Kurban Bayramı Geceleri

KURBAN BAYRAMI GECELERİ

Kurban bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günlerinden sonraki gecelerdir. Bu üç güne "Eyyam-i nahr" denir. Arefe günü ve gecesini, Kurban bayramı gecelerini fırsat, ganimet bilmelidir. Bugün ve gecelerde, kandil gecelerindeki gibi, kaza namazı kılmalı, tevbe etmeli, Kur'an-ı Kerim okumalı ve çok yalvarıp dua etmelidir. Bu geceleri ihya etmeli, gafil olmamalıdır. Gecenin bir saatini ihya etmek yani ibadetle geçirmek, bütün geceyi ihya etmek demektir.Hazret-i Ali yılda dört geceyi tamamen ibadetle geçirirdi. Bu geceler, Receb-i şerifin ilk gecesi, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı geceleri ve Şaban-ı şerifin on beşinci gecesidir Bayram günleri, günahların affedildiği, rahmet kapılarının açıldığı günlerdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Rahmet kapıları dört gece açılır, O gecelerde yapılan dua, tövbe reddolmaz. Fıtr (Ramazan) ve Kurban bayramı-nın birinci geceleri, Şüban ayının on beşinci (Berat) gecesi ve arefe gecesi."Resülullah efendimiz, iki kurban keserdi. Biri kendisi için, biri de ümmeti için idi. Resülullah için de kurban kesmek müstehabdır ve çok sevabdır, Kurban kesen, kendini cehennemden azad etmiş olur. Bir hadıs-i şerifte "Hasislerin en kötüsü, (kesmesi vacib olduğu halde) kurban kesmiyendir." buyuruldu. Bayram kurbanından başka bir de nezir (adak) kurbanı vardır. Filan işim olursa, Allah rızası için bir kurban keseceğim diyen kimse, isteği yerine gelince bunu ilk kurban bayramında kesmesi vacib olur. Adak yaparken kurban kelimesini söylemeyip de, filan işim olursa, Allah rizası için bir koç keseceğim diyen, dileği hasıl olunca, bayramı beklemeden kesebilir. Kurban kelimesi geçtiğinde mutlaka kurban bayramında kesmesi lazımdır.Seferi olanın ve nezri olmayıp kurban niyeti ile almayan fakirin bayramda kurban kesmeleri şart değildir.Keserlerse çok sevab olur. Kurban hayvanını fakirlere veya hayır, yardım cemiyetlerine diri olarak sadaka vermek kurban olmaz. Kesmek, kan akıtmak şarttır.

"Bu da bizim bayramımızdır"

Bayram günleri sevinmek, neşelenmek lazımdır. Hazret-i Ebu Bekr, kızı hazret-i .Aişe validemizin evine gidince, iki cariyenin tef çalıp oynadıklarını gördü. Ensar-ı kiramın kahramanlıklarını övüyor, destan söylüyorlardı. Hazret-i Ebu Bekr, Resülullah'ın evinde böyle şey yapılması-nın uygun olmayacağını bildirerek onların susmalarını söyledi. Peygamber efendimiz, "Ya Eba Bekr, onlara mani olma! Her kavmin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır. Bayram sevinç günleridir." buyurdu. Müslümanı sevindirmek çok sevaptır. Bayramlar, müslümanların birbirini sevindirmesine birer vesiledir, Hadis-i şeritlerde buyuruldu ki:

"Allahü Teala'nın en çok sevdiği amellerden biri, mümini sevindirmek, üzüntüsünü gidermek, borcunu ödemek, yahut aç iken onu doyurmaktır." "Bir mümini sevindireni, Allahü Teala da kıyfimette sevindirir." Bayram günleri şunları yapmak sünnettir: Erken kalkmak, gusl abdesti almak, misvak ile dişleri temizlemek, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek, kurban kesen, o gün ilk olarak kurban eti yemek. Sabah namazını mahalle mescidinde kılıp, bayram namazı için, büyük camiye gitmek. O gün yüzük takmak. Camiye erken ve yürüyerek gitmek. Bayram tekbirlerini, Kurban bayramında açıktan söylemek. Dönüşte, başka yoldan gelmek. çünkü, ibadet yapı-lan yerler ve ibadet için gidip-gelinen yollar, kıyamet günü şehadet edeceklerdir. Müminleri güler yüzle ve "Selamün aleyküm" diyerek karşılamak. Fakirlere çok sadaka vermek, İslamiyeti doğru olarak yaymak için çalışanlara yardım etmek. Dargın olanları barıştırmak, akrabayı ve din kardeşlerini ziyaret etmek. Onlara hediye götürmek de sünnettir. Erkeklerin kabirleri ziyaret etmeleri de sünnettir.

BAYRAM NAMAZI

Bayram namazı iki rek'attir. Cemaatle kılınır, yalnız kılınmaz. Birinci rekatte Sübhaneke'den sonra eller üç defa kulaklara kaldırılıp, her defasında tekbir getirilir ve iki yana uzatılır, üçüncüsünde, göbek altına bağlanır. Sonra Fatiha ve zamm-ı süre okunup rükü ve secdeler yapılır. Ayağa kalkılarak, ikinci rekatte Fatiha ve zamm-ı süre okunduktan sonra, iki el yine üç kere kulaklara götürülür ve her defasında tekbir getirilir. Üçüncüde de, eller yana salınır. Dördüncü tekbirde, eller kaldırılmayıp, rükü'a eğilinir. Secdeler yapılır ve oturulup Ettehiyyatü ve salevat dualarından sonra selam verilir.

Teşrik Tekbirleri

Arefe günü, yani Kurban bayramından önceki gün sabah namazından, dördüncü günü ikindi namazına kadar, yirmi üç vakitte hacıların ve hacca gitmeyenlerin, erkek kadın herkesin, cemaat ile kılsın, yalnız kılsın, farz namazda veya bu bayramdaki farzlardan birini, yine bu bayram günlerinden birinde kaza edince, selam verir vermez, "Allahümme eritesselam ... " demeden evvel, bir kere "Tekbir-i teşrik" okuması vacibdir. "Allahü ekber, Allahü ekber. La ilahe illailah. Vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahilhamd" denir. Cuma namazlarından sonra da okunur. Bayram namazından sonra okumak müstehabdır. Cenaze namazından sonra okunmaz. Camiden çıktıktan veya konuştuktan sonra okumak lazım değildir. İmam, tekbiri unutursa, cema'at terk etmez. Erkekler yüksek sesle okuyabilir.

İSMAİL ALEYHİSSELAM VE KURBAN

İbrahim aleyhisselam ateşten kurtulunca,

- Ya Rabbı! Bana salihlerden bir çocuk ihsan buyur, diye dua etti. Allahü teala ona hazret-i İsmail'i müjdeledi. Ayet-i kerimede mealen:

- Biz de ona halim bir oğul müjdeledik, buyuruldu. İsmail aleyhisselamın doğumundan sonra, Allahü Teala'nın emri ile, İsmail aleyhisselamı ve annesi Hacer validemizi Mekke'ye bırakıp Şam'a döndü. Zaman zaman gider, onları Mekke'de ziyaret ederdi. Yüzünde, Muhammed aleyhisselamın temiz babalardan temiz ve afıf analara geçip gelen nüru parlayan hazreti İsmail çok güzeldi. Bu sebepten İbrahim aleyhisselamın, oğlu İsmail'e karşı muhabbeti fazla idi. İsmail aleyhisselam yedi yaşında iken bir gün İbrahim aleyhisselam ibadet ettiği mihrabda, bu muhabbet içinde uyudu. Rüyasında oğlu İsmail ile otururken, bir melek gelip

Ben, Allahü Teala'run elçisiyim. Allahü Teala, bu oğlunu kurban etmeni istiyor, dedi. İbrahim aleyhisselam korku ile uyandı. "Rüya Rahmani midir, yoksa şeytanı midir?" diye tereddütetti. O gün hep bu rüyayı düşündü. Onun için bugüne Terviye denildi. İkinci gece aynı rüyayı gördü. Rahmani olduğunu anladı.

Bu güne Arefe denildi. Üçüncü gece yine aynı rüyayı gördü. Artık Hakk Teôla'nın emri olduğuna şüphesi kalmadı. Hanımı Hacer'in yanına geldi:

Ey Hacer, benim gözümün nüru oğlum İsmail'i yıka, en iyi elbisesini giydir, saçını tara, onu dostuma götüreceğim, dedi.

Sonra; hazret-i İsmaile dedi ki:

- Yanına iple bıçak al!

- Bunları ne yapacağız baba?

- Allah rızası için kurban keseriz, cevabını verdi. Yolda giderken, hazret-i İsmail, babasına sordu:

- Nereye gidiyoruz?

- Dostuma.

- Evi nerededir?

- O, evden ve mekandan münezzehtir. Yer ve gök Onun mülküdür.

- Babacığım! O bizimle oturup yemek yer mi?

- O yemekten ve içmekten de münezzehtir. O sırada şeytan, bir fırsatını bulup, yaşlı bir adam kıyafetinde hazret-i İbrahim'in hanımı Hacer'in yanına geldi. Ona:

- İbrahim, oğlunu nereye götürdü? deyince, hazret-i Hacer:

- Bir dostunu ziyarete, diye cevap verdi. Şeytan:

- Hayır, onu kesmeye götürdü, dedi.

Hacer validemiz:

- Baba, oğlunu boğazlamaz. Şefkat buna manidir, kar-şılığını verdi. Şeytan:

- Öyle zannederim ki, Allah emretmiştir, deyince,

hazret-i Hacer:

- Allahü Teala'nın emrine uymak elbette lazımdır. O'-nun emrini, can-ü gönülden kabul ederiz, dedi.

Şeytan ondan yüz bulamayınca, yine aynı kıyafette

hazret-i İsmail'in yanına geldi ve ona sordu:

- Baban seni nereye götürüyor biliyor musun?

- Dostunun ziyaretine.

- Vallahi seni öldürmeye götürüyor.

- Hiç babanın oğlunu öldürdüğünü gördün mü?

- Öyle zannederim, Allah emretmiştir.

- O emretti ise, can-ü gönülden razıyım. İsmail aleyhisselam, ihtiyar kılığındaki, şeytandan sı-kılmıştı. çünkü ihtiyar, İsmail aleyhisselamı, babasına dolayısıyla Cenab-ı Hakk'a karşı isyana teşvik ediyordu. Bunun için babasına;

- Bu ihtiyar beni rahatsız ediyor, kalbime vesvese vermek istiyor, dedi.

İbrahim aleyhisselam,

- Taş at! Yanından uzaklaşsın! buyurdu.

İsmail aleyhisselam taş atarak şeytanı yanından uzaklaştırdı. Bu sırada Mina'da olduklarından hacıların şeytan taşlaması buradan kaldı. Hazret-i İsmail'den de yüz bulamayan şeytan, İbrahim aleyhisselamın yanına sokularak:

- Ey İbrahim, sen yanlış hareket ediyorsun. Şeytan sana vesvese verdi. Sakın oğlunu boğazlama, sonra pişman

olursun. Ama fayda etmez, dedi.

İbrahim aleyhisselam onun şeytan olduğunu anladı.

- Vallahi bu, Hakk Teala'nın emridir ve sen şeytansın.

İb-rahim'e ve akrabasına zarar yapamazsın! buyurdu.

Şeytan rezil olup geri döndü. Nihayet Buseyr Dağı'na

vardıklarında göğün yedi katındaki melekler; "Sübhanallah! Bir peygamber, bir peygamberi boğazlamaya götürüyor" dediler.

Hazret-i İbrahim, oğluna dönüp:

- Ey oğlum! Rüyamda seni kurban etmem emredildi.

Buna ne dersin? dedi.

İsmail aleyhisselam sordu:

- Babacığım! Hakk Teala, beni boğazlamam emretti mi?

- Evet evladım Hazret-i İsmail babasının, "Evet" demesi üzerine, Rabb'inin emriyle kurban edileceğini, buna sabrederse Hakk Teala'nın rızasına kavuşacağını anlayıp çok sevindi. Babası da, Onun bu sevincine sevindi:

- Evladıml Seni öldüreceğimi haber veriyorum, sen ise seviniyorsun!

- Babacığım nasıl sevinmeyeyim. Benim tek arzum,Allahü Teala'ya, O'nun rızası üzere kavuşmaktır. Böylece O'nun rahmet ve cennetine de nail olurum. Dünyanın ömrü müddetince eziyet çeksem, bu devlete kavuşmak çok zor. Şimdi ise bu devlete kolayca kavuşacağım. Babacığım, nasıl emir almışsan onu yap. Oğul feda eylemek senden, can feda eylemek de bendendir. İşini çabuk bitir. Zira canım dosta kavuşmakta acele ediyor. Babacığım, Nemrüd seni ateşe atınca sabrettin ve Hakk Teala senden razı oldu. Ben de boğazlanmaya sabredeceğim. O zaman belki Hakk Teala benden de razı olur. Böylece cennet nimetlerine kavuşurum. Babacığım, kesilmek acısı bir anlık olup, ona sabretmek kolaydır. Benim asıl tasam, senden dolayıdır. Çünkü kendi elinle oğlunu boğazlayacaksın. Ömrün boyunca unutamadığın gibi, evlad hasreti de ölünceye kadar senden gitmez. Keşke daha önce haber verseydin de anneme veda edip, birbirimizin boynuna sarılıp .ağlasaydık.

- Haber verince senden veya annenden bir gevşeklik olur da azarlanırız diye korktum.

- Babacığım, senin rızandan başka muradım yoktur ve senin gibi babanın hakkını ödemek, saadetimin sermayesidir. Kaldı ki, bu işte, Allahü Teala'nın rızası ve emri vardır. Eğer izin verirsen, size söyleyecek birkaç vasiyetim var.

- Söyle, ey saadetli oğlum.

- Birincisi; bu ip ile elimi ve ayağımı kuvvetlice bağla ki, can acısı ile bir kusur işlemeyeyim. İkincisi; mübarek eteğini topla ki, kanımdan sıçramasın. Üçüncüsü; bıçağı iyi bile ki, can vermek kolay olsun ve senin işin iyi görülsün. Dördüncüsü; bıçağı vururken yüzüme bakıp da babalık şefkatiyle emri geciktirme. Beşincisi; gömleğimi çıkarıp boğazla ki, kan bulaşmasın. Sonra o gömleği anneme götür ve benden selam söyle. Benim kokumu bu gömlekten alsın, ağlamasın, teselli olsun. Benim için çok elem çekmesin. Ona; "Oğlun sana şefa'atçi olarak Allahü Teala'ya gitti. Kıyamet gününde Cenab-ı Hakk'tan senden başka bir şey istemez" de! Ümid edilir ki, Hakk Teala benim bu isteğimi red eylemez. Altıncı vasiyetim; her nerede benim yaşımda bir çocuk görürsen beni hatırla! İbrahim aleyhisselam, oğlunun yürek parçalayan bu sözlerini dinleyince, mübarek gözlerinden yaşlar boşandı ve çok ağladı.İbrahim aleyhisselam oğlu İsmail aleyhisselamı kurban etmek üzere son hazırlığını yaptı. Bu esnada İsmail aleyhisselam ellerini kaldırıp; ,

- Ya Rabbi! Bana sabır ver! diye niyazda bulunduktan sonra, babasına dönüp;

- Babacığım! Görüyor musun? Gök kapıları açılmış, bazı melekler bize bakıp hayretlerinden Cenab-ı Hakk'a secde etmişler. Bazıları da Hak tealaya münacat edip; "Ya Rabbi! Bir peygamber bir peygambere bıçak çekmiş, başı uçunda duruyor. Senin rızanı gözetmek için onu boğazlamak istiyor. Sen onlara merhamet eyle." diyorlar, dedi. Daha sonra İbrahim aleyhisselam oğlunu güzelce bağ-ladı, yüzü koyun yatırıp, boğazını tuttu ve;

- Ya Rabbi! Bu benim oğlum, gözümün nuru, gönlümün sürurudur, Kurban etmemi emrettin. Şu anda emrini yapmak için halis niyetle geldim. Kurban etmeye hazırım.Sana hamd ve sena ederim. Ya Rabbi! Bu kıymetli yavrumu kurban etmekte bana sabır ver, dedi.Sonra bıçağı oğlunun boynuna yaklaştırdı ve son olarak;

- Ey yavrum! Kıyamete kadar sana veda olsun. Tekrar görüşmek, Kıyamet günü olur, dedi.

Bu arada İsmail aleyhisselam;

- Ey babacığım! Acele et. Rabb'imizin emrini çabuk yerine getir. Emir yapmakta geciktiğimiz için Rabb'imizin bizi azarlamasından korkuyorum. Babacığım, elimi ayağımı çöz, melekler, kendi isteğimle kurban olduğumu görsünler ve Halil'in oğlunun, Allahü Teala'nın işinden razı olduğunu bilsinler, dedi.İbrahim aleyhisselam, bu söz üzerine ellerini çözüp bıçağı boğazına dayayınca, İsmail aleyhisselam güldü.

- Ey oğlum, bu halde iken niçin güldün? diye sordu

- Babacığım, bıçakta Bismillahirrahmahnirrahim yazılı olduğunu görüyorum. Üzerinde Dostun ismi yazılı olan bıçak, nasıl keser? diye cevap verdi. İbrahim aleyhisselam, Hakk Teala'nın ismini zikrederek bütün gücüyle bıcağı oğlunun boynuna çaldı. O anda

Hakk Teala, Cebrail'e emrederek;

- Yetiş! Bıçağı çevir! buyurdu.

O da Sidret-ül-münteha'dan bir anda gelip, bıçağı ters çevirdi. Bıçak kesmedi. Bir daha çaldı, yine kesmedi ve ne kadar uğraştı ise kar etmedi.

İsmail aleyhisselam;

- Babacığım! Ne kadar şefkatlisin, bıçağı kuvvetli vuramıyorsun. Yüzüme bakma, böylece hizmette kusur etmezsin, dedi. Hazret-i İbrahim, bıçağı tekrar biledi ve oğlunun boğazına daha kuvvetli çaldı. Yine kesmedi. İsmail aleyhisselam;

- Babacığım, bıçağın ucunu şah damarıma bastır! deyince, öyle yaptı ve diziyle de bastırdı. Bıçak iki kat olmasına rağmen boynuna izi bile çıkmadı. İbrahim aleyhisselam, üzülüp bıçağı taşa çalınca, taş ikiye bölündü. Bıçak dile gelip sordu:

- Ey İbrahim! Nemrüd seni ateşe attığı vakit seni niçin yakmadı?

- Hakk Teala, yakma diye emreylediği için,

- Ey İbrahim! Hakk Teüla ateşe bir kere "Yakma" diye emreylediyse, bana yetmiş defa kesme kesme diye emreyledi. O anda Allahü Teala'dan vahiy geldi:

- Ya İbrahim, elbette sen rüyanı tasdik ettin. Sana düşen vazifeni tam olarak yaptın. Şimdi sıra bende. Lütuf ve keremimi görmek için şu dağa bak!

İbrahim aleyhisselam, dağa bakınca, cennetten gelmiş eşsiz güzellikte bir koç gördü. Allahü Teala buyurdu:

- Bu senin oğluna fedadır. Cebrail aleyhisselam koçu getirirken, "Allahü ekber," İbrahim aleyhisselam da koçu yakalarken, "La ilahe illallahü vallahü ekber," İsmail aleyhisselam da, "Allahü ekber ve lillahil hamd" dedi. Böylece, bayram tekbiri meydana geldi:

"Allahü ekber. Allahü ekber. La ilahe illallahü vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil hamd."

Sonra, İsmail aleyhisselam yerine, bu koç kurban edildi. Bu koçun boynuzları, Abdullah bin Zübeyr zamanına kadar Ka'be duvarında asılı idi. Sonra çıkan yangında yandı. Bu koçun kurban edildiği yer, Mina olduğu için, hacılar kurbanlarını burada kesmektedirler.

İKİNCİ KURBAN OLAYI

Peygamberimizin dedesi, Abdülmuttalib'e rüyasında:

- Kalk! Zemzem kuyusunu kaz! diye emredilince, oğlu Haris ile beraber Ka'benin yakınındaki, işaret edilen yeri kazmaya başladılar. Önceleri pek ilgilenmeyen Kureyşliler, Zemzem kuyusunun açıldığını görünce, bunlar da hak talep ettiler. Dediler ki:

- Bu bizim dedelerimizin kuyusudur. Burada bizim de hakkımız var. Üstelik senin bir tek oğlum var. Eğer bizim teklifimizi kabül etmezsen bizimle başa çıkamazsın!

Abdülmuttalip, tamamen kendi hakkı olan kuyuya,başkalarının da ortak olmak istemelerine üzüldü. Gerçekten de onlarla mücadele edecek, hakkını savunacak durum da değildi. Bu duruma çok üzüldü, içi burkuldu. Cenab-ı

Hakk'a şöyle yalvardı:

- Ya Rabbı! Bana on çocuk ihsan eyle! Eğer bu duamı kabul edersen, içlerinden birini Kabe'de sana kurban edeceğim.Allahü Teala duasını kabül etti. On oğlu oldu. Bu on oğlundan birinin adı Abdullah'tı.Abdülmuttalib, Zemzem kuyusunu bulduktan ve on oğlu olduktan sonra, şanı, şöhreti iyice artmıştı. Oğullarından da en çok Abdullah'ı seviyordu. Onda diğerlerine göre çok farklılık vardı.Bir gece Abdü1muttalib'e rüyasında şöyle bir ikaz yapıldı:

- Ya Abdülmuttalib, adağını yerine getir!

Abdülmuttalib seneler önceki adağını unutmuştu. Adak diye ikaz edilince, sabahleyin hemen bir koç kesti. Ertesi gece yine ikaz edildi:

- Ondan daha büyük kurban kes!

Bu defa da bir sığır kurban etti. Yine ikaz edildi.

- Daha büyüğünü kes! Bu defa da bir deve kurban etti. Fakat yine ikaz devam ediyordu. Bunun üzerine rüyada sordu:

- Bundan büyüğü ne olabilir, ne kesmeliyim O zaman kendisine şöyle cevap verildi:

- Hatırlarsın, seneler önce oğullarından birini kurban etmeyi adamıştın. Bu adağını yerine getir!Adağını hatırlayan Abdülmuttalib, ertesi gün çocuklarını topladı. Kendilerine durumu anlattı. Hiçbiri itiraz etmedi. Memnuniyetle:

- Hangimizi istersen kurban edebilirsin, dediler.

Abdülmuttalib kurban edeceği oğlunu kur' a ile tesbit etmek istedi. Kur'a en çok sevdiği oğlu, Abdullah'a isabet etti. Fakat söz vermişti. Adağını yerine getirmeliydi. Keskin bir bıçak ile beraber oğlu Abdullah'ı alıp Ka'be-i şerifin yanına geldi.Bu hadiseyi duyan Kureyşliler hemen yanına koşup dediler ki:

- Biz bu işe asla razı değiliz. Eğer sen bu işi yaparsan, bu adet haline gelir. Herkes, oğlunu kurban etmek zorunda kalır. Buna başka bir çare bulalım. Sonra şöyle bir çare bulundu. O zaman Kureyş'te insan diyeti on deve idi. Develer ve oğulları arasında kur'a çekilecekti. Oğullarına isabet ettiği müddetçe her defasında on deve ilave edilerek kur'a develere çıkana kadar buna devam edilecekti. Kur'aya başlandı. Fakat çekilen her kur'a Abdullah'a isabet ediyordu. Her defasında on ilave edilerek devam ediliyordu. Onuncu kur'ada deve sayısı yüz olunca kur'a develere çıktı. Hemen yüz deve kurban edildi. Abdülmuttalib, oğullarından kimseye etini vermeden tamamını fakirlere dağıttı.İsmail aleyhisselamın, kurban edilme hadisesinden sonra ikinci evlad kurban edilme hadisesi de bu olmuş oldu. Peygamber efendimizin soyu İsmail aleyhisselama dayandığı için, "Ben, iki kurbanlığın oğluyum." buyururdu.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp