kötü kolestrol belirtileri

KAN LİPİDLERİ VE LİPOPROTEİNLER

Kolesterol yalnız insan ve hayvan organizmasında teşekkül eden ve bu canlıların dokularında bulunan, yağa benzer sarımtırak bir maddedir. Koroner ve tüm atardamar hastalıklarının meydana gelmesinde birinci derecede tehlike faktörü olan kolesterolün, insan vücudunda önemli işlevleri de vardır. Safranın yapımı ve böylece yağların emilimi ve sindirimi, seks ve adrenal hormonların yapımı bunlardan önde gelenlerdir.

Ancak kanda normalden fazla bulunduğu takdirde damar sertliğine yol açarak ve vücudun diğer organlarına kan götüren atar damarların daralmasına veya tamamen tıkanmalarına neden olması, kan dolaşımını engelleyerek, ilgili organlara ait ciddi ve hayati hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Kanda bulunan kolesterolün 3/4 gibi büyük bir kısmı karaciğerde üretilirken, geri kalan 1/4'ü de yenilen besinler yolu ile hariçten alınır. Hariçten alınan kolesterolün tamamı hayvansal kaynaklıdır (et, süt, yumurta sarısı, beyin, karaciğer, katı yağlar vb.). Bitkiler kolesterol üretmez ve hiç bir bitkide kolesterol bulunmaz.

Kolesterol kanda lipoproteinler tarafından taşınır. Başlıca plazma lipidleri, KOLESTEROL, KOLESTEROL ESTERLERİ, TRİGLİSERİDLER ve FOSFOLİPİDLER'dir. Lipidler birçok doku için gerekli oldukları halde, suda çözülmezler ve dokulara ulaşmak için kanda, suda çözülebilen lipoprotein denilen proteinlere bağlı kompleksler olarak taşınırlar. Lipoproteinler içerdikleri proteinlerin yoğunluğuna göre gruplara ayrılırlar:

A) HDL - Kolesterol:

High Density Lipoprotein Kolesterol (yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol) Az miktarda kolesterol içerir, iyi huylu kolesterol olarak tanımlanır. Damar duvarlarında kolesterol birikimini engeller.

B) LDL - Kolesterol:

Law Density Lipoprotein Kolesterol (düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol) Çok kolesterol içerir ve kötü huylu kolesterol olarak tanımlanır. Atardamar duvarlarında kolesterol birikimine neden olur.

C) VLDL - Kolesterol:

Very Law Density Kolesterol (çok düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol) Kanda az miktarda bulunur ve taşıdığı kolesterol önemsizdir.

D) TRIGLİSERİT:

Kandaki yağların diğer bir türüdür. Bağımsız bir risk faktörü olarak et kileri bazılarınca kesin kabul edilmemesine karşın, son zamanlarda yapılmış olan çalışmalar trigriseritlerin bağımsız bir risk faktörü olduğunu 200 mgr/dl üstündeki miktarların risk sınırı olarak kabul edilmesi gerektiğini göstermiştir.

Gerçekten trigliseritler koroner arter hastalığı oluşumunda risk faktörü olmakla beraber, total kolesterol ve LDL kolesterol yükseklikleri, şişmanlık ve hipertansiyon gibi bağımsız risk faktörlerinden biri veya bir kaçı ile birlikte bulunduğu takdirde daha etkin olmaktadır. Kadınlarda menopoza kadar olan devrede HDL kolesterol daha yüksektir. İşte kadınlarda bu devrede kalp damar hastalıklarının az görülmesinde önemli bir neden de budur.

Çocuklarda durum daha farklıdır. Doğumdan sonraki ilk gün ve haftalarda 70 mgr/dl düzeyinde olan kolesterol bir yıl sonra 150 mgr/dl yükselebilir, sonra 17-18 yaşlarına kadar hemen hemen sabit kalır, daha sonra tekrar bir miktar yükselebilir. İleride daha geniş olarak değinilecek olsa da, burada yetişkinlerdeki normal kolesterol düzeylerini özet olarak veriyorum. Yetişkinlerde normal olarak kabul edilen total kolesterol düzeyi 200 mgr/dl ve daha aşağısı, LDL kolesterol düzeyi 130 mgr/dl ve daha aşağısı, HDL kolesterol düzeyi 35 mgr ve daha yüksek, Trigriserit 200 mgr/dl ve daha aşağı olarak belirlenmiştir.

Serum kolesterol düzeyleri ülkeden ülkeye değişmektedir bunun en önemli nedeni ülke halkının beslenme alışkanlıkları ve diyetteki doymuş yağ miktarındaki farklılıklardır. Bunun yanı sıra genetiğin de etkisi vardır. Bir insanın günlük kolesterol ihtiyacının 300-500 mgr olduğu düşünülmektedir. Metabolizmanın normal işlediği durumlarda, emilim ve sentez yolu ile kazanılan kolesterol safra ile ve fekal atılımla dengelenir. Normal de bir günde feçes ile (dışkı ile) atılan kolesterol miktarı yaklaşık 1,5 ile 2 gr kadardır. Yiyecekler ile alınan kolesterol esterleri pankreatik kolesterol ESTERAZ ile hidrolize olduktan sonra bağırsak cidarından emilen kolesterol miktarı sınırlıdır. Örneğin: bir defada yenilen gıda maddelerinde çok miktarda kolesterol bulunsa bile, bunun belirli bir kısmı (yarım ila bir gr)emilebilmektedir. Bu durumda her gün devamlı olarak fazla kolesterol içeren gıdalar yenilmediği takdirde, vücut kolesterol düzeyinde olumsuz derecede bir yükselme olmaz. Bunu şu örnekle açıklamak istiyorum. Bir kimse bir defada 14 yumurta yediği vakit emilen total kolesterol miktarı, bu 14 yumurtayı bir hafta süre ile ve günde ikişer tane olmak üzere yediği takdirde vücut tarafından emilen total kolesterol miktarından daha azdır. Bu örnekten kolesterol içeren gıda maddelerinin sürekli yenmesinin daha fazla zararlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu hususta yapılan çalışmaların sonuçlarına göre, 10-15 gün ara ile bir kez normalden fazla kolesterol içeren gıda maddelerinden yenmesinin, serum kolesterol düzeyinde aşırı bir yükselmeye neden olmadığı anlaşılmıştır. Diğer taraftan serum lipid düzeyleri normal olan kişilere 3 ay boyunca günde bir ilave yumurta daha verilerek günlük kolesterol alımı 300 mgr'dan 550 mgr'a çıkarılmış ve kontrolda bu süre içinde total kolesterolünde henüz herhangi bir anlamlı artma görülmemiş olmasına rağmen, LDL kolesterolün yükseldiği saptanmıştır. Bu da bize devamlı tüketilen kolesterol içeren gıdaların henüz serum kolesterolü yükselmeden önce, damar sertliği oluşumunda birinci derecede etkili olan LDL kolesterol düzeyini yükselttiğini göstermektedir.

Genetik, metabolik ve epidemiyolojik (tanımsal) çalışmalardan elde edilen bilgiler ve gözlemler kan lipoproteinleri ile arteriyoskleroz arasında kesin bir ilişkinin var olduğunu göstermektedir. Genellikle kalp damar hastalıklarının temel nedeni olan arteriyosklerozda en sık rastlanılan bulgu yüksek düzeydeki kan lipidleridir. Bu bulgu koroner kalp hastalığının ve bu hastalığa yatkın kimselerin çoğunlukla en değişmez özelliklerinden birini teşkil eder. Klinik çalışmalar, halen sağlıklı görünen ve koroner arter hastalığı şikâyet olmayan insanlarda, yüksek lipid düzeyleri saptandığı takdirde, bu insanların kalp damar hastalıklarına aday olma ihtimalinin yüksek olduğunu, ileride kalp damar hastalıklarının ortaya çıkma olasılığının bulunduğunu doğrulanmıştır. Bununla beraber serumdaki kolesterol ve lipid total yüksekliği ile kesin sonuca varmanın her zaman mümkün olmadığıda doğrudur. Klinik olarak kalp damar hastalığı ve buna bağlı semptomu olan bir kısım kimsede, kanlarındaki kolesterol ve lipid total seviyelerinin normal sınırlarda bulunması, dikkatleri daha ileri safhadaki lipid metabolizma bozukluklarının araştırılmasına çekmiştir.

Daha ileri safhada arteriyoskleroz patogenezindeki yağ metabolizması bozukluklarını araştıran çalışmalar, lipoproteinler üzerine yönelmiştir. Serum lipoproteinleri, ELEKTROFOREZ ve/veya ULTRASANTRİFUJ deki dansiteleri ve agarjelindeki hareketlerine göre 5 temel sınıfa ayrılmıştır.

Bunlar;

1- CYLOMICRONLAR (şilomikron)

2- Düşük Dansiteli (Yoğunluklu) Lipoproteinler (LDL)

3- Çok Düşük Dansiteli Lipoproteinler (VLDL)

4- Orta Dansiteli Lipoproteinler (IDL)

5- Yüksek Dansiteli Lipoproteinler (HDL)

Plazmada (kan sıvısı) kolesterolden zengin ana lipoprotein sınıfı LDL kolesterol olduğundan, hiperkolesterolemi genellikle LDL kolesterol yoğunluğundaki artışı gösterir. Öte yandan açlık trigliseridemisi çoğunlukla VLDL'deki artışın işaretidir.

Şilomikronlar, plazmadaki en hacimli ve en büyük lipo proteinlerdir.Trigliseritlerden, daha az oranda da fosfolipid, serbest kolesterol, kolesterol esterleri ve proteinlerden oluşmuşlardır. Başlıca görevleri, dışarıdan gıdalarla alınan trigliseritleri, absorbe ettikleri ince bağırsaktan lenfa yolu ile sistemik dolaşıma ve metabolize edilecekleri veya depolanacakları dokulara taşımaktır. Şilomikronlar yağlı bir yemekten 3-6 saat sonra kanda en yüksek düzeye ulaşır, sonra azalmaya başlar. 12 saat sonra plazmadan kaybolur. Açlık kan serumunda bulunmazlar. Şilomikronların kalıntıları, karaciğer tarafından plazmadan temizlenir. Kalıntı partiküllerinin temizlenmesinin gecikmesi damar endoteline zarar vererek arteriyoskleroza zemin hazırlar. Şilomikronların fazla bulunması anlamına gelen hiperşilo mikronemi, kontrol altına alınmamış şeker hastalığında öströjen kullananlarda ve aşırı alkol tüketenlerde görülür.

DÜŞÜK YOGUNLUKLU LİPOPROTEİNLER "LDL KOLESTEROL"

Damar duvarlarında kolesterol biriktiren en kuvvetli aterojen olan (damar sertliği yapan) lipoprotein, kolesteroldür. Kandaki toplam kolesterolün % 70 i LDL kolesteroldür. Küçük çaplı, molekül ağırlığı düşük, kolesterol içeriği yüksektir. Normal insanların serumunda ortalama olarak % 30, arteriosklerotik insanların serumlarında ise ortalama % 54 civarında bulunur. LDL, plazmadaki başlıca kolesterol taşıyıcı lipoproteinlerdir. LDL yaklaşık % 75 lipid, % 35 kolesterol ester, % 10 serbest kolesterol, % 10 trigliserit, % 20 fosfolipid ve % 25 proteinden oluşmaktadır.

İnsanlardaki damar sertliği hastalığında düşük dansiteli lipoproteinlerin, LDL kolesterolün, önemli rolü vardır. Başta kalp damar hastalıkları olmak üzere hemen bütün atardamar hastalıklarının oluşumunda gerçek suçlu sayılmaktadır ve bu hastaların kanlarında hemen daima yüksek düzeyde kolesterol bulunur. Diğer taraftan ailevi hiperkolesterolemi, şeker hastalığı, hipatroidi gibi damar sertliğine yatkmlığı artıran hallerde, serumda hemen daima yüksek düzeyde bulunur. Yüksek kolesterollü gıdalarla beslenerek damar sertliği meydana getirilen deney hayvanlarında, ateromatöz birikimler henüz başlamadan önce, LDL kolesterol düzeyinin düşürülmesinin, koroner damar hastalığı riskini azaltmasının yanı sıra, arteriyosklerozun ilerlemesini yavaşlattığını ve gerilemesine neden olabileceğini doğrulamıştır.

YÜKSEK YOGUNLUKLU LİPOPROTEİNLER "HDL - KOLESTEROL"

HDL kolesterol, daha küçük partiküllüdür. Çaplarının küçük olmasına karşın dansiteleri yüksektir. Yaklaşık % 50 lipid, % 25 fosfolipid, % 15 trigliserit ve % 5 protein içerir. HDL kolesterol karaciğerde sentez edilir. Anti aterojenik lipoproteinler olarak tanımlanan HDL kolesterol düzeylerinin kanda yüksek bulunması, koroner damar hastalığının meydana gelmesini azaltmaktadır. HDL kolesterol düzeyinin düşük olması yine koroner damar hastalığının artmasına neden olmaktadır. HDL kolesterolün arteriyoskleroz oluşumunu önleyerek insanları kalp damar hastalığından koruması, damar sertliği yapan LDL kolesterolü damar duvarlarından reseptörleriyle alarak karaciğere taşımaları ile izah edilmektedir. Bu hipotezden hareketle yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol (HDL) düzeyi ne kadar yüksek ise, kalp damar hastalıklarından korunma olanağı da o ölçüde fazladır. Total kolesterol ve HDL kolestrol ya da LDL ve HDL kolesterol arasındaki oran çok önemlidir. Bu oran ne kadar yüksek ise kalp hastalığı tehlikesi de o derece çoktur. Bununla beraber 35 mgr/dl den daha düşük HDL kolesterol düzeyleri arteriyosklerozun işareti olarak bilinse bile, hastalığı başlatan ana faktör değildir. Sadece olumsuz bir risk faktörünün varlığı anlamına gelir.

HDL kolesterol düzeylerini olumlu ve olumsuz yönde etkileyen faktörler de vardır. Egzersiz HDL'yi yükseltir. Bu fiziksel aktivite olumlu etki sağlayacak sürede ve devamlılıkta olmalıdır. (haftada 4-5 gün yarım saat süre ile) az miktarda alkolün (25gr) HDL'yi yükseltiği bilinmekte ise de alkolün neden olduğu lipid profili değişikliklerinin koroner arter hastalığı ve buna bağlı mortalite (ölüm) açısından faydalı etkileri kanıtlanmamıştır. Sonuç ne olursa olsun insanları hiç bir şekilde koruyucu amaçla, HDL lerini yükseltmek için, alkol almaya yönlendirmenin doğru olmadığı kanısındayım. Diğer taraftan, sigara içenlerde, şişmanlarda az hareket edenlerde, doymuş yağlardan zengin gıdalarla beslenenlerde, HDL kolesterol düşüktür ve bunlar kalp damar riski taşıyan kimselerdir.

ÇOK DÜŞÜK YOĞUNLUKLU LİPOPROTEİNLER "VLDL - KOLESTEROL"

İDL - (intermediate-density) lipo proteinler yoğun olarak kolesterol içerirler. Orta dansiteli lipoproteinlerin yüksek düzeyde bulunmasının, erken yaşlarda koroner ve perifer arter hastalıklarının ortaya çıkmasına zemin hazırladığı kanısı vardır. VDLD - kolesterolün, LDL'ye dönüşümünde, İDL ara ürün olarak meydana gelir ve buna VDLD kalıntıları da denilebilir. Normal insanlarda İDL konsantrasyonu, LDL'nin onda biri kadardır. Ailevi hiperkolesterolemide, iDL yığılmasının görülmesi onun normalde LDL reseptörlerince temizlendiğini göstermektedir.

Bu çalışma ve elde edilen sonuçlara göre insanlardaki damar sertliği hastalığında, düşük dansiteli lipoproteinler (LDL) ile yüksek dansiteli lipoproteinlerin (HDL) önemli etkileri olduğu, LDL kolesterollerin kalp damar ve tüm atardamar hastalıklarında yüksek düzeyde bulunduğu görülmektedir. Demek ki yukarıda ifade etmiş olduğum üzere, arteriyoskleroz hastalığı sadece kan kolesterol ve lipid totalin normalden daha yüksek seviyede olmasını değil, bunun yanında daha ileri safhadaki lipid metabolizması bozukluğu ile de çok sıkı bir bağlantı göstermektedir. Bundan da koroner arteriyosklerozu olduğu halde, serumda ölçülen kolesterol ve total lipidleri normal bulunan insanlardaki bozukluğun, daha ileri safhada ki lipid metabolizma aksaklığına bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle damar sertliği yönünden araştırma yapmak istediğimiz kimselerde, trigliserit, LDL, HDL ve VLDL kolesterol fraksiyonlarının mutlaka tayin edilmesi gerektir.

Günümüzde lipoproteinlerin elektroforetik separasyonla, LDL - HDL VLDL - Trigliserit - Kolesterol total, değerlendirilmesi, basitleştirilerek çok daha çabuk ve daha güvenilir olarak yapılabilmektedir.

Bu mümkün olmadığı takdirde, sadece total kolesterol ölçülmesi ve yüksek bulunması da bir risk faktörü olarak kabul edilebilir. Daha önce de değinmiş olduğum gibi, koroner arter hastalığı ve tüm atar damar hastalıkları oluşumunun, plazma kolesterol seviyeleri ile kesin ilişkisi vardır. Kanaatimce kolesterol, atardamar hastalıklarında bir risk faktörü olmaktanda öte, hastalığın doğrudan doğruya nedenidir denilebilecek ölçüde, etkili bir maddedir. Yine pek çok klinik çalışma ve araştırmalar, serum kolesterol düzeylerinin düşürülmesinin, normal düzeylere yaklaştırılmasının, koroner, serebral ve periferal arter hastalıkları riskini azalttığını kesin olarak göstermiştir. Yine bu çalışmalar, yüksek kolesterol, triglisedir ve LDL kolesterolün etkili biçimde kontrol altına alınmasının, ilerlemiş damar sertliğinde (arteriyosklerozda) daha, klinik ve anjiografik olarak anlamlı ölçüde gerileme sağlandığını göstermiştir. Çok önemli diğer bir husu da yüksek kan yağlarının kontrol altın alınması suretiyle, yeniden oluşması muhtemel damar sertliği hastalığının önlenmesi mümkün olmaktadır. Bütün bu anlatılanlar bize, damar sertliği yapan risk faktörlerinin aynı zamanda tedavi edilebilir olduğunu göstermektedir.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp