Sosyal ve kültürel etkenler

Sosyal ve kültürel etkenler :

Sosyal, aile, iş, sosyal sınıf dahil olmak üzere bireyler ve gruplar arası ilişkileri, kültürel ise kuşaktan kuşağa aktarılan inanç, değer ve gelenekleri içeren kavramlardır. Sosyal ve kültürel tutumlar ise hasta, yakınları ve ağrı ile uğraşan hekimlerin ağrıya tepkilerini ve ağrı yaşantılarını etkiler. Farklılıklar zaman zaman yanlış anlamalara, uyumsuzluklara yol açabilir. Kişiler kendi öğrendikleri ağrı tepkileri dışında kalanları mantıksız, anormal olarak nitelemeye eğilimlidirler. Ağrı eşiğinin sosyo-kültürel etkenlerle değişmediği, fakat ağrı algılama eşiğinin anlamlı düzeyde değiştiği araştırmalarla gösterilmiştir. Kuzey Amerikalı kızıl derililer ve Tibet'li bazı din gruplarında olduğu gibi bazı kültürlerde ağrıya tahammül edebilme gücü erişkinliğe geçiş ya da dini törenlerle ilgilidir. Bu alanda klasikleşmiş bir araştırma Zbrowski'nin kültürel etkenlerin, kişilerin ağrıyı algılaması, ağrı kesici istemesi ve geleceğe bakışı üzerindeki etkilerini Amerikalı, İtalyan, İrlandalı ve Yahudi hasta ve sağlıklı gruplarda karşılaştırdığı çalışmadır. İtalyanların hemen ağrının geçmesini istediği, şimdiki zamana yönelik olduğu, ağrı sürerse şimdiki zamanla ilgili bunaltıları olduğu ve yakınları ile birlikte olmayı yeğledikleri; Yahudilerin geleceğe yönelik kuşkucu ve sorgulayıcı oldukları, ağrı geçse de yakınma eğilimleri olduğu, yakınları ile birlikte olmak istediği; Amerikalıların duygusal tepki vermemeye çalıştıkları, geleceğe yönelik ve iyimser oldukları, ağrı sürdüğünde sosyal izolasyon gösterdikleri ve İrlandalıların kaderci tutum gösterdikleri sonucuna varmıştır.

Bu alandaki en son araştırma ise 1993'de yayınlanan Bates ve arkadaşlannın Zbrowski'nin araştırmasından esinlenen çalışmalarıdır. Altı etnik grupta (Amerikalılar, İspanyollar, İrlandalılar, İtalyanlar, Fransız Kanadalılar, Polonyalılar) fizik, kültürel, psikolojik ve sosyal özelliklerin etkileşimi zemininde etnik ve kültürel özelliklerin ağrı yaşantısını nasıl etkilediğini araştırmışlardır. Tutum, inanç ve ruhsal durumdaki değişikliklerin ağrı yoğunluğunu etkilediğini gözlemişlerdir. Tutum, inançlar ve ruhsal durum ağrıyı etkilediği gibi kronik ağrı da tutum, inanç ve ruhsal durumu etkiler. Kişilerin belirli bir etnik gruba bağlı oldukları için birbirinin aynı ağrı davranışı göstereceğini varsaymak ise yanıltıcı olacaktır. Aynı etnik grup içinde ağrının algılanması ve tepkiler açısından önemli farklılıklar vardır. Değerlendirme ve sağaltımın yeterli olabilmesi için sosyal ve kültürel özelliklerin dikkate alınması ama etiketlemekden kaçınılması en yararlı tutum olacaktır. Bates etnisite ve ağrının etkileşimini açıklamak için bir biyo kültürel model önermiştir. Etno-kültürel değerlerin ağrıya yönelen ilgi ve tutumları etkilediği bunların da bedenin biyolojik kontrol ve inhibisyon sistemlerini ve böylece kişinin yanıtını etkilediğini belirtmiştir. Bu kültürel etkenler sağaltıma karşı tutumu da etkiler.

Elton ve Stanley Akdenizlilerin psikolojik model yorumlarına aşın tepki gösterdiklerini, somatik yönü ile daha fazla ilgilendiklerini ve bunun anotomi bilgilerindeki hatalar ve beden imajı sorunları ile güçlendiğini belirtmiştir. Hastaların çaresizliklerine kendilerinden değil dışarıdan gelecek bir yardım aradıklarını, ilaç ve cerrahiden yardım umup kendi kendine yardım, etkin psikolojik tedavi için sorumluluk üstlenemediklerini belirtmiştir. Ne yazık ki bu gelişmelerle birlikte bazı ön yargılarda yaygınlaşmış; Akdenizli sırtı, Akdenizli mide ağrısı gibi olumsuz bazı tanımlamalara yol açmıştır. Alt sosyo-ekonomik düzeyde ağrı, diğer hastalık belirtilerinin de kabullenildiği gibi ilgi aramayı gerektiren bir durum değil çekilmesi gereken bir dert gibi algılanmıştır. Bir başka araştırmada ise İskoçluların kaynağı ne olursa olsun ağrıyı tahammül edilebildiğince çekilmesi gereken bir deneyim olarak değerlendirdikleri saptanmıştır. Kanser hastaları ile yapılan bir başka araştırmada ise hastaların eğitim düzeyleri arttıkça ağrı için yardım talebinin arttığı gözlenmiştir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp