Gerilim ve Tükenmişlik Belirtileri

Gerilim ve Tükenmişlik Belirtileri :

Araştırmacılar oldukça uzun bir süre gerilimin varlığı konusunda kuşku duymuşlardır, oysa geçtiğimiz on yıl içinde, gerilimin aslında hastalığın hatta ölümün önemli bir nedeni olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. Artık, kalp hastalıkları ve yüksek tansiyondan, kansere, şeker hastalığı da dahil olmak üzere çeşitli metabolik problemlere ve hormonal hastalıklara kadar hemen her türlü rahatsızlıkla ilişkisi olduğu düşünülmektedir.

Tam olarak nedir gerilim? Bu sözcüğü psikolojide ilk kullarian Dr. Hans Selye'dir ve gerilimi bedenin, kendisine karşı yapılan herhangi pir etkiye belirli bir nedeni olmaksı-zın yaptığı tepki olarak tanımlamıştır. Belirli hormonların salgılanmasını içeren önceden tahmin edilebilir bir dizi iç değişiklik yoluyla tehdit edici bir uyarıya bedenin tepkide bulunduğu bir «genel adaptasyon sendromu» olarak açıklar onu Dr. Hans Selye. Fizikselolarak bir tehlikeyle karşılaşıldığında savaş ya da kaçış biçiminde oluşan tepki olarak hepimiz biliriz aslında onu. Bu kavramdan açıkça anlaşılacağı gibi, bu tepkiler bizim ve tüm canlıların içinde bir tür savunma mekanizması olarak doğarlar. Tüm organizmaların çevrelerinde oluşan değişikliklere tepki gösterebilme biçimidir bu mekanizmalar. Tüm gerilim-yapıcılara karşı doğan fizik sel ya da ruhsal tepkilerin, Dr. Selye tarafından önceden bilinebilir diziler olarak anlaşılmasına karşın aslında durum hiç de böyle görünmemektedir şimdi.

Artık bilimadamları, organizmaların dış tehditlere karşı son derece öznel ve belirli tepkiler gösterdiğine inanmaktadırlar. Gerilimin standart tanımı, insanlar bu terimi kendilerine uyguladıklarında düşündüklerine şimdi daha bir uymaktadır, yani: «Kişinin uyum gösterme yeteneğini sınayan günlük yaşamın normal ve anormal baskılarının toplamıdır gerilim.» Enerjisini günlük yaşamın hız, gürültü ve karmaşasıyla uyum kurmak için harcayan çağımızın insanı bu tanımla daha bir özdeşlik kurabilmektedir.

Bununla birlikte, genellikle gerilimin bizim dışımızda bir şey olduğu, gürültü ve karmaşa olduğu sanılır. Bu görüş hatalıdır, gerilim bizim içimizdedir. Gerilim üzerine uzman olan Dr. Daniel X.Friedman'a göre, «Gerilim zihin ve bedenin ortak bir eylemidir ve tepkinin anlık bir hafiflernesi olan tehlikenin tahminini de içerir. Başlatıcı mekanizma, tehlikenin birey tarafından algılanışıdır, yoksa olayın kendisi değil. Algılama kişinin yaratılışı ve deneyimlerine göre değişir.» İtalikler benim, gerilimin öznel doğasını belirlemek için ekledim. Dr. Friedman herkesin dış tehditlere kendi biçiminde tepki gösterdiğini ekliyor sözlerine ve bunu da kişinin «daha önceki uyarılma düzeyine ve adapte olabilme yetene-ğine» bağlıyor. «Uygun gerilim kişinin adapte olabilmesineyardımcı olur, uygun olmayan gerilim ise yararlı hiçbir amaca hizmet etmez ve hastalıkla sonuçlanabilir.»

O halde, gerilimi başlatan olayın kendisi değil. de, bireyin tehlikeyi algılamasıdır. Bunu anlamamız çok önemli. Birkaç örnek görelim. Yaşantımızda sıklıkla gerilim-yapıcı ya da gerilim kaynağı olduğu söylenen şeyler boşanma, sevilen bir kişinin ölümü, para, mal ya da işin yitirilmesi, bir akrabanın hastalığı ve diğer insanların bizi eleştirmeleridir. Aslında gerilimi doğuran gerçekten bunlar değildir. Asıl gerilim-yapıcılar boşanma, bir yakınını,.işini yitirme ve eleştirilme korkularıdır. Hatta hepimizi beklemekte olan ölüm hile kişinin ölümden korkması şeklindeki tehlike kadar önemli değildir. Bir kez daha düşüncelere, biyokimyasal ve sinirsel değişiklere yol açan beyin kalıplarına dönüyoruz. İşte gerilim de zihinden bedene giden bu yolları izlemektedir.

Artık günümüzde, gerilimli koşullar altında oluşan hormonal ve onlarla ilgili biyokimyasal değişikler hakkında oldukça fazla miktarda araştırma verisi var. Adrenalin bezlerince salgılanan bir hormon olan kortizol çok değişken türde gerilimli olaylara karşılık olarak artmaktadır. Örneğin, birçok rapor da göstermektedir ki, ameliyat olmaları gereken kişilerde kortizol artışı gözlenmiştir. Üstelik, bu raporların daha detaylı bir incelemesi, ameliyatın kendisinin değil de ameliyatın beklentisinin kortizol düzeyinin yükselmesine neden olduğunu ortaya çıkarmıştır. Gerilimli koşullar altında incelenen bir başka hormon da büyüme hormonudur. Sı-nava girdiklerinde, filmlerden şiddet içeren ya da açık saçık sahneler izlettirildiğinde öğrencilerde arttığı görülmüştür. Ayrıca, yorucu egzersizler öncesinde veya hoşnutsuzluk ve endişe yaratan testlerle karşı karşıya bırakıldıklarında da önemli ölçüde arttığı anlaşılmıştır.

Aynı koşullar altında düzeyleri yükselen diğer hormonlar epinephrin, norepinephrin ve bir hipofiz hormonu olan prolaktindir. Bütün bu örneklerin de gösterdiği gibi, gerilim psikofizyolojik bağıntı yoluyla işler: bir düşünce bir hormonun, genellikle bir dizi hormonun, salgılanmasına yol açar, bu da daha sonra bedenin metabolizması ve psikoloji üzerinde değişikliklere neden olur. Kabaca ve çok genel bir deyiş-le, kişi bir tehdit algılar, beyni de hormonların salgılanması-nı harekete geçiren sinyaller göndererek tehdidi kaydeder, bu hormonlar vücudun tepki göstermesi gereken bölgeleri ne mesaj taşıyıcı görevi görürler. İşte tüm bedeni güçlü bir eyleme iten gerilim tepkisi de bir saniyenin birkaç binde biri kadar bir zaman içinde gerçekleşmiş olur.

Gerilim tepkisi kendisini anormal biçimlerde nasıl ortaya çıkarır? Genellikle hastalık biçiminde. Hastalık da bir süreç içinde birçok değişiklikleri içerdiği için, diyebiliriz ki, etkileri vücutta toplanan bir hastalık süreci biçiminde ortaya çıkar gerilim tepkisi. Bu süreç bazı insanlarda yüksek tansiyon, bazı insanlarda ise ülserle sonuçlanabilir (bir tıp deyimi vardır, «Ülser sizin yediğiniz şey değil de, sizi yiyen şeydir.») Genellikle tükenmişlik sendromu diye adlandırılan hastalığı oluşturan belirsiz semptomlar biçiminde de açığa çıkabilir gerilim.

«Yorulduklarında» insanların deneyimini yaşadıkları şeyolan ve doktorlarca gittikçe artan bir biçimde kabul edilmeye başlanan bu durum vücudun, duyguların ve yaşam davranışlarının tüm düzeylerinde tükenmişliktir. Fiziksel yakınmalar arasında yorgunluk, uykusuzluk, başağrıları, belağrıları, sindirim bozukluğu, nefes yetmezliği, uzun süren soğuk algınlıkları ve aşırı kilo alma veya verme gelir. Yaşamla. ilgili duygu ve davranışlarımız can sıkıntısı, dinlenememe, durgunluk ve bunalım yönünde değişmeye başlar. Tükenmiş insanlar bütün günlerini, davranışlarını savurmakla, saplantı türü davranışlarla ve düşüncelerle geçirirler. Sağlıklı insanlarla karşılaştırıldıklarında, yorgundurlar, çabuk alıngandırlar, başkalarına güzel sözler söyleyip başarılarını paylaşamazlar, günlük olaylara kötümser, sürekli savunma durumunda bakarlar ve hata ararlar. Kendilerinden bir parça olsun kurtulabilmek için çoğunlukla alkol ya da uyuşturucu bağımlısı olurlar. Gerilim tepkisi öldürücü de olabilir. Gerilim hakkında oldukça çarpıcı yeni bir buluş da, bağışıklık sistemini zayıflattığıdır. Kişi süreğen gerilim altındayken, TIenfositleri ve makrofagosit1er denilen vücudun doğal «öldürücü» hücrelerinin kısıtlandığı görülmüştür. Bu kısıtlama belki de, kortizol ve gerilimli insanlarda bulunan diğer hormonların aşırı düzeyde oluşu yüzündendir. Enfeksiyon ve diğer hastalıklara karşı bu Öldürücü hücrelerin savaşması gerektiğinden, gerilim ile zatürre ve kanser gibi hastalıklar arasındaki bağla ntıyı bulmuş oluyoruz.

Gerilim herhangi bir yönden ille de gerekli mi? Bazan gerilimli insanlar iyi çalışabilmek ve başarılı olmak için gerilime ihtiyaçları olduğunu söyleyerek sağlıksız durumlarını mantıklı bir temele oturtmaya çalışırlar. Aşağı yukarı aynı şeyleri söyleyen yani bir parça gerilimin iyi, aşınsının ise kötü olduğunu savunan yazılar yayımlandı. Bu tutum bence yanış. Tum canlı organizmaların büyümeleri ve yeni koşullara adapte olabilmeleri için kendi iç mekanizmaları vardır. Ayçiçeği yüzünü sürekli güneşe çevirir çünkü bu tutumu denetleyen bir iç mekanizması vardır ve bulutlu günlerde ise bu mekanizma otomatik olarak kendini devre dışı bırakma zekası-nı gösterir. Bu örnekten de anlaşılacağı gibi, yeni koşullara uyum sağlama son derece uygun ve doğaldır. İnsanoğlu tüm doğanın en geniş ve en yaratıcı mekanizmaları ile ödüllendirilmiştir. Sağlıklı bir insanda, her durum için uygun ve doğal tepki potansiyelolarak bulunmaktadır, hiçbirşey yapmama, sabretme ve sessiz kalma, ne zaman dinleneceğini bilme tepkileri de dahil olmak üzere.

Durum böyle iken, kendi iç zekamızda bulunan potansiyel tepkilere karşıt ve doğalolmayan bir tepki gösterdiğim izde sorun da ortaya çıkmaktadır. Kendi iç zekarnıza göre ya-şamadığımızda gerilim birikir. Etkili davranışlar gösterebilmek için daha çoğuna ihtiyacimız olduğunu söylemek, gerginliğin, aşırı rekabetin ve sürekli telaşın anormalliklerine alışmamız gerektiğini söylemektir. Bu tartışma, kişinin iç zekasina açık bir güvensizlik demektir. «Gerilimle baş edebilme» ancak onu idare etmeye çalışmamakla başarıya ulaşabilir. Tüm yaşam boyunca bize rehberlik edecek sonsuz sayı-da tepkiye zaten sahibiz ve kendilerine fırsat verildiğinde bu tepkiler, yaşamın gereklerini yerine getirmede asla başarısız olmazlar. Ne var ki, bu tepkilerin doğanın istediği biçimde çalışabilmeleri için sürekli bir işbirliği içinde olmaları gerekir. Akıl kararlar verebilir ama yürek de öyle, hormon yolları da, her bir hücre de ve her hücrenin merkezinde bulunan DNA da. Hepsi bir uyum içinde olduklarında sonuç kusursuz sağlıktır ve doğaldır, yaşamı yücelten zekadir.

Gerilimin sonsuz biçimde açığa çıkması böyle gerçekle-şir işte. Anahtar da bir tek yerdedir ve bu kitabın tamamı onun hakkındadır - tüm düşüncelerin ve düşüncelerle başlayan tüm vücut işlevlerinin kaynağı olan insan zihni. Görece-ğiz ki, gerilim ve onunla başedebilme üzerine mevcut tüm çelişkili görüşler anlamsızlaşır, yeter ki bir kez biz tedaviye sağlığın en derin düzeyinden başlamaya karar verelim. Gerilimin tıbbi tanımlarının yerine ben, Doğunun bakış açısı üzerine otorite olan Maharishi Mahesh Y ogi'nin tanı-mını tercih ederim: «Yaratıcı zekanın ortaya çıkmasını engelleyen şeydir gerilim.» Bu tanıma göre, gerilimsiz bir kişi yaşam için modeli oluşturur, yıni zekasının tüm potansiyelini yaşayabilen bir kişiyi.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp