Hamilenin Korunması

Hamilenin Korunması :

Aztek kültüründe de bebeğe zarar verir endişesiyle hamileIerin şoktan korunmasına büyük önem veriliyordu, ayrıca ateşten de uzak durmaIıydılar yoksa çocuğun yüzü sakat olurdu. Avrupa kültüründe de yaygın olan bu tip kurallar uzun süre batıl inanç olarak görüldüler. Bir süre önce,doğuştan sakat çocuklar konusunda araştırmalar yapan Viyanalı çocuk doktoru Dr. A. Rett, korku ile embriyo sakatlıkları arasındaki ilişkinin yadsı namaz olduğuna dikkat çekmişti (49). Stres durumlarında bedenin hormon dengesi ve kan basıncındaki değişiklikler göz önüne alındığında, hemen hemen tüm eski kültürlerde var olan bu gözlemlerin inanılmaz değil aksine ne kadar doğru olduğu ortaya çıkar.

Azteklerde doğum ilaçlarla da kolaylaştırılmaya çalışırdı. Ne yazık ki bu ilaçların içeriği tam olarak tespit edilememektedir. Gall "Kadın ilaçlarının", ciua-patli, composite morıtanoa tomentosa ile aynı olduğunu tahmin etmektedir, Dietschy'nin kayıtlarında ise "kadın ilacı eriocoma" olarak yazılmıştır. Opossum kuyruğuna da çok önem verilirdi, ve bundan çok kullanıldığında cinselorganların ve kalın barsakların dışarı sarkacağı söylenirdi. Azteklerin olağanüstü gözlem yeteneklerini tanrıça" Üç çakmak taşı bıçağı"nın bir resminde de görebiliriz (52). Tanrı Yei tecpatI doğururken ve daha göbek bağıyla ona bağlıyken tasvir edilmiştir. Doğumun bittiğini belirtmek için göbek üçe katlanmış şekilde resmedilmiştir.

Doğum sırasında ölen annelerin sol alt kolu (dirsekten aşağısı) çok etkili bir büyü aracı olarak kabul edilirdi. Büyüyle uğraşanlar fırsat bulurlarsa ölü kadının kolunu çalmaya çalışırlardı. Bu nedenle ebenin son görevi, hastasının cesedini bu tip hırsızlıklara karşı korumaktı. Doğum veya hamilelik sırasında ölen kadının kolu mucize yaratan bir güç olarak görülür ve hipnotize etmek için kullanılırdı'( 51). "İlk savaşçı", savaş tanrısı ve genç savaşçıların temsilcisi tanrı Tezcatlipoca bir resminde sağ elinde böyle bir koltutarken tasvir edilmiştir. Doğum sahneleri Meksika sanatında sık kullanılan temalar arasındaydı.

Cinsel ibadetler, sünnet ve fallus kültüyle yakından ilgili olan, ancak Azteklerin tanrıları arasına daha sonra kabul edilen toprak tanrıçası Tlazolteotl'ın (53) tasvirlerinden birinde de doğum sahnesi yer alır. Resmin üst kısmında bir çocuk ve tanrıçaya doğru ilerleyen ayak izleri hamile kalmayı betimler, insan derisine sarınmış tanrıçanın bacakları arasındaki çocuk ise doğumu. Başka bir resminde,

Tibet tasvirlerini hatırlatan bir biçimde (51 a), fallus taşıyan savaşerlar tanrıçanın etrafında dans ederler. Bu resim bana aynı zamanda Tsong-kha-pa'nın kurduğu sarı bereliler tarikatının bir meditasyon resmini anımsatıyor. Dietschy'e göre "tıp hekimlerinden" sayılan diğer bir grup da ÇOCUK DÜŞÜRÜCÜLER (KÜRTAJCILAR)di. Büyük olasılıkla bitkilerden yapılmış içecekler kullanıyorlardı. Her ne kadar zor ve imkansız doğumlarda çocuğu rahimde parçalıyorlarsa da, enfeksiyon tehlikesinin çok fazla olması nedeniyle düşüklerde bu müdahaleye cesaret edebilmeleri mümkün değildi. Telkin, Hipnoz ve Büyücüler Daha çok akılcı veya en azından sağlam temellere dayalı tıptan büyü geleneklerine ve kültüne geçişi, hastalarını ilaçlarla veya ilaçsiz hipnotize eden doktorlar oluşturuyorlardı.

Bugün arkayik uyutma yöntemleriyle modern psikoterapi arasındaki yakın ilişki biliniyor (D.Langen)(54), her ne kadar hala şüpheyle bakılsa da artık hastalara trans halindeyken hastalığının nedenini "itiraf ettirme" denemeleri küçümsenmiyor . Profesör Neuburger Alman doğabilimci ve doktorları 77. Toplantısından önce yaptığı bir konuşmada şunları söylemiştir: "Bilimin çözümleyemediği yerlerde teşhis koyabilmek için Azteklerin bilge doktorlannın gösterdiği yol çok ilginçtir ve Avrupalı magnetizmacı ve ispritizmacılann * yöntemlerini andırır.

Belirli maddeLer verilerek hasta kendinden geçirilir ve uyurgezer durumuna gelir, daha sonra hastalığıını ve yerini söylemesi beklenir." (55) Sahaqun 'un metinlerinde tasvirleri yapılan "Uyutucular", Tepopoxaquauique ("Ölü eliyle dans edenler") belli ki gerçek hipnotizma ustalarıydılar. Yukarıda anlattığımız, doğum sırasında ölen kadınların koluyla evin eşiğine vururlar ve ev halkı o anda donup hareketsiz kalırdı. Bugün bu olayın gerçekleşmesinin kesinlikle mümkün olduğunu biliyoruz. Tabii ki hikmet "ölü kolunda" değil, onun telkin etkisinde. Ev halkı, kemik fetişin vurulmasıyla donup kalacaklarını "biliyorlardı" daha doğrusu bu onların bilinçaltına yerleşmişti. Bunun anlamı, onlar zaten bu olguyu bekIiyorlardı çünkü eski kaynaklar ve gelenekler böyle öğretmişti. Hipnozda olduğu gibi bir "kendi kendini telkin" etkisi söz konusuydu ve "ölü kolunun" eşiğe vurulmasıyla insanlar hareketsiz kalacaklarına inanıyorlar ve gerçekten kalıyoriardı. Böylebir deney istenildiği zaman yapılabilinir!

"Ölü kolu vurucular" veya "Uyutucular"ın aslında kötü mesleklerden sayılıp sayılmadığı veya iyileştirici görevleri olup olmadığı eski kaynaklardan.Açıkça belli olmuyor. Unutulmamalıdır ki Sigmund Freud zamanında bile hipnotizma ile ilgili herşey hokus pokus olarak küçümseniyordu ve sadece eğitimli doktorlardan çok küçük bir çevre gerçekte bunun ne anlam taşıdığını biliyordu.Günümüzdeki araştırmalar ve deneyimler bir çok şeyin mümkün olmadığını da göstermiştir, örneğin hipnotizma altındaki bir insanı soymak, ona kişiliğiyle bağdaşmayan şeyler yaptırmak mümkün değildir. Ayrıca hipnotize olmuş birisine, eğer istemiyorsa, tecavüz etmek imkansızdır. Tabii bu günümüzün kültür düzeyi ve sosyal yapısı için geçerlidir. Szıhaqun zamanında Orta Amerika yerlilerinin cinsel yaşamı ile ilgili fazla bir bilgimiz yok. Eğer olaylar hıristiyan görüşleriyle süslenmediyse, ki bu Sahaqun'un açık sözlülüğüyle bağdaşmaz, kadınlar sıkı koruma altındaydılar.Motetequi ve Teuquiquixti KENDiLERiNi PARÇALAYANLAR ve TANRILARI ORTAYA ÇIKARANLAR gerçekten başarılı birer telkin ustalarıydılar. Onların "gösterileri" Hintliıerin ip oynatıcılarına ve Çiniiierin hokkabazlarına benzer. Özellikle Moteteq}li, Asyalıları hatırlatırlar, onların sanatı insanların en eski özlemini, öldükten sonra yeniden dirilmeyi yansıtır. Sahagun'un metinlerinde, seyircilerin şaşkın bakışları altında bir adamın parçalanıp tekrar birleşmesi anlatılır. Seler'in çevirisiyle özgün metinşöyledir (57); '''kendini parçalayan' denilen adam gösterisini şellerin huzurunda da yapar. Kendisini parçalara ayırır; özelolarak belirlenmiş yerlere ellerini, ayaklarını keser, koyar;kendisini parçaladıktan sonra,nesi var nesi yok, tüm organLarını kenara koyar. Sonra onların üzerini kırmızı çizgili bir pelerinle örter, o anda hepsi tekrar canlanır, sanki hiç kesilmemiş gibi, hepsi birleşir, bütünleşir.Sonra kendini gösterir, selam verir. Yaptıklarının hepsi sihirbazlıktır. Bu gösteri için ödüllendirilir. "

Bir taraftan parçalanma ayrıntılarıyla anlatılırken, " ayrılmış yerlere ellerini ve ayaklarını koyar",diğer taraftan birleştirme işleminin "kırmızı çizgili bir pelerinin altında" gerçekleşmesi çok ilginçtir.Acaba Motetequi seyirciler üzerindeki etkisini, birleştirmeyi gösterecek kadar uzun bir süre koruyamıyor muydu, yoksa hepsi sadece bir hile miydi? Seyircilerin yorgunluğunu veya dikkatlerinin dağılmasını bu pelerinle önlemeye çalıştığı daha akla yakındır, çünkü mekanik hileler için gerekli aletlerden yoksundu. Daha çok saraylarda görevalan bu sihirbazların hipnozla ilgili oldukları diğer bir isimlerinden,Teixcuepani'den de belli olur. "Birisinin gözünü ters döndüren", daha çok bir halüsinasyonu çağrıştırır (57a). Teuquiquixti, "boş" şapkalarından tavşan veya güvercin çıkartan modern i1üzyonistlere karşılık gelen sihirbazlardı.Açıkça kitle hipnozundan gerçekten anlayan bu "büyücüler" zahmetlerinin karşılığını alıyorlar mıydı acaba? Sahaqun metinlerini de "Tanrıları ortaya çıkartanların" bir anlamda "sihirbaz oldukları" yazılıdır. Elindeki torbayı siJkeleyip "torbarun içindekileri" çağmrdı. Büyük olasılıkla bunlar kukla olmalılar; "küçük çocuklara benzeyen kimisi kadın kimisi erkek figürler. Kadınların süsleri, etekleri ve gömlekleri çok güzeldir. Erkekler de çok süslüdür, kolyeleri, etekleri, pelerinieri çok güzeldir.". Kukla tarzındaki bu figürler hakkında bilgiler verilir ama torbanın önceden boş olup olmadığından hiç bahsedilmez.

"Şarkiler söylerler, dans ederler, canları ne isterse yaparlar. Bunları yaptLktan sonra sinirbez iorbeışı yine sallar ve hepsi hemen içine doluşurlar. " Krickeberg de bunların kukla veya yapma bebekler olduklarını tahmin etmektedir (58).Çeşitli kaynaklarda(59) sözü edilen diğer bir grup ta MISIRTANESi ATICIlARI'dlr. Bir pamuklu örtü üzerine 20 Adet mısır tanesi atarlar ve tanelerin düştüğü konuma göre geleceği söylerlerdi.Orta kısmın boş kalması kötüye işaretti, mısır taneleri orantılı dağılırlarsa bunun anlamı hastaların iyileşeceğiydi. Eğer bir mısır tanesi diğer birinin üzerinde durursa bunun anlamı çok kötüydü, çünkü o zaman hastalığın nedeni sodomiden kaynaklanıyordu! Bu konu frengi ile ilgili bölümde ele alınacaktır.

Eski Meksika kodeksi Magliabecchi'de (Kolomb sonrası yazılmıştır) bir resim yer alır; çeşitli biçimlerde betimlenen (örneğin "yiyeceklerin yerini keşfeden" karınca 0Iarak)(60) ve burada Rüzgar tanrısı olarak kabul edilen Tanrı Quetzalco utl'ın karşısında bir kadın mısır taneleri atarak fal bakmaktadır. Sahaqun ise (Seler tercümesi (61) olayları biraz daha farklı anlatır ve burada - hernekadar mümkün olsa da- büyük olasılıkla bir hileden daha çok yine telkin sözkonusudur. Büyücünün pelerini olan pamuklu örtü yere serilir ve büyücü mısır tanelerini üzerine atar, (burada sayıları belirtilmemiştir, yukarıda sözü geçen 20 sayısı ise mutlaka takvimin 20 günü ile ilgilidir) ve "olanda mısır taneleri lekelenir, patlar, çatlar, sıçrar, sanki ateşte kavruluyormuş gibi görünürler.

" Sahaqun 'un anlatıcıları bu bölümde büyücülerin gösteri sonunda yüklü ödül aldıklarını anlatırlar, ancak bu gösterinin "hangi amaçla" yapıldığı belirtilmiştir, Mısır tanesi atıcılarıyla ilgili en ayrıntılı bilgiler bugün Floransa Ulusal Kütüphanesinde bulunan kodeks Nuttall'da (61b) verilmiştir. Bunlar sadece mısır tanesi değil, Tzompanquauitl denilen, Batı Hindistan, tropikal Amerika ve Jamaika'da yetişen bir Lequmlnosae cinsinin, mercan ağacı erythrina corallodendron'ın (piscidia erythrina)(61a) kırmızı meyvaları da kullanılırdı. Mercan ağacı kabuğu farmakolojik açıdan önemlidir (cortex radicis piscidiae erythrina) ve piscidin ile piscidin asidinin yanısıra kalbi kuvvetlendirdiği ve terletici, idrar sökücü etkisi olduğu söylenen saponin ve reçineler de içerir. Jamaika'da kabukları (veya meyvaları?) balık zehiri olarak kullanılır.

1903 yılında Dr. Wilhelm Bauer (60 a) mısır tanesi atıcılarının, bugün de hala varolan başka bir grubu hakkında bilgi vermiştir. Burada büyücü 33 adet mısır tanesi atar (batının etkisi ve yeni bir "büyülü" sayı?), ayrıca tütsü olarak kopal yakar, bazı dualar mınldanır (daha çok Quetzakouatl adına) ve yine mısırların düştüğü konuma göre "teşhisini" yapar. Eğer mısır tanelerinin sivri kısmı doğuya doğru dönükse hasta iyileşecektir; ama eğer bir tane ortada duruyorsa ve diğerleri etrafında halka şeklinde dizilmişse bu kesin bir ölümün işaretidir. Tüm bu büyücülük becerileri özellikle Azteklerin "komşularımız" dediği Cuexteca ve Huastekler tarafından yapılmaktaydı. Sahagün onlar hakkında iyi şeyler söyler, ama "yanlışlarını" da aktarır; bu insanlar dişlerini kabak çekirdekleri gibi sivri törpülerler ve erkekler, her ne kadar yeterince kumaş varsa da, üzerlerine hiç bir şey giymezler. Buna karşın kadınları" kat kat etekler, gömlekler giyerler, sıkı sıkı sarınıp, örtünürler."(62)

DÜĞÜM ATIClLAR ( Mecatlapouhqui) ve SUYABAKANLAR (Atlan Teittaya) falcıların farklı iki grubunu oluşturuyorlardı. Bunlar özellikle, "akılcı" hekimlerden çare bulunamayınca, ilk olarak başvurulan, aranılan falcılardı. Düğüm atıcılık (63) aslında çok basitti. Falcı ipe bir düğüm atar ve hafifçe çekerdi. Eğer düğüm açılırsa bu çocuğun durumunun ( daha çok hasta çocuklar için çağınıdıkları belli oluyor) iyiye gideceğinin işaretiydi.Eğer çektiğinde düğüm çözülmez ve ip daha çok dolanırsa bu kötüye alametti.

Özellikle bu düğüm atıcılar bana, kaderi sorgulamaktan çok büyücü doktorların duyarlılık,tecrübe ve sezgi yeteneklerinin tipik bir örneği olarak görünmektedir, çünkü iple biraz çalışma yapan birisi attığı düğümün ne olacağını önceden gayet iyi bilebilir. Burada bilinmeyen gizli güçlerden çok ipi kullananın el becerisi söz konusudur. Bu' düğüm atıcılarının, Macatlapouhqui, hiç şüphesiz belirli bir tıbbi tecrübeleri ve bilgileri vardı, çünkü eğer "teşhisieri" sık sık yanlış çıksaydı, hiç bu kadar önemli ve sözü edilecek, aranan büyücüler olamazlardı.

SUYA BAKANLAR da benzer işlerle uğraşıyorlardı, mısır tanelerini çiğneyip su kabağından yapılmış bir kabın içine tükürüyorlardı. Kabın üzeri örtülüp bir süre bekleniyordu. Sonra tanelerin durumuna göre hasta çocuğun kaderiyle ilgili bilgi veriliyordu. Seler olumlu kehanetlerle ilgili yorumunda tamamen haklıdır:

"Tetkinle iyi bir çıkış yolu gösteren kehanetin insanlar üzerindeki iyileştirid etkisini, hastalıklarda da belirgin bir iyiye dönüşe neden olduğunu farketmişlerdi. " Suya bakmanın, Atlan Teittani, başka bir biçimi de, çocuğun ruhunun, "şansının" kaybolup kaybolmadığını öğrenmek için yapılırdJ. Bunun için küçük hasta suyla dolu bir kabın üzerine tutulurdu, eğer yüzü suda karanlık görünürse bu, yakın zamanda öleceğini gösterirdi, eğer aydınlık görünürse hastalık tehlikeli değildi. Bu görüntülerin "karanlık" ve "aydınlık" tespitini kimin yaptığı çok belirgin değildir, büyük olasılıkla sadece büyücü ( kadın ya da erkek) sudaki yansımaya bakıp hüküm veriyordu. Bu durumda yukarda düğüm atıcılar için söylediklerimiz bu büyücüler içinde geçerlidir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp