Alexander Tekniği

Alexander Tekniği :

Tanım

Mr. F. Matthias Alexander'in ismini verdiği bir teknik. Duruş eğitimi olarak tarif edilse de bu basit kavramın ötesinde vücudun ve zihnin uyum içinde olmasının sağlandığı bir teknik olarak görülmelidir.

Arkaplan

F. Matthias Alexander 1869 yılında Tasmanya'da doğdu, şiir ve nükteli şarkılar söylemeye başladı. Sesini yavaş yavaş yitirmeye başladığını anlaması vücuduna. Hareketlerine ve bunların ahengine daha dikkatle eğilmesine yol açtı. Aynanın önünde, şiir okurken kendini incelediğinde, vücudunu yanlış kullandığının farkına vardı. Her söyleyişe başlarken kafasını geriye itip boğazını kalınlaştırdığını gözlemledi. Bu garip duruş biçimi kendisine normal gözükse de düzeltmenin iyi olacağına kanaat getirdi ve böylece bu garip hareketleri yapmayıp, gerilim yaratmadan konuşabilinceye kadar egzersiz yaptı. Sonunda sesi düzeldi ve bundan sonra sesini konuşurken hiç kaybetmedi.

Alexander, nefes alma ve daha düzgün durma alıştırmaları yaptı ve duruşa eskisinden çok daha fazla önem verdi, bunun sonucunda kendini daha sağlıklı hissetti ve kendine olan güveninin arttığını gördü. Daha sonra başkalarına da değerli bulgularını öğretti ve onları bu konuda cesaretlendirdi, alınan iyi sonuçlar aşikardı. Bundan sonra tamamen kendinin ve başkalarının gözlemlenmesine dayanan insanları, zararlı ve en azından faydalı olmayan, günlük hayatta alışık oldukları hareketlerden kurtulmaya ve onları garip, doğal olmayan duruş ve hareketleri bırakmaya cesaretlendirici bir sistem yarattı. Alexander en çok yakınanların oturuştan ayakta durmaya ya da yatıştan oturmaya geçerken vücutlarını kötü kullananlar ve başlarını geriye itenler olduklarını buldu.

Avustralya ve Yeni Zelanda'da on yıl öğretmenlik yaptıktan sonra 1904yılında Londra'ya gitti. Çalışmaları ve fikirleri yavaş yavaş tanınmaya başladı ve 1914'ten 1918'e ve 1940'tan 1943'e dek New York'ta çalıştı. Küçük kardeşi A.R. Alexander'ı metotlarını geliştirmesi için, ABD'de bıraktı. Kendini Kullanma adlı kitabını 1932'de yayınladı ve o tarihten itibaren de öğretileri Batı dünyasında hızla yayıldı, 1955'te öldüğünde 87 yaşındaydı, arkasında kendi çalışmalarını devam ettirecek az sayıda öğretmen bıraktı. Günümüzde dünyanın her yanında eğitim okulları mevcuttur ama bunların en önemlileri Londra'da bulunmaktadır. İsrail, Zürih, Londra, San Fransisko, Şikago ve The Hague'da önemli okulları olan Alexander Tekniği Öğretmenleri Topluluğu'nun en önemli hocaları hala Londra ve çevresinde bulunmaktadırlar.

Nasıl uygulanır?

Diğer alternatif tıp terapilerine benzemeyen Alexander tekniği yalnızca birinin diğerine bir şeyler yaptığı bir tedavi değildir. Daha çok, bir uzmanın denetlediği ve cesaretlendirdiği bir kendi kendini eğitme sürecidir. Konu üzerinde düşünürseniz en basit günlük hareketlerin bile (örneğin yataktan kalkmak ve kapıyı açmak gibi aslında oldukça karmaşık olduğunu ve birçok kas grubunun dikkatle dengelenmesine ihtiyaç olduğunu görürsünüz. Alexander tekniği hastaya, vücudunu öğrenilmiş, sonradan eklenmiş hareketlerden kurtarıp kendi temel, doğal duruşu ve hareket biçimlerini kazanmasını öğretir. Bu ise önce eski, yanlış hareket ve duruşların düzeltilip yerine önce garip duygulara yol açan ama sonra zihinde ve vücutta yarattığı iyileşmeleri hissedebileceğiniz hareketlerin kazanılmasıyla olabilir. Alexander tekniği öğrencisinin yapacağı belirli alıştırmalar yoktur fakat en fazla faydayı elde etmek için günlük hayatında yapacağı pratikleri bir yıl kadar sürdürmesi gerekebilir.

Olgunluk yaşına eriştiğimizde bir çoğumuz zihni ve fiziki gerilim yaratan zararlı duruş alışkanlıkları kazanmış oluruz. Alexander prensibi kendini organize etmenin yeni bir yoludur ve ciddiye alınması gerekir. Bütün diğer faydalı terapilerde olduğu gibi ilk önce bir tür teşhis yapılması gerekir, Alexander öğretmenleri (öğretmen diyorum çünkü büyük bir çoğunluğu doktor değildir) bunu öğrencide hangi tür yanlış kullanım ve hatalı duruşun mevcut olduğunu saptayarak yapıyorlar.

Öğrenciye divan yüksekliğinde, düz ve sert bir yüzeye boylu boyunca uzanması söylenmektedir. Daha sonra öğretmen vücudunu tutup hareket ettirdikçe beliren görünüşte normal refleks hareketleri bastırabilmesi için cesaretlendirmektedir. Öğretmen gerilimi yok edip duruşunu düzelttikçe öğrenci, yavaş yavaş bütün bir yeni vücut hareketleri kelime bilgisine sahip olur. Öğrenci öğretmeninin kendisini koyduğu doğru pozisyonla bazı kelime ve talimat gruplarına katılmayı öğrenip, öğretmen yokken de kendi başına devam ettirmektedir.

Görüldüğü gibi bazen bir çok hafta boyunca, her biri 45'er dakikalık sekiz seansa ve bazen bunu da takip edebilecek yeni vizitelere öğrencinin tam olarak iştirak etmesi gerekmektedir. Bu süre boyunca öğrenci sadece yanlış hareketleri, gerilimleri ve duruşları önlemekle kalmaz fakat aynı zamanda vücudunu pozitif olarak doğru şeyi yaptırmak için yönlendirmeye de başlar. Bu yeniden eğitmenin altında yatan amaç, bir çok kişi bilinç düzeyinde dikkat göstermek zorunda kalsa da, öğretinin bir tür ikinci tabiat olmasını sağlamaktır.

Alexander tekniği hiçbir şekilde soytarılık ya da boş bir şey değildir, ya da en azından bilen ellerde böyle değil. Bütün uygulamaların temelde söylediği her birimiz için en uygun hareket ve duruşların mevcut olduğu fikridir. Alexander tekniği öğretmenlerinin kullandığı metotlar öğrencilere, günlük hayatın normal hareketlerinden sonra en uygun duruş haline gerilimsiz olarak dönebilmeleri için yardım etmektedir. Her şeyden öte, hepimiz bazı şeyler yüzünden gergin duruyoruz, bir çoğumuz ofis masalarında eğik oturuyor, direksiyon başında kamburlaşıyor ve televizyon karşısında uygunsuz pozisyonlarda uyuyoruz. Mesela odur ki bu yanlış hareketler Alexander tekniğini bilmeyenlerde iyice alışkanlık yaratıyor ve de fiziksel hastalıklara yol açıyor.

Nasıl çalışır?

Alexander tekniği, ortodoks olmamasına rağmen fizyoloji ve psikolojinin kabul edilmiş prensiplerine zıt değildir. Ototelkin gevşeme, transandantal meditasyon teknikleri veya diğer zihin kontrolü teknikleriyle hiçbir ortak yönü yoktur. Temelde metod, kişiye vücudunun optimal performans ve fonksiyonunu etkileyen öğrenilmiş duruş modellerini saf dışı edebilme yollarını elde edebilmesi için duruş ve hareket ipuçlarının ayrımıyla ilgili bilgilerin kazandırılmasına dayanır. Gelin, bunları daha iyi anlayabilmek için insan ve atalarıyla ilgili bazı temel verilere bir göz atalım.

Dört ayaklı bir hayvanın başı vücudunun önündedir ve boyun kasları başı yerçekimine karşı tutabilmek için devamlı olarak çalışmak zorundadır. Başın ileri doğru hareketine uygun olarak omurga çekilir ve baş hareketleri vücudu değişik aktivitelere yöneltir.

Aynı temel prensip insanda geçerliliğini korur. Bir vücut hareketine başladığımızda başımızı durmayı düşündüğümüz yöne doğru hareket ettiririz ve bu ince hareketler boyun kaslarının lifleri boyunca küçük değişiklikler olarak kaydeder. Bebeklerin yürümeyi nasıl öğrendiklerine dikkat edecek olursak ilk önce gözümüze çarpan başlarını yerçekimine karşı kaldırma çabalan olacaktır. Bir kere başın kontrolü sağlandığında vücut bunu takip eder ve bir süre sonra başını tamamıyla kontrol edebilen bebek yürümeye başlar. Bebeklerin ve küçük çocukların kolay ve bozulmamış bir baş kontrolleri vardır. Çocuk büyümeye başlayıp ta anksiyete ve streslere hedef oldukça omurga ve boyun kasları anormal kasılmalarına yol açan doğal olmayan duruş biçimleri kazanır ve bunlar da boynunun bir miktar kısalmasına yol açar.

Gerçekten stresli yaşam koşullarımıza ek olarak birçok kişi yürürken, otururken ve dururken tembellik yapmakta ve bunun sonucunda da yıllar geçtikçe vücutları, bezgin oturuşlarını, çökmüş omuz başlarını, çökmüş sırtlarını ve düşen başlarını düzelteyim derken dengesizleştirmektedirler. Bu bezgince eğri oturuş göğüs kafesinin genişleme, kapasitesini etkilemekte, bu da solunumu zorlaştırmaktadır.

Kendisinin ve başkalarının yaşamında Alexander tekniğinin sağladığı sonuçlar olarak bilinenleri yeterli bulmayan Massachusetts'li Prof. Frank Pierce bütün herşeyi, şüphecilerin de kabul etmek zorunda kalacakları tam bilimsel terimlerle açıklamaya girişti. Alexander'in çalışmalarının çoğu bilimsel bir dilden çok felsefi bir dilde yazılmıştı ve bu da bilim ve teknoloji çevrelerinde önemsenmemesine yol açıyordu. Başta tıp mesleğinde olmak üzere çalışmaları kısmen bu zorluk yüzünden büyük ilgi görmemişti.

Alexander tekniği kolay denenebilen bir tekniktir, hünerli bir öğretmen, denekte çabucak bir duruş değişimi sağlayabilir. Pierce Jones'un deneyinde, deneklerden üç değişik tip duruş şeklinin gerektirdiği çabalan derecelendirmeleri istendi. İlki kişinin olağan, rahat (sıklıkla eğri) duruşuydu; ikincisi normal dik duruşuydu (en iyi duruşu); ve üçüncüsü de deneysel bir duruştu (Alexander prensipIerince yönlendirilen) . Deneklerin hepsinin de fark ettiği en iyi duruşlarım muhafaza etmek için Alexander duruşundan daha çok efor sarf ettikleri ve Alexander duruşunun normal eğri duruşlarından bile daha az çaba gerektirttiğiydi. Bu bulgular daha sonra boyun kaslarında o anda mevcut elektrik potansiyelleri ölçmek için kullanılan elektramyograf yardımıyla onaylandı.

Denekler Alexander tekniğiyle düzeltilmiş hareketlerini normal hareketlerinden daha yumuşak, kolay ve hafif olarak tarif ettiler. Pierce Jones da bunları yavaşlatılmış filmler kullanarak doğrulamaya çalıştı. Sonunda deneklerin Alexander tekniği ile eğitilmiş hareketlerinin orijinal hareketlerden daha çabuk gerçekleştirilebildiğini bulup, kaslarca sağlanan gücün de oran olarak daha büyük olması gerektiği, çünkü denekler Alexander metodunu ister kullanmış ister kullanmamış olsunlar ulaşılan son pozisyonun aynı olduğu sonucuna vardı.

Pierce Jones'un ve diğerlerinin çalışmaları Alexander prensibi hakkında aşağıda sıralanan hipotezleri desteklemektedir:

1.
Vücudun temel duruş refleksleri diğer refleks sistemlerine entegre olmuştur (yoga pratisyenleri için bu sonuç yeni bulunan bir şey değildir).

2. Medeni yaşamın zorlamasıyla bu refleksler baş, boyun ve gövde arasındaki ilişkileri bozan alışkanlıkla veya öğrenerek kazanılmış cevaplarla engellenmektedir .

3. Kişinin dikkati bir kez bu engellemeye çekildiğinde bunu önleyip, vücut fonksiyonlarının iyileştirilmesi öğretilebilmektedir.

Fakat belki de en iyi deney çalışmaları İngiliz Dr, W. BarIow'ca yapılmıştır, (Dr, Barlow Alexander'in yeğeniyle evliydi Kendisi Alexander'ı şahsen tanıyordu ve bu konuda yüzyılın son çeyreği boyunca bir çok çalışmalar yapmıştı, Dr, Barlow büyük bir Londra hastanesinde çalışıyordu ve modern tıbbın sunabildiği bütün klasik metotlarla tedavi edilen, hastaları görüyordu. Buna rağmen bir çok vakada Alexander tekniğinin sunabileceği daha fazla şeyler olduğunu düşünmekteydi, Batılının baş belası olan ve diğer tek tekniklerin faydasız kaldıkları bir sırt ağrısı vakasında ve migren, depresyon ve her çeşit nevrozlarda çok iyi sonuçlar elde etti.

Teknikle alakalı en önemli çalışması Londra'da. Kraliyet Müzik Akademisi öğrencilerinin başlarının çok dikkatle ölçülmesini içeriyordu. Öğrencilerin hepsini Alexander tekniğiyle eğitti ve altı ay sonra yeniden boy ölçümleri aldı. İçlerinden 49'u 3/4 inç (1 inç. 2,54 cm) daha uzamıştı ve müzik çalışmalarında hızla ilerlemişlerdi. Başka bir deneyde Alexander tekniğinin etkilerini Londra'da, Merkezi Tiyatro ve Konuşma okulu öğrencilerini inceledi. Okul öğretmenleri öğrencilerin duruşlarını, nefes alıp verişlerini geliştirebilmek için ellerinden geleni yapmışlar ama kullandıkları her zamanki tekniklerle bir yıl sonra elde edilen sonuçlar oldukça kötü olmuştu. Alexander tekniği bunların hepsini düzeltti.

Ne için kullanılır?

Alexander tekniği vücuda duruş dengesini yeniden kazandırmayı amaçladığından özellikle aktörler, müzisyenler ve dansçılar gibi eğitimden büyük oranda faydalananlar için çok değerlidir. Bununla beraber, kişinin kendini iyi hissetmesini sağlayıcılığı ve kimi zaman da sağlığı yerinde olmayanları iyileştirdiği için bir tıbbi tedavi türü olarak gittikçe daha popüler olmaktadır. Önemle üzerinde durulması gereken odur ki, her ne kadar bazı doktorlar bilinen tedavi yöntemlerine ek olarak kullanıyorIarsa da, Alexander tekniği ilk elde belli hastalıkları iyileştirmenin bir yolu değildir.

Alexander tekniği özel duruş problemleri, soluma güçlükleri ve konuşma bozuklukları olan kişilerde etkin olmaktadır. Alexander'in kendisi de metodunun hiçbir zaman tıbbi bir tedavi yöntemi olduğunu ima etmemiş, bir tür kendi kendine yardım metodu olduğunu belirtmiştir.

Alexander tekniğinin meditasyon, yoga ve diğer benzer pratiklerle ilişkisinin olup olmadığı sık sık sorulmaktadır. Cevap olarak herşeyin bireye bağlı olduğu söylenebilir. Bazı kişiler Yoga ve Zen Budizm‘i Alexander tekniğiyle birleştirip uygulasalar da tekniğin çıkış noktasında spiritüalizme rastlanmaz. Dünyanın sayılı uzmanlarından biri onun ek faydaları da olan bir tür süper fizik tedavi olarak nitelendirirken oldukça mutluluk duymuştu. Gerçekten de doğru ellerde en iyi fizyoterapinin verebileceğinden çok daha fazlasını verebilmektedir.

İşe yarıyor mu?

Kısaca cevap vermek gerekirse evet. Çok uzun süreler boyunca, deneyimli ve sempatik birinin bireysel dikkatine ihtiyaç gösteren bütün tedaviler gibi, Alexander tekniği de şüphesiz birçok kişi için bir tür yardımcı psikoterapi olarak etkili olmaktadır. Önde gelen uygulayıcılardan biri bozuk kişisel ilişkiler, aile ya da iş hayatındaki başarısızlıklar gibi problemlerinin temel nedenleri derece derece gün yüzüne çıktıkça hastalarının zihinsel olduğu kadar fiziksel olarak da rahatladıklarını anlatmaktadır. Öğreticileriyle çok az sözlü ilişkileri olan kişilerden de anlaşıldığı gibi Alexander'in sunabileceği daha bir çok şey vardır. Tam olarak nasıl etkili olduğu yıllardır süren bir tartışma konusu olmuşsa da, Batılı doktorların bir çoğu baş ve boynun doğru duruşunun önemini kavrayamamış ve kaslardan beyne cevap, olarak gönderilen bilginin şeklini önemsememişlerdir. Bu başlangıçta hayli garip bir kavram olarak görünebilirse de, kaslara sinirlerden emirlerin nasıl geldiğini göz önüne alırsak daha iyi anlaşılabilecektir.

Kasların uzaması veya kısalması, besleyen sinirlerle iletilen mesajın basitçe hep ya da hiç yasasına uygun olarak iletilip iletilmemesiyle bağlantılı değildir. Günümüzde kaslardaki sinirlerle ilgili iki sistem bilinmektedir (çok yakın zamana kadar ancak biri biliniyordu). Birinci sistem kas liflerini kasıp kısaltmaktadır. Bu sistem ateşlemeyi durdurduğunda da kas gevşemektedir. İkinci sistem aslında kaslara değil de mikroskobik kas iğciğine ulaşmaktadır. İğcikler kasların derininde, kas Iifleri boyunca uzanan ve kasılmadan çok uzamayla ilgili yapılardır.

Kas iğciklerinin beyine kasılma ve gevşeme vaziyetleriyle ilgili bilgileri ileten kendi iç kasları vardır. İğcikler kaslarımızın bir tür hassas ayarlayıcısı olup hareket halindeki kasların aşırı kasılma ve gevşemesini önlerler. Yani bir tür şok emicisi ya da karmaşık bir açıp kapama düğmesi gibi, çalışırlar. Bir kasın aşırı kısalmasının (bazı kötü duruş alışkanlıklarında olduğu gibi) kas iğciğini ölüme sürüklediği ve bundan dolayı da iğcikten beyine mesaj iletilmediği deneylerle gösterilmektedir. İlk anda bu bize önemli gelmese de, vücudumuzun her yanına dağılmış milyonlarca kas iğciğinin beyinle bağlantıları, çevremizde neler olduğunu anlamanızda hayati önem taşıyan yüksek beyin merkezleriyle karşılıklı ilişki içinde olduğundan çok önemlidir. Buna delil olarak, morfin gibi güçlü ağrı kesicilerin kas iğcikleri vazife yapmadıkları zaman sönen beyin merkezlerinin küntleştirilmesi veya geçici bir süre için etkinliklerinin sınırlandırılması yoluyla etki ettiklerini söylemek herhalde yeterli olacaktır.

Bunu anladığımız zaman, insanların sadece daha uygun şekilde (ve derin nefes alıp vererek kendilerini nasıl daha formda ve sağlıklı hissettiklerini anlamak da kolaylaşacaktır. Çünkü böylece bir süredir atıl bulunan kas iğciklerini harekete geçirmektedirler.

Fakat bütün bu detaylı bilgiye rağmen hala sırt ağrısından artrite, nefes alma güçlüklerinden strese varıncaya kadar bir çok rahatsızlıklarda Alexander tekniğinin nasıl iyileştirici etki gösterdiğini bilemiyoruz. Kenar tıbbın diğer bir çok dalı gibi bu teknik te şimdiye kadar gösterilen ilgiden çok daha fazlasını hak etmektedir. Birçok Batılı doktoru Alexander tekniğinde birşeyler olduğuna ikna etmek zor olmasa gerektir: Kendi adlarına hastalar (öğrencilerle konuşmaktadırlar. Ayrıca Barlow ve diğerlerinin çalışmaları kolayca reddedilebilecek veya görmezden gelinebilecek gibi değildir. Sadece güvenli bir kendi kendine yardım tekniği olmak vasfıyla ve tıbbi bakım sisteminde büyük tasarruflara imkan vermesiyle bile Alexander tekniği daha popüler ve dikkate sayan olmayı hak etmektedir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp