sağlıklı beslenme programı

Sağlıklı Beslenme :

Kendimizi bedensel ve ruhsal olarak daha iyi hissetmek, daha genç yaşamamıza yardımcı olmak ve yaşlanmanın etkilerini azaltmak için, birinci aşamada kilo vermeliyiz. İkinci aşamada ise verilen kiloyu almamak için sağlıklı beslenmeliyiz. Tansiyon, kolesterol seviyesi, enerjimiz, hayatımıza yön veren faktörlerdir. Bunları kontrol altında tutmak için lezzetli ve sağlıklı yiyeceklerin tadını çıkarmalıyız. Bunun için de, aldığımız gıdalarda sodyum, şeker, doymuş ve yapay yağ asitlerinin düşük seviyede olmasına özen göstermeliyiz. Sağlıklı beslenme için, aldığımız gıdalar protein, karbonhidrat, Yağ, vitaminler, mineraller ve Omega-3 içermelidir. Karbonhidratlar Karbonhidratlar, tabiatta diğer organik bileşiklerden daha fazla bulunurlar. Normal bir diyette, karbonhidratlar total kalori alımının yarıdan fazlasını meydana getirirler. Genellikle karbonhidratlar nişasta, şeker gibi isimlerle bitkilerde ve hayvanlarda çok miktarda bulunur. Bitki liflerinde "selüloz" şeklindedir. Nişasta bilhassa tahıllarda ve bitki köklerindedir. İnsanlarda ve hayvanlarda, hücrelerdeki karbonhidratlar vital aktivite için en önemli enerji kaynağıdır. Nukleoprotein adını verdiğimiz hücre çekirdeklerinde riboz, bazı yağlarda galaktoz ve sütteki laktoz gibi fonksiyonları vardır. Basit şekerlerden glikoz ve fruktoz bütün bitkilerde az miktarda bulunur. Diğer taraftan hayvanlarda, kanda ve sütte fazla miktarda vardır. Karbonhidratlar bitkiler tarafından fotosentez yolu ile yapılırlar. Kandaki glikoz seviyesi 60-110 g'dır. Alınan günlük gıdanın %50-60'1 karbonhidrat içermelidir. Konsantre edilmiş şekerlerden hipoglisemi dışında kaçılmalıdır. Hipoglisemide, 100- i50 ml portakal suyu veya elma suyu alınması yeterlidir. Proteinler Beslenmemizde ikinci etken proteinlerdir. Protein formda kalabilmenin, başarılı ve performanslı spor yapmanın temelidir. Proteinler alınan gıdalarda mutlaka bulunmalıdır. Şayet gıdalardan yeteri kadar protein alınmamış ise, vücut otomatik olarak kendine ait protein özünü kemimeye başlar. Bu da insanın sağlığını olumsuz yönde etkileyerek verimliliği ortadan kaldırır ve büyük kayba neden olur. Proteinler 20 çeşit amino asitten meydana gelmektedir. Bunlardan 8 tanesi temel amino asit olarak bilinmektedir. Bunlar isoleucin, leucin, Iysin, methionin, phenylalanin, threonin, tyriptophanon ve valin adı verilen proteinlerdir. Bunlar, alınan gıdaların içinde mutlaka bulunmalıdır. Proteinlerin i2 tanesi ise, temel ol mayan amino asittir. Fakat sonuçta 20 çeşit amino asit birbirlerini tamamlamaktadır. Gıdalardan alınan protein ve amino asitler sindirim sırasında tek tek emilerek kana karışırlar ve böylece proteinler vücudun yapılaşmasında gerek duyulan bölgelere sırayla ulaşırlar. Gıda içinde bulunan proteinlerin kalitesinin biyolojik değeri ve içeriği önemli olan amino asitlerin varlığına olmasına bağlıdır. Biyolojik değeri yüksek proteinli gıdalar; cl balık ve süt ürünleridir. Doğru ve uygun kombine edilerek yüksek değer de protein elde edilebilir. Örneğin süt ve yumurta proteini gibi. Hayvan sal proteinlerde purin, kolestrol Ye yağ gibi istenmeyen maddelere, bitki sel proteinlerde ise soya proteini hariç, nispeten düşük biyolojik değerle re rastlanmaktadır. Proteinlerin normalde hazmedilmeleri zordur ve hidolize olmaları da uzun saatler sürmektedir. Bu durumda vücut, proteinleri enzimlerle beraber küçük parçacıklar haline getirerek peptid'leri oluşturur. Bu peptid'ler az miktarda amino asit içerirler ve çok kolay bir şekil de doğrudan kana karışırlar. Böylece amino asitlerin kana karışma süresi bir hayli kısalır ve 30-60 dakikaya kadar iner. Bu durum vücuda iki avantaj sağlar. Birincisi, vücut gerekli amino asitleri emdikten sonra kendine özel hormon sistemlerini uyararak işlevini anabolizma eder. İkincisi, vücut protein kaybına uğradığı zaman, ilave olarak alınan aminoasitler saye sinde gerekli enerjiyi kazanır. Proteinler deri, kas, iskelet, iç organlarımız ve kırmızı kan hücrelerinin yapı taşlarıdır. Proteinlerin mutlaka alınması gereklidir. İnsülin isimli hormon, alvuyarlarda oksijen taşıyan proteinler tüm dokuların, bu arada derinin esneklik ve gerginliğini sağlayan destek doku proteini (kollajen adını verdiğimiz protein) ile kastann yapısının temeli olan ve miyozin adı verilen protein, insan vücudunun temelini oluşturur. Protein yönünden fazla beslenildiği zaman, protein yıkımı oluşur. Bunun sonucu ürik asit açığa çıkar ve GUT adını verdiğimiz hastalığın oluşumuna sebep olur. Onun içindir ki ben şahsen tek yönlü bir diyet uygulayarak zayıflamanın sonunda, dönüşü olmayan bir hastalığa sebep olmaya karşıyım. Zaten Türk toplumu olarak ete, yani proteine düşkün bir toplumuz. Yıllardır hastalarda yaptığım gözlemlerde, fazla miktarda hayvansal protein alınması durumunda eklemlerde "artroz" adını verdiğimiz kireçlenmelerde artma ve kemikte erime adını verdiğimiz "osteoporoz" daha erken yaşlarda oluşmaktadır. Mikro daima makroyu oluşturmaktadır. Vejeteryan toplumlarda osteoporoz ve onun sonucu oluşan artroz, daha ileri yaşlarda oluşmaktadır. Proteinlerin vücuttaki fazla miktarı, karbonhidratlara ve yağa dönüşerek depo edilir. Bir gram protein yandığı zaman 6 kcal açığa çıkar. Yağlar Deri, beyin, sinir sistemi ve hücre çeperinin başlıca yapı taşı yağlardır. İnsan vücudunun % 15' i yağdır. Aşırı şişmanlarda bu değer %40 ve üzerin dedir. Biz buna tıpta morbit obezite deriz. İnsan vücudunda yağ depolanması sınırsızdır. Bir gram yağ yandığı zaman 9 kcal açığa çıkar. Günde en az 20 gr yağa gereksinim vardır. Vitaminler Vitaminier, besinlerin içinde az miktarda bulunan ve vücudun kendi bünyesinde oluşturamadığı maddelerdir. İnsan vücudu için büyük önem taşıdıkları için, gıdalarla çok düzenli olarak alınmalıdır. Vitaminler özellikle vücudun gelişmesine yardımcı oldukları gibi enerji kazanımını da sağlar. C ve E vitaminIerini, antioksidan vitaminler olarak adlandırınız. Bu özellikleriyle vücut hücrelerinin faaliyetini korur ve dokuları destekler. B vitamini kompleksi, vücuttaki anabolizma temizliğine yardımcı olur. B i vitamini karbonhidrat tüketimine yardımcıdır ve uygun miktarda alınmalıdır. Bunlar vücuttaki bazı vitaminlerin fonksiyonlarıdır. Amerika'da yapılan bir araştırma, vitaminler aşırı dozda alındığı zaman sinir sistemlerinde denge sizlikler ortaya çıktığını göstermiştir. Bu sadece aşırı dozda alındığı zaman olmaktadır. Benim klinikte zayıflarlığım hastaların bazılarında, tedaviden sonra vitaminsiz kaldığı düşüncesiyle vitamin hapları aldıklarını gözledim. Fazla miktarda alınan B grubu vitaminler, iştahın artmasına sebep olmak ta ve hızla kilo aldırtmaktadır. B vitaminleri içerinde en önemli olanı "folik asit"tir. Bu arada folik asitten bahsetmek gerekmektedir. Folik asit, vücuttaki amino asitlerden homosisteinin düzeyini azaltır. Kan dolaşımında homosistein düzeyi yüksek miktarda olduğu zaman kalb krizi, felç, bacaklarda dolaşım bozukluğu, alzheimer hastalığının oluşma riski yüksektir. Folik asit, kalınbağırsaksa polip oluşumunu engeller. Böylece kalınbağırsakta, kanserin oluşumunu engellenmiş olur. Alzheirnerde, folik asit ve B 12 vitamini birlikte alınmalıdır. Doğada koyu yeşil yapraklı sebzelerde, bezelye ve fasulye ile mercimekte bol miktarda bulunur. Turunçgiller, kiraz ve çilek, doğadaki folik asit kaynağıdır. Folik asit, diğer B vitaminIeri ile birlikte görev yaptığı için 50-100 mg B6 vitamini olan pridoksin ve 100 mikro gram B 12 vitamini ile birlikte alınması tavsiye edilir. D vitamini, kanserden diyabete ve kalb hastalıklarına kadar pek çok hastalığın tedavisinde etkilidir. Amerika'da Profesör Cetrik Garland, 1970 yılında yaptığı araştırmada, güneyde yaşayan insanların kuzeyde yaşayan insanlardan daha az kanserden öldüğünü gözlemlemiştir. Bu oran yarısı seviyesindedir. Bunun sebebinin güneş ışığı ve onun reaksiyona soktuğu D vitamininden olduğunu ileri sürer. D vitamini yüksek dozda alındığı zaman Tip 1 diyabeti ve MS hastalığı ile kalb hastalığına yakalanma riskini azalt tığına dair araştırmalar mevcuttur. .GÜNLÜK 200-300 Lu D vitamini almamız tavsiye edilir. Garland, günde 1000 Lu D vitamininin kolon kanserini engellediğini yazmaktadır. Bu dozda alınan D vitamini meme kanserinin oluşumunu da yüzde 25 oranında azalmaktadır. Dr. Michael Halick'e göre, yazın kol ve bacakların haftada dört kez güneş ışığına 5-10 dakika maruz kalmaları gerekmektedir. Böylece D vitamini aktive olmaktadır. Kış ayla rında D vitaminini yeterince alamadığımız için, takviye olarak balık yağı, süt ürünleri, portakal suyu ve nar suyundan alınmalıdır. Karatenler, pravitamin A' dırlar. Özellikle beta karatenler güçlü bir antioksidandır. Bağışıklık sistemini aktive ederek güçlendirir. Kötü kolesteralolarak adlandırılan LDL kolesterolün oksidasyonunu ve karaciğerin yağlanmasını engeller. Beta karotenlerle aynı familyadan olan likopen, domatesin, karpuzun ve pembe greyfurt gibi meyvelerin rengini veren mad dedir. Likopen sadece renk vermez, aynı zamanda iyi bir antioksidandır ve dokulardaki tahrişi engeller. Likopen kanda bulunur, fakat vücut likopeni sentez etmez. Dışarıdan alınmalıdır. Karotenler LDL kolesterolün etkisini inhibe ederler. Likopenlerin LDL kolesterolün sentezini engellediği gözlenmiştir. Amerika'da Kaliforniya Üniversitesinde yapılan bir araştırmada, likopenin kadınlarda serviks kanserini önlediği saptanmıştır. Aynı zaman da dejeneratif göz hastalıklarına faydalıdır. E vitamini, karatenlerin oksidasyonunu engeller ve karatenlerin vücuttaki biyostimülatif etkilerini artırır. Böylece vücudun kanser oluşumuna karşı direnci artmış olur. E vitaminin günlük dozu 100-400 lU'dir. Günlük 1200 lU'dan fazla E vitamini alınması sakıncalıdır. En zengin karaten kaynağı havuçtur. 100 g ceviz 25 mgr E vitamini içerir. Aşırı alımında, avuç içinde ve ciltte renkte koyulaşmaya sebep olur. Sigara içenlerin karaten almaları tavsiye edilir. Flavinoitler Flavinoitler, bitkiye sarı, kırmızı, mavi ve mor rengini veren pigmentlerdir. Bu polifenoller antioksidan etkilidirler. Pek çok bitkide ve yiyecekte bulunur. İlk defa 1937 yılında kılcal damarlar üzerinde etkisi tesbit edilmiş ve P vitamini olarak adlandırılmıştır. Flavonoitler dört grupta toplanır

1- Kuvarsetin; elma, soğan, brakoli ve çilekte bulunur.

2- Narigin; turunçgillerde bol miktarda vardır.

3- Antosiyanin; glikozid yapısında olup, üzüm çekirdeği ve çam kabuğunda bulunur.

4- Kateşin; yeşil ve siyah çayda, kırmızı şarapta bol miktarda bulunur. Mineraller Mineraller ve doğada çok az miktarda bulunan elementler, inorganik maddeleri temsil eder; yani hemen hemen bütün metalleri içerirler.

Vücut bunları hem üretir, hem de yok eder. Bu nedenle geleneksel olarak bir an lam taşımadıkları halde bazıları çok önemlidir. Mineraller ve elementler, alınan gıdalarda bulunmalıdır. Vücut bazı maddeleri idrarla, bazılarını da terleme yoluyla kaybeder. İnsan vücudundaki hücreler, minerallerdeki eksikliği hemen hisseder. Eksik olan mineral ihtiyacı çeşitli gıdalardan he men karşılanmalıdır. Aksi takdirde kaslarda güçsüzlük, eklemlerde parestezi adını verdiğimiz uyuşukluklar, kalbteritm bozukluğu, özellikle taşi kardi adını verdiğimiz çarpıntı, tansiyon düşüklüğü, dikkatte dağılma, iri tabilite adını verdiğimiz aşırı duyarlılık ve psikolojik rahatsızlıklarla karşılaşınz. Vitaminler vücut için ne kadar büyük öneme sahip ise, aynı şekilde mineral ve doğada çok az miktarda bulunan elementler de büyük öneme sahiptir ve ihtiyaç olduğu kadar alınmalıdır. Özellikle alınması gerekli mineraller magnezyum, kalsiyum, sodyum, çinko, krom ve selenyumdur. Bu arada maden suyundan da bahsetmek gerekir sanırım. Maden suyu yüksek miktarda kalsiyum içerir. Bu kalsiyum, bağırsaktan en kolay emilen kalsiyumdur. Onun için günde iki bardak maden suyu içilmesi sağlığımız için faydalıdır. Mineraller kendi başlarına başarı sağlamazlar. Örneğin, kalsiyumun kemikleri n güçlenmesini sağladığı öteden beri bilinir. Fakat kemiklerin güçlenmesi ve osteoporoz adını verdiğimiz kemik erimesinin kalkması için, kalsiyumun yanında fosfor ve magnezyuma ihtiyaç vardır. Kemiğin oluşumu için yapımızı oluşturan proteine ve proteinin yıkımının engellenmesi için de K vitaminine ihtiyaç vardır. Kalsiyumun bağırsaktan emilimi için D vitamini gereklidir. Kemik yapıcı hücreleri uyarmak için egzersiz yapmalıyız. Aşağıdada izah edeceğim gibi, en iyi egzersiz yürümektir. Magnezyum Magnezyum 300'ü aşkın farklı enzimde tanımlanmıştır. Bazı enzimleri aktive eder. Kalsiyum ve potasyumun alımına yardımcı olur. Protein sen tezi ve enerji kazanımında etkilidir. Ayrıca adale ve sinir sisteminin etkenliklerinde büyük role sahiptir. Ruhsal gerginliği azaltır. Günlük olarak 350 mg alınmalıdır. Doğada badem,. ceviz, fıstık gibi sert kabuklu meyvelerde, kuru baklagillerde ve yeşil yapraklı sebzelerde vardır. Kalsiyum Kalsiyum, kemik ve dişlerin yapısında kullanılan bir elementtir. Ayrıca, kasların gelişmesini sağlar. Düzenli bir şekilde protein konsantreli süt ve sütlü besinler ile özellikle yoğurt ile alınmalıdır. Günlük ihtiyaç 1000 mg'dır. Kalsiyum kemikleri güçlendirdiği gibi, aynı zamanda sinir impulslarının nakledilmesinde, kalbin düzenli atmasında rol oynar. Aynı zaman da hormonların salgısını tetikler. Enzimlerin salgılanmasını sağlar. Hatta kansere karşı etkisi vardır. Günlük olarak 1300 mg kalsiyum almamız gereklidir. Yaşımız ilerledikçe bu miktarı 1. 500-2000 mg'a kadar çıkartmanız gerekir. Kalsiyum aşırı miktarda alınırsa kalbte taşikardi yapar. Uyku dan önce alınırsa derin uykuya neden olur. Kalsiyum eksikliğinde, eklem ağrıları, tırnaklarda kırılma, kanda kolesterolde artma, hipertansiyon, kaslarda kramplar, depresyon ve hiperaktivite görülür. Kalsiyum süt ve süt ürünleri, deniz ürünleri, yeşil yapraklı sebzelerde, bulunur. Badem, kuşkonmaz, brokoli, bira mayası, lahana, peynir, yoğurt, incir, şalgam doğadaki önemli kalsiyum kaynaklarıdır. Sodyum Sodyum, suyun depolanmasını sağlar. Terle atılan minerallerin miktarını ayarlar. Sadece aşırı derecede terleyenler bol miktarda sodyum almalıdır. Yemek tuzunda bol miktarda sodyum bulunmaktadır. Günlük ihtiyaç 550 mg'dır. Fazla miktarda sodyum alınırsa hipertansiyon, vücutta ödem ve aşırı iştah artması olur. Sodyum eksikliğinde, vücut susuz kalır, kalb çarpıntısı, tansiyon düşüklüğü, iştahsızlık, karında kramplar, sersemlik, depresyon, yorgunluk, uyuşukluk ve uyku hali görülür. Sağlıklı beslenmede, vücutta sodyum ve potasyum dengede olmalıdır. Sodyum hemen her yiyecekte bulunur. Krom Krom, insülinin etkisini artırır ve bu sayede karbonhidratların özümlenmesine yardımcı olur. Araştırmalar göstermiştir ki krom aynı zamanda yağın anabolizmasına yardımcıdır. Sporcular üzerinde yapılan araştırmalarda kromun yıkıldığı gözlenmiştir. Onun için ağır spor yapanlar fazladan krom almalıdırlar. Ayrıca kromun protein bileşiminde pozitif bir etkisi var dır ve kasların gelişmesinde de büyük faydalar sağlar. Günlük ihtiyaç 200 micg'dir. Krom eksikliğinde anksiyete, yorgunluk, glikoz intoleransı ve damar sertliği riskinde artış görülür. Krom doğada, işlenmemiş prinçte, mısırda, bira mayasında, et, peynir, yumurta, tavuk ve mantarda bulunur. Demir Demir, kandaki kırmızı renk maddesi adını verdiğimiz hemoglobinin oluşumundan ve oksijen in taşınmasından sorumludur. Özellikle sporcuların ve adet günlerinde kadınların demir hapları alması tavsiye edilir. Gün lük ihtiyaç 15 mg'dır. Demir haplarının fazla miktarda alınmasının, iştahın artmasına ve hızla kilo alınmasına sebep olduğunu gözledim. Demir haplarının doktor kontrolünde alınmasını tavsiye ederim. Demir eksikliğinde, kansızlık, saç kırılması ve dökülmesi, tırnakların kaşık şeklini alması, yurma güçlüğü, sindirim bozuklukları, yorgunluk, sersemlik hissi, şişmanlık, zihinsel işlevlerde zayıflama görülür. Aşırı çay ve kahve içmek, demir ek sikliği yapar. Demir doğada, yumurta, balık, et, karaciğer, yeşil yapraklı sebzeler, ha dem, bira mayası, böbrek, mercimek, avokado, armut, şeftali, kuru üzüm ve kuru erikte bol miktarda vardır. Çinko Çinko, vücutta çok az miktarda bulunan bir elementtir. Vücuttaki mad de değişimlerinde birçok fonksiyonu vardır. A vitaminin emilimini artırır, Prostat bezinin fonksiyonunu düzenler. Çinko eksikliği stresi artırır ve bağışıklık sistemini bozar. Saçlarda aşırı dökülmenin sorumlusudur. Kronik enfeksiyonlarda, ishalde, böbrek hastalıklarında, sirozda ve diabeue kan çinko seviyesinde azalma olur. Günlük çinko ihtiyacı 15 mg'dır. i OOmg'lll üzerinde çinko alınırsa bağışıklık sistemi baskı altına alınır. Karaciğer, mantar, kuzu eti ve kuru bakliyat çinko içerir. Selenyum Selenyum, enzimleri tamamlayan bir elementtir. Bağışıklık fonksiyonlarının yerine getirilmesini sağlar. Vücut için, önemli bir antioksidandır. Selen yum aynı zamanda cinsel gücü artırır. Günlük ihtiyaç 100-200 mg'dır. Selenyum eksikliğinde, kalb hastalığı, gelişme bozukluğu, enfeksiyonlar, karaciğer bozukluğu, pankreas yetmezliği ve impotans gözlenmiştir. Yiyeceklerin yetiştiği topraklardaki selenyum miktarına bağlı olarak, et ve hububatlarda bulunur. Bira mayası, tavuk, süt ürünleri, deniz ürünleri, brokoli, sebzeler, sarımsak, soğan selenyum içerir. Potasyum Potasyum öncelikle tansiyon düşürmekre etkilidir. Aynı zamanda kal b ritminin düzenlenmesini sağlar ve ürat tipi böbrek taşlarının oluşumunu engeller. Kandaki asidi nötralize ederek kemikleri korur. Missisipi Üniver sitesi öğretim üyelerinden Profesör Davit B. Young potasyum için" Potas yum aşk ve paraya benzer. Asla fazlasına sahip olamazsınız" der. Onun için fazla potasyum aldığımızda kalb kasını gevşetir. Günlük önerilen potasyum miktarı 2-4 g'dır. Potasyum eksikliğinde aşırı cilt kuruluğu. akne, ishal, kabızlık, kavrama bozukluğu, ödem, sinirlilik, terleme, gelişme bozukluğu, kalbde ritim bozukluğu, bulantı ve kusma görülür. Potasyum başta patateste olmak üzere muzda, incirde ve kavunda mevcuttur. Bir porsiyon patateste 940 mg, dört incirde 540 mg ve bir porsiyon kavunda 500 mg potasyum vardır. Potasyum içeren gıdalar, süt ürünleri, balık, kümes hayvanları, sebze ve meyvelerdir. Kaysı, avokado, hurma, kuru üzüm ve bira mayası doğadaki potasyum kaynaklarıdır. Fosfor Fosfor, kemik ve dişlerini oluşumu, kalb kasının kasılması ve böbrek fonksiyonları için gereklidir. Alınan vitaminierin vücutta kullanımını ve gıdaların enerjiye dönüşümünü sağlar. Vücutta, magnezyum, kalsiyum ve fosfor düzeyleri daima dengede olmalıdır. Fosfor yetersizliği nadirdir. Ye tersizlik durumunda, anksiyete, yorgunluk, zayıflık, kilo değişiklikleri ve kemik ağrıları görülür. Balık, kuşkonmaz, bira mayası, yumurta, mısır ve korbonlu alkolsü içecekler fosfor içerir. İyot Vücutta eser miktarda bulunur. Vücuttaki aşırı yağı metabolize eder. Tiroidte guatr oluşumunu önler. Fiziksel ve zihinsel gelişim için önemlidir. Eksikliği çocuklarda zeka geriliğine sebep olur. Günlük ihtiyaç 50-150 micg'dır. İyot eksikliğinde, yorgunluk, tiroid fonksiyon bozukluğu ve kilo alımı olur. İyot doğada, iyotlu tuzda, deniz ürünlerinde, yenilebilen deniz yosunlarında, kuşkonmazda, ıspanakta, kabakta, fasulyede, şalgamda ve sarımsakta zengin olarak bulunur. Flour Diş ve kemiklerdeki kalsiyuma bağlanarak, diş çürümelerini önler ve kemikleri güçlendirir. Günlük ihtiyaç 1-2 mg'dır. Diş macununda, deniz suyunda ve deniz ürünlerinde bulunur. Omega-3 Omega-3 öncelikle balık yağında olmak üzere, içerisinde yağ içeren pek çok gıdada, örneğin zeytinyağında mevcuttur. Yiyeceklerde Omega- 3'ün iki çeşidi bulunur. Kısa zinciri versiyonu ALA olarak adlandırılır. Ceviz, fındık ve geniş yapraklı bitkilerde mevcuttur. Uzun zinciri versiyonları ise EPE ve DHA'dır. Öncelikle beyin ve kalb olmak üzere pek çok organa faydalıdır. Bu konuda daha detaylı bilgi edinmek için "Bitkinin Verdiği Sağlık" kitabıma bakmanızı öneririm. Omega-3 yağ asidi öncelikle kalbimize faydalıdır. Aynı zamanda psikolojik rahatsızlıklardan şizofreni, panik atak, alzhaymer ve depresyon dahi, pek çok hastalıkların tedavisinde yardımcıdır. Ayrıca kemiklerimiz için faydalıdır. Purdeu Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör Bruce Watkins'in yaptığı çalışmalarda, Omega-3'ün uzun kemiklerde periosteumu uyarıp kemik yapıcı hücreleri canlandırdığını gözlemiştir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp