hipertansiyon tedavisi varmı

Hipertansiyon, bütün dünya ülkelerinin pek çoğunda olduğu gibi ülkemizde de erişkin toplumun önemli bir bölümünü etkileyen ve yüksek oranda ölüme ve yine pek çok insanın da çalışamaz hale gelmesine neden olan çok ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Yapılmış olan çalışmalar, yurdumuzda 30 yaşın üstündeki insanların % 14-16'sında sistolik kan basıncının 140 mm Hg nın ve/veya diastolik kan basıncının 90 mm Hg nın üzerinde olduğunu, daha ileri yaş dilimlerinde ise bu oranın daha da yükseldiğini, 50 yaşın üzerindeki kimselerde her 4-5 kişiden birinin yüksek tansiyonlu olduğunu göstermektedir. Hipertansiyon sorunu ile en yoğun ve güvenilir çalışmaların yapıldığı ABD'de 65 yaş üzerinde hipertansiyon sıklığının % 50 nin üzerinde olduğu bildirilmiştir. Aynı eğilim oldukça yakın bir benzerlikle ülkemiz toplumunda da saptanmıştır. Şöyle ki diastolik kan basıncı yüksekliği 56-65 yaş grubunda kadınlarda % 61 erkeklerde ise % 53 olarak tespit edilmiştir. Genelolarak, endüstride ileri, gelişmiş ülkelerde nüfusun yaklaşık % 18-20 sinde arter kan basıncı normal hudutların üzerinde bulunmaktadır. Bununla beraber insanların çoğu hipertansiyonlu oldukları halde bunun farkında olmayabilirler. Çünkü hipertansiyon komplikasyon yapmamış ise çoğu kez semptom vermez, hastalar herhangi bir (baş ağrısı, baş dönmesi, zaman zaman bulanık görme, kulaklarda uğultu, gözönünde uçuşmalar gibi) şikayette bulunmayabilirler. Bu nedenle hastaların çoğu hipertansiyon hastası olduklarını bilmezler. Ancak rastlantı sonucu kan basınçları ölçüldüğü zaman öğrenirler. Kan basıncının uzun süre yüksek olarak devam etmesi mortalite ve morbiditeyi önemli ölçüde arttırır. İşte bu nedenledir ki hipertansiyonu (silent killer) sessiz öldürücü olarak tanımlayanlarda vardır.

Unutulmamalıdır ki "hafif" diye tanımlanan ölçülerde bile hipertansiyon, orta ve uzun vadede ciddi komplikasyonlar meydana gelmesine neden olabilir. Serebro vasküler (beyin damarında) kanamalar, hipertansif retinopati (yüksek tansiyona bağlı görme bozukluğu), aort diseksiyonu (ana atardamarda yırtılma), sol ventrekül hipertrofisi (sol karıncığın aşırı büyümesi) ve kalp yetmezliği gibi ki, bunların bir kısmı ölümle sonuçlanırken bir kısmı da insanların malül hale gelmesine yol açmaktadır. Diğer taraftan yine yüksek kan basıncının arter duvarına yaptığı basınç ile endotelde meydana gelen hasar, arteriyoskleroz (damar sertliği) oluşumunu kolaylaştırarak koroner kalp hastalığı ve diğer arteriyosklerotik damar hastalarının ortaya çıkmasına neden olabilir. Hipertansiyonun, "Hipertansif" olsun, "Arteriosklerotik" olsun bu tür komplikasyonların hemen hepsi yaşam süresini kısaltan veya insanları sakat ve malül hale getirebilen önemli hastalıklardır ve bazılarında uygulanan etkin tedavi bile prognozu ancak bir ölçüde etkileyebilir. Hipertansiyonda komplikasyonlar husule geldikten sonra alınan sonuçların, çoğu zaman çok kısıtlı olmasına karşın, hipertansiyonun etkili ve sürekli bir şekilde tedavisi, komplikasyonların gelişmesini önleyebilir, belirgin bir şekilde geciktirebilir veya en aza indirebilir.

Memnuniyetle ifade etmek isterim ki, günümüzde hipertansiyon ve riskleri daha iyi bilinirken, aynı zamanda yüksek kan basıncını etkili şekilde tedavi edebilen ilaçlar da mevcuttur.

Hipertansiyonun neden olduğu yüksek orandaki ölüm ve maluliyetleri ve toplumdaki hipertansiyon sıklığını göz önüne alan gelişmiş ve insan sağlığının önemini müdrik toplumlarda, bu çok ciddi soruna yönelik olarak halkın eğitimini amaçlayan geniş kapsamlı ve sürekli çalışmalar yapılmaktadır. Halk eğitilmekte, hipertansiyon ve neden olabileceği ve de çoğu zaman dönüşümü olmayan komplikasyonlar hususunda bilgi sahibi olmaları sağlanmakta, yine çeşitli risk faktörleri ve bunlardan korunma yöntemleri anlatılmaktadır. Bu çalışmalara medyanın katılmasını sağlamakla korunma yöntemleri geniş halk kitlelerine duyurulmaktadır. Bence bu işi yapan devlet organları iki yönlü olumlu sonuç elde etmektedirler. Birincisi, halkı uyarıyor onun sağlıklı yaşamasını, dolayısıyla üretici insanlar olarak hizmet yapan mutlu kimseler olmasını sağlıyor ve aynı zamanda kendi sorumluluğunu da yerine getirmiş oluyor. İkincisi de hasta, çalışamaz, aksine devletin yardımına muhtaç, mutsuz ve tüketici insanların meydana gelmemesi sağlanmış oluyor. Bu hem insan sağlığı hem de ekonomi yönünden olumlu sonucun idraki içersinde, ülkemizde de bu nitelikte çalışmaların yapılması ve mutlaka medyanında bu konuya yeterli yer ve zaman ayırarak katılması sağlanarak planlı ve programlı biçimde yürütülmesi gerekir. Bu toplumsal eğitim kampanyaları sonunda teşhis ve tedavi edilmemiş hasta sayısının büyük ölçüde azalacağı kuşkusuzdur.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp