Ruhsal Açıdan Duâ

Ruhsal Açıdan Duâ :

Tatmin edilmemiş sonsuz istek ve arzularımız şuur altına atılarak bizde umulmayan zamanlarda çeşitli buhranlara, çeşitli iç sıkıntılara yol açar. Duâ ile en gizli, en mahrem duygularımızı dile getirir, içimizi boşaltır, ümidimizi kuvvetlendirir, korkularımızı hafifletiriz. İçimize eşsiz bir rahatlık verir, gerginlikleri gideririz. Duâsız bir insan, ışıksız bir mahzene benzer. Duâ ile kendimizi Allah'a daha yakın hissederiz. Duâsız insan yalnızlığın karanlık hapsi içinde çırpınan bir zavallıdır. Duâ ile benlik davranışlarını aşabiliriz; çünkü duâ engel ve uzaklıklar tanımaz, zaman ve mekânlar ona engel olamaz. Duâ ile sonsuz aczimizi yüce Allah'ın sonsuz kudretine bağlama saadetine ereriz. Duâ ile ruh gücünü kanatlandırırız. Duada iç varlığımız aydınlanır. Duada kendi gücümüzle değil, Allah'ın sonsuz gücüyle meydan okuruz.
Namazda "Bana doğru yolu göster; beni eğri ve kötü yollardan koru; bana kuvvet ver" demek suretiyle bir taraftan kendimizi, insanlık haysiyetimizi koruyup yükseltmeye yöneltirken, öbür taraftan sınırsız güçsüzlüğümüzü Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz kudretine bağlar, ruhumuzda eşsiz bir enerji depo ederiz. Bir akümülatör zamanla boşalır. Onu bir kaynağa bağlayıp, şarj etmemiz gerektiği gibi, dış tesirlerle dengesi bozulan varlığımızı ilâhî feyizlerle beslemek ve ruhî bir enerji ile doldurmak için en kestirme yol "namaz"dır. Allah(c.c.)'ın büyüklük ve yüce¬liğini gereği gibi düşünen bir insan, tarifi imkânsız hayretler ve haşyetler içinde kalır. Yani bir çeşit hayret, korku, dehşet, coşkunluk ve heyecan içinde kalır. İşte her secdede bu hayret ve haşyetin ifadesi vardır. Madde planında basit bir biberin acılığı nasıl yemeklerimize lezzet verirse, bu çeşit korku ve dehşetler hem ruha eşsiz bir zevk verir, hem de onu yüceltir. İbadet yapmamak ve duâ etmemekten dolayı ruhları aç kalan nice insanlar vardır ki, medeniyetin bütün lüks ve konforu, ellerindeki servet ve imkânlar onları mutlu edememiştir. İç huzurdan yoksun olan bu bîçâreler, vicdanları ile başbaşa kalmaktan korkarlar. Onların çılgınca eğlence ve kahkahaları iç varlıklarında tutuşan yangını maskelese bile kendilerini için için kemirmekten asla kurtaramaz. Hatırdan hiç çıkmamak gerekir ki, ruhun da beden gibi bir çok ihtiyaçları vardır.
Bu hususları gözden uzak tutan yanlış düşünce ve hükümler bugün insanlığı buhranlara sürüklemekte, kıvrandırmakta, onu gönül huzurundan yoksun bırakmakta ve ielâketine yol açmaktadır.
İçimiz îman nuruyla parlamadıkça ruh yaralarına merhem olan ilâhî emirler yerine getirilmedikçe, ibadet ve dualarla içimizi aydınlatmadıkça ne içimizin kasveti kaybolur, ne de dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşabiliriz.
Bugün bir çok hastalıkları meydana getiren çeşitli mikroplar keşfedilmiştir. Bazan yıllarca bu mikroplarla beraber yaşarız, hastalanmayız da, acaba neden günün birinde onların pençesi altında kıvranırız? Çünkü o âna kadar vücudumuzun savunma sistemi, mikropları altedecek durumda idi. Peki niçin bedenimizin direnci birden kırıldı? Ruh ve beden tababeti (psiko-somatik) bunu da ruhî sebeplere bağlamak meylindedir. Şöyle ki: Çeşitli ruhî gerginlikler, üzüntüler, korkular, imansızlık ve ümitsizlik vücut müdafaasını üzerine alan hücrelere tesir ederek adetâ onların direncini felce uğratıyor, böylece meydan mikroplara kalıyor; savaşı kaybediyoruz. Zaten ümitsizlik olmazsa, mağlubiyet de olmaz.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp