homeopati ilaçları

Homeopati 2 :

Tanım

Sağlıklı bir kişide bazı işaret ve semptomlara neden olan maddelerin, hastalık halinde bu belirtileri tedavi edebildiği ve bir ilacın seyreltildiği oranda etkili olduğu prensiplerine dayalı tıbbi bir metoddur.

Arkaplan

Homeopati üç beş hekim tarafından uygulanan garip bir metod değildir. İngiltere'de 300 tane nitelikli hekim homeopati uygulamaktadır. Şüphesiz akademik çevrelerde kayıtlı olmayanlar da eklenince bu sayı çok artar. Bu tedavi şekli Ulusal Sağlık Hizmetleri kapsamındadır ve Londra'daki Homeopati Fakültesi hukuken diğer tıp fakültelerinden farklı değildir. Herhangi bir pratisyen hekim homeopatik ilaç içeren ilaç yazabildiği gibi eczaneler de bütün ilaçlan bulundurup satabilirler. İngiltere'de ayrıca homeopatide uzman olmadığı halde, onu natüropati, radyestezi, psionik ve osteopatik uygulamalarla birleştiren başarılı pratisyenler de vardır.

1977yılında 86 bini aşkın kişi, Ulusal Sağlık Hizmetleri dahilinde homeopatik hastanelerin polikliniklerine gitmiştir. Şüphesiz çok daha fazlası uzman veya pratisyen hekimler tarafından muayene edilmişlerdir.

Homeopati, bu tür ilaçların çokça üretilip popüler olduğu Avrupa'da yaygın bir şekilde uygulanmaktadır, Ayrıca dünyanın Allopati uygulanan ülkeleriyle, Güney Afrika'da da yayılmaya başlamıştır. Hint yarımadasında ise her zaman uygulanagelmiştir. Öyleyse, niçin hekimlerin çoğu homeopatiyi hala faydasız ve işe yaramaz olarak görmektedirler'? Bu sorunun cevabı günümüz hekimlerinin sadece birkaç molekül, bazen hiç bir tedavi edici madde ihtiva etmeyen ilaçların vücutta nasıl etkili olabildiklerini anlayamamalarında yatmaktadır. Modern nükleer bilim ve özellikle transistör teorisi, bu sorulara cevap vermektedir. İlk olarak tüm bunların nasıl başladığı üzerinde duralım.

Geçen yüzyılın başlarında Leipzig'li bir hekim olan Dr. Samul Hahnemann, kınakına kabuğunun sıtma ile aynı belirtilere neden olduğunu fark etti. Ona ilginç gelen esas nokta ise, kınakına kabuğunun sıtma tedavisinde yaygın bir şekilde kullanılıyor olmasıydı, Bu durum onu küçük dozlarda ilacı sağlıklı kişilere verip neden olduğu sonuçları kaydetmeye kadar götürdü.

Uzun yıllar boyunca uğraşarak ilaçların sağlıklı bir kişide sebep oldukları belirtileri içeren bir liste oluşturdu. Daha sonra belli belirtileri olan hastalara uygun ilaçlan bu listeye dayanarak verdi ve yayınlanabilir nitelikte mükemmel sonuçlar elde etti. Fakat bazı hastaların durumu normal dozda ilaç verilince daha da kötüleşiyordu. Bunun üzerine ilaçları seyreltmeye başladı, Bu sayede, ufak dozlarda verilen ilaçların daha etkili olduklarını ve yan etkilere sebebiyet vermediklerini fark etti. Bugüne kadar birçok hekim ve bilim adamı, Hahnemann‘ın bulgularını tekrar tekrar kontrol ettiler. Günümüzde 2000'denfazla homeopatik maddenin listesini içeren kitaplar mevcuttur.

Bu metodun, 150 yıllık geçmişe sahip olmasına ve tıp çevrelerince hep küçümsenmiş olmasına rağmen, tıbbi uygulamalarda değişik şekillerde kullanılması yaygınlaşmaktadır. Kansere sebep olan X ışınları ile radiumun kanser tedavisinde kullanılması bilinen bir örnektir. Bir kalp ilacı olan digitalis (yüksük otunun yaprağından elde edilir) ve steroidler gibi bilinen bazı kullanışlı ilaçlar, yüksek dozlarının sebep olduğu belirtiler gibi durumların görüldüğü klinik Takalarda kullanılmaktadır.

Homeopatik ilaçların çoğu tabii kimyevi maddelerden hayvanlar ve bitkilerden elde edilen doğa kaynak özlerdir. Fakat bazıları hekimlerin kullandıkları diğer ilaçlar gibi sentetiktirler. İyi bir homeopati uzmanı, şartlar gerektirdiğinde allopatik ilaçlar da kullanabilmelidir. Homeopatik ilaçların, evrensel olarak anlaşılsa dahi sahip oldukları Latince isimler halka tuhaf gelmekte ve çekinmelerine sebep olmaktadır. Fakat ucuz olmaları ağızdan alınmaları, etkilerini kaybetmeden uzun süre muhafaza edilebilmeleri ve hiçbir zehirleyici yan etkiye sebep olmamaları gibi nedenlerle hastalar tarafından tercih edilmektedirler.

Çoğumuz satın aldığımız ilaçlan işi bittikten sonra fazlasını çöpe atıyoruz. Bir çok doktor da hastaların yanlış ilaç kullanmalarından ve ilaçların yan etkilerinden şikayetçidir. Bir araştırmaya göre hastanelerdeki hastaların % 18.5‘i sadece ilaçların yan etkileri sebebiyle hastalanmış-tır. Gün geçtikçe ilaçlar arasındaki etkileşim daha iyi anlaşılmakta ve öğrenilenler bizi rahatsız etmektedir. Tüm bunların yanında fiyatları hızlı bir artış gösteren ilaçlar hastalarda bir iyileşmeye sebep olmamakta ve paralar boşa gitmektedir.

Nasıl Uygulanır?

Homeopati ile ilgilenen hekim öncelikle hastalığın tıbbi yönlerinin yanısıra ailevi, kişisel ve psikolojik cephelerini de içeren detaylı bir hikayesini alır. Homeopati hastanın tüm yönleriyle ilgilenen tıbbi bir metoddur. Hekim. Sizi ona götüren sebepleri sormakta yetinmez ve bunda da haklıdır. Zira. aynı belirtilerle başvuran iki değişik hastayı, kişisel birçok değişkenler sebebiyle, farklı şekilde tedavi etmek gerekebilir. Homeopatiyi uygulayan hekim teşhis koyarken, diğer doktorların uyguladığı testlerin aynısına başvurur ve gerekirse cerrahi müdahale de önerebilir. Örneğin, apandisiti patlamış bir hastaya homeopatin yapabileceği fazla bir şey yoktur. Fakat bir homeopati tedavisini seçerken diğer doktorlardan farklı olarak birçok başka faktörü göz önünde bulundurur. Teşhisi koyup tedavi yöntemini seçtiğinde etkili olabilecek en az dozu uygular ve sonucu gözlemler. Bazen bu ilaçlar bir çok doktoru hayrette bırakacak derecede seyreltilmiş olarak verilir. Aynı hastalık bireyin biyolojik yapısına bağlı olarak farklı sonuçlar doğurur.

Nasıl Etkili Olur?

Homeopati bırak benzer benzeri iyileştirsin ve minimum doz prensiplerine dayalı olarak işler. Homeopatinin temel ilkesi olan bırakın benzer benzeri iyileştirsin sözünün resimle anlatımı. Belladonna kızıl hastalığının hasta bir insanda tıpkı sağlıklı bir insandaki belirti ve semptomları doğurması nedeniyle konulmuştu.

Modern Batı tıbbı, hastaya doğrudan hastalıkla mücadele edecek yönde tedavi ile ilaç uygulama üzerinde çalışır. Hastaya vücuttaki doğal olayları bloke eden veya doğrudan hastalığa sebep olan bakteriye hücum eden etkili ilaçlar verilir. Homeopati ise vücudun, ameliyat gerektiren mekanik hastalıkları hariç, kendi başına birçok rahatsızlığın üstesinden gelebileceği ve belirtilerin vücudun hastalıktan kurtulma gayretinin önemli bir parçası olduğu temel düşüncelerine dayanmaktadır. Sürekli olarak belirtileri yok etmeğe yönelik tedavi usullerinin uygulanması, vücudun kendi kendini iyileştirebilme özelliğinin yok olmasına neden olur. Bunun sonucunda vücut dıştan yardım almadan hastalığın üstesinden gelememeye başlar. Bu yüzden hastalıkla benze belirtiler uyandıran bir madde hastaya verildiğinde vücudun hastalıkla mücadele sistemini harekete geçirir ve iyileşmeyi sağlar.

Bu prensibin aynısı modern Batı tıbbı tarafından bağışıklık sağlanmasında kullanılmaktadır. Az miktarda ölü veya yapısı değiştirilmiş mikrop kişiye aşı yoluyla verilir ve vücudun o mikroba karşı bağışıklık kazanması sağlanır. Bağışıklığın nasıl işlediği bilindiği ve antikor oluşumu bilgisi ilerlediği için bilim adamları bunu kabul etmektedir. Fakat homeopatiye bakılınca işler biraz karışır. Bir homeopati ilaç hazırlarken onu bir katı ile (genellikle laktoz) veya bir sıvı ile (genellikle saf alkol) seyreltir. Eğer kati madde kullanıldıysa, ilaç seyreltici madde ile bir kase içinde iyice karıştırılmalıdır. Bu öğütme işlemine tritürasyon (toz haline getirinceye kadar ezme) adı verilir. Karışımdan bir parça alınır ve onluk seyreltilir (bir ölçü karışım dokuz ölçü laktoz ilave edilerek) ve bu işlem tekrarlanır. Eğer ilaç çözünebilir bir madde ise, ezmek yerine seyreltici madde ile kuvvetlice çalkalayarak karıştırmak yeterlidir. Buna süksüsyon adı verilir ve üretilen solüsyonlar da “hazır güçler” olarak adlandırılır.

İlacın gücü birbirini takip eden her yüzlük seyrelti için, 10.20. 30... şeklinde ifade edilir. Onluk seyreltiler ise İngiltere'de 1x, 2X, 3x Avrupa'da ise 10. 20, 30 olarak gösterilir. Seyreltme sayısı solüsyonda sadece birkaç molekül ilaç olarak kullanılan madde kalıncaya kadar arttırılabilir. Örneğin teorik olarak 12 c' de solüsyon, da homeopatik etkisi olan bir tane molekül) kalmış olmalıdır. Sen olarak yapılan seyreltiler sonucunda homeopatik ilacın etkisinin azalmak yerine artmasına 'güçlenme‘ adı verilir.

Niçin işe yarıyor?

Hahnemann ve diğer homeopatlar ilaçlarının işe yaradığım biliyorlardı. Zira 150 yıldır hastalardan olumlu sonuçlar elde ediyorlardı. Ancak son zamanlara kadar bu olumlu sonuçların nedenini kimse bilmiyordu. İlk olarak anlaşılması gereken şey, homeopatik ilaçların diğer ilaçlar gibi kimyasal anlamda etkili olmadıklarıdır. Bunu ArndtSchulz Yasası çok iyi bir şekilde açıklar: Zehirli bir madde fazla dozda alındığında öldürücüdür, daha az dozda alındığında bloke eder, fakat aynı madde çok ufak dozlarda alınırsa hayati hücre fonksiyonlarını harekete geçirir. Bu olay laboratuar deneylerinde de gözlenebilmektedir. Acaba bu nasıl gerçekleşiyor ?

Bu sorunun cevabını anlayabilmemiz için nükleer fizikteki son gelişmelere bir göz atmamız gerekli. Avagadro kanununa göre bir maddenin bir molekül gramında 6.023 x 10-23 tane molekül vardır. Öyleyse bir maddeyi 10-24'e kadar (yani 12 c gücündeki teorik olarak orijinal maddenin hiç kalmamış olması gerekir. Son çalışmalar göstermiştir ki. bir madde tek bir molekülü kalmayacak kadar seyreltilse bile içinde çözündükleri su molekülleri orijinal madde ile ilgili enerji halinde bilgi taşımaktadırlar. Yani orijinal madde kendisini su moleküllerine işlemektedir. Bugünkü kristal yapı ve davranışı bilgimiz, ezme işlemi sonucunda homeopatik ilaçların laktoz ile enerji bakımından zengin yapılar oluşturduğunu gösteriyor. Bir tarafta modern biyokimyacılar biyolojik reaksiyonlarda ortaya çıkan serbest enerjiyi tartışırken, diğer tarafta bilimin yeni bir alanı kütle yerine enerjinin her şeyin merkezi olduğu varsayımı üzerinde çalışıyor. Çok güçlü bir ilacın çözücüyle birlikte ezilme ve karıştırılmasıyla moleküllerde daha fazla enerji oluşur.

Hastaya verilen homeopatik ilaç yoğunluğu az bile olsa, yüksek iç enerjiye sahiptir. İşte bu enerji açığa, çıkarak vücuttaki bir çok biyo-enerjik sistemleri harekete geçirir. Bazı nükleer fizikçiler böyle işlenmiş enerjilerin kendi kendilerini çoğaltma imkanları olduğunu iddia etmektedir. Bu durum sindirilip dışarı atılan allopatik ilaçlardan farklı olarak, homeopatik ilaçların nasıl çok etkili olduğunu ve nerdeyse vücudun biyo-enerjik sistemleri içinde ürediğini açıklamaya yardımcı oluyor. Sentetik ilaçların birçoğu da tıpkı homeopatik ilaçlar gibi hücre düzeyinde temel biyo-kimya olaylarını uyarırlar. Ancak farklı olarak istenilenler dışında birçok istenmeyen hücresel tepkiye neden olurlar. Bu gereğinden daha uzun bir merdivenle pencereye ulaşmaya benzer. Elbette cama ulaşırsınız ama evin boyunu bile geçen merdiven sağlam olduğu gibi oldukça da tehlikelidir. Homeopatik ilaçlar ise yetişilmek istenen pencereye kafi uzunlukta bir merdiven gibidir.

Nerelerde Uygulanır?

Homeopatik ilaçlar, örneğin fıtık gibi cerrahi müdahaleler hariç bir çok hastalık ve akut enfeksiyonlarda kullanılabilir. Olumlu değişmeler görülmeden önce, belirtilerin geçici olarak artması, hatta yeni belirtilerin ortaya çıkması tedaviye cevap alındığının göstergesidir. Homeopatik ilaçlar, allopatiklere oranla daha esnek ve çok yönlü olarak kullanılabilir. Yirmi kadar ilaç günlük birçok rahatsızlığa iyi gelir. Güvenli olmaları da halkın kendi başına tedavülde kullanabilmesini sağlar. Ayrıca bu tür ilaçların koruyucu özellikleri da vardır. Hayvanlarda da mükemmel sonuçlar vermiş olmaları, homoepatik ilaçların çok fazla plasebo (ilaç olarak verilen etkisiz madde) etkileri olduğunu iddia edenlere güzel bir cevaptır.

İşe yarıyor mu?

Şüphesiz cevap olumludur. Çünkü hergün milyonlarca insan homeopatiyi tedavi yöntemi olarak seçmektedir. Bu tıbbi metod daha geniş araştırmaları hak etmektedir. Bu ise, Batı ilaç sektörünün hastalıklar için etkili olduğu gibi ucuz da olan ilaçlar bulmaya itilmesiyle gerçekleşecektir. Homeopatinin etkili olmasının yanısıra hem güvenli, hem de ucuz olması gelecek için umut vericidir.

Ne yazık ki, bir ilacın etkili olup olmadığı hususunda nihai karar vermede kullanılan çift kör deneylerin uygulamasının çok zor, bazen de imkansız olması, şüpheci bir çok kişiyi homeopatik ilaçların etkili olduğu konusunda ikna etmeyi imkansız kılmaktadır. (Böyle bir deney, bir grup yanık hastanın tedavisinde uygulanmış ve standartların üzerinde olumlu sonuç alınmıştır. Ancak homeopati tedavisi uygulayan hastanelerin çok az ve araştırma yapmaya elverişli olmamaları bu tür ilaçların daha da yaygınlaşmasını engelleyen faktörlerdir. Yine de günümüzde Batı tıp dünyasında homeopati yaygın olarak uygulanan bir alternatif tıp metodudur.

Bu tarihten çok daha önce Palmer, eski tedavilerini terk etmiş (başlıca mesmerizm ve manyetik tedavi) ve kendini bütünüyle kiropratiğe adamıştı. Kiropratik kelimesi Palmer'ın hastası olan bir rahip tarafından ortaya atıldı. Palmer, Palmer Kliniti ve Kiropratik Enstitüsü'nün kurucusu ve ilk başkanı oldu. Palmer'den bu yana kiropratiğin değişimlerle dolu bir tarihi oldu. Yaklaşık her ülkede (Almanya hariç) kiropratiğe ortodoks tıp mesleğince pek sıcak bakılmamış ve ABD'li kiropratik uygulayıcıları kiropratik kayıtları yapılmadan önce hapisle tehdit edilmişti. Bu karşı çıkmanın kaynağında yanlış bilgilenme vardı; çünkü doktorların çoğu özellikle omurganın kemikli kısımlarına da subluksasyon denen hafif sapmaların sinir iletimine müdahalelere yol açtığını ve bazı sağlık problemlerinin bu yüzden ortaya çıktığını fark etmek veya kabul etmek istememekteydi. Bir çok Batı ülkesindeki karşı Çıkmalara rağmen, kiropratik, olması gereken kadar değilse bile, özellikle Almanya'da gerçekten ilgi çekici bulguların elde edildiği büyük bir kiropratik çalışmasının ışığı altında filizlenmeye devam etmektedir. Kiropratik uygulayıcıları dört senelik bir eğitime tabi tutulmakta ve omurga üzerine bilgi edinmek için doktorlardan daha çok zaman harcamaktadırlar. Palmer'den bu yana kiropratik hızla yayıldı, bugün yalnızca ABD ve Kanada'da Eyalet ve Bölge Kanunlarına bağlı, yasal şekilde çalışan kiropratik Avustralya'nın birçok eyaletinde Yeni Zelanda ve İsviçre'de yasal olarak uygulanmaktadır. Danimarka ve Norveç bu konuda yasalar çıkarmaktadır. Aslında kiropratik dünyada en yaygın olarak tanınan ve yasallaştırılan alternatif tıp mesleğidir. Nedir? Kiropratik vücudun fonksiyonlarını yeniden dengelemek üzere elle eklemlerin düzeltildiği bir hünerdir. En sık olarak düzeltilenler omurga eklemleridir. Osteopatlar gibi kiropratikçiler de modern hayatın hepimizin karşı karşıya kaldığı travmalar, kazalar, duruş dengesizlikleri, zihni ve fiziki streslerin kas ve eklemlerde anormalliklere sebep olduğu prensibinden hareket etmektedirler. Kiropratikçi hastayı sağlığına kavuşturmak için diyet, egzersiz ve dinlenmeyle ilgili öğütlerle beraber eklemleri de elle düzeltmeye çalışmaktadır. Bazen kiropratikçi duruş eğitimi, masaj, sıcaklık ve yoga gibi diğer tedavileri de etkileyen bölgelerin fiziksel tedavisiyle yeniden kazanılmasını hedef alır. Kiropratik bütün hastalıkları tedaviye gücü yettiğini iddia etmez; o sadece tıbba ek bir yardımda bulunmaktadır. Nasıl Uygulanır? Şikayetin hikayesini aldıktan sonra kiropratikçi hastayı bir doktorunkine çok benzer şekilde muayene etmekte, fakat özellikle sinir sistemi ve omurgaya duruş ve kas dengesizliklerine ve hassas olan bölgelere önem vermektedir. Diğer modem teşhis yöntemlerini de belki kullanacak olan kiropatikçi muhtemelen ilgili bölgelerin röntgen filmlerini çekecektir. Pratisyenlerin çoğunun kendi röntgen makineleri vardır. Tedavinin niteliği tedavisi yapılan duruma göre farklılıklar göstermektedir. Fakat sıklıkla. ziyaretlerin tekrarlanması, özellikle uzun süren problemlerin tedavisi için gerekmektedir. Kiropratikçi temelde üç şey yapmaya çalışmaktadır:

1. Duruş bozukluklarını düzeltmek.

2. Omurga ve pelvis eklemlerine mümkün olabildiği ölçüde fonksiyonunu yeniden kazandırmak.

3. Ağrıya veya fonksiyon bozukluklarına yol açan sinir yıpranmalarım ortadan kaldırmak.

Kiropratikte de tabii ki osteopatide olduğu gibi tehlikeler mevcuttur. Bu yüzden okuyucu, eğer gidecekse: tedavi olmak için ancak uzman birisine gitmelidir. Kiropratikçilerin yasal olarak çalıştığı ABD'de hataya karşı sigorta primleri doktor ve cerrahlarınkinden daha düşük olduğuna göre oldukça güvenli olmalıdır. Nerelerde Kullanılır? Kiropratik başlıca aşağı sırt ağrılarını, kayan diskleri boyun ağrılarını, omuz ve kol ağrılarını, baş ağrılarını ve diğer kas-iskelet ağrılarını tedavi etmek için kullanılmaktadır . Bununla beraber, kiropratiğin sinir sistemi üzerindeki etkisi sayesinde en umulmayan hallerde iyileşme görülebilmektedir. Bazı migren vakaları, birçok baş ağrıları, kimi astım, hazımsızlık, artrit sersemlemeler bazı duygusal durumlarda ve stres hallerinde iyileşme görülmektedir. Bu hallerden başka kiropratikçilere devamlı olarak artrite karşı bir şey yapıp yapamayacakları sorulmaktadır. Artrit değişik tıbbi hallerin bir karışımı olup bu yüzden çabuk bir cevap mümkün olmamaktadır. Eklemlerin tahrip olduğu ağır osteoartritler muhtemelen kiropratiğe cevap vermeyecektir, fakat eğer eklem fonksiyonundaki bozukluk bir miktar giderilebilirse bazı vakalardaki sıkıntılarda hafifleme sağlanabilecektir. Artritte duyulan ağrının çoğu kas ve kemik yapısının bozulmasından değil, telafi edici kas spazmları ve fonksiyonel dengesizliklerden kaynaklanmaktadır. Milyonlarca müteşekkir hastanın da bildiği gibi, daha az ilerlemiş birçok vakada kiropratik yardımcı olabilmektedir. Hiçbir iyi kiropratikçi doku değişmeleri ilerleyip ciddileştikten sonra şikayetleri sona erdirebileceğini iddia etmemektedir. Özetlemek gerekirse, kiropratik usta ellerde kısıtlı miktarda hastalığa çare olmaktadır. Bununla beraber bu hastalıklar insanoğlunu etkileyen en büyük hastalık gruplarından birini teşkil etmektedir. Klasik tıbbın kiropratiğin uyguladığı birçok faydalı metodu bugün olduğundan daha yaygın şekilde kullanmaması ise utanılacak bir durumdur. (Kiropratikle ilgili bir tedavi için, bk. Osteopati).

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp