Nasıl Zehirleniyoruz Nasıl Korunuruz?

Nasıl Zehirleniyoruz Nasıl Korunuruz? :

NASIL ZEHİRLENİYORUZ  , HAYATTA KALIYORUZ?

Hiçbir zararlı alışkanlığı bulunmayan sıradan bir insanın bir gününü nasıl yaşadığını düşünelim... Yüksek gerilim hattına ve baz istasyonuna gayet yakın olan, her türlü teknolojik aletle dolu evinde sabah erkenden uyandı. Derin bir nefes alarak yatakta gerindi, aldığı nefesle hava kirliliğinden kaynaklanan zararlı gazları ciğerlerine doldurdu. Yataktan kalktı, yere bastı, yerdeki halıda ve parke cilasında bulunan kanserojen kimyasallara temas etti. Banyoya girdi, çeşitli kimyasallar içeren şampuan, köpük ve sabunlar kullandı, temizlik malzemelerinin kimyasallarına maruz kaldı. Asbestli borulardan gelen bol su ile yıkandı, güzelce kirlerinden arındı. Suyun içindeki mikroplara ve bu mikropları öldürmek için konulmuş klora temas etti, asbestten kaynaklanan kanserojen etkiye maruz kaldı. Kurulandı, ensevdiği elbisesini giydi.

Doğal olmayan kumaş boyaları ve kumaşa özellik kazandırmak için kullanılan kimyasal malzemeler cildine temas etti, cildinden emildi, kanına karıştı. Parfüm ve makyaj malzemeleri kullandı, yeniden kimyasal maruziyete uğradı. Mutfağa gitti, kendine kahvaltı hazırladı, ekmek kızarttı. Ekmeğin kenarları hafifçe yandı, kanserojen hale geldi, afiyetle yedi. Severdi yanık ekmeği. Kahvaltıda yediği domates ve salatalığın üretiminde bolca tarım ilacı, suni gübre ve hormon kullanılmıştı, zeytini ağaçtan topladıktan sonra hızla olgunlaşması için kostikle kurmuşlardı, taze kaşar zaten kimyasal katkı maddeleri ile üretiliyordu, üstelik rokanın sulandığı sulara da kanalizasyon karışmıştı. Kahvaltısını bitirdi, harika köpüren bol kimyasallı bulaşık deterjanı ile tabağını çatalını güzelce yıkadı, kimyasal diş macunu ile dişlerini fırçaladı, kanserojen yapıştırıcı kullanarak üretilmiş ayakkabılarını giydi ve işe gitmek üzere evden dışarı çıktı.

Asansörde komşusu ile karşılaştı, komşusu selamını hapşırarak cevapladı, grip olmuştu, virüslerini damlacıklar şeklinde ona da armağan etti. Otobüs durağına yürürken arkadaşı aradı, radyasyon yayan cep telefonunu beynine olabildiğince yaklaştırarak konuştu. Arkadaşı geçerken onu alabileceğini söyledi, sokağın köşesinde beklemeye başladı. Beklerken bol miktarda kanserojen egzoz dumanı ve ağır metal soludu, arkadaşı geldi, arabaya bindi. Yol yaklaşık 30 dakika sürdü, tiryaki olan arkadaşı bu sürede 2 sigara içti, bizimki pasif içici olarak dumanını soludu.

İşyerinde evdekinin onlarca katı olan radyasyon, manyetik alan, grip olmuş 4 iş arkadaşı ve yoğun stres onu bekliyordu. Tüm gün bu stres ve saymakla tükenmeyecek zararlılar karşısına çıkmaya devam etti, bol bol mikrop, kanserojen, kimyasal madde, radyasyon ve manyetik alana maruz kaldı. Sürekli olarak zararlı maddelerin hücumuna uğraması yetmedi, bu arada gün boyunca vücudu da boş durmadı, muhtelif sayıda ''hatalı'' atipik kanser hücreleri üretti. Akşam yorgun argın geldiği evinde bol tarım ilacı, hormon ve katkı maddesi içeren işlenmiş gıdalardan oluşan yemeğini yedikten sonra, radyasyon yayan televizyonu seyrederek koltuktauyuklarken, kalkıp yatağına gitti. Her türlü zararlı kumaş boyası, sentetik madde ve kimyasallar içeren yastığına huzurla başını koyup, yorganına sarılarak mutlu ve huzurlu uyudu. Rüyasında yemyeşil kırlar ve pırıl pırıl bir gökyüzü gördü. Hayat her şeye rağmen güzeldi ve devam ediyordu. Bir de yalnız olmasaydı... Peki, ama bu kadar iç ve dış etkene rağmen, nasıl oldu da sağlığı bozulmadı?

DOĞAL BAĞIŞIKLIK

İnsan vücudu, kendisine zarar verebilecek her türlü etkene karşı direnç gösterme yeteneğine sahip olarak doğar. Bu sistemde kanda bulunan akyuvarlar ve makrofaj hücreleri, cildimizin direnci, mide-bağırsak sistemindeki asit ve enzim salgıları ve kanda bulunan bazı kimyasal maddeler görev yapar. Tüm bu elemanlar uyum içinde çalışarak insanı hastalıklara karşı korurlar.

KAZANILMIŞ BAĞIŞIKLIK

Yaşam boyunca karşılaşılan zararlı etkenlere karşı geliştirilen bağışıklık mekanizmalarıdır. Vücut, daha önce karşılaşmadığı zararlılarla karşılaştığı andan itibaren bağışıklık geliştirebilme yeteneğine sahiptir. Kazanılmış bağışıklıkta, antikorlar ve lenfosit hücreleri görev yapar.Yabancı maddeler ya da toksinler, vücut tarafından tanınmalarını sağlayan antijenler taşırlar. Bu antijenler, ait oldukları maddelerin kimlik belgesi gibidir, bir nevi vücut tarafından antikor üretilmesine sebep olan jeneratörler gibi çalışırlar.Antijenlerin tanınmasında vücuttaki çeşitli organ ve sistemler rol alır. Bu tanınma işleminde, bağırsak yoluyla giren antijenlerin tanınması son derece önemlidir.

Sistem, basitçe şöyle çalışır:
Dışarıdan alınan saldırgan zararlı maddeler öncelikle cilt bariyeri, mide asidi, solunum yolu salgıları, sindirim enzimleri gibi koruma bariyerleri sayesinde yok edilmeye çalışılır. Eğer saldırgan zararlı madde tüm bu bariyerlere rağmen emilerek vücuda girmeyi başarırsa, lenf bezleri adı verilen depolara depolanmış olan bağışıklık sistemi hücreleri harekete geçerek zararlının yok edilmesine çalışırlar.Saldırganlar önce ‘makrofaj’ adı verilen hücreler tarafından kelimenin tam anlamıyla yutulup sindirilirler. Makrofajlar, sindirdikleri saldırganın antijenini (kimlik belgesini) lenf dokusuna götürüp, B ve T Lenfositlerine sunar.

B Lenfositleri, saldırgana karşı antikor (tutuklayan ajan) üreten hücrelerdir.Fakat antikor üretimi için o saldırgan ile en az bir kere karşılaşmış ve tanımış olmaları gerekir. Bu tanışma bir kere gerçekleştikten sonra, o saldırgan vücuda ne zaman girse, B Lenfositleri inanılmayacak hızda antikor üretmeye başlar. Her bir hücreden saniyede 2.000 antikor üretilir. Müthiş bir çalışma! Ne kadar hızlı olduğunu hayal etmek mümkün bile değil. Antikorların her biri bir saldırgana özgüdür. Tanıdıkları antijen vücuda girince, antikor antijene kilitlenir. Görevleri, saldırgana verilecek bağışıklık sistemi cevabını oluşturmaktır. Saldırgana karşı bir dizi yok edici cevap bu sayede meydana gelir.

Bağışıklık sisteminin en önemli organı olan timus bezinin işleyişi de şöyledir:
Timus bezi, göğüs kafesinde, iman tahtası kemiğinin hemen arkasında bulunur. Bağışıklık sisteminin en önemli organıdır. Çünkü bağışıklık sisteminde çok büyük görevler üstlenen ‘T Lenfositleri’ denen hücrelerin aktiflenmesi görevini üstlenir. Timus, çocukluk çağında daha büyük ve aktifken, ergenlik dönemiyle beraber küçülmeye başlar ve erişkin insanlarda iyice küçülerek yağ dokusu ile kaplanır. Fakat yine de, T Lenfositleri oluşturmaya devam eder.T Lenfositleri, bağışıklık sisteminin çalışmasında çok önemli görevler üstlenirler. Üç farklı tipte T Lenfosit hücresi vardır:

YARDIMCI T LENFOSİTLERİ

Diğer akyuvar hücrelerinin işlevlerine yardımcı olur. Hücre öldürücü T Lenfositleri, B Lenfositleri ve makrofaj sisteminin uyarılmasını sağlarlar.

BASKILAYICI T LENFOSİTLERİ

Diğer akyuvar hücrelerinin işlevlerini gerektiği yerde baskılar. Hem yardımcı, hem de hücre öldürücü T Lenfositlerini baskılayıcı etkileri vardır. Bağışıklık cevabının normalden fazla olmasını engelleyerek bir tür denge oluşturmakla görevlidirler. Bağışıklık sisteminin kendi dokularına saldırmasını sınırlayan, bir tür tolerans sağlayan hücrelerdir.

SİTOTOKSİK (DOĞAL HÜCRE ÖLDÜRÜCÜ) T LENFOSİTLERİ

Vücutta bulunan kanser hücrelerine, yabancı dokulara ve virüs bulaşmış hücrelere saldırarak yok eder. Özellikle de virüs bulaşmış hücrelere karşı duyarlıdır. Bu hücreler, vücudumuzu tarayan ve kanserleşen hücreleri tespit ederek yok eden bağışıklık sistemi hücreleridir. Kansere karşı vücudumuzun ilk koruma kalkanı olan doğal öldürücü hücrelerdir. Kanserli veya virüsle bulaşmış hücreleri tespit ettiklerinde, tıpkı bir arı gibi saldırarak avlarının gövdesinde delik açıp, içine ‘toksik’ maddeleri verir ve hemen uzaklaşırlar.

Bu sayede,çok sayıda zararlı hücreyi öldürebilme yeteneğine sahiptirler. Osmanlı ordusundaki akıncı birlikleri gibidirler, vücudu korumak için düşman hücrelerle ilk savaşanlar onlardır. Kanserde bu hücrelerin sayısında ciddi miktarda azalma olduğu tespit edilmiştir. Kanserden korunmak için, bu hücreleri destekleyerek her zaman çalışmalarını sağlamak gereklidir.Yardımcı ve baskılayıcı T hücreleri arasında belli bir ‘denge’ vardır. Eğer bu denge bozulur da, yardımcı T hücrelerinin oranı baskılayıcı T hücrelerine göre çok fazla yükselirse, vücutta otoimmün hastalık’ dediğimiz hastalıklar meydana gelir. Yani bağışıklık sistemi, kendi vücut dokularına zarar vermeye başlar.

Bağışıklık sistemi hücreleri vücudumuza zarar verebilir mi?
Bağışıklık sisteminin hücreleri zararlıları tanıyıp yok ederken, vücudumuzun kendi yapılarını da tanıyıp, zarar vermeden görev yapmalıdırlar. Yoksa yaşın yanında kuru da yanar misali, vücut hücreleri de bağışıklık sisteminin saldırısına uğrayabilir. İşte bu tanımayı gerçekleştirebilmek için, bağışıklık sistemi hücreleri daha üretim aşamasında programlanır ve vücut hücreleri bağışıklık sistemi hücrelerine tanıtılarak vücuda zarar vermemeleri öğretilir. Vücut kodlarını tanıyamayan bağışıklık sistemi hücreleri daha üretim aşamasında yok edilir ve böylece vücut korunur.

Fakat kimi zaman bağışıklık sisteminin bu kontrol mekanizması bozulur, bağışıklık hücrelerinin faaliyetleri artar ve bağışıklık sistemi vücuttaki bazı dokuları yabancı madde gibi algılamaya başlar. Bu yanlış algılama meydana geldiğinde, bağışıklık sistemi hücreleri yabancı olarak algılanan vücut dokularına saldırır. Bu saldırılar, otoimmün hastalık’ adını verdiğimiz hastalıkları meydana getirir. Gerçekleşen olay, bir yanlış bağışıklık cevabıdır ve bağışıklık sisteminin gereğinden fazla hassas ve çalışkan olmasından kaynaklanır. Vücut, kendi dokularını yemeye başlar.

Az çalışması da, çok çalışması da hastalıklara sebep oluyor!

Yine aynı noktaya geldik! Vücut bir denge üzerine kuruludur ve bu dengeyi bozan her durum hastalıklara neden olur. Bağışıklık sistemi, bir denge sistemidir. Vücudun dış ortam ile dengeli ve uyumlu bir yaşam sürdürmesini sağlar. Yaşadığımız ortam ile uyumlu olabildiğimiz ölçüde sağlıklı yaşarız.Bağışıklık sistemi sadece mikroplara karşı değil, tüm zararlı saldırganlara karşı vücudumuzu koruyor. Hatta kanser hücrelerine karşı bile bağışıklık sistemi bizikoruyor. Bağışıklık sistemimiz zayıflarsa vücudumuzda kanser meydana geliyor.Fakat bağışıklık sistemi her zaman başarılı olamıyor ve biz hastalanıyoruz.

Öyleyse, bağışıklık sisteminin daha güçlü ve dengeli çalışması için birtakım takviyeler yapmamız gerekir.Peki bağışıklık dengemizi korumaya yardımcı olacak bitkiler veya besinler hangileridir? Bunları nasıl kullanmalıyız? Konuyu iyi anlamak için önce hangi durumların bağışıklık sistemini zayıflattığını açıklamamız gerekiyor. Sonra da bağışıklığı destekleyici besinleri anlatalım.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp