Gms'de Korkunun Rolü

Gms'de Korkunun Rolü : GMS’nin şiddeti yalmz ağrının yoğunluğuyla değil, bedensel sınırlanmanın derecesiyle de ölçülür. Kişinin yapmaktan korktuğu ya da yapamadığı şeyler nelerdir? Bedensel sınırlanma ağrıdan daha önemli olabilir çünkü bireyin kişisel, mesleki, toplumsal ya da eylemsel etkinliğini belirler.Uzun vadede bedensel sınırlanma ile korku ve endişe psikolojik bir savunma biçimi olarak ağndan da etkilidir. Şiddetli bir ağn nöbeti birkaç gün sonunda kaybolabilir ancak eğer kişi başka bir nöbete yol açmamak ya da hareketin, akut bir nöbet olmasa da, kesinlikle ağnyı geri getirdiğini görmüş olmasından dolayı korku duyuyorsa, o zaman bu endişenin aralıksız bedende olduğu ve savunmanın da durmadan işlediği anlamına gelir. Birlikte çalıştığım hastaların çoğunluğunda görülen en önemli etken budur. Ara sıra beni ziyaret eden ve bedensel bir sınırlanma yaşamadığını söyleyen bir hastam için tek sorun çektiği ağrılardır. Ancak böyle hastalara seyrek rasdanır; pek çokhasta sonuçta daha fazla endişe ve korku doğurarak sorunu pekiştiren ve kişiyi depresyona dahi sürükleyen bedensel faaliyete karşı korku duyma halini yaşamaktadır.

Böylece ortaya çıkan gerçek bir beden korkusu, bedensel faaliyet korkusudur.Belirtilerle birlikte gelen endişe sorunun ciddiyetinin bir ölçüsüdür. Pek çok hasta sendromun yaşamlarına hükmettiğini, diğerleri ise bu bozukluğu tamamen saplantı haline getirdiklerini bildirmektedir. Sabah kalktıklarında akıllarına gelen ilk şey ve gece uykuya dalmadan önce düşüncelerini terk eden son şey budur.Üzerinde çalışüğım genç bir bayan hastam bir gün, “bedensel acıdan ödünün koptuğunu” söylemişti. Konuştukça onun aslında duygusal şeylerden nasıl ödünün koptuğu ve ağn sendromunun bunların önünü almasını sağladığı açıklığa kavuşmuştu.Benim deneyimlerime göre ağn sendromunun şiddeti bir bütün olarak, saplantı öğeleri de dahil edildiğinde, hastanın temel duygusal durumunun önemini anlatan iyi bir rehberdir. Önemden kastım, ortada ne kadar endişe ve öfke olduğu, kişinin o andaki psikolojik durumunun oluşmasında pay sahibi olan geçmiş travmaların şiddetidir. Çocukluklarında duygusal, bedensel ya da özellikle de cinsel açıdan kötü muamele görmüş kimselerin devasa büyüklükte endişe ve öfke dehlizleri olduğu görülür. Özellikle şiddetli GMS’den yakınan biriyle karşılaştığımda düşündüğüm ilk şey bu olur.

Bedensel belirtiler onların kimi ürkünç, korkutucu, derine gömülü duygularla temas kurmayı engellemelerinin bir yoludur. Bunlar abartılı sözcükler değil; zihinlerini kemiren öyle büyük korku ve muhtemelen öfke vardır ki, bunu kabullenmeye cesaret edemezler. Böyle hastalar ağn- nın neden kaybolmayacağını anladıklarını söylerler, çünkü bu tür duygulara yaklaştıklarını fark ettiklerinde panik baş gösterir ve daha fazla devam edemezler. İstisnasız hepsinin tedavi programının yanı sıra psikanaliz tedavisi de görmesi gereklidir.Öte yandan, GMS hastalarının % 95 gibi büyük bir çoğunluğunda endişe seviyesi ve bunun nedenleri oldukça hafif seyreder ve ağn dindiğinde hiçbir duygusal tepki deneyimlemezler. Bu vakalarla kar-şılaşmak insana zihnin endişe ve öfkeye aşın tepki vermiş olduğu ve savunmanın ilk anda gerekli olmadığı izlenimini verir.Bu betimlenen bizim kültürümüzde yaygındır; değişen yalnızca bastırılmış duygulann derecesidir. Aynca bizim kültürümüzde doğamız, bu kötü hislerin farkında olmamızı engelleyici bir mekanizma yaratmış ve bize bedensel belirtileri bağışlamışnr.Neyse ki pek çoğumuz için açıkça uyumsuz olan bu yanın ortadan kaldırmanın bir yolu vardır.

Mantık bize beynin çocuksu davrandığım fısıldar. Ancak benim GMS üzerine yapuğım çalışmada beynin başka hünerleri de olduğu ve bedensel belirtilere yol açan sürecin geriye döndürülebileceği gösterilmektedir.Korku yayılmacıdır. Endişeyi büyüten her şey belirtilerin şiddetini de artıracaktır. Hastalarımdan biri doktorunun, omurunun aşağı ucunda bir dejenerasyon olduğunu söylemesi üzerine şok içinde işyerini terk ettiğini anlatmışü. Söylediğine göre sokağa çıktığında neredeyse bayılmak üzereymiş ve bu doktor ziyaretinin ardından sıra çok daha kötülemiş.Futbolculara özgü beden yapısına sahip yirmilerinde bir genç adamın söylediğine göre kendisi aile şirketinin en güçlü üyesiymiş. Son zamanlarda diş fırçalarken sıranın aşağı kısmında hafif bir ağrı duymaya başladığından, bir gün sırt doktoruna giden babasına eşlik etmeye karar vermiş. Röntgenler çekilmiş ve omurunun ucunda bir dizilim bozukluğu olduğu ortaya çıkmış, bunun üzerine belirtileri de kötülemişti. Ağrı devam edince bir uzmana görünmesi tavsiyesini almış, bir BT taraması yapılmış ve fıtıklaşmış disk tespit edilmişti. Bunun üzerine ciddi bir sorunu olduğu, artık ağır kaldırmayı bırakması gerektiği, asla basketbol (ki bu en sevdiği şeylerden biriymiş) oynamaması ve genelde dikkatli olması salık verilmişti. Yıkılmışa. İlk başlarda hafif bir ağrısı varken artık her gün şiddetli bir ağrı çeker olmuş, işi ve yaşamı büyük ölçüde sınırlanmışa.

Yapısal tanılar ve onların beraberlerinde getirdikleri sayesinde pek çok şeyden mahrum kalmışa. Artık omurgasında gerçekten ciddi bir sorun olduğunu biliyor olması bir daha aslaağır bir şey kaldıramayacak ya da spor yapamayacak olduğu anlamına geliyordu. Danışma amaçlı geldiğinde fazlasıyla üzgündü.Neyse ki sorunu GMS idi. Tedaviye olumlu yanıt verdi ve normal yaşanüsına (basketbol oynamak da buna dahil) geri döndü.Sırt ağnsı çekmenin korkuyu tetikleyen pek çok yönü vardır. Artık Amerikan halkı sırtın hassas, kolay sakadanabilir ve daima kırılgan bir yapıya sahip olduğuna ikna olmuş durumdadır. Etrafta düzinelerce şunları yapın, şunları yapmayın öğüdü var; eğilip kalkmayın, yük kaldırmayın, bir şey kaldırırken sırtınız düz olsun, yumuşak sandalye ya da koltuğa oturmayın, kelebekleme ya da kurbağalama yüzmeyin, yüksek topuklu ayakkabı giymeyin, sırtınızı içe doğru bükmeyin (kelebekleme, kurbağalama yüzme ve topuklu ayakkabı giyerken olduğu gibi), sert yatakta uyuyun, sert sporlarla uğraşmayın, koşmayın ve buna benzer hasta edecek boyutta daha bir dolu şey... Benim başarıyla tedavi ettiğim (sayıları birkaç bini bulan) hastalarım için bunlar geçerli talimatlar değildir.

Bunların başaracağı tek şey ağrı sendromunun devamlılığını sağlayıp yaşamı cehenneme çevirmektir.Nöbetlerin tekrarlamasından korkulur. Bir defa şiddetli sırt ağrısı nöbeti geçirmiş biri elinde olmadan bir başkasının gelmesinden korkarak yaşar. İşin ironik yanı bu korkunun, yüksek oranda bir endişeyi perçinlemesiyle ikinci bir nöbetin er ya da geç geleceğini hemen hemen güvence altına almış olmasıdır.Endişe ve öfke kişinin kendini yetersiz bir ebeveyn, eş, cinsel partner, çalışan, ev kadını ya da yaşamında üstlendiği neyse onda yetersiz görmesi sonucu katlanarak artar. Artık kişi tiyatroya, sinemaya, konsere veya bir restorana gidemez çünkü uzun süre oturama- maktadır. Kişi serbest çalışıyorsa, üzüntüsü daha da büyük olur.Acı gerçek, sırt ağrısı çeken bir hastanın yayılmacı bir korkunun mahkûmu olduğu ve bu korkunun da ağrı sendromunun birincil pekiştiricisi olduğudur.

SENDE YORUM YAP!

Whatsapp