel tasarım kısmen el ve ayaklar yüzünden kısmen de bir kuyruğumuzun olmayışı nedeniyle bozulmuş; ayrıca ilk kordahların balığa, sonra arnfibyuma, sonra sü, rüngene, daha sonra memeli ve insana dönüşmesiyle büyük şekil deği-şiklikleri meydana gelmiştir, Üstelik bazı omurilik sinirleri diğerlerinin bulunduğu alanlara geçmiştir. Her sinir kısmen ve değişen derecelerde iki komşu sinirin bağlandığı bölgeye de bağlanmıştır. Bu durum anatomiciler için sorun yaratmakta ancak bir siniri kesilen ya da hasar gören kişiye iki komşu sinirin bazı görevleri yerine getirişi dolayısıyla yararlı olmaktadır.

Kafa snirlerinin ve omurilik sinirlerinin tüm çıkış noktalan ve temel görevlerinin öykülerinin anlatılmasının tamamlanması bedenin sinirlerle donatılmış olduğu sonucunu getirmez. Bu durum. sonuçtan henüz çok uzaktır. Sözgelişi. sinir düğümü zincirleriyle, yukarda sözü geçenlerin dışındaki temel sinirağlanyla ve beyin dışında bedenin her yanına bağlanarak dallanıp budaklanan sinirleriyle bir otonom sinir sistemi bulunmaktadır. (Otonom sinir sistemi açıklamalan için bundan sonraki kesime bakınız). Bununla birlikte burada kafa sinirleri ve omurilik sinirlerinin temel öyküsünün tamamlanması bizlere bir soluk alma fırsatı tanıyacaktır. Buraya kadar anlattıklanmız merkez sinir sistemi ile bedenin çevresel sinir şebekesi arasındaki bağlantılan içermektedir.

Bunların dışında 1.400 gramlık beyin ve 450 gramlık omurilik ile sinir şebekesi arasında başka önemli hiçbir bağlantı bulunmamaktadır.' Beyne ve omuriliğe gelen tüm bilgiler ve buralardan bölüştürülen emirler (hemen hemen) tümüyle on iki kafa ya da otuz bir omurilik sinirinden geçerler. Toplam kırk üç (çift) sinirden üçü tümüyle duyurucu. Altısı tümüyle hareket ettirici ve geri kalan otuz dördü hem duyurucu hem de hareket ettiricidir. Merkez sinir sistemi otuz yedi duyurucu nitelikte siniriyle ne olduğunu öğrenir ve alınan bu bilgiler üzerine kırk hareket ettirici lifle gerekli kas tepkimelerini yaptırır.

Kitabımızın bu kesimi temel olarak bölümlerin adlandınlmasını ve yüzeyin altını araştırmaktansa ana sinirsel alanları vermeyi amaçlamaktadır. Yüzeyin altını araştırmaya da sıra gelecek ve sonra tümüyle beyne dönülecektir. Ancak bu arada. büyük sinirsel elemanlan adlandırmak kolaylık sağlayacaktır. Yukarda sözünü etmiş olduğumuz omurganın her iki yanında da yer alan beş sinirağının üzerinde biraz daha durmayı istiyoruz. Çünkü insan bedenindeki ünlü sinirlerden çoğu bu sinirağlanndan çıkmaktadır.

Üstten başlayarak. ilk sinirağı dört boyun siniri tarafından oluşturulmuş olan boyun sinirağıdır. Bunun sinirlendirdiği ana kaslar, boyundaki trapez ve sternomastoid kaslandır. Aynı zamanda freni k sinir aracılığıyla diyaframı kontrol altında tutar; (bundan ötürü hasara uğ-rayışını nefesin kesilmesi 'Ve yaşamın yitirilmesi izler). Sırada ikinci olan ve beş omurilik siniriyle oluşturulmuş bulunan kol sinirağı da 'kola. omuza ve göğse hizmet veren beş önemli siniri ortaya çıkarır.

Bunlardan ikincisi ve radyal adı verileni en uzun olan sinirdir. Bu. sinirin beden içinde dolambaçlı devinimini açıklığa kavuşturmak için yazılmış bir metinden bir alıntı yaparak aşağıya koyuyoruz. Ancak. bu satırların en ga Tetli okur için bile açıklığa kavuşturma amacına ulaa ğına inanıyoruz. Üstelik bir büyük sinirin tüm uzunluğunun ralnız bir parçasının anlatılmasına anatomicilerin karşı çıktıklannı da burada belirtmek gerekir. Aberdeen'li Lockhart, Hamilton 'Ve Fyfe İnsan Bedeninin Anatomisi (1959) adlı kitaplarında radyal sinirinin kolinirağından yola çıkışını ve devinimini anlatmaya şöylece başlarlar:

«Aksilari (koltukaltı) atardamarının "'arkasından aşagı ıner, skapula'nın (omuz küreği); teres majör (büyük yuvarlak kas) ve latissimus dorsi (en geniş sırt) kaslarının kirişlerinin önünden geçer. Aksila'da (koltukaltı) posterior cuateous adlı dalını kolun posterio media (arka kısmın ortası) alanına derin fasya (akzar) içinde gönderir .... »

Alıntı böylece sürmekte ve boyun sinirağından çıkan sinirlerden 'yalnızca birinin dirseğe kadar vanşı anlatılmaktadır. (Metnin güçlüğün-.den yakınan yazar bir de bizim pek çok sözcüğü herhangi bir Türk okuruna anlatmak için ilgili sözlükleri kanştırıp karşılanna Türkçelerini yazmak zorunda kalışımızı görse ne derdi acaba? - Çeviren).

Bundan sonra sıra biri dışında hiçbiri sinirağlarına girmeyen, en yakınındaki kaslar ile deriyi sinirlendiren göğüs sinirlerine gelir. Oysa, bu basitlik bel sinirağında ortadan kalkmıştır. Buraya giren dört omurilik siniri, adlan tıkalı delik siniri (obturator) ve uyluk siniri (femoral) olan ve dikkati çeken iki sinirin buradan başlamasını sağlarlar. Her ikisi de bacaklan sinirlendiren bu iki sinirden uyluk siniri daha büyüktür ve daha geniş bir alanı sinirlendirir. Sinirağlarından dördüncüsü olan sağn sinirağı, pek çok sinirin ve bu arada bedenin en büyük siniri olan kalça sinirinin (sclatlc) doğumunu sağlarlar. Bu sinir aşağı doğru gidişinin başlangıcında 1,8 santimetre genişliktedir. Aynı zamanda, duyurucu sinirlerin ağnlanndan (nevralji) yakınanlara en çok acıyı tattıran bu sinirdir. Aslında sciatic adını da, Latince ve Eski Yunanca'daki "kalça kemiğindeki ağrı' (sciatica: siyatik) sözcüğünden almıştır.

Sinirağlanndan sonuncusu ve en küçük olanı bir kuyruğumuz 01-.duğu zamanlarda çok işe yaradığı anlaşılan kuyruksokumu sinirağıdır.

Bu ve sağrı sinirağı birlikte bacaklara (ya da dört ayaklı olduğumuz ve daha sonra evrimle bıraktığımız temel dört ayaklı beden biçiminin anısı olan arka ayaklara) hizmet ederler. Bir zamanlar uzak geçmişte, arka ayakların gerisinde büyük bir beden bölümü bulunuyordu. Sözgelişi, bir balıkta küçük olan kann yüzgeci kuyruk yüzgecinin ön tarafında çok uzağındadır. Balıktaki itici ve bedeni ileri götürücü kas olarak iş gören tek kuyruk yüzgeci ile iki kann yüzgeci arasında büyük bir boyut farkı bulunmaktadır. Kuyruk yüzgeci zamanla amfibyum, sürüngen 'Ve memelilerde arka ayak şeklini almıştır. Onlann bu organlarının temel olarak başlangıçtaki gibi sinirlendirilmiş olmalan beklenirdi. İnsan, ayak parmaklannın en uç organlan olarak düşünür ve buralara dördüncü sinirağından sinirler geldiğini öğrenince şaşırır. Beşinci sinirağımız bir zamanlar arkamızda bir şeyler bulunduğunun kanıtıdır. .

Kan ikmali. Beyin, beden içinde kana ve kanın taşıdığı oksijene karşı en obur olan organdır. Aynı zamanda, kan akımı kesildiğinde bundan hemen yakınan organ da beyindir. Kan akımının kesilmesi ani olursa buna tepkimesi de çabuk olur ve altı, yedi saniye içinde bilinçsizlik durumu gelir. Bu durum hasar yapmakla birlikte düzelmez bir durum de-ğildir. Beyindeki kalıcı hasarlar kan akımının birkaç dakika kesilmesine ve bunun tam süresi ise olayın nedenine bağlıdır. Bir dakika kırk saniyelik kan akımı kesintilerine, ardından gelen ve saptanması mümkün sakıncaları olmaksızın dayanılabilir. Oksijensizliğe dayanma en fazla pek küçük çocuklarda (özellikle doğumda, çoğunlukla geçici oksijensizlik halinin meydana gelişiyle) ve çok üşümüş insanlarda (bu durumdaki insanıann oksijene gereksiniminin çok azalmasıyla) olur. Soğukta bırakılan maymunlarda, beyinlerinde hiçbir hasar olmaksızın on beş dakikalık kan akımı kesintisine dayanma durumu saptanmıştır.

Beyin, bedenin yüzde iki ağırlığını oluşturmasına karşın, kalpten çıkan kanın yüzde 30'unu alır. Bu oran beden dinlenme durumundayken gerçekleşir. Beden etkin duruma gelince oran düşer çünkü kaslar kandan daha çok payalırlar. Ama, bu durum beynin zaranna olmaz. Çünkü, beyin her an kendi ağırlığına karşılık yeterli oranda kanı gene de almaktadır. Bedenin geri kalanı da beyin kadar kana gereksinim duysaydı ya şimdikinden on altı katı daha fazla kana sahip olmamız (bu güçlükle gerçekIeşebilecek bir kavramdır; çünkü bu denli çok sıvıyı taşımak için beden de büyümelidir) ya da kalbin kanı on altı kez daha hızlı olarak pompalaması gerekirdi (aksi takdirde gereksinim karşılanamazdı). Beynin içinde doğalolarak gerekli oksijeni ikmal etmek üzere bir kılcal damarlar ağı bulunmaktadır. Beynin akmaddesinde, her milimetre küp dokuda üç yüz milimetre dolayında kan daman vardır. Bozmaddede kan damarlan üç katma çıkar.

Kan beyne dört damarla ulaşır. Bunlardan ikisi vertebra arterleri, diğer ikisi de şahdamarlandır. Vertebra arterleri kafatası boşluğuna omuriliğin de geçtiği artkafa büyük deliğinden geçerek girerler. Şahdamarlar isedaha küçük olan yırtık delikten girip vertebra arterlerinden daha karmaşık bir yolu izleyerek beyin yarım küreleri atardamarlarına ayrılır ve daha sonra pek çok diğer kola bölünürler. Beynin büklümleri arasındaki uzunlamasına girintiler beyin yüzeyinde uzanan atardamarlardan bazısı için çok uygun kanalları oluşturur. Ancak bu girintilerin toplardamar sistemine daha büyük yararı dokunmaktadır. Bir genelleş-tirme yaparsak, beynin yüzeyindeki atardamarlar büklümleri kat ederek dolaşırken toplardamarlar büklümlere paralel olarak uzanırlar. Beynin içinde ve çevresindeki atardamar ve toplardamarların çeperleri di-ğer yerlerdeki kan damarlarınınkinden dahaincedir. Bu yüzden içlerinde kan bulunmadığı zamanlarda anatomicilerin bu damarlardan ço-ğunu görebilmeleri pek güçleşir. Damar çeperlerinin böyle ince olması özellikle toplardamarlar için önemli olan şişip gerilme yeteneğine sahip olmaları anlamına gelir.

Usturayla 'gırtlak kesme' günlerinde olasılıkla bu adın da kışkırtıcılığıyla pek çok intihar girişimi ustura ve benzeri aletlerin talihsiz kullanılışıyla yapılıyordu. Herhalde o günlerdeki düşünce, kesilmiş boğazın sözgelişi kesilmiş bir bilekten daha çabuk sonu getireceği şeklindeydi. Hiç değilse beyne uzanan atardamarların kolayca zarar görebilen bir beden bölümü olan boyundan geçtiği düşünülüyordu. Gerçekte pek çok intihar girişimi bu şekilde yalnızca nefes borusunun kesilişiyle yandave daha derinde bulunan damarlara dokunulmadan yarım kalıyordu. Bu öykünün karşıtı ise, pek çok kişinin kendi boğazını sıkarak kalkıştığı intihar girişiminin hava girişini değil de kan akımını kesmekle sona erdiği şeklindeydi. Beyin toplardamarı üzerindeki bir iple uygulanan basınç iki, iki buçuk kilograrnı bulunca ve şahdamar üzerinde beş kilogramı bulunca bu damarlar tıkanacak oysa nefes borusunun üzerine uygulanan basınç ancak on beş kilograma çıkınca boru kapanacaktırv : Bu nedenle beş kilogramlık ( ya da bir insan başının ağırlığı kadar) bir basıncın yedi saniye süreyle boyuna uygulanması bilinçsizlik hali için yeterli olacak ve daha uzun süreyle bu basıncın uygulanışı insanın işini bitirecektir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp