Dikkat Eksikliği Bozukluğu Nedenleri

Dikkat Eksikliği Bozukluğu Nedenleri :

Yaklaşık elli yıl öncesinden başlayarak, hekimler, psikologlar ve eğitimciler giderek artan bir şekilde dikkatlerini bu tür yakınması olan çocuklar üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Her uzman grubu bu çocuklara kendi konuları açısından yaklaşmıştır. Sorunun çok yönlü ele alınışının yanısıra, farklı tanımlamalar ve sınıflandırmalar da gelişmiştir:

Hiperkinetik Reaksiyon, Hiperaktif Çocuk Sendromu, Minimal Beyin Disfonksiyonu, Minimal Serebral Disfonksiyon, Dikkat Eksikliği Bozukluğu, Dikkat Eksikliği Aşırı Hareketlilik Bozukluğu gibi isimler altında anılmıştır.

Dikkat Eksikliği Bozukluğu (DEB), Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümlerince üzerinde en çok durulan, en çok önemsenen yakınmalardan biri haline gelmiştir. Çünkü bu bölümlere yapılan başvuruların yaklaşık yarısını bu tanı grubu oluşturmaktadır. Yakınmaların görünümleri değişse de artık okul öncesi çağdan başlayıp yetişkinlik dönemine dek uzandığı kabul edilmektedir. Belirtiler çocuğun eğitim ve yaşantısının hemen her alanını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Tedavi edilmediği takdirde yoğun ruhsal ve sosyal sorunlar ortaya çıkmaktadır. En önemlisi de okul, aile ve tıbbi yaklaşımlarla başarılı bir şekilde tedavi edilmektedir.

GÖRÜLÜŞ SIKLIĞI:

Dikkat Eksikliği Bozukluğu‘nun görülüş sıklığı okul çağı çocuklarının %3-5‘i olarak belirtilmektedir. Bu yüzdeye, okul öncesi, ergen ve yetişkinler katılmamıştır. Bölümümüzde yapılan çalışmalarda ilk başvuruların %1O‘unu DEB yakınması oluşturmaktadır. Görülüş sıklığı oranları örneklem gruplarına, kullanılan ölçeklere ve tanı kriterlerine göre değişiklikler gösterebilmektedir. Klinik örneklemde 1/9 oranıyla erkeklerde çok olduğu görülmektedir. Alan örneklemelerinde ise bu oran 1/4 olarak verilmektedir. Kızların kliniklere daha az gönderilme nedenleri araştırılmıştır. Yapılan bazı çalışmalarda kızların daha çok dikkatsizlik ve bilişsel zorluklar sergilediği, bunun gözden kaçabileceği ya da önemsenmeyebileceği, oysa erkeklerin saldırganlık, ataklık ve davranım bozuklukları gösterebildikleri için kliniklere erken gönderildiği bulunmuştur.

Bölümümüze yapılan DEB başvurularında 2/8 oranında erkek çocuklarda fazlalık görülmektedir. Oysa genel hasta örneklcmimizde bu oran 4/6‘ dır.

ETİYOLOJİ


Dikkat Eksikliği Bozukluğu‘nun nedenlerine ilişkin yoğun çalışmalar bulunmasına karşın henüz kesin bir yanıt alınamamıştır. Biyolojik ve psikososyal ctmenlcrin etkileşim halinde oynadıkları rollerin bu tür bir yakınmayı ortaya çıkardığı düşünülmektedir. Frajil X, fetal alkol sendromu, çok düşük doğum ağırlığı, çok ender görülen genetik geçişli tiroid bozukluklarının da DEB belirtileri verdiği bilinmektedir. Ancak genel DEB grubunun içinde bunlar çok küçük bir oranı oluşturmaktadırlar.

Önceki yıllarda cnsefalit geçiren çocukların bulgularından esinlenerek bunun bir “beyin hasarı” olabileceği düşünülmüştür. Son yıllarda beyin görüntüleme ya da diğer gelişmiş tetkiklerle bu alanın araştırılması sürdürülmektedir. Temporal ve frontal loblar, korpus kallosum bu konudaki çalışmalarda en sık anılan bölümlerdir.

Patolizyolojisinc yönelik çalışmalar da son yılların gözde araştırmalarını oluşturmaktadır. Bu konuya ilişkin bilgiler daha çok yetişkinlere yöneliktir.

Erişkin yaş grubunda SPECT çalışmalarında çocukluklarından beri DEB yakınmaları gösteren yetişkinlerde striatumda fokal serebral hipofüzyon,duyusal ve duyusalmotor alanlarda hiperfüzyon bulunmuştur.Ergenlerle yapılan araştırmalardan tutarlı sonuçlar elde edilmemiştir. Normal yetişkinlerle DEB olanlar karşılaştırıldığında DEB gösterenlerin promotor korteks ve üst prefrontal kortekste daha düşük serebral glukoz metabolizmasından söz edilmektedir.

Bölümümüzde yapılan çok kapsamlı bir araştırmada, alerjik yakınmalar DEB grubumuzda, genel hasta grubuna kıyasla 10 kez fazla bulunmuştur. Geçirilmiş hastalıklar arasında enfeksiyonlar, travmalar, ve SSS hastalıkları ön sıralarda yer almaktadır. Bunların DEB grubunda görülüş oranı genel hasta grubuna kıyasla çok yüksektir. Erken doğum öyküsüne DEB grubunun %20‘sinde rastlanmıştır. Bu oran kontrol grubunda %8‘dir. DEB yakınması olan çocukların anne sütü alma sürelerinin çok az olduğu dikkati çekmiştir

Ailesel kalıtsal etmenler yaklaşık 25 yıldır yoğun bir şekilde araştırılmaktadır. Kalıtımın 0.55 ile 0.92 oranlarında etkili olduğu görüşleri vardır. Monozigot ikizlerde görülüş oranı %51, dizigot ikizlerde ise %33‘tür. Yakın akrabalarda görülüş sıklığının yüksek olduğu belirtilmektedir. Evlat edinme çalışmaları kalıtsal etmenlerin çevresel etmenlere göre daha etkili olduğunu göstermektedir.

Dikkat Eksikliği Bozukluğu gösterenlerin merkezi sinir sistemi uyarıcıları ve antidepresanlara verdikleri olumlu yanıt, bir katekolamin bozukluğunu akla getirmektedir. Hayvan ve insanların kan ve idrarlarında yapılan çok sayıda araştırma bu konuda odaklaşmıştır. Ancak sonuçlar tutarsızdır. Düşük dopamin ve nörepinefrin dönüşümleri pek çok araştırmada ele alınmıştır. Ancak seratonin ve katekolamin sistemleri arasındaki etkileşimden ötürü “bir ilaç-bir transmiter” yaklaşımı olayı çok basite indirgemek olmaktadır.

Psikososyal etmenlerin etiyolojide birincil rol oynadığı düşünülmemektedir. DEB olan çocukların ailelerinde çok değişik ana baba çocuk etkileşimleri gözlenmiştir. Psikososyal etmenler daha çok Karşı Gelme Bozukluğu ve Ağır Davranım Bozukluğu gösteren çocuk ve yetişkinlerde etkili olmaktadır.

DEB‘nun nedenlerine yönelik çalışmalarda bazı çevresel etmenler üzerinde de çok durulmaktadır. Doğum öncesi ve doğum sırası etmenler, toksinler, kurşun, katkılı yiyecekler, şeker entoksikasyonu, vitaminler, beslenme özellikleri gibi pek çok özellik üzerinde yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Henüz bulgularda biri ya da birkaçına yönelik yeterli destek sağlanmamıştır.

GELİŞİMSEL PSİKOPATOLOJI

DEB‘na ilişkin belirtiler değişik yaşlarda farklı görüntüler sergiler.Elde edilen bilgilerin çoğu ilkokul çocuklarına ilişkindir. Daha küçük ve daha büyüklere yönelik veriler azdır.

Okul öncesi dönemde en zorluk çekilen ayırdedici tanı sorunu normal çocukların aşırı hareketliliği ile DEB olanların ayırdedilmesindedir. Pek çok ana baba çocuklarını dikkatsiz ve aşırı hareketli olarak tanımlar. Gerçek DEB olan çocukların bu yakınmaları süreğendir. Her zaman ve her yerde benzeri türde davranışlarda bulunur. Bu yakınmalara ek bazı davranış sorunları sergiler. Babaları tutma nöbetleri, saldırgan davranışlar birincil yakınmalara eklenebilir. Düşüncesiz ve korkusuz davranışları vardır. Bir babada olduğu gibi “Düşer miyim, bir yerime bir şey olur mu. Aklına bile gelmiyor. Bunların fren tertibatları çalışmıyor.” şeklinde yakınmalara sık rastlanır. Gürültülü, patırtılı oyun ve davranışlar, sakarlıklar bu çocukları izlerken hemen dikkat çeker. Genellikle bebeklik ve çocukluklarında uyku sorunları vardır. Çoğu ana baba çocuklarının çok erken saatlerde uyandıklarından, uyku derinliğinin az olduğundan yakınır.

Okul öncesi dönemdeki çocukların yarısının dokuz yaşından önce tanı aldığı belirtilmektedir. Bu oran ülkemizde daha düşüktür. “Yaramaz çocukların akıllı olacağına” ilişkin görüş nedeniyle çocukların bölüme getirilişleri daha ileriki yaşlarda olmaktadır. Okul öncesi çağda getirilen çocukların yakınmalarının ise çok ağır olduğu dikkati çekmektedir. Araştırmalar bu dönemlerdeki yoğun yakınmaların, semptomların ileriki yıllarda yoğun bir biçimde süreceğinin ön uyarısı olduğunu söylemektedir.

Okula başlayıp akademik arenaya çıkan çocuğu bekleyen pek çok güçlük vardır. Derste yerinde oturmaması, dikkatini bir konu üzerinde yoğunlaştıramaması, algılama bozukluğu, sakarlığı onu sürekli uyarılan ve yerilen bir ortama sokar. Artık kendini eleştirenler grubuna bir de öğretmenleri hatta sınıf arkadaşlarının ana babaları da eklenmiştir. Belirtileri ek olarak arkadaşlık kurma ve sürdürmede yaşadığı zorluklar, onu daha içine kapanık, yalnız, öfkeli, küskün ve oyun bozan yapabilecektir. Bu Karşı Gelme ve Ağır Davranım Bozukluğu gibi ek tanıların ortaya çıkış için uygun zemin hazırlayacaktır.

GÖRME ALANINDAKİ BOZUKLUK:

Bu çocuklar algıladıklarını örgütlemedc, organize etmede güçlük çekmektedir. “p, b, d, “ harfleri çoğu kez karıştırılır. Çünkü bunlardan her biri çeşitli döndürmelerle bir diğeri olabilir. Çocuk “yap” kelimesini görür bunu “pay” olarak okur, ya da yazar. Bu karışıklık, geometrik desenlerin kopya edilmesinde de kendini gösterir.

Görsel algılama bozukluğunun bir diğer şekli, konum örgütlenmesindeki aksamalarla kendini gösterir. Bu çocuklar genellikle sağını solunu karıştırır.

Derinlik algısındaki sorunlar, görsel algı bozukluğunun bir diğer yönüdür. Bu tür sorunu olan çocuklar mesafeleri yanlış tahmin eder, eşyalara çarpar. Bu yüzden ana babalar bu tür çocukların sakar olmasından sıklıkla yakınır. Örneğin, yemek masasında çocuk, muhtemelen bardağın mesafesini yanlış tahmin etmekte ve bardağı devirebilmektedir.

Bu alanla ilgili diğer bir örnek şöyle özetlenebilir; gözler bir anlamda ellere ne yapacağını söyleme görevini üstlenmiştir. Göz ilgili eşyaya odaklaşır, doğru olarak algılar ve ellere ne yönde hareket edeceği ya da ne zaman faaliyete geçeceğini söyler. Örneğin, bir top oyununda gözün topta olması gerekir. Top bize atıldığında doğru yöne yönclinir. Bu alanda güçlüğü olan çocuklar hızı ya da mesafeyi yanlış değerlendirir. El oraya çok erken ya da çok geç gidebilir, çocuk topu kaçırır. Aynı şey vurma, yakalama, zıplama ya da fırlatma gibi etkinliklerde de söz konusudur. Buna bağlı olarak, bu alanda güçlüğü olan çocuklar bu tür oyunlarda başarısız olur ve oyunlardan dışlanırlar.

Görsel algıyı içeren beyin sahasının yaklaşık beşbuçuk yaşta olgunlaştığını unutmamak gerekir. Bu nedenle küçük çocukların bu tür güçlükler göstermesi doğaldır.

İŞİTME ALANINDAKİ BOZUKLUK:


Çocuğun işitme algısında da aksaklıklar olabilir. Seslerdeki farklılıkları ayırt etmede güçlük çekebilir. Bu karışıklıktan ötürü çocuk söyleneni ters anlar ve yanlış tepkide bulunur. “Geç-güç” gibi birbirine benzeyen kelimeler karıştırılabilir. Normal bir konuşmada önemli olan noktayı algılamada güçlük çekebilir. Örneğin; “Mutfağa git, su dolmuşsa musluğu kapat” denildiğinde “su dolmuşsa” kısmı atlanıp mutfağa gidilir ve musluk kapatılır. Bu nedenle ana-baba çocuğu dikkatsiz ya da söz dinlemez olarak nitelendirebilir. Bu güçlük çocuğa hızlı ya da ardarda çok şey söylendiğinde en belirgin şekilde kendini gösterir.

BÜTÜNLEME BOZUKLUĞU:

Giren bütün duyusal uyarıcılar bir sıraya konur ve sonra yorumlanır.Bu yapılmadığı zaman algılar anlamsızlaşır. Bazı çocuklarda aksaklıktır. Bütünlemenin bir yönü doğru sırada örgütleme yeteneğidir. Bu alanda bozukluğu olan çocuklar bir öyküyü duyar ya da bir olayı görür. Ama onu anlatırken ortasından başlar, başa döner sonunu anlatır ve karmakarışık bir şekilde öykü tamamlanır. 23 sayısını görür, kağıda 32 yazar. 2+3=? sorusu verildiğinde 2+ 5=3 yanıtını verebilir. Sonucun 5 olduğu bilinmekte fakat yanlış sırada verilmektedir.

Bütünlenmenin bir diğer yönü soyutlamadır. Bilgi bir kez beyne kaydedilir ve doğru akış içinde sıralanırsa bu durum uyarıcının daha genel ilişkilerine dec genellenebilir. Örneğin öğretmen sınıfta bir polis öyküsü anlatır ve çocuklara kendileri polis olsaydı neler yapacaklarını sorar. Soyutlamada güçlüğü olan çocuk öyküdeki polis kavramından genel polis kavramına geçemez,orda kalır.

BELLEK:

Bilgi beyine ulaşır ve bütünlenirse depolanma süreci haşlayacaktır. Bu sürecin kısa ve uzun süreli olmak üzere iki formu vardır. Örneğin, kısa süreli bellekte bir telefon numarasına bakıp bunu aklımızda tutar numarayı çeviririz. Ama aradığımız numara meşgul çıkarsa ya da biri o sırada birşey sorarsa yeniden numaraya bakmamız gerekir. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan çocukların diğer çocuklara kıyasla daha fazla tekrarla öğrendikleri gözlenir, bu da bir tür uzun süreli bellek demektir. Ana babalar genellikle tutarsızlığı fark eder, çocukları yeni öğrendikleri şeyi unutmakta, ancak iki üç yıl önceki yerleri ve yaşantıları hatırlayabilmektedir. Bu tür çocuklarda uzun süreli bellek bozukluklarına daha az rastlanır.

DAVRANIŞLAR:


Bilgi, kelimeler aracılığı (konuşma) ince kas faaliyetleri (yazma-çizme) ya da diğer kas aktiviteleri (diğer davranışlar) şeklinde kendini gösterir.İletişim alanında kullanılan iki dil formundan söz edilir.

a) Kendiliğinden konuşma

b) Bağımlı konuşma

Kendiliğinden konuşmadaki inisiyatif kişidedir. Saniyenin çok kısa bir bölümünde düşünce örgütlenir ve uygun kelime bulunur. Bağımlı konuşmada kişiye soru sorulur ya da bir konuda konuşması istenir.Özel dil bozukluğu olan çocuklarda çoğunlukla kendiliğinden konuşmalarda zorluk yoktur. Sorun bağımlı konuşmalarda vardır. Tutarsızlık çok açıktır. Soru sorulduğunda “Hı, efendim, ne” gibi geçiştirme sözcüklerine çok sık rastlanır. Kelime bulmakta güçlük çeker. Bunu başka kelimelerle geçiştirmeye çalışır ve sonunda anlamsız bir konuşma ortaya çıkar.

Kendiliğinden konuşmalarla bağımlı konuşmalar arasındaki tutarsızlık, ana babaları ve öğretmenleri şaşırtır. Çocuğun tembel olduğu çünkü istediği zaman cevap verebildiği düşünülür.

İnce motor koordinasyon bozukluğu çivi çakma, çatal bıçak kullanma, yazı yazma, resim yapma gibi etkinliklerde çok belirgindir. Çocuğun eli hiçbir zaman kafası kadar iyi ya da hızlı çalışamaz. Sıklıkla iki seçim vardır.Ya çok yavaş yazacak ve zamanında bitiremeyecek ya da çabuk yazıp hata yapacaktır. Heceleme, gramer, harflerin konumu ve büyüklükleri en büyük hata kaynağıdır.

Daha az bilinen bir başka ince motor bozukluğu, konuşma yaratımı açısından ortaya çıkar. Konuşmada interkostal ve diyafram kasları, vokal kordları kontrol eden kaslar, oral ve nazal farinks, ağız, dil ve damak kasları takım olarak çalışır ve konuşmayı yaratırlar. Bu alanlardan birinde olan aksaklık sonucu telaffuz bozukluğu ve konuşma güçlüğü gözlenebilir.

Koordinasyon konusunda güçlüğü olan çocuklar bisiklete binmede, topa vurmada, topu yakalamada vb. eylemlerde beceriksiz olarak tanımlanırlar.

Özel öğrenme bozukluğundaki işleyişi açıklayan bu yaklaşımlar kuşkusuz oldukça basite indirgenmiştir. Öğrenme süreci çok daha karmaşıktır. Yine her çocukta bu sözü edilen aksaklıkların tümünün olması da şart değildir. Her çocuk bu alanlardaki bir ya da birden fazla aksaklığı göstererek kendine özgü bir görünüm alır.

Yukarıda sözü edilen alanlara ilişkin sorunlar, ayrıntılı öykü alma ve uygulanan psikolojik testlerde belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Wechsler Çocuklar İçin Zeka Ölçeği‘nde Sözel ve Performans puanlar arasında olağanın üzerinde farklar mevcuttur. Defterleri düzensizdir. Harf atlamalar ve ters yapmalar, yarım bırakılmış sayfalar adeta defterin en belirgin özelliğidir.

DEB‘ndaki klinik görüntüler, gençlerde çocuklardaki kadar ayrıntılı ve düzenli bir şekilde araştırılmamıştır. Belirtilerin yaşla azalmasının yanısıra görünümlerinde de değişiklikler olabilmektedir. Bu nedenle tanı ölçütlerinin bu çağa özgü bir biçimde yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Ergenlik döneminde artık gençler “bir sınıf, bir öğretmen“ kolaylığından çıkmıştır. Her derse ve her sınıfa gelen ayrı bir öğretmenle karşılıklı olarak birbirlerinin özelliklerini tanıyıp. uygun davranışlarda bulunmak bu dönem için zor bir yaşantıdır. Yaşıtlarıyla ilişkilerindeki aksaklıklar vc özellikle bağımsızlığa geçiş süreçleri sancılı olur. Ama belirti bu kez aşırı hareketlilikten içsel huzursuzluk duygusuna dönüşür. Dikkatsizlik ve bilişsel sorunlar okul ve iş yaşamındaki örgütleme, düzene koyma, istenilenleri istenildiği gibi yerine getirme konularındaki zorlukları belirginleştirecektir. Bağımsız çalışma güçlüğü ergenin akademik başarısında önemli rol oynamaktadır. Bu dönemde bisiklet ve motosiklet kazalarının DEB olan gençlerde sık görüldüğü, bunun yalnızca dikkatsizlik kökenli olmadığı, gencin içinde bulunduğu güçlüklere bir tepkisi olduğu ileri sürülmektedir.

Son yıllarda DEB‘nun yaşam boyu etkileri üzerinde daha çok durulmaya başlanmış, yetişkinlikteki görünümleri ve tedavileri üzerinde araştırmalar yoğunlaşmıştır. Örgütleme sorununun sürmesi, ataklık, dikkat zorlukları iş yerinde de sorun yaratmaktadır. Bitirilmemiş, yarım bırakılmış işler, sık görev değiştirme bu kişilerin yaşantılarında sık rastlanan temalardır. Huy değişikliklerinin çabuk ve şiddetli olabilmesinden ötürü iş ve evlilik konularında belirgin yakınmalar olmaktadır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp