akupunkturun faydaları nelerdir

Akupunktur her hastalıkta, ister fiziksel isterse aklı olsun, vücudun bazı bölgelerinde hassas noktalar bulunduğu ve bunların hastalığın iyileştirilmesiyle ortadan kaybolduğu prensibi üzerine kurulmuştur. Bunlara akupunktur noktası adı verilir. Hastalar bazen durup dururken noktaların hassasiyetinden şikayet etmekte, bazen de ancak basınç uygulandığında hassaslaştığını belirtmektedirler. Diğer zamanlarda, bu noktalar ancak usta akupunktur pratisyenlerince, zorlukla bulunabilmektedir. Akupunktur noktası bir düğümcük (daha çok fibrozitte bulunanlar gibi, kasılmış bir kas parçası, veya sadece şişmiş ya da soluklaşmış hassas bir deri sahası olabilir.

Çinliler, bazıları ortodoks tıp tarafından bilinse de aynı isimle anılmayan 1000 kadar akupunktur noktası tarif etmektedirler. Doktorlarca iyi bilinir ki bir organda meydana gelen hastalık, o organdan hayli uzak bir alanda ağrı, hassasiyet hatta deri değişikliğine yol açabilir. Örneğin diyaframdaki bir aksaklık omuz başında ağrı ya sebep olabilir. Bunun sebebi her iki alanı besleyen sinirlerin kısmen birleşip, beyni bir noktadan gelen ağrı sinyali sanki öbüründen geliyormuş gibi yanıltmasıdır.

Batı tıbbıyla akupunktur arasındaki fark, ortodoks tıbbın iç hastalıkların bu yüzeysel işaretlerini yalnızca teşhiste kullanmasına karşılık, akupunkturcuların aynı zamanda tedavi için bunlardan faydalanmasındadır. Çinliler akupunktur noktalarının büyük bir kısmını on iki ana grupta sınıflandırmışlardır. On iki gruptan her birine ait olan noktalar vücut yüzeyinde meridyen denen hayali bir çizgiyle birleştirilmektedir. On iki ana meridyen, akciğer, kalın bağırsak, mide, dalak, kalp, ince bağırsak, idrar torbası, böbrek, perikard, üç ısıtıcı, safra kesesi ve karaciğeri kontrol eder. Meridyenler boyunca bütün akupunktur noktaları adı geçen organı etkilerler. Fakat bu aynı şekilde olmayabilir. Bir meridyen boyunca dizili akupunktur noktalarının sayısı değişebilir ama, örneğin vücudun her iki yanında, kalbin 9 ve idrar torbasının 67 noktası mevcuttur. Ayrıca merkezi konuma sahip, biri önde biri arkada iki meridyen daha vardır.

Aslında meridyenler bu kadar basit değildir. Çünkü uzantıları doğrultusundaki uyarımlar yalnızca adı geçen organları fakat aynı zamanda embriyolojik olarak beraber geliştikleri organları da etkiler. Ana meridyenlerin hastalanan organa yakın bölgeleri de besleyen kolları vardır.

Çinlilere göre bu meridyenler bizlerin vücudunun bütünleşmiş parçalarıdır. Bizler,Batı'da tesisatçılıkta gerçekten çok iyiyiz ama birçok başka şeyde maalesef yetersiz durumdayız, Çinliler vücudun yaşam kuvvetlerini (Chi) ve meridyenleri nasıl dolaştığını tarif ediyorlar ve bütün hastalıkları bu yaşam kuvvetlerinin dolaşımındaki aksaklık olarak yorumluyorlar. Maalesef, bu tür bir kavramın Batılı kalın kafalı bilim adamlarınca kavranması pek kolay değildir çünkü akupunkturda fiziksel ve metafizik olan arasındaki fark belirsizleşmektedir. Akupunkturun etki mekanizması üzerine, göreceğimiz gibi, bilimsel açıklamalar artmaktadır, Fakat biz Batılılar bunu kabulde hala isteksiziz. Bunun bir çok nedeni vardır, Birincisi Eski Çinlilerin bize öğretebilecekleri herhangi bir şey olabileceğine inanamıyoruz, ikincisi. bilimsel olarak neden tedavi ettiğini bilemiyoruz ve üçüncüsü akupunkturcular nasılını ortaya koyamadan yalnızca işe yaradığını açıklamakla iktifa ediyorlar.

Kesin yanıtlara hala sahip değilsek de çağdaş ağrı araştırmaları akupunkturun nasıl tedavi ettiği problemine yeni ışıklar tutuyor. Birçok ağrı ve akupunktur uzmanı, örneğin akupunktur meridyenlerinin en fazla haritalardaki coğrafi paralel ve meridyenler kadar gerçek olduğunu iddia ediyorlar. Bununla birlikte bir çoğu akupunktur noktalarının varlığını kabul ediyor. Dünyanın seçkin ağrı araştırmacılarından Profesör Ronald Melzack'ın Ağrı adlı tıp dergisinde dediği gibi, bazı noktalardaki basınç özel ağrı şekilleriyle ilişkilidir. Kısacası, bu noktaların iğneyle Yoğun tahriki bazen uzun süreli ağrı kesilmelerini sağlamaktadır.

Tam olarak nasıl çalıştığını bilemiyoruz ama ABD'deki heyecan verici deney gösterdi ki beyin, akupunktur sonucu ağrı kesici endorfinler üretmektedir. Eroin bağımlılarının omurilik sıvısında normalden daha az endorfin bulunmaktadır, bu da akupunkturun bağımlıların tedavisine de nasıl etkili olduğuna dair bir ipucu verebilir. İngiltere, Amerika ve Hong Kong'ta bir çok pratisyen, kulak memesine sokulan bir iğneyle elde edilen devamlı bir uyarının uyuşturucu bağımlılarının tedavisinde etkili olduğunu ileri sürmektedirler. Başka bir ilgi çekici bulgu da, bir anti narkotik olan naloxon'un morfin, eroin ve benzer uyuşturucuların etkilerini tersine çevirmekle kalmayıp aynı zamanda akupunkturun ağrı kesici etkisini de engelliyor olmasıdır bu da akupunkturun ve insanoğlu tarafından bilinen en kuvvetli ağrı kesicilerin aynı beyin alıcılarına etki ettiklerini göstermektedir. Fakat plasebo tabletleri kullanan kişilerin büyük bir bölümünde aynı şekilde endorfin üreterek karşılık vermesi cevabın göründüğü kadar basit olmadığını göstermektedir. (Plasebo doktorlar tarafından ilaç diye verilen, fakat aslında ilaç olmayıp, psikolojik olarak iyileşme sağlayan haplar).

Maalesef değerli gözüken bu endorfin teorisi bir darbeyi de akupunkturun ağrıyı anında kesmesini gözlemlediğimizde yemektedir. Bu etkiyi beyinde endorfin üretilmesinin etkisi olarak kabul etmek, araştırmaların endorfin miktarının iğneden ancak yirmi dakika sonra yeterli düzeye çıktığı sonucunu vermesinden sonra zorlaşmaktadır. O halde, bundan bilinmeyen başka bir mekanizmanın sorumlu olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Dünyanın en seçkin ağrı araştırmacılarından Ronald Melzack ve Patrick Wall' un 1965 yılında açıkladıkları bir teori soruna bazı cevaplar getirebilmektedir. Önerdikleri omuriliğin her seviyesinde bir tür geçidin mevcut olabileceğiydi. Bu, geçit öyle bir şekilde çalışmaktadır ki kapalı olduğunda beyne ağrı sinyalinin ulaşmasını engellemektedir.

Bu teori oldukça karmaşık bir yapısı olmasına, bildiklerimiz arttıkça her an çeşitli değişikliklere uğramasına rağmen kaba hatlarıyla şöyledir: Omurilikteki geçit biri açmaya, diğeri kapamaya çalışan iki türlü uyarıyla devamlı bombardıman edilmektedir. Denge, normalde kapatmaya çalışanların lehinde olduğundan çoğu zaman ağrı hissetmeyiz. Geçidin yukardan (akli veya psikolojik faktörler) ve dışarıdan (ağrı verici uyarı), gelen bir etki sonucu açılması ya da kapanması sağlanabilir. Bunların her ikisi de geçidin ne kadar açılacağını kontrol için birbiriyle bağlantılı olarak, hareket ederler. Geçit yukarıdan kapanabilir, böylece kişi acı vermesi beklenen şekilde uyarılsa bile acıyı hissetmez (bu hipnozun ağrıyı nasıl bloke ettiğini açıklayabilir) ve bazen de geçit yukardan açılıp, gerçekte oturmasına rağmen acı hissedilebilir (buna psikojenik acı veya ağrı denir). Akupunktur geçidi kapama veya ağrıyı engelleme yollarını uyararak omurilikteki geçitleri kapatabilir, bu ise akupunkturun neden hemen gözlemlenebilir sonuçları ve geç etkileri olduğunu açıklar. İlk adı geçen etkiler muhtemelen sinir yolaklarıyla (anatomik olarak bildiğimiz manada değil de anatomik gerçekliği olan, fakat vücudun elektrik alanlarındaki değişimle Sonucu kısa süreli olarak ortaya çıkan, enerji ileten yollarla) ve diğerleri ise beyindeki endorfin gibi kimyasal aracılarla iletilir.

Nasıl etki eder?

Doğrusunu söylemek gerekirse bunu hiç kimse bilmemektedir (en azından Batı'da, bizim anlayabileceğimiz terimlerle) , Fakat hiç şüphesiz işe yaramaktadır. Yıllar boyunca akupunktur bir tür hipnoz olarak açıklanmaya çalışılmıştır. İnsanların % 20'sinin akupunktura cevap vermemesi Olgusu (Batı'da Doğu'dakinden daha yüksek) bu hipotezi onaylar görünmektedir ama hayvanların da başarıyla tedavi edildiği görüldükten sonra bu hipotez geçerliliğini yitirmektedir. Akupunktur tamamen uyuşturulmuş hastalarda da etkisini sürdürmektedir. Akupunkturun hipnotik bir fenomen olmadığının inandırıcı kanıtlarına ise kendi akupunktur tedavileri sürerken sonucun ne olması gerektiğini bilen kişilerin eserlerinde rastlanmaktadır. Hastalar akupunkturcuya, iğneyi yanlış yere yerleştirdiğini, bir inçin (25,3 mm) onda biri kadar mesafeye dek söyleyebilmektedirler. Terapist iğneyi tam yerine yerleştirdiğinde ise hasta arzu edilen sonucu onaylamaktadır. Böyle hipnoza pek rastlanmaz.

19. yüzyılın ilk yarısında, İngiliz doktor Henry Head iç organların bazı hastalıklarının deride bulunan bazı özel noktalardaki aşırı duyarlılıkla ilişkisi olduğunu buldu. Vücudun her bölgesi, organ gruplarını vücut özel sahalarıyla bağlayan omurilikten sinir uzantısıyla beslenmektedir. Şaşırtıcı bir vaka bütün bu konunun ne kadar karmaşık olduğunu göstermektedir. Seçkin bir Japon üniversitesinde çalışan Dr. Nagahoma, üzerine yıldırım düşen ama sağ kalan bir hastayı tedavi ediyordu. Başına gelenler sonucu hastanın derisi çok hassaslaşmıştı ve kendisince daha önce hiç bilinmeyen ve doktor iğneyi bir akupunktur noktasına batırdığında uyarılmışa benzeyen ince uzun hatları tarif edebildi. Hastanın tarif ettiği hatlar ise sinir hatları değil akupunktur meridyenleriyle. Dr. Nagahama daha sonra meridyenler boyunca iletim hızının sinirlerde olduğundan çok farklı olduğunu buldu (yaklaşık on defa daha yavaş) ve aynı zamanda Çinlilerin yüzyıllardan beri ileri sürdüğü gibi meridyenler arasında bağlantılar olduğunu doğruladı.

1934 yılında, Cleveland kliniğinin kurucusu Dr. George Crile her insan hücresinin kendi zayıf elektrik akımını ürettiğini ve böylece küçük bir pil gibi çalıştığını bulgularına dayanarak ileri sürdü, ama o da bir çok gerçek öncü gibi zamanında alaya alındı. Bugün onun haklı olduğunu biliyoruz.

Akupunktur noktaları üzerine araştırmalar hücrelerin olağan üstü elektriksel özellikleri olduğunu göstermektedir. Noktalar, elektriksel olarak kendilerini çevreleyen deriden ve birbirlerinden ayırt edilebilirler. Ruslar da tobiskop adım verdikleri ve bir akupunktur noktası üzerinden geçirilişinde ışık yayan bir elektronik alet geliştirdiler. Parlak bir ışık sağlıklı akupunktur noktalarını, zayıf olanı ise potansiyel veya mevcut bir hastalığı göstermektedir. Henüz vücudun elektrik alanları (geleneksel Çin tıbbında yaşam kuvveti veya Chi) hakkında kesin bilgilere sahip olmasak ta bunların mevcut olduğunu biliyoruz. İlginç olan akupunktur noktalarının elektrik potansiyellerinin duygular tarafından değişikliğe uğratılması yani hastanın zihni durumunun akupunkturun etkisini değiştirebilmesidir. Uzak Doğulu bir uygulayıcının dediğine göre, kendisi Batı'da, Doğu'yla karşılaştırıldığında fark edilir ölçüde daha kötü olan sonuçlar elde etmiştir, bu Doğu insanının tamamen farklı bir zihin yapısına sahip olmasından kaynaklanmış olabilir. Ototelkin ve otojenik eğitim gibi hipnoz da akupunktur noktalarındaki elektrik potansiyelinde değişikliklere yol açabilir, bu şekilde vücudun iç organları belli oranlarda yüksek beyin merkez teli tarafından akupunktur meridyenleri boyunca kontrol edilebilir görünmektedir.

Geleneksel Çin tıbbını böylesi Batı tipi bir indirgemeci yolla açıklamaya çalışmak onu çarpıtmak olacaktır. Çinliler gündüz ve gece yirmi beşer kez vücudumuzu dolaşan Chi ya da vücut enerjisinden bahsetmektedirler. Bir Çinilinin gerçek yaşam gücünü meydana getiren Yin ve Yang'ın karşılıklı etkileşimlerini tarif etmektedirler. Yin ve Yang Batı'daki karşılıklarından çok daha fazlasını ifade etmekte olup (melek ve şeytan, sıcak ve soğuk vb.) bütün evreni yönetmektedirler. Vücudun organları ya Yin' dir (kütlesel olanlar) veya Yang'dır oyuk olanlar) ve sağlığın korunması. vücutta Yin ve Yang'ın dengesinde odaklaşır.

Eski Çin tıbbı, havayı ve beş ana unsuru da (odun, su, ateş, metal ve toprak) sağlıkla ve hastalıklarla ilişkilendirmektedir. Her organ bu beş unsurla ve de Yin ve Yang‘la bağlantılıdır, bu yüzden örneğin eğer karaciğer (odun) uyarılırsa, kalp (ateş) te uyarılmış olur, buna karşın dalak (toprak) uyuşur. Bu tür anlamsız görünen ilişkiler gerçekte modern nörofizyolojik bilgilerle açıklanabilir. Bütün bunlar, vukuf sahibi az sayıdaki Batılı doktorun fark etmeye başladığı gibi, hiçbir organı, izole ederek tedavi etmememiz gerektiğini ispat etmektedir. Organların, kısıtlı anatomi bilgimizle açıklamakta zorluk çektiğimiz ve fakat Çinlilerin tamamen farkında oldukları karşılıklı etkileşimleri vardır. Mesele şu ki, ne zaman birisi hava durumunu ve kozmosu dalağımızın çalışma biçimiyle rabıtalandırmak istese, aksi kanıtlanıncaya dek şarlatan olarak yaftalanacaktır. Çinliler cevapların bir çoğunu ellerinde bulundurmaktadır, fakat onların bu sırlarını Batı biliminin kavrayabileceği şekilde açıklayabilmek uzun zamanımızı alacaktır.

Çin tıbbının ve akupunkturun şaşırtıcı bir bütünleyeni de nabız teşhisidir. Aslında bu geleneksel Çin tıbbının temelidir. Çok hassas bir teşhis metodudur ve geçirilmiş hastalıklar hakkında çok kesin bilgi verebilmektedir; öyle ki bir doktor kolayca hastanın tıbbi geçmişini öğrenebilir. Nabızdan teşhis, gelecekteki hastalıklar hakkında dahi uyarabilmektedir bizi. Bilmeyenler için nabızdan teşhis sihir gibi bir şeydir, transistörün nasıl çalıştığı açıklanıncaya kadar bir sihir olarak görülmesi gibi, nabızdan teşhis te anlaşılabilir.

Geleneksel bir akupunkturcu hastanın bilekten, radyal arterden nabzını ölçüp, enerji meridyenlerinin durumunu anlatabilmektedir. Her bilekteki arterden on dörde yakın değişik nabız şekilleri hissedilebilir, fakat bir çok akupunkturcu pratikte ancak beş ya da altı çeşit nabız atışından faydalanabildiklerini belirtmektedir. Bir Japon elektrik mühendisi icat ettiği bir aletin 13 çeşit nabız atışını ayırabildiğini iddia etmektedir. Arterlerde (atar damar) ölçtüğü değişkenler ise doluluk, sertlik, sessizlik ve yüksek veya az aktivitedir. Çok deneyimli bir pratisyen nabızdan yüzlerce çeşit hali teşhis edebilmektedir. Bilekten ölçülen nabız Batılı doktor için de teşhis edici değer taşısa da ancak çok dar bir çerçevede yorumlanmaktadır.

Nabızdan teşhis çok işe yaramaktadır, çünkü duyulabilecek bütün atışları duymanın ötesinde akupunkturcu herhangi bir bölgedeki olasılıkları da yorumlamak zorundadır. Örneğin karaciğer 'nabız' bozuklukları, hemoroitten migrene ve bazı astım tiplerine dek en az dokuz şikayetten kaynaklanabilir.

Nasıl Uygulanır?

Akupunkturda sadece bir tek hüner gerekir: İstenilen sonucu elde etmek için deriyi nereden uyaracağını bilmek. Genellikle, akupunktur noktaları bir iğne yardımıyla uyarılır ama başka metodlar da yaygın olarak uygulanmaktadır. Moksibüsyon, noktaların yakılmış moksa otu ile (Artemisia Japonica) uyarılmasını içerir. Shiatsu parmak ucuyla uyarır. Gerçek akupunkturcular, masaj elektriksel uyarı, mekanik vibratör, sıcaklık ve manyetik salınımlarını da içeren birçok değişik uyarıyı kullanırlar. Birçok akupunkturcu en iyi sonuçların iğne uyarısıyla elde edildiğini ileri sürmektedirler.

İğneler genel olarak gümüş alışımlarından veya paslanmaz çelikten imal edilmektedir. Bu, iğneleri sağlam ve sterilize edilebilir kılmakta, üstelik sivriliklerini muhafaza edebilmelerini de kolaylaştırmaktadır. Geleneksel Çin kaynakları elli kadar değişik iğne batırma yolunu tarif etmekte ise de genel olarak, iğne doğru yere yerleştirildiğinde uyarının etkinliğini şu altı önemli şey sağlamaktadır:

İğnenin:

1- Açtığı delik,

2 - Hareket etme miktarı,

3 - Girdiği derinlik,

4 - Sivriliği,

5 - Yerleştirildiği yerde kalma süresi ve,

6 - Tedavinin tekrarlanma sayısı

İlgili akupunktur noktası bu kez tespit edildiğinde iğne veya iğneler batırılıp, bir kaç saniyeden bir kaç dakikaya değişen sürelerle yerinde bırakılır. Bazı pratisyenler akupunktur noktasını daha çok uyarabilmek için iğneyi parmak uçlarının arasında döndürürken diğerleri de sadece yerleştirip çıkarmaktadırlar. İğnelerin elektrikle uyarıldığında daha iyi sonuç elde edildiği ileri sürülmüşse de bu konu tartışmaya açıktır.

Akupunktur tedavisi gören hasta genellikle acı duymamaktadır. Şu veya bu şekilde iğnelerin batırılması düşüncesiyle dehşete düşürülen halk ise doğal olarak korku duymaktadır. Akupunkturcuların çoğu acı vermeden, çok ince ve sivri iğneler batırmaktadırlar. Daha büyük bir uyan daha iyi sonuç demek olmadığından akupunkturlarda ağrı verici olmanın daha fazla faydası yoktur. Tedaviler genel olarak kronik hastalıklar için haftada bir veya iki kere, akut olanlar için ise genelde daha fazla sayıda gerçekleştirilmektedir.

Bazıları saniyeler ve diğerleri de bir kaç gün zarfında rahatlama hissetmektedirler. Bazı hastalar bir iyileşmenin sağlanabilmesi için, dört ya da beş tedaviye ihtiyaç duyarken bir kısmı da bir tek tedaviden sonra, hafiflik veya yükten kurtulma hissetmekte ve bir takımı da büyük bir rahatlama duymaktadırlar. Bazen, eğer hasta önceden uyanmadıysa, alarm verici bir karşıt reaksiyon iyileşme başlamadan önce görülmektedir. Hastaların %20'sinde ve bazı hastalık süreçlerinde ise hiçbir sonuç alınamamaktadır.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp