Eczacılık

ECZACILIK (ilaç yapımı, pharmacy)

Tedavi maksadıyla bir kısım şifalı bitkiler baharatlar ve bazı gıda maddelerinin eczaları birbirine karıştırılarak meydana getirilen bileşik (mürekkep) ilaçların yapılması işlemine verilen isimdir. Peygamber Aleyhis-Selâm zamanında; ödağacı tozu (ûd-i hindi), sinameki, kına, zencefil, karabiber, çörekotu, kimyon, tarçın vs. gibi baharatlar ve bal, tereyağı, zeytin, zeytinyağı, balıkyağı gibi gıda maddeleri sâde (müfred)olaraktedavide kullanılıyordu. Ayrıca bunlardan bazıları birbirleri ile karıştırılarak merhem, macun, müshil ve şurup gibi bileşik ilaçlar da yapılıyor ve kullanılıyordu.

Müfred ve Mürekkep ilaçlar:
Peygamber Aleyhis-Selâm ve sahâbeler, umumiyetle müfred (bir madddeden meydana gelen) ilaçlar kullanmışlar ve bunu tavsiye etmişlerdir. Bazan ilacın keskinliğini gidermek veya daha yararlı hâle getirmek için başka bir madde ile karıştırdıkları da olmuştur. Arap, Türk ve Bedevilerin tatbik ettikleri usul, müfred ilaçların kullanılması şeklinde olmuştur. Mürekkep (birden fazla maddelerin karışımı ile meydana gelen) ilaçlar ise, genel olarak Rumlar ve Yunanlılar tarafından kullanılmıştır. Hintlilerin çoğunluğunun tedavi şekli de yine müfred ilaçlar olmuştur. Tabipler, tedavisi gıda maddeleri ile mümkün olan bir hastalığı ilaçla tedavi etmemek; müfred ilaçlarla tedavi olacak bir hastalığı da mürekkep ilaçlarla tedavi etmemek gerektiğinde ittifak etmişler ve şöyle demişlerdir:
"Herhangi bir hastalık gıda maddeleri ve perhizle tedavi edilebilirse, ilaçla tedaviye gerek yoktur."1

* "Hastayı gıda maddeleri ile tedavi etmek tabipi mutlu eder. Eğer bunda başarı elde edemez ise, müfred ilaçlarla tedavi eder, eğer bunda da başarı sağlayamaz ise, bileşiği en az olan ilaçlarla tedavi etmeye çalışır"

* Arap ve Bâdiye halkının hastalıkları, basit hastalıklar olup yine basit (müfred) ilaçlarla tedavi edilmesi uygundur, çoğukez aldıkları gıdalar da müfred gıdalardır. Mürekkep hastalıklar ise çoğu kez, mürekkep gıdalardan, gıdaların çeşitli alınmasından ve bunların birbirine zıt etki yapmasından meydana gelmektedir. İşte böyle mürekkep hastalıklar için mürekkep ilaçlar tavsiye edilmiştir."2

* Hayyan b. Cedd demiştir ki: "Vücut hastalığa tahammül ettiği müddetçe ilaç kullanmayınız!"
(M. Zevâid 5/86; i.sünnî vr. 19b)

*İlaçlar gıda cinsindendir. Umumiyetle tedavi de müfred ilaç kullanan milletlerde meydana gelen hastalıklar gerçekten azdır, tedavileri ise basit ilaçlarla yapılmaktadır. Fakat çeşitli gıdalarla beslenen şehir halkının tedavisinde mürekkep (bileşik) ilaçlar gereklidir. Sebebi ise onların hastalıklarının mürekkep hastalıklardan olmasıdır; dolayısıyle mürekkep ilaçlar onlar için daha faydalıdır. Çöllerde ve sahralarda yaşayan insanların hastalıkları basit ve sade olduğundan, tedavileri de basit ilaçlarla yapılabilmektedir."3

* Tıbb-ı Nebevî yazarlarından Tabip Abdullatif Bağdadî ise bu konuda bazı tekrarlarla beraber şöyle demektedir: "Eğer müfred ilaçlar, ihtiyaca cevap veriyorsa; mürekkep ilaçlar tercih edilmez, fakat buna rağmen bazan mürekkep ilaç kullanmaya mecbur olunduğu da olur. Müfred ilacı ıslah etmek veya hoşa gitmeyen tarafını gidermek için, içine başka bir madde karıştırılarak bileşik hâle getirilir. Meselâ Zencefil'in et suyu çorbasına katıldığı gibi. Veya ilacın tesirini azaltmak için, içine başka bir madde karıştırılır. Göztaşı merhemine mum karıştırılmak gibi. Yahut ilacın zararını gidermek için karıştırılır. Küseyrâ zamkının sakmunya ile karıştırıldığı gibi. Veya ilacın etki süresini uzatmak için yapılır, fazla miktarda yapılan macunlara afyon karıştırılması gibi. Yahut çabuk tesir eden ilacın tesirini yavaşlatmak, yahut da geç tesir eden ilacın tesirini çabuklaştırmak için karıştırılarak bileşik hale getirilir.

Yahut hastalık birden fazla (mürekkep) olduğu için, ilaç da mürekkep olarak verilir. Veya hastalık şiddetli olup buna karşı koyacak müfred ilaç bulunamazsa bileşik ilaç kullanılır. Yahut hastanın mizacı değişik olur, değişik mizaçlara faydalı olacak müfred ilaç bulunamadığı zaman, mürekkep ilaç kullanılır. Veya hasta olan organ mide'den uzak yerde bulunur, ilaç o bölgeye ancak kuvveti zayıflamış olarak ulaşacak olursa, o bölgeye ilacın tesirini çabuklaştırmak için, başka bir ilaçla karıştırılır. Kâfur ile safran veya tarçın ile kendir tohumunun karıştırılması gibi. Yahut hasta organın önemli organlardan olması sebebiyle bu organı yumuşatıcı ilaçların içine, ilacın etkisini gidermeyen fakat katılaştıran, kokulu ilaçlar karıştırılır. Yahut ilacın bazı organlarda yapabileceği zararı önlemek için başka ilaçlarla karıştırılır."4

İlaç Kullanma Prensipleri:
Tedavi sırasındailaç kullanırken; hastanın yaşı, alışkanlıkları, içinde bulunulan mevsim ve hastanın sanatı dikkate alınmalıdır. Yaşlılara, küçük çocuklara, midesinden rahatsız olanlara, kuvvet ve beden yönünden aşırı derecede zayıf olanlara, şişmanlara, vücudunda yara olanlara ve ilaç kullanmayı alışkanlık hâline getirenlere müshil verilmemelidir. Aşırı sıcak ve aşırı soğukzamanlardadamûshil verilmez. İlaç tam kıvamını bulmadan kullanılmamalıdır. İlaç almadan önce banyo yapmak faydalıdır. Etkisi zayıf ilaç aldıktansonrauyumakilacın tesirini keser veya zayıflatır. Etkisi kuvvetli ilaç aldıktan sonra uyumak ise, ilacı daha etkili hale getirir. Alınan ilacı etkisiz hale getirecek kadar çok yemekten sakınmak lâzımdır. İlaçtan hoşlanmayanlar, ilaç almazdan önce tarhun veya hünnap yaprağı çiğnemeli veya soğan koklamalıdır."5

* Bir ilacı, bir iki defa içmek kâfi gelmez. Çünkü Peygamber Aleyhis-Selâm ishal olan kimseye bal şerbeti içmesini tavsiye etmiş, o da bir iki defa içmesine rağmen ishal durmamış, ancak üçüncü veya dördüncü kez içmesiyle durmuştur."6

* Hafif ilaçlarla tedavi mümkün olduğu müddetçe, bundan ayrılmamalıdır. Eğer hafif ilaçlar fayda vermiyecek olursa, yavaş yavaş (tedrîcî olarak) kuvvetli ilaca doğru gidilmelidir.

* Tedaviye bir ilaç üzerinde devam edip gitmemelidir, zira vücut alışkanlık, bağışıklık kazanır ve faydası az olur.

* Bir hastalık iyice teşhis edilmedikçe, tedavi cihetine gidilmemelidir. Gıda maddeleri ile tedavi olmak mümkün olduğu müddetçe ilaç kullanmamalıdır. Her kimi sancı yakalayacak olursa, ılık su içsin ve bir kaç adım yürüsün! Bir günde iki defa müshil verilmez."7

* Peygamber Aleyhis-Selâm, yaş hurmayı acurla birlikte yemiştir. Yaş hurma sıcak mizaçlı, acur ise soğuk mizaçlıdır. Bunlardan biri diğerini ıslah etmekte olup, birinin sıcaklığını diğerinin soğukluğu zararsız (etkisiz) hale getirmekte veya zararını en az seviyeye düşürmektedir. Bütün ilaçların aslı bu esâsa dayanmaktadır, sağlığın korunmasında da bu bir kaidedir. Tıp ilminin bütünü bu kuraldan faydalanmaktadır. Gerek gıdalarda ve gerekse ilaçlardadurum hep böyledir, biri diğerini ıslah edip düzeltir.

Hulasa:
Soğuğun zararı sıcakla, sıcağın ki ise soğukla, rutubetlinin zararı kuru ile, kurunun zararı da rutubetle giderilmektedir. Birinin diğeri ile düzeltilmesi, sağlığın korunması bakımından en uygun olanıdır. Nitekim Sinameki kullanan kimseye bunu kullanırken biraz bal ve tereyağı ile karıştırması Peygamber Aleyhis-Selâm tarafından tavsiye edilmiştir."8

* Hastanın ilaçtan faydalanmasının ilk şartı, hastanın o ilacı kabul etmesi ve faydalı olacağına inanmasıdır. Eğer böyle olursa, hastanın mizacı o ilacı kabul eder ve hastalığın giderilmesine yardım etmiş olur. Şu bir gerçektir ki, bir çok tedavi şekli, kuvvetli bir inançla o ilacı kabullenme ve tedaviyi uygun karşılamakla mümkün oluyor, bu hususta halk çok garib şeyler müşahade etmiştir. Zira hasta kimsenin mizacı ilacı kabullenmekle güçlenir ve morali yükselirse, vücuda kuvvet gelir ve mizacın gücü artar, vücut sıcaklığı normal hale gelir ve hastalığın yok edilmesine yardımcı olur. Aksi halde hastalik için faydalı olabilecek bir çok ilacın tesiri, hastanın bu tesire inancı olmadığından dolayı yok olur."9

İlaçların Dereceleri:
Eğer ilaç vücudagözle görülebilecek bir şekilde tesir etmezse, buna birinci derece denir. Eğer tesiri görülür fakat zarar vermezse, ikinci derece denir. Eğer zarar verir fakat ölüm derecesine götürmezse, üçüncü derece denir. Eğer öldürürse, dördüncü derece denir ki bunlar zehirli ilaçlardır. İlaçların kuvvetleri tecrübe ile veya başka bir ilaca kıyasla bilinir. İlaçların bileşikleri ya sun'idir, macun ve merhem gibi. Yahut da tabîî (yaratılıştan) dir, süt gibi. Çünkü süt; su, peynir ve kaymaktan meydana gelmektedir.

* Eğer ilacın kokusu keskin ise. hararetine; hiç kokusu yoksa serinliğine delâlet eder. Eğer kokusu normal ise ilaç ta normaldir. Diğerlerini buna kıyas etmelidir. Tatlılar hararetli, tuzlular keskin, ekşiler serin, yağlılar ise normaldir."10

* Eğer bir ilaç aşırı derecede hararet veriyor veya aşırı derecede üşütüyor yahud çok kuvvetli ise, bundan az bir miktar alınmalıdır. Eğer ilacın tesiri bunun aksi ise çok miktarda alınmalıdır.

* Eğer ilacın tesiri az ise çok miktarda; tesiri çok ise az miktarda alınır. Eğer hasta organ mideden uzak ise ilaç çok miktarda alınır, yakın ise az miktarda alınır. Tok karına kuvvetli ilaçlar, aç karına ise kuvveti az olan ilaçlar alınır. Bunlar bilinince taze ve iyi ilaçlar tercih edilmeli, Allah'tan yardım dilemeli ve tedaviye başlanmalıdır."11

* Eskiden tabipler hastayı tedavi etmekte kullandıkları ilaçları kendileri yaparlardı. Yani hem tabip ve hem de eczacı idiler.

Zehirli ve Pis İlaçlar:
Abdurrahman b. Osman demiştir ki: "Birtabip, Peygamber Aleyhis-Selâm'dan ilaç yapımında kullanmak üzere kurbağa etinden sordu. Rasûlullah (s.a.v.) de bunun için kurbağanın öldürülmesini ve etinin ilaç yapımında kullanılmasını yasakladı."12

* Ebû Hüreyre (r.a.) de: "Peygamber Aleyhis-Selâm, pis ve zehirli maddeler kullanılarak yapılmış ilaçların tedavide kullanılmasını yasakladı" demiştir."13

* Süveyd İbni Târik, Peygamber Aleyhis-Selâm'a içkiden ve içkinin ilaç olarak tedavide kullanılmasından sormuş, Rasûlullah (s.a.v.) de onu bundan menetmiştir. Tekrar sormuş, Peygamber Aleyhis-Selâm yine menetmiştir. Bunun üzerine o zat: "Ey Allah'ın Rasûlü! İçki tedavi edici bir ilaçtır" demiş, buna cevap olarak Peygamber Aleyhis-Selâm: "Hayır, o ilaç değil, aksine derttir" buyurmuştur."14

Kurbağa Etinin Yasaklanmasının Sebepleri:
Kurbağa eti zehirlidir. Kurbağa suda ve karada yaşayan olmak üzere iki kısımdır. Karada yaşayanların etleri daha zehirlidir. Kurbağa eti; mideyi, bağırsakları, ciğerleri, böbrekleri zehirle doldurur, bulantı, kusma, kalp hastalığı, karın ve bağırsaklarda şişlik meydana getirir. Kurbağa eti yiyen insanların, hatta hayvanların bile dişleri dökülür.

* Kurbağa eti yiyen insanlar, kurbağa gibi şişer, şişmanlar. Kurbağa eti yiyen insanların renkleri solar, ölünceye kadar da, istem dışı olarak devamlı menî çıkarırlar. Küçük cins kurbağalar daha da zararlıdır. Bu zararlarından dolayı tabipler de tavsiye etmezler. Az miktar yenilmesi dahi iştahı keser."15

İlaç Yapımı:
Peygamber Aleyhis-Selâm zamanında içkiden ve kurbağa etinden ilaç yapıldığını,Peygamber Aleyhis-Selâm'ın da pis ve zehirli maddelerden yapılmış bu ilaçların kullanılmasını yasakladığını yukarıda tercümesini verdiğimiz hadisi şeriflerde açıklamıştık.

* Emevi Halîfelerinden Hişam b. Abdülmelik'in saltanat yılları arasında (Hicrî 105-125) bir kimsenin yılanları yakalayıp öldürerek bunlardan panzehir ilaçlar yaptığı şöyle rivayet edilmektedir: "İbni Şihab Zührî'ye: Hişam b. Abdülmelik'in kâtibi Salim; Ürdün Krallar şehri olan Erîhâ'dan yanında bir kimse ile geldi de: "Bu kimseyi benimle müminlerin hâlifesi Hişam gönderdi. Bu adam yılanları yakalayıp öldürür ve bunların etinden panzehir ilaçlar yapar" dedi.Bu sözleri işiten İbni Şihâb: "Böyle bir ilaçta fayda yoktur diyerek tasvip etmedi."16

* Basrah Ebû Kılâbe (Abdullah b. Zeyd b. Amrel-Cermî, ölümü 105 H.) ilaç yapar ve şöyle derdi: "Bizim yanımızda Halîfelerin kendileri için özel olarak hazırlatmış olduğu ilaçlar gibi ilaçlar vardır."17

* Yine Ebû Kılâbe, Serum'un (tiryak) yapılışını şöyle anlatmıştır: Üzerine ağaç kabuğundan yapılmış elbiseler giymiş ve ellerinde de zehirli yılanlara karşı korunacak şeyler bulunan kimseler, yılanları avlarlar, baş ve kuyruk kısımlarını kestikten sonra iyice sıvazlıyarak kanını boşaltırlar, daha sonra etli kısmı bir kabın içinde kaynatırlar, böylece en güzel bir şekilde serum elde edilmiş olur.(İ.E.Şeybe 5/457)

* Beş veya on kadar yılan yahut akrep baş ve kuyrukları kesilmiş olarak, bazan da hiç kesilmeden bakır bir kabın içine konulur, üzerine de belli bir miktar susamyağı veya zeytinyağı ilave edilir, ağzı kapalı olarak hafif ateşte iyice kaynatılır, sonra ateş üzerinden indirilir, soğuması için biraz bekletilir, sonra kabın ağzı açılır, fakat buharından sakınmak lâzımdır, daha sonra cam şişelere alınır, gerekli olduğu zaman yumuşak bir madde ile cilde sürülerek kullanılır.

Başka bir elde ediliş şekli:
Bir cam kavanoz içine gerçek zeytinyağından belli bir miktar konulur, içine de öldürülmüş yılan veya akrepler bırakılır. Yazgünü sıcağında üç hafta güneşte bekletilir. Böylece panzehir ilaç elde edİlmİŞ Olur. (Kanun 3/397. el-Mutemed s. i 76; C Müfredâtü'l-Edviyye III17)

* İmam Ahmed, karışımında yılan eti ve içki bulunan ilaçları kullanmayı caiz görmemiştir."18

* İbni Şirin; yılan etinden yapılmış ilaçları tasvip etmezdi."19

* Bal, ilaçların bileşiminde kullanılmış bir maddedir.İlaç kuvvetinin korunmasında, mideyi takviyede bal gibisi yoktur.Bal, zehirlenmeye karşı kullanılan ilaçların içine katılır. Çünkü bal ilacın kuvvetini artırır ve uzun müddet korur.

* Bal müfred ilaçların terkibine katılır, onu güzelleştirir ve onun parçalarını (cüzlerini) birbirinden ayırır.Bal ilaçlardaki kötü kokuyu giderir, ilaçları, insan tabiatı ile ilaç arasında normal bir kıvama getirir."20

* Tıbb-ı Nebevî'de ilaçlar, genel olarak gıda maddeleri, baharatlar ve bazı bitkilerden yapılmaktadır.

* Altıntozu ilaçlara katıldığı zaman, kalp yetmezliğine, safradan meydana gelen çarpıntıya karşı faydalıdır. Acımarul yaprakları, ilaç yapımında kullanılır, akrep sokmasına karşı faydalı olup, çoğu zehirlere karşı mukavemet gösterir Acı marul damıtılıp suyu üzerine zeytinyağı karıştırıldığı zaman, bütün zehirlenmelere karşı faydalıdır."21

İlaçların Vücuda Tatbik Şekli:
Tıbb-ı Nebevf ile ilgili kitaplarda bildirildiğine göre ilaçlar vücuda şu yollarla tadbik edilmiştir. Ağızdan ilaç almak, buruna ve göze ilaç damlatmak, lavman yaptırmak, yaraya merhem sürmek vs. gibi.

Meşhur Eczacılardan Bazıları ve Eserleri:
Ebû Kılâbe (Abdullah b. Zeyd b. Amrel-Cermî el Basrî (ölüm 105 H.)."22

* Köse Sâbur b. Sehl el-Ehvâzî, (ölüm 255 H.)'nin: "Kitâbül-Akrabâdin el-Kebîr". İran Cündisâbur Hastahanesi hekimlerinden olan bu zat, Abbasi Halîfelerinden el-Mütevekkil'in de özel tabipliğini yapmıştır. Sâbur'un bu eseri o dönemdeki hastahane ve eczâhânelerde el kitabı olarak kullanılmıştır."23

* İbni Sina'nın hocası sayılan, Horasanlı Tabip Ebû Bekir Muhammed b. Zekeriyya el-Râzî, (ölüm 303 H.)'nin; "Kitâbüs-Saydele (Saydene)" ve "Esgâlü'l Edviyyeti'l Mürekkebe" (Bileşik ilaçların ölçü ve ağırlıkları) isimli eserleri. Ebû Bekir Râzî, Bağdatta Abbasî Halifelerinden Azudüddev-le'nin yaptırmış olduğu hastahanede başhekimlik yapmıştır."24

* Zehrâvî, Halef b. Abbâs el-Hakîm el-Tabip (ölüm 400 H.den sonra)'in: "et-Tasrîf limen Acize Ani't-Telif" isimli meşhur ansiklopedik eserinde akra-bâdinle ilgili özel bölüm vardır."25

* İbni Sîna, Ebû Ali Hüseyn b. Abdullah el-Hakîm et-Tabip (ölüm 428 H.)'nin: "el- Kânun fı't-Tıbb" isimli ansiklopedik eserinde eczacılıkla ilgili özel bir bölüm mevcuttur."26

* Ebür-Reyhân Muhammed b. Ahmed el-Bîrûnî (ölüm 440 H.)'nin: "Kitâbü's-Saydele (Saydene)" si."27

Eczacılık ve botanikle ilgili olan bu eserin Arapça metni 1932 yılında Berlin'de, metinle birlikte İngilizce tercümesi ile beraber ise, 1973 yılında Karaçi'de basılmıştır.

* İbni Cezele, Yahya b. İsâ et-Tabip (ölüm 493 H.)'nin "Minhâcü'l-Beyân fî Mâ Yestâmilühü'l-İnsân"!."28

*
Bedrüddin Muhammed b. Behrâm el-Kalânisî es-Semerkandî (ölü m 620 H. den sonra)'nin: "Kitâbü'l-Akra-bâdin"i."29

* Necîbüddin Ebû Hâmid Muhammed b. Ali b. Ömer es-Semerkandî (ölüm 619 H.)'nin: "Kitâbü'l-Akrabâdin"i."30

* Dâvud b. Ebû Nasrel-Kûhin el-Attâr (ölümü 658 H.)'nin: "Minhâcüd-Dukkân"ı;."31

Muvaffak Abdullatif Bağdadinin (ölüm 629 H.) "Makale fî Müvâzeneti'l-Edviyye vel-Edvâi min Ciheti'l-Keyfiyyât". "Makale fî Mizâni'l-Edviyyeti'l-Mürekkebe min Ciheti'l Kemiyyât" gibi eczacılıkla ilgili eserler bunlardan bazılarıdır."32 AKRABADİN ve AKRAS mad. de bak.

Kaynaklar:
[1]-İ.Kayyım s. 70-7/. [2]- i. Kayyım s. 143. [3]- a.g.e. s. 73. [4]- Bağdadi s. 171; Zehebî s. 209-210. [S]- Bağdadî s. 54. [6]- Bağdadi s. 133. [7]- a.g.e. s. 54-55. [8]- i. Kayyım s. /70-/7/. [9]- a.g.e. s. 168-169. [10]- Bağdadi s. 57 [II]- Zehebî s 213; Bağdadi s. 174. [12]- E. Davud tıp H. 3871; Müsned3/453; S. Kübrâ 9/258. 318; i. Kayyım s. 383; E. Nuaym vr. 16b. 118a; i. Sünnî ir. 54b; Nesâî sayd 7/2/0, M Ebî Hanîfe s. 168-169. [13]- E. Davud tıp H. 3870: Tırmızi tıp H. 2045; I. Mâce tıp H. 3459; Müsned 2/305. 446, 478; M. Tıbbtfn-Nebevî li Ebî Nuaym vr. 6a; Tifâsî vr. 47ab. [14]- Müslim eyibe H. 12; Tırmizi tıp H. 2046; E. Davud tıp H. 3873; i. Mâce tıp H. 3500; Müsned 4/311. 5/ 29' [IS]- Dımeskls. 103; i. Kayyim s. 383; Bağdadî s. 202. [16]- Ibnu's-Sünnî vr. 45b. [17]- E. Nuaym vr. 94b. M. Tıbbun-Nebevi vr. 47b. [18]- Bağdadi s. 202; ayrıca bak. Nıhaye 1188. [19]- İbni Kuteybe s. 334. [20]-Şerhül-Erbain s.48:İ.Kayyim s. 400-4°l [21]- i. Kayyım s. 358-359. 443 [22]- Kehhâle 4/284. [23]- Kesf. 1/628. 2/1215; Fihrist s. 440; i.E. Usaybia 2/360; HA. 2/27 [24]- Kesf II 411. [25]- Kesf 2/1311. [26]- Kesf 2/1434; islâmi Tıp Yazmaları Katalogu s. ISI; Sezgin 3/464: i.E. Usaybia 3/30. [27]- Kesf. 2/1870. [28]- I.E. Usaybia 2/31; Kehhâle 13/ 213. [29]- I.E. Usaybia 3/47; HA 2/110. [30]- Kesf. 2/ 1871; Kehhâle 4/143. [31]- Kesf 2/1871. [32]- i. E. Usaybia 3/348.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp