Charcot Ve Freud

Charcot Ve Freud :

On dokuzuncu yüzyıl sonlarına doğru ünlü Fransız nöroloji uzmanı Jean-Martin Charcot dikkat çekici niteliklere sahip bir hasta topluluğuyla paylaştığı deneyimler üzerinden tıp dünyasına açtığı çalışmasıyla birlikte zihin ve beden etkileşimi ilkesine tekrar can vermiştir. Histerikler diye adlandırılan bu hastaların hepsinde kol ya da bacak felci gibi kayda değer nörolojik belirtiler olmasına karşın nörolojik bir hastalığa dair bir kanıt gözlenmiyordu. Hastanın hipnotize edilmesiyle felcin ortadan kaldırılabildiğini kanıtlaması üzerine bunun tıp çevresinde yarattığı etkiyi bir düşünün. Beden-zihin etkileşimine dair bundan daha inandırıcı bir kanıt düşünülemez.

Charcot'un ünlü kliniğine gelen pek çok hekimden biri de Viyanalı nöroloji uzmanı Sigmund Freud'du. Onun adı artık gündelik yaşamın bir parçası olmuştur ki bu haklı bir durumdur; çünkü Freud onsuz insan davranışı anlamanın olanaksız olduğu bir kavramı, yani bilinçdışı zihni (dilerseniz bilinçaltı zihni) ortaya atan kişidir. Freud bu kavramı yüz yıl önce ortaya atmışsa da çözümsel mantıkla eğitim görmüş hekim ve psikologların bilinçaltı duygusal faaliyet ve bunun insanın yapıp ettikleri ve hissettikleri üzerindeki etkisine dair farkındalıkları oldukça sınırlıdır.

Bu özellikle talihsizlik sayılmalıdır çünkü GMS, peptik ülser ve kolit gibi rahatsızlıklar bilinçaltı kaynaklıdır ve orada üretilen duygularla ilişkilidir.

Freud özellikle histeri hastalarına ilgi duymuş ve onlarla çalışmaya başlamıştır. Onu bu konuda çalışmaya iten şey de hipnozun belirtileri geçici olarak ortadan kaldırdığı fakat tedavi etmediği gözlemidir. En sonunda Freud bu hastalarca büyük oranda sözde belirtinin sergilendiği sonucuna varmış ve buna da konversiyon histeri (dönüşüm bozukluğu) belirtileri adım vermiştir. Ona göre bunlar acı veren duyguların baskılandığı ve sonra da bedensel olarak ortaya çıkarıldığı karmaşık bir bilinçaltı sürecin sonucudur.

O bu belirtilerin sembolik olduğunu ve duygusal gerilimin boşaltımını temsil ettiğini savunmaktadır. Acı veren duygulara karşı savunma olarak bastırma sürecinin oluştuğunu söyleyen de odur. Bu hastaların yaşadığı belirtiler ve mide ile kolon gibi iç organlar etkileyen belirtiler arasında bir aynı yapmıştır. O ikinci kısmın farklı bir sınıfa dahil olduğuna ve psikolojik olarak tedavi edilemeyeceklerine inanmıştır. Kendisinin geliştirdiği ve ününün haklı nedeni olan psikanalizin tedavi sürecinde pek çok konversiyon histeri hastasına yardımcı olabildiğini görmüştür.

Bana kalırsa Freud'un tıbba en büyük katkısı, insanda var olan bilinçdışının varlığını tanıması ve tüm meslek yaşamı boyunca da bunu anlamaya yönelik çaba harcamış olmasıdır. Onun başarıları Einstein, Galileo ve daha pek çok büyük bilim adamınınkilerle birlikte anılmaktadır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp