Niçin-Şifalı-Sular

Niçin-Şifalı-Sular :

Şifalı suları niçin yazdım? Bu soru, arkadaşlarımızın bir anlamda sorularının cevabı olacak.


Pek çok arkadaşım, bu araştırmayı yaparken, niçin şifalı sular, bunca olaylar dururken? Şifalı sular tıp'ı içeren bir konudur. Bunu yazanların tıp'la ilgisi olmalıdır, dediler.

Ve yazım boyunca daha pek çok soru bunları takip edip gitti.

Evvela, şifalı sularla ilgilenmem çok eskilere dayanır.

Bundan yıllarca önce, elektriği şeytan icadı, sinemayı haram, tiyatronun kadınların çıplak dans ettiği yer olduğunu söyleyerek haram sayan ve bir motorlu taşıtın aydan aya uğradığı (kış ayları hariç zira, 8 ay kış boyunca tek bir taşıt görmek mümkün değildir) bir kasabada büyüdüm.

İşte o devirlerde kasaba halkı evlerde toplanıp gece yarılarına dek süren hikayeler, fıkralar ve dini masallar anlatırlardı.

Biz çocuklar da, yüzü kapalı annemizin, yanında oturup onları dinlerdik.

Bu arada yörenin en iyi yemeklerinin pişirdiği toplantılarda, bulunursa portakal ve diğer kış meyveleri yörenin kuru bu arada sütlü buğdaydan yapılan kavurga, çekene, üzüm ve cevizle karışık doyurucu çerezler gecenin en çok yenileni, en çok içileni ise çaydı.

Evet uzatmayalım, İşte o gecelerde şifalı sula da ilgili anlatılan hikayeler; çoğunluğu padişahların dertlerine deva olarak gelişiyor, kızlarına koca bulması şeklinde bitiyordu.

Bu hikayeler beni başka diyarlara götürürdü, hep padişah kızını almak hayali ile başımı yastığa koyup hayaller kurardım. Hele Bingöl ile ilgili anlatılan hikayeleri dinledikten sonra, hep Bingöl'e gidip o şifalı suyu bulma tutkusu yıllarca sürdü bende.

Sonradan yaptığım araştırma ile Evliya Çelebi. Köroğlu hikayelerinde yer aldığını gördüğüm bu öyküleri yani Bingöl'deki abı hayat suyu ile ilgili anlatılan hikayeleri burada size de aktarmak istiyorum.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde:

Bir avcı vurduğu kuşu gölde yıkarken, kuş canlanıp göle dalmış ve gözden uzaklaşmış, bunu gören suyun «abi hayat» suyu olduğunu anlar ve' etrafına söyler.

Avcımn anlattığı halk arasında yayılmasından sonra göle gelenler, avcının -anlattığı gölün bir değil bin parçaya bölündüğünü görürler.

Ve halk «abı hayat suyunun» tılsımının bozulduğuna inanır ve Bingöl ismi bu olaydan Bingöllerden anılarak kalır.

Köroğlu hikayelerinde de Bingöl'ün abi hayat suyu ile ilgili öyküsü şöyledir; «Köroğlu Bingöl'deki gölden yaralı atıyla geçerken gördüğü olağanüstü olayı babasına anlatır.

Olay şudur: Kör oğlunun yaralı atı bu sudan içer, yarası hemen kapandığı gibi bir anda atda zindelik, gençlik ve dinçlik görülür. Köroğlu'nun babası bu suyun abi hayat suyu olduğunu söyler ve atın ölümsüzlüğe eriştiğini söyleyerek, Köroğlu'na gidip bu sudan içmesini önerir.

Ancak Köroğlu; gölün yanına geldiği zaman bir değil bin gölle karşılaşır.

Ve tabi sudan faydalanamaa. Yine rivayet edilir ki, Köroğlu'n.m atının Mısır'da o zamanlara göre halen yaşadığı söylenir durur.

Esasen Bingöl şehrinin ismi ÇAPAKKUR (temiz su, cennet suyu) olduğu eskilere ve Kur'an-ı Kerim'de yazılı olduğu' söylenir.

Evet işte bu ve buna benzer hikayeler, şifalı sulara. Karşı ilgimi gün geçtikçe arttırdı ve bundan 4 yıl kadar öncesi göreve giderken eski bir Turizm ve Tanıtma Bakanının evinin önündeki çöp bldonundaki «Mustafa Afşaroğlu'na ait Türkiye Kaplıcaları ve İçmeler Kılavuzu» İsimli eseri bulmamdan sonra konu ile ilgili araştırmam fiilen başladı. Ancak bir engel vardı.

O güne kadar ve sonrası şifalı sularla ilgili bir yazılı eseri hemen, hemen tüm kitapçılara sorduğum halde bulamamıştım. Yılmadan Devlet

Arşivlerinden, kütüphanelerden eskiden yazılmış eserleri binbir zorlukla temin yoluna gittim ve ele geçirdiklerimle başladım işe, işte şifalı sulan niçin yazdığımın kısa hikayesi.

Değerli okuyucularım, şifalı sularımız hakkında hemen belirteyim şimdiye dek yazılı eserlerin sayısı, araştırdığımız kadarıyla 10'u geçmez.

Şifalı otlarla ilgili olarak yazılı eserlerin 100'ü bulduğu ve bunların sadece kitaplıkları süslediklerini düşünürsek, şifalı sulara bu denli ilgisizliği anlamak mümkün değildir.

Neden şifa saçan kaynaklar hakkında yazı yazılmaz, halk aydınlatılmaz.

Bu konuda asıl görevli olan devlet görevini yapmaz! Avrupalı, şifalı sulan, üzerinde araştırma yaparken bu konuda en geri olan biz «şifalı suları neden Allah'ın nimetleri deyip geçeriz.

Suların şifa hizmetini anlayan ABD'de, son yıllarda kaplıcaların şifa hassasım ve tedavi edici gücünü araştıran uzmanlar, yasalara ve okullara kaplıcalarla ilgili öğretici bilgilerin konulması için kamuoyu yaratılıp, bu konuda çalışmalar yapmışlardır.

California Tıp Profesör Ml Dr. William Bierman, Amerika'da, Avrupa ve diğer ülkelerdeki (bu ülkeler arasında ne yazık ki, Türkiye yoktur), araştırmaları kendi ülkesindeki halkının kaplıcaları olan ilgisizliğini

«ABD'deki tıp okullarında bu konuda bilgi vermemesine bağlamış, bu konuda mücadele edilmesini istemiştir.

Avrupa'da ise yine Dr. Bierman, gerek halkın bilinçlendirilmesi gerek tıp okullannda kaplıcalar büyük önem verildiğini araştırmaları sırasında müsahade edere Avrupa'da şifalı sularda özellikle kalp hastalarının, hastalıkların tedavisinde ilerleyen tıpla birlikte büyük bir aşama kaydedildiğini, söylemiştir.

Gerçekten de bugün Avrupa'da dünyaca meşhur pek çok kaplıcalar olmasına karşın bunların ihtiva ettikleri mineraller ve diğer gazlar Türkiye'deki benzerleri ile kıyaslanmayacak kadar azdır.

Ama bunlar dünyada kaplıca sezonu süresinde bilinçli uygulama ve reklam ile rağbet edilen kaplıcalar halinde getirilmiş olup, ülkelerine milyonlarca lira döviz akmasına neden olmaktadırlar.

Özellikle Almanya'daki «Baden Badens, İsveç'te «Bad Bagezs, İtalya'daki «Mantencati» ve Avusturya'da «Bad Gastein» ile Çekoslovakya'daki «Marienbad ve CarIsbad» dünyaca, ünlü bilinip, toprağın da olduğu ülkelere her yıl milyonlar aktarmaktadır.

Çok uzaklara gitmeye gerek yok bundan birkaç yıl önce Romanya'da Anne Aslan'ın geliştirdiği ancak tıp da hiçbir yeri olmayan bir tür kür tedavisi ile ülkesine kısa zamanda milyonları kazandırmasını bilmiş, 70 sente muhtaç olduğumuz 1976-77 yıllarında sadece bizden 32.227 kişiyi kendisine çekmeyi bilmiştir. Varın siz ne kadar döviz aktardığımızı hesap edin.

Daha bu misallert çoğaltalım ki, döviz diye bağıranlar, elin oğlunun dövizi nasıl kazandığını bir zahmet öğrensinler.

Çekoslovakya'dan çamur getirtenlerle, Türkiye'yi tanıtan broşürlerde 1000 kaplıcadan sadece Bursa ve Yalova'dan bahsederek 998 kaplıcayı görmemezlikten gelen ilgililerin gözlerini açar da, ülkemiz bu konuda layık olduğu değeri hiç değilse biraz olsun görür.

Fransa, 120 kadar şifalı su kaynağından 1954 yılında 200.000.000 frank elde etmiş (yani döviz elde etmiş).

Yine Fransa 1929 da bu sahadan elde ettiği gelir aynı sene içinde bütün dünya milletlerinin altın istihsalinden elde ettikleri kazançtan daha fazladır. AImanya'da 270 kadar şifalı kaynaktan, sadece Araplardan 1968 yılında 500.000.000 TL gelir elde etmişlerdir ki, Araplar bizim burnumuzun dibindedir.

Avusturya ise şifalı kaynak sayıları çok az olmasına rağmen 1965 yılında turizm gelirlerinin %40'nı kaplıca gelirlerinin oluşturduğu ve bugün kaplıca sezonu içinde şifalı kaynakları ziyaret edenlerin sayısı 1977 yılı içinde 5 milyonu bulmuştur.

Türkiye'de ise her geçen gün halkın rağbet edip, lüks oteller moteller bir yana sadece tedavi edilip şifa bulmak için tahta kurulu oteller, çardak ve köyevleri lle çadırlarda kalmaya rıza göstererek milyonları dökmekte iken ilgililerin kaplıcaların modern hale getirilmesi için hiç bir çaba göstermemeleri hangi mantık ile bağdaşır gerçekten merak ediyoruz.

Belki biraz acı oldu bu konuda eleştirimiz ama Rize Andon iç melerinden Osman Memişoğlu'nun bize gönderdiği mektubu okuduktan sonra bize hak vereceğinizi sanıyoruz Kaplıcaları ve İçmeleri ile Akdeniz'den zengin olan Karadeniz bölgesidir.

Bu bir gerçek ve hakikat olduğu halde her gelen iktidar bu ülkeye (memlekete) hiç bir surette el atmaz.

Galiba bunun nedeni Rusya'ya yakın oluşudur, diyor ve iki yıl evvel Turizm Bakanlığı Müsteşan Adnan Ozaktaş mütahassıslarla birlikte bir rapor hazırlayıp bakanlığa sunmuşlar hiç bir haber çıkmadığını anlatarak şöyle devam edi yor; «İçmeler şehir merkezine 37,5 Km‘dir.

Yolu stabilizedir. 1972 yılında eski Turizm ve Tanıtma Bakanlarından

Erol Akçal, zamanında Andon içmelerine giden yolun yapılmasına bakanlık programına alınmasına rağmen 8 yıldır yapılan hiçbir şey yoktur ve bu gün asfalt olması gereken yol, köy yolundan beter olmuştur.

Size verdiğim bu bilgilerin ne gibi bir katkıda bulunup bulunmayacağını bilmiyorum. Yalnız blldiğim birşey var, şu satırları yazarken sarfettiğim emellere yazık olacak. Evet sizin emeğinizin boşuna gitmemesi için aldık yazınızı kitabımıza Sayın Memişoğlu, inşallah boşa gitmez sizin de bizim de emeğimiz.

Değerli okuyucularım bize araştırmalarımız sırasında, Karadenizli öfkeli Memişoğluna benzer yüzlerce sitem mektupları geldi. O mektupları bu baskıdan sonra gelecek eleştirilerle birlikte. baskıdaki Kitabımızda yayınlamayı düşünüyoruz.

Ancak bu konuda söyleyeceklerimiz bitmedi henüz.

Araştırmalarımızda, genel olarak pek çok vali, belediye başkanları, Turizm müdürlükleri bizden yardımlarını esirgemediler. Bunlara şükran borçluyuz.

Ancak, bize «siz araştırma Için Başbakanlıktan izin aldınız mı? aldınızsa bize gönderin, istediğiniz bilgileri gönderelim diye Konya - Ilgın Belediye Başkanlığından gelen yazı ile, il ve ilçelerinde şifalı sulardan bı haber ya da dilekçe mahiyetinde olan

yazışmalarımıza cevap vermek lütfünda bulunmayanların, vatan severIiklerinden, görev anlayışından, bilgi ve yeteneklerinden şüphe ettiğimi ve ülkemizde daha ne cevherlerin bulunduğunu üzülerek müşahade ettik.

Yine elimize geçtiği kadarıyla Turizm ve Tanıtma Bakanlığı tarafından Türkiye'yi tamtan İngilizce bir broşürün de Türkiye hakkında turistleri ilgilendirecek bilgiler sıralanırken Türkiye'de ne kadar diskotek, gece kulübü, başka bir deyişle turistin eğlenebileceği yerlere geniş yer verilirken, Türkiye'de sayıları irili ufaklı 1000'i bulan şifalı sulardan sadece,

Bursa ve Yalova'dan bahseden ilgililere siz ne dersiniz bilmem ama biz «ahraz» olduklarını maalesef bu araştırmayı yaptıktan sonra anladık! ..

Değerli okuyucularım isterdik ki sizlere şifalı sularımızı o şifa hassalarının günümüzdeki önemi, özellikle hekimlerimiz tarafından yazılıp halkımıza anlatılsın dolayısıyla ilgilileri harekete geçirip, başka ülkelerdeki daha önce sunduğumuz rakamlarla, belirlenen gelirlerin, bizim de cebimize girmesine yardımcı olunmasını isterdik. Maalesef bu girişimi şu anda söylemek mümkün değildir.

Burada kimseyi suçlamak istemiyorum. Özellikle hekimlerimizi, ama yazmadan da rahat edemeyeceğim. Acaba bizi, kaplıcalarımızın gereği gibi değerlendirilmesinde bir

«Yabancı parmağımı var! » Zira kaplıcalarla ilgili piyasada tek bir aydınlatıcı yayın bulmak mümkün değil.

Şuana kadar birkaç kişinin tekelinde bulunan şifalı sularla ilgili bilgiler «devlet sırrı» gibi neden saklanır acaba?

Evet, değerli okuyucularımız, biz bu yola baş koyduk, koyacağız da. Daha evvel de belirttiğini gibi günahı vebali ile bize ait olan elinizdeki bu eser, bin bir zorluk içinde yazılıp, bin bir zorlukla bastırılmıştır. Gerçi kimsenin açık tehdidini duymadık ama

«yahu bu iş öyle her önüne gelenin işi değil!» diyenleri çok gördük.

Her önüne gelenin işi değil, diyenlerin sözlerine kulak vererek çalıştık ve biz de her önüne gelenin işinin olmayacağı inancıyla bu konuda yazılmış uzman kişilerin eserlerini eski yeni demeyip bilgilerinden, bir nevi derleme yaptık.

Değerli okuyucularım, şifalı suların sizin dertlerinize şifa vereceğinden kuşkunuz olmasın ...

Ancak şifalı suların, bugün sizlere ihtiyacı vardır, sizin onlara olduğu gibi! .. Gelin hep beraber bir kamuoyu yaratıp şifalı sularımızın uygarca kullanılması için ülkemize gelen yabancı turistlere her görüldüğü yerde ekteki İngilizce ve Almanca bölümlerini fırsat buldukça okumalarını sağlamaya çalışalım.

İnanın yabancılar bizdeki bu şifalı suları bilseler, birkaç yıl içinde Avrupa buraya taşınır. Bizim şifalı sularımız, ne Romanyalı Anne Aslanın tıp dışı bilgilerine ne de Yugoslavya'nın deniz suyunu ısıtıp kaplıca suyu yapmasına benzer. Bizim şifalı sularımız, her şeyi ile yerin derinliklerinden gelen şifalı doğal kaynaklardır.

Ve gelin bu konuda ahraz olan idarecilerimizi de harekete geçirip onların bu sakatlıklarını hep beraber giderelim.

Değerli okuyucularım, bilinçsiz halkın kaplıcaları hamam zannedip, hamamda yıkanır gibi etek traşından tutup, şifalı suların içine tuvaletlerini bile yapanların bulunduğu, kaplıcaya giden hasta insanlarımızdan bize ulaşan devamlı şikayetler arasındadır Tahta kurulu yerlere yatmaya razı olan hasta vatandaşın şifa bulmağa geldiği suları kimsenin kirletmeğe hakkı yoktur.

Pek tabi kaplıca bir hamam değil tedavi yeridir. Bu gibi vatandaşların yaptıkları olumsuz hareketlerin cevapsız kalmaması gerekir.

Böyle hallerde kaplıcalardan sorumlu olanlar uyarılmalı, aldırmıyorlarsa; şikayetler daha yüksekteki yetkililere götürülmeli, yapanlar uygarca ikaz edilmelidir.

Avrupalıyı yurdumuzdaki şifalı sulara çekmek hastalarımızın şifa bulmalarını istiyorsak' bu gibi olumsuz olayların takipçisi olmak zorunda olduğumuz unutulmamalıdır. '

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp