Stres Ve Depresyon

Stres Ve Depresyon :

Depresyon ve stres sık sık karıştırılan, çoğu zaman da birbirinin yerine kullanılan iki popüler kavram olarak hayatımızda ki yerini korumaya devam ediyor. Ne onlarla yaşayabiliyoruz, ne de onlarsız. Çalışırken, okurken, eve giderken, evden dönerken, çocuk yetiştirirken, sınavlara girerken, yolculuktayken… her an her yerde stres ya da depresyon riski altında yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz.

Herkesin kendine göre bir yöntemi var stres ya da depresyonla baş etmek için. Kimi monotonluğu kırarak yenmeye çalışıyor, kimi bir uzmandan yardım alarak, kimi yoga yaparak, kimi de kendini alışverişe vererek…Bu listeyi uzatmak mümkün. Hangi yöntemin daha geçerli olduğunu bir tarafa bırakacak olursak, şu gerçeğin altını rahatlıkla çizebiliriz: stres ya da depresyon, hangisini yaşıyorsak, yaşamımızın tam ortasında, elimizi uzattığımızda dokunabileceğimiz kadar yakınımızdalar.Semptomların benzerliğinden hareketle, bu iki kavramın birbiri yerine kullanılmasında bir sakınca olmadığını düşünenler olabilir elbette. “Ben yaşadığıma bakarım, adının ne önemi var.” Diyenlerde olabilir. Böyle düşünenlere bir diyeceğimiz olamaz elbette, ancak biz yine de bu iki kavram arasındaki ayrıma kabaca değinelim ve merak edenlerin kafalarındaki soru işaretlerine, bir parça da olsa, yanıt bulmaya çalışalım.

Stres vücudumuzun dış uyaranlara karşı verdiği bir tepki biçimidir. İnsan vücudu “homeostasis” denilen bir denge sistemine göre çalışmaktadır. Psikolojik sistem, sürekli olarak bu dengeyi koruma eğilimindedir. Dışardan gelen olumsuz uyaranlar karşısında harekete geçen psikolojik sistem, hemen dengeyi tekrar korumak amacıyla harekete geçer ve uyaranın neden olduğu duyguları ortadan kaldırmaya çalışır. Eğer bunda başarılı olursa, yani psikolojik sistem dengeye kavuşursa, kişi yaşamına hiçbir sorunla karşılaşmadan devam eder. Ancak, eğer, dışardan gelen uyaran karşısında psikolojik sistem dengeyi sağlayamazsa, stres birikimi dediğimiz durum ortaya çıkar ve kişi bir takım olumsuz yaşantılara maruz kalır. Şimdi bu anlattıklarımızı bir örnekle açıklayalım. Örneğin, yoğun ve oldukça ağır bir çalışma temposunun içinde yer alan ve kendisine ağır gelen sorumluluklara sahip bir kişi, acilen yetiştirmesi gereken bir işi yetiştiremediği zaman stres yaşantısına maruz kalır. İşi zamanında yetiştirmesi, sahip olduğu sorumluluk ve işi yetiştiremediği zaman başına gelecekler kişiyi stres yaşantısına maruz bırakır.

Kişi işi yetiştiremeyeceğini anladığı zaman psikolojik sistem hemen devreye girer ve bozulan dengeyi yeniden sağlamak için harekete geçer. Ancak uyaranlar psikolojik sistemin dengeye ulaşmak için kullandığı araçlardan daha güçlüyse, daha doğrusu, psikolojik sistemin dengeyi sağlamak için kullandığı araçlar uyaranlar karşısında işe yaramazsa denge iyice bozulur. İşi yetiştiremeyen çalışan, patronuna vereceği hesabı düşünürken önce mantıklı gerekçeler bulmaya ve bunun dünyanın sonu olmadığına kendini ikna etmeye çalışır ve yoğun olarak savunma mekanizmalarını kullanmaya başlar. Ancak patronunun mazeret kabul etmeyeceğini söylediğini hatırladığı zaman, dengeyi sağlamak için kullanılan araçlar, uyaranlara yenik düşer ve kişi yoğun stres yaşantısına girer. Bu örneği üniversite sınavlarına hazırlanan gençlerin durumları için de genellemek mümkündür.

Depresyon ise oluşum koşulları bakımından stresten oldukça farklıdır. Çok daha yoğun ve kronik uyaranlar sonucunda ortaya çıkan ve tedavisi zaman isteyen bir psikolojik rahatsızlıktır. Ayrıca depresyonda genetik faktörlerin de ağırlıklı bir rol oynadığı bilinmektedir. Depresyonun semptomları kökleri çok daha derinlere inen, kimi zaman kişinin sosyal yaşamını devam ettirmesine engel olan, kimi zaman ilaç tedavisi gerektiren semptomlardır. Oluşumunu hazırlayan uyaranlar niteliği ve yoğunluğu, stresi hazırlayan uyaranlarınkinden çok daha güçlüdür. Sevilen birinin kaybı, ağır duygusal çöküntüler, birden bire gerçekleşen büyük maddi kayıplar (iflas), yaşanan ağır fiziksel kazalar, baskıcı aile ortamında yetişmek…vb. Bütün bu olumsuz uyaranlar depresyonun tetikleyicisi durumundadırlar ve stres yaşantısına oranla çok daha bir olumsuz yaşantı içermektedirler.

Kabaca ve bir kesinlik taşımamakla birlikte, stres ve depresyon arasındaki farkı şu örneklerle daha da somutlaştırabiliriz: Dönem ödevini yetiştiremeyen ve hocasına ne diyeceğini düşünen birisinin yaşadığı strestir, ancak çok sevdiği bir yakını kaybeden kişinin yaşadığı depresyondur. Patronundan nasıl zam isteyeceğini düşünen birinin yaşadığı strestir, ancak milyarlarca lirasını kaybederek iflas eden birinin yaşadığı depresyondur. Üniversite sınavına hazırlanan bir gencin yaşadığı strestir, ancak bir kazada vücudunun bir bölümünü kaybeden kişinin yaşadığı depresyondur… Kuşkusuz yukarda yazılanlar sadece birer örnektir ve kesinlikle öyledir gibi bir anlam taşımamaktadır. Sadece iki kavram arasındaki farkı ortaya koymak için seçilmiş genellemelerdir. Bu listeyi uzatmak mümkün elbette. Ancak biz son olarak şunları söyleyerek son noktayı koyalım.Stres de, depresyonda, ne kadar birbirinden farklı olurlarsa olsunlar önlem alınması ve tedavi edilmesi için bir uzamana başvurulması gereken durumlardır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp