Oksidatif Stres Nedir?

Oksidatif Stres Nedir? :

Oksidatif stres, geçen yüzyılda en çok görmezden gelinen temel hastalık yapıcı patolojilerin başında gelir


Bütün kronik hastalıklarda, romatizmadan diyabete, şeker hastalığından damar sertliğine kadar görülen hücresel düzeyde bir problemdir.Peki, nasıl bir şeydir bu oksidatif stres?Bildiğiniz gibi bizim canlı olan en küçük yapımız hücre. Hücre, evimize benzer. Toplumun en küçük yaşayan birimi olan ailemizin yaşadığı eve günlük olarak yiyecek-içecek erzak girer. Gün boyu bu erzak kullanılarak yenilip içilir, sonra da çöp oluşur. Bu çöpleri torbaya koyup kapımızın dışına bırakırız, sonra görevli gelir o çöpleri apartman dışındaki kontey- nere atar. Belediyenin kamyonları da alıp götürür. Bu sistem düzgün işlediği sürece her şey yolundadır.Ancak, çöpler zamanında temizlenmezse ev kokar, yaşanmaz hale gelir. Huzuru bozulan bu aileden kimseye hayır gelmez.Çöpün yerine oksijen artığı=oksijen radikali ifadesini koyalım. Oksijen radikalleri uygun şekilde bertaraf edilmezse oluşan kronik soruna oksidatif stres denir. Çöpü etkisiz hale getirip ev içi huzuru dengeleyici sisteme de antioksidan sistem adı verilir.

Bilimsel tanımla da ifade etmek gerekirse 

Oksidatif stres, reaktif oksijen türlerinin üretilmesiyle biyolojik bir sistemin reaktif ara ürünleri kolayca detoksifiye etme ya da oluşan hasarı onarma yeteneği arasındaki bir dengesizliği belirtir. Dokuların normal redoks safhasındaki bozukluklar, peroksitlerin veserbest radikallerin üretilmesiyle toksik etkilere neden olabilir. Bunlar proteinler, lipitler ve DNA gibi bütün hücre bileşenlerine zarar verir. Bazı reaktif oksidatif türler, redoks sinyali adı verilen bir olgu vasıtasıyla haberci görevi bile görebilir.İnsanlarda oksidatif stres birçok hastalıkla ilişkilidir. Örneğin orak hücre anemisi, damar sertliği, Parkinson, kalp yetmezliği, miyokard enfarktüsü, Alzheimer, şizofreni, bipolar bozukluk, kırılgan X sendromu, kronik yorgunluk sendromu...Ama kısa süreli oksidatif stres de mitohormesis adlı bir işlemin harekete geçmesi sayesinde yaşlanmanın önlenmesinde önemli olabilir. Reaktif oksijen türleri faydalı olabilir. Çünkü bunlar, bağışıklık sistemi tarafından patojenlere saldırmak ve onları yok etmek için kullanılır. Bu sistemde en önemli konu ‘denge’ unsurudur. Son yetmiş yıldır yapılan bilimsel araştırmalar, bütün kronik hastalıkların oluşum sürecinde altta yatan mekanizmalarda oksidatif stresin az ya da çok mutlaka var olduğunu göstermiştir.

Peki, Batı-Ortodoks tıbbının bundan haberi yok mu? Var tabii

Fakat bu bilgi, onu insanlık önünde utandırmaktan başka bir işe de yaramıyor. Zira elinde oksidatif stresi sistemli olarak bitirecek bir ilaç yok.Dikkat ederseniz ilaç yok diyoruz, çare yok değil! Mesela kronik oksidatif stres, antioksidan bitkilerin düzenli olarak tüketilmesiyle veya oksijenli-ozon tedavisiyle tarihe karışabilir. Fakat daha önemli soru şu: Bu durum Batı tıbbının işine gelir mi? Ne yazık ki hayır.Bir hastamın bana tekrar tekrar yeminlerle anlattığı bir anımı sizinle paylaşmak isterim: Kanser tedavisi gören hastama, profesör doktor artık hastalığın son evresinde olduğunu, yapılacak bir şey olmadığını, hastanın da gidip yakınlarıyla helalleşmesini, kendisine zaman ayırmasını söyler. Zira hocamıza göre hastamın birkaç ayı kalmıştır. Hasta, hocamıza ozon ve bitki tedavisi alacağını söyleyince ortam birden gerilir. “Sakın ha!”der hoca. Tabii hasta da şaşkın bir halde nedenini sorar. Cevap hem acı, hem de çok manidar: “İyileşirsin sonra da ondan bilirsin” Burası sözün bittiği yer.   Eğer bu anlayış tüm tıbba sirayet etmiş, daha kötüsü Batı Ortodoks tıbbının bu katı tavrı bizim içimize kadar girmiş, nüfuz etmişse vay halimize. Merak edenler için söyleyeyim, örnekteki hasta ozon terapi ve bitki kullandı. îki senedir yaşamını sürdüren bu hanımefendinin memedeki kitlesinde %70 oranında küçülme oldu. Bir kez daha vurgulamak gerekir ki, oksidatif stres hâlâ çözüm bekleyen bir temel kronik hastalık sebebidir. Diyebiliriz ki, kronik hastalıkları bitirmek, kronik hastalık gökdelenini yıkmak istiyorsak, binanın temel kolonlarından birisi oksidatif strestir!Yapılan bilimsel çalışmaların sonuçları açıkça gösteriyor ki, oksidatif stres adeta her taşın, yani her kronik hastalığın altından çıkıyor. Nerede kronik hastalık varsa, o hastanın bünyesinde mutlaka oksidatif stres var.Oksijenli ortam, insan vücudunda toksinlerden, yani zehirli artıklardan kurtulmak için detox, efektif hücresel stratejiler belirlemek üzere şarttır. Oksijenli ortamın yaşlanma ve yaşam süresi ile yakından ilişkisi bulunmuştur.Şeker hastalarında yıllar içinde gelişen öldürücü ve sürün- dürücü problemlerin başlıca sebebi zamanla oluşan damarsal komplikasyonlardır. Oksidatif stres oluşumu, diyabetik komplikasyonlara (görme kaybı, kalp krizi, sinir hasarları, böbrek yetmezliği...) yol açar.    Bunu kanıtlayan çok sayıda veri mevcuttur.Şeker hastalığında zaman içinde oluşan zincirleme olaylar oksidatif stres oluşumunu artırır. Sonuçta damar iç duvarında oluşan hasar nedeniyle şeker hastalarında damar sertliği gibimikro ve makro-damar hastalıklarının oluştuğu bilinmektedir. Şeker hastalığında oluşan oksidatif stresin neden olduğu damar iç duvarı hasarı antioksidanlar sayesinde geri döndü- rülebilir. Bu konuda yapılacak tedavi yönündeki çalışmalar diyabet tedavisinde çığır açabilir.Özetle, diyabeti yenmek istiyorsanız, yüzünüzü antioksi- danlara çevirin. Giderek artan bilimsel kanıtlar gösteriyor ki, Alzheimer, Parkinson, MS gibi Nörodejeneratif hastalıklarda oksidatif stres temel bir faktördür. Aynen felç, travma ve sara nöbetlerinde olduğu gibi. Oksidatif stresle birlikte glutamat reseptörlerinin aşırı uyarılması, beyin ve sinir sistemi bozukluklarında temel teşkil eden zincirleme patolojik hadiselerdir. Bu tespitler Nörodejeneratif hastalıkların oluşum süreçlerini açığa çıkartacak derecede önemlidir.Alzheimer hakkındaki en önemli mesele, bu hastalıktaki sinir hücresi ölümünün sebebi ve nasıl oluştuğu konusundaki bilgi yetersizliğidir.    Son yıllarda bilimsel çalışmalarla ortaya çıkan kanıtlar gösterdi ki, Alzheimer hastasının beyni, artmış oksidatif stresin etkisi altındadır ve bu patolojik durum Alzheimer hastalarındaki nöron ölümünün açıklamasıyla olabilir. Alzheimer hastalarının sinir sistemindeki birçok problem gibi amyloid plaklarda serbest oksijen radikalleri, yani oksidatif stres oluşumuna neden olmaktadır. Daha önce de gösterilmiştir ki, beyinde oluşan yoğun serbest oksijen radikalleri nöron dejenerasyonu (sinir hücre bozulması) ve nöron ölümüne neden olmaktadır. Alzheimer’ın oluşum mekanizmasını çözmemize yardımcı olan bu kanıtlar, ileriki tedaviler için temel oluşturabilir.Yaşlandıkça görmenin azalması, gelişmiş ülkelerde en sık görülen körlük nedenidir ve hâlâ oluşum mekanizması iyi anlaşılamamıştır. Retina, oksidatif strese hassastır çünkü oksijen kullanımı yoğundur ve direk ışığa maruz kalır. Çalışmalar göstermiştir ki, ışık ve kimyasal retina hasarları oksidatif stres kaynaklıdır ve bu nedenle A, C, E vitamini gibi antioksidan özellikte vitaminler retinayı bu hasarlardan korur. Bütün bu veriler değerlendirildiğinde, yaşa bağlı maküler dejenerasyona karşı geliştirilecek koruyucu ve tedavi edici stratejilerde oksidatif stresin azaltılması es geçilemeyecek bir unsur olmalıdır.    En azından besin içeriği antioksidanlardan zengin olarak düzenlenmelidir.Hepatit B ve Hepatit C virüs enfeksiyonuna bağlı gelişen kronik viral hepatitler, halen tüm dünyada kronik karaciğer hastalığının etyolojik nedenleri arasında ilk sıralardaki yerini korumaktadır. Dünya nüfusunun yaklaşık %3 ünde kronik Hepatit C virüsü enfeksiyonu mevcuttur. Bunun yanında her yıl tüm dünyada 1 milyondan fazla kişi B hepatitine bağlı komplikasyonlar nedeniyle kaybedilmektedir.Canlılarda oksidatif stres, direk hücre ölümüyle bağlantılı bir bozukluk olarak tanımlanır. Tüm canlı hücrelerde aslında bir denge vardır. Bu denge oksidanlarla antioksidanlar arası dengedir ve oksidanlar ağır bastığında oksidatif stres oluşur. Oksidatif stresin devam etmesi durumunda hücrenin normal fonksiyonlarını yapması ve yaşaması mümkün olmaz.   Obezite, metabolik sendromun temel nedensel faktörüdür. Bu araştırmamızda, birikmiş kümeleşmiş yağ dokusundaki artmış oksidatif stresin, obeziteyle ilişkili metabolik sendromun nedeni olduğunu belirledik. İnsanlarda birikmiş yağ dokusunda sistemik oksidatif stresle direk ilişkili bulundu. Bu sonuç obezite kaynaklı metabolik sendromun tedavisine ışık tutacak niteliktedir.Oksidatif stresi yenmek için insan vücudunda anti- oksidanlarla pro-oksidanlar arasında bir denge olduğunu101akıldan çıkarmamak gerek. Vücutta antioksidan defans sistemini etkileyen birçok faktör vardır ve bunların başında genetik yatkınlık gelir. Modern yaşam biçimimiz, çevre kirliliği, stres ve dengesiz beslenme ile katkılı gıdalar oksidatif stresi tetikleyen başlıca unsurlardır. Vücudumuzda doğal yollarla fizyolojik olarak üretilen antioksidanlar, bu kadar serbest radikali nötralize etmek için maalesef yetersiz kalıyor.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp