Mercan Kesiği

Mercan Kesiği :

SUALTINDA ENFEKSİYON

Suyun olağanüstü bir görünümü var, sözle anlatılması güç bir görünüm bu; bir kaynaşma. Hiçbir nedeni olmayan bu kaynaşmanın sadece yüzeyine bakılabilir gibi gelir çoğu insana. Suyun altında sürüp giden hayat gözle görülemezmiş gibi gelir. Durgun ama derin bir kuyudur. Arada bir pek de anlam verilemeyen kıpırdanmalar izlenir yüzeyden. Esrarengiz bir hale oluşur, bakan göze göre değişir derinliği, bir kıvrım oluşur, sonra hafifler, kaybolur, sonra tekrar ortaya çıkar; bir hava kabarcığı yükselir ve patlar. Bu aşağıda sürüp giden hayata çat kapı misafir olmuş birinin solunumudur.
Bakteri, virüs, protozoa ve parazitleri içeren çok sayıda mikroorganizma deniz suyuyla temas sonucunda enfeksiyonlara yol açabilir. Yüzme ya da dalış sırasında çok çeşitli yollardan bu enfeksiyon etkenleri insan vücuduna alınabilmektedir. Tamamen sağlam ya da hasarlanmış deri dokusu, mukozal membranlar, göz, kulaklar, burun, boğaz, akciğerler, gastrointestinal kanal (sindirim kanalı) ya da genitoüriner trakt (üreme sistemi ve idrar yolları) mikroorganizmaların vücuda giriş bölgeleri olabilir.

Enfeksiyon etkeninin yapısı, kişinin bağışıklık durumu, yaş, beslenme alışkanlıkları, etken mikroorganizmanın tipi ve daha bir çok faktöre bağlı olarak olası enfeksiyonlar giriş noktasında sınırlandırılabileceği gibi ilerleyerek tüm vücudu etkileyen sistemik bir hastalıkla da sonuçlanabilir.
Suyun mikroskobik florası da insan habitasyonu, organik madde içeriği, pH, sıcaklık, tuz oranı, oksijenasyon ve yağış miktarı gibi faktörlerle belirlenir. Bazı organizmalar suda doğal olarak bulunurken, bazıları ise periyodik olarak, yıkanan toprak yapısıyla birlikte taşınır.
Tüm bunlarla birlikte mikroorganizmaların insan vücuduna penetrasyonu suyun florası, mikroorganizmanın yapısı ve konağa (insana) ait faktörler arasındaki karşılıklı etkileşimle ilgilidir. Örneğin tekrar eden dalışlarla birlikte dış kulak yolundaki serumenin (kulak kiri de denilebilir), asidik pH’ nın ve normal floranın kaybı bunların oluşturduğu bakteriyostatik etkinliğin azalmasına yani dış kulak yolu enfeksiyonu oluşumuna zemin hazırlar. Benzer şekilde travma, aspirasyon ya da bağışıklık sisteminin baskılanması gibi durumlar da enfeksiyon eğilimini arttırır.

Son yıllara değin deniz bakterilerinin insanlarda hastalık oluşturmadığı düşünülüyordu; ancak geçen otuz yıl içinde bu bakteriler çok sayıda hastalığın etkeni olarak izole edilebildi. Ayrıca bu çok çeşitli hastalıkların oluşum şekli araştırıldığında etken mikroorganizmaların vücuda giriş yolu olarak mercan, kaya ya da diğer deniz canlılarının neden olduğu travmalar, deniz suyu aspirasyonu ve su yutulması şeklinde olduğu görüldü.
Dalış veya yüzmeyle ilgili enfeksiyonların neden olduğu direk etkilerin yanında bu aktivasyonların getirmiş olduğu bazı ikincil etkiler de ciddi problemlere yol açabilir. Özellikle solunum sistemini tutan enfeksiyonlar barotravmalarla sonuçlanabilir. Üst solunum yolları enfeksiyonlarında bu durum sinüs ve/veya orta kulak (kulak eşitlemesi yapılamaması ve hava yolu blokajı nedeniyle) barotravmaları şeklinde ortaya çıkarken; alt solunum yolu enfeksiyolarında ise gelişebilecek bronkospazm ya da mukus tıkaçları ile küçük hava yollarının tıkanması sonrasında solunan hava iniş sırasında distal alveollere (en uç hava yollarına) kadar giderken orada tuzaklanabilir ve çıkış sırasında genişleyen bu hava dolu boşluklar bir pulmoner (akciğer kaynaklı) barotravma ile sonuçlanabilir.

Aynı topluluk içinde ortaya çıkan enfeksiyonlarda ise bir şekilde bulaşın söz konusu olduğu akla gelmektedir. Regülatörlerin ortak kullanımı bu şekildeki çapraz enfeksiyonların bir nedeni olabilir.
Tuzlu su ile irrigasyon üst solunum yolu hastalıklarında (özellikle sinüzit problemi olanlar arasında) ün yapmış bir yöntemdir. Bu yöntemin kirli bir suda yarardan çok zarar getireceği de açıktır.

Nasıl oluşur, neden gelişir?

Suyla ilgili aktivitelerle paralel olarak deniz kaynaklı enfeksiyonlar da sıktır. Bu sıklıkta
rekreasyonel aktivitelerin son yıllardaki artışı ile birlikte ne yazık ki insanoğlunun yarattığı kirlilik de rol oynamaktadır. Enfeksiyon etkenlerinin çoğunluğunu bakteriler oluşturmakla birlikte virüsler, protozoalar, mantarlar ve helmintler de sorumlu ajanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsan için potansiyel zararlı şeklinde nitelendirilen çok sayıda bakteri deniz suyunda bulunmaktadır. Su kaynaklı bu bakterilere karşı savaşan güçler olarak -konağa ait faktörler içerisinde- aşılanmanın varlığı, gastrik asidite (mide asidite düzeyi) ve bağışıklık sistemi sayılabilir. Enfeksiyon etkeni ile konağa ait faktörler arasındaki etkileşim hastalığın seyrini tayin edecektir.
Bu savunma kalkanları içerisinde vücudumuzun en büyük organı olan deri, en önemli koruyucu bariyerdir. Deri bütünlüğünün bozulduğu önemsiz gibi görülen çizik ve kesikler etken mikroorganizmaların en sık olarak kullandıkları giriş kapılarıdır. Benzer şekilde kronik karaciğer ve böbrek hastalıklarında gelişen bağışıklık sistemindeki zayıflamalar basit enfeksiyonlar olarak nitelendirilen çoğu hastalığın çok şiddetli seyretmesine neden olur. Aynı durum HIV virüsü ile enfekte kişiler için de geçerlidir. Dış kulakta olduğu gibi uzun süreli suyla temas sonucunda oluşan deri maserasyonları ya da nemli dış kulak yolu ortamında da sağlam deri yapısına rağmen enfeksiyon oluşumuna yatkınlık söz konusudur. Çünkü nemli deri ortamında bakteriler uzun süre canlı kalabilir ve deri bütünlüğünün bozulduğu minör (küçük) travmalarda kendine giriş yolu bulabilir. Bu organizmalar su kökenli olabileceği gibi dalgıcın deri yüzeyinde zaten varolan bakteriler nedeniyle de olabilir.

Oluşum bölgelerine göre enfeksiyonlar

Akuatik enfeksiyonlar vücuda giriş bölgelerine göre kategorize edilebilir.

Yara enfeksiyonları
Gerek rekreasyonel gerekse mesleki dalgıçlarda travma, suyla ilgili aktivitelerle yakından ilişkilidir. Dalgıçların yara enfeksiyonlarından üretilen organizmalar deniz suyu ya da normal insan deri florası kaynaklıdır. Mercanlar, balık dikenleri ve deniz kabuklarının neden olduğu travmalar bakterilerin oturacağı yara ortamını oluşturur. Beyaz köpek balığının dişlerinde liman kökenli bakterilerin bulunduğuna dair bir sunum vardır. Yine Avusturalya kökenli bir yayında köpek balığı ısırığı nedeniyle oluşan bir enfeksiyondan vibrio parahaemolyticus, aeromonas caviae, vibrio alginolyticus, vibrio carcharia ve aeromonas hydrophila üretilmiştir.
Aeromonas hydrophila ve sobria ile oluşmuş yara enfeksiyonları da kirli sularda yapılan dalışlardan sonra ortaya çıkar. Aeromonas türleri sellülitle birlikte ortaya çıkan ve şiddetli ilerleyici tarzda yara enfeksiyonları ile birlikte osteomiyelitisle (kemik iltihabı) sonuçlanabilmektedir.
Denizden kazanılmış yara enfeksiyonları klinik olarak hafif lokal inflamasyon (kızarıklık, ısı artışı, şişlik), sellülitis (yumuşak doku enfeksiyonu), lenfadenitis (lenf bezlerine kadar yayılımın olmasıyla beze şeklindeki şişlikler), abse, sistemik bulgularla giden şiddetli-yaygın enfeksiyon (ateş, halsizlik, bitkinlik tablosu) ve septisemi (artık bakteriler kan dolaşımındadır) şeklinde hafiften ağıra doğru sıralanabilir.

Gazlı gangren vakaları bile rapor edilmiştir.

Yapılması gerekenler-tıbbi müdahale

Yara alanı mutlaka titizlikle temizlenmeli ve yabancı maddeler (diken vs.), devitalize (ölü) dokular cerrahi olarak çıkarılmalıdır. Bu işlem lokal ya da genel anestezi altında yapılabilir.

Sellülit, lenfanjit (lenf yolları enfeksiyonu) varlığı kültür ve antibiyogram sonucuna dayanan geniş spektrumlu antibiyotik kullanımını gerektirir. Bu tip vakalarda ayrıca yaralanan uzvun yukarı kaldırılması ve diğer destek tedavileri uygulanır.

Aktif yara enfeksiyonu varlığında yüzme, dalış ya da diğer aktiviteler hem yara iyileşmesini geciktirir, hem de ikincil enfeksiyonlara zemin hazırlar.

Antiseptik solüsyonlarla sık pansuman ve antiseptik-epitelizan pomatların kullanımı yara iyileşmesini olumlu yönde etkiler.

Mercan kesikleri

Mercan kesikleri; deneyimsiz dalgıçlarda kesik ve çizikler şeklinde ortaya çıkan spesifik bir yara enfeksiyonudur. Tablo, ilginç bir şekilde başlangıçta önemsiz bir kesik şeklindedir. Ancak zaman içinde mercanın barındırdığı nematokistler, enfekte salgılar vs. yabancı materyaller nedeniyle yara alanında şişlik, kızarıklık ve enfekte görünüm oluşur.

Kesikler genellikle el ve ayaklarda küçük, önemsiz yaralanmalar şeklinde ortaya çıkar. Ancak birkaç saat içerisinde kesik alanı çevresinde sızı tarzında ağrılar başlar. Bir iki gün içinde yara bölgesinde lokal şişlik, kızarıklık ve duyarlılık oluşur; bu bulgular genellikle 3-7 günde azalır.

Bazen abse ya da ülser gelişimi ile birlikte irin boşaldığı görülür. Böyle bir durumda alttaki kemikte de enfeksiyon gelişmiş olma ihtimali araştırılmalıdır. Sellülit ve/veya lenfadenit (o bölgedeki lenf bezlerinde şişme) akut evrede sıklıkla enfeksiyona eşlik eder. Bazı vakalarda ateş, titreme, eklem ağrıları, halsizlik, bitkinlik gibi klinik bulgular ortaya çıkabilir ve muhtemelen şiddetli bakteriyel enfeksiyonun habercileri şeklindedir.

Yapılması gerekenler-tıbbi müdahale

Yara alanı yumuşak bir fırça ve antiseptik bir solüsyonla iyice temizlenmelidir. Hasta için zor bir durum olsa da tüm yabancı materyaller çıkarılmalıdır. Şiddetli yaralanmalarda gerekli temizlik yapıldıktan sonra yumuşak, absorban materyallerle yara bakımı uygulanır. Antibiyotik içerikli pomatların günde birkaç kez yara bölgesine uygulanması başlangıçta yeterli olabilir; ancak enfeksiyonun yayılımı halinde oral ya da iğne şeklinde antibiyotik kullanımı gereklidir. Ek olarak tetanoz profilaksisi uygun olacaktır.

Koruyucu giysiler, eldiven kullanımı, patikler ve minör yaralanmaların hemen tedavi edilmesi ile sözünü ettiğimiz ciddi klinik tabloların ortaya çıkması engellenebilir. Ayrıca yüzerlik ve ağırlık kontrolü de olası yaralanmaları engelleyecektir.

Dış kulak yolu iltihabı (otitis eksterna, yüzücü kulağı)

Dış kulak yolu iltihabı adı verilen tablo, bu bölgenin (dış kulak yolu) derisinin ağrı, şişlik ve bazen de tamamen tıkanmasıyla (takiben işitme kaybı) ve sıklıkla irinli akıntılarla karakterize iltihabıdır. Suyla ilgili aktivitelerin meraklıları dışında da oluşabilmesine rağmen, yüzücülerde normal popülasyona oranla 3-4 kat fazla risk sözkonusudur. Yüzücü kulağı yakıştırması da bundan ileri gelir. Benzer şekilde dalgıçlarda da dış kulak yolu enfeksiyonları en sık karşılaşılan problemlerden biridir.
Olay, aslında çoğunlukla bakteriyel, bazen de mantar kökenli bir enfeksiyondur.Tropikal iklim şartları gibi sıcak, nemli ortamlar, rekompresyon odaları, dalış sonrası dış kulak yolunda sıvı kalması, özellikle de kirli sular riski arttırır. Sıklıkla periostal uyarıyla (soğuk su, yüzme, dalış) başlayan apozisyonel kemik büyümesi sonucu dış kulak yolunun giderek daralması anlamına gelen ve (anlaşılacağı üzere) yüzücü, dalgıçlarda çok sık görülen bir durum olan dış kulak yolu eksostozları, bu daralmalar nedeniyle dış kulak yolunda su, serumen (kulak kiri) ve deri artıklarının birikimi ile birlikte buşona (kulak tıkaçları) ve tekrarlayan dış kulak yolu iltihaplarına eğilimi arttırır. Yine, lokal travmalar (pamuk çubuklar, metallerle kulak kirinin temizlenme girişimleri gibi) da tekrarlayan enfeksiyonlarla ilişkilidir. Seboreik dermatit, nörodermit, egzema gibi dermatolojik hastalıkları olanlarda da risk artar.

Genellikle birden çok bakteri birden etkendir; ancak yüzücü kulağı adıyla bilinen tablonun etkeni olan pseudomonas aeruginosa adlı bakteri dalgıçlarda dış kulak yolu enfeksiyonlarında en sık sorumlu tutulan bakteriyel ajandır. Benzer şekilde mantarlar da nem ve yüksek ortam ısısı söz konusu olduğunda anılmadan geçilmez.

Klinik tablo

Enfeksiyon ilginç bir şekilde folikülit (kıl kökü iltihabı) ya da püstül şeklinde başlayabilir. Hastalarda oldukça şiddetli bir kulak ağrısı ve bazen de eşlik eden kaşıntı yakınmaları vardır. Çene hareketleri, kulak memesine bastırılması halinde ağrı şiddetlenir. Muayenede hasta herhangi bir müdahaleye şiddetle karşı çıkarken, ödemli, kızarık, nemli bir dış kulak yolu ve içinde de iltihabi yıkıntılar görülür. Kulak zarı sağlam olabilir, bazen de görülemeyebilir. Kulak çevresindeki lenf bezlerinde şişlikler oluşabilir. Eğer dış kulak yolu tamamen tıkanırsa işitme kaybı ve baş dönmesi gibi şikayetler de tabloya eklenecektir. Özel bir tablo olan kötü gidişli dış kulak yolu enfeksiyonu (Otitis externa maligna), kemik yapıları, sinirleri ve daha da ilerleyerek beyin dokusunu tutar. Ağır, yıkıcı ve ölümle sonuçlanabilen bir tablodur. Tablonun bu derece ürkütücü olmasının nedeni altta yatan bir bağışıklık sistemi yetersizliğidir. Etken mikroorganizma (meşhur pseudomonas aeruginosa), kulak kepçesinden kulak zarına kadar devam eden dış kulak yolunun kıkırdak ve kemik kısımlarının birleşim yerindeki doku aralıklarından girerek etkili olur.

Nasıl tedavi edilir?
Öncelikle hastanın ağrısını azaltmaya yönelik girişimlerle tedaviye başlanmalıdır. Bu amaçla lokal ya da sistemik (oral) analjezikler (ağrı kesiciler) kullanılabilir. Etken mikroorganizmanın tespit edilmesi savaşın kime karşı açıldığını ortaya koyacaktır. Dış kulak yolunun steril bir aspiratörle sekresyon (irin, iltihap) ve yıkıntılardan temizlenmesi hasta için zor, ancak önemlidir. Tablo ve şikayetler nispeten hafif ise antibiyotik ve kortizon içeren kulak damlaları kullanılır. Ancak kulak kepçesi ve lenf bezleri de olaya karışmışsa oral ya da iğne şeklinde antibiyotik kullanımı kaçınılmazdır.
Etken organizma bir mantar ise antibiyotiklerin hiçbir anlamı yoktur, antifungal ajanların kullanımı gerekir.
Gürültülü tablonun atlatılmasından sonra dikkatli bir muayene ile kronik orta kulak iltihabı gibi altta yatan bir hastalık olup olmadığı araştırılır.
Tüm bunlarla birlikte enfeksiyon tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar dalış aktiviteleri sonlandırılmalıdır.

Korunma yolları
Ardarda yapılan dalışlar ya da yoğun akuatik aktivitelerde koruyucu bazı önlemlerle risk azaltılabilir. Tuzlu su ya da kontaminasyonların çıkarılabilmesi için dış kulak yolu taze suyla çalkalanmalıdır. Çünkü tuz kristalleri nemli ortamın devam etmesine neden olur. Yağlı damlaların dalış öncesi kullanımıyla da benzer şekilde korunma sağlanabilir.

Saturasyon dalışlarında günde iki kez kullanılan %2’ lik asetik asitle alüminyum asetat karışımının dış kulak yolu iltihaplarını azalttığı görülmüştür. Yine sık kullanılan bir çözelti de %85’ lik isopropil alkol içinde %5’ lik asetik asit solüsyondur.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp